FEYZULLAH BUDAK- Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
FEYZULLAH BUDAK- Araştırmacı Yazar
 

ÇAĞIMIZDA TÜRKÇÜLÜK

Yer yüzünün geneli itibariyle milliyetçilik akımlarının başlangıcı 1789 Fransız İhtilaline dayandırılmakla birlikte, Türkiye’de Türkçülük akımının başlangıcı doğrudan Fransız ihtilalinin etkileriyle değil, ama onun ortaya çıkardığı sonuçların etkileriyle oluşmuştur. Çünkü genel olarak kabul edildiği üzere 18. yy. Fransa’sında Sosyal sınıfların iktidar mücadelesinden doğan Fransız İhtilali sonuçta Fransa’da bir yönetim ve rejim değişikliğine sebep olmuş ve bu sonucun tesiriyle de çok uluslu imparatorluklar bünyesindeki milliyet temeline dayalı azınlıklar kendi egemenliklerini elde etmek için milliyetçilik akımları başlatmışlardır. Bunun en önemli etkilerinden biri de dönemin çok uluslu yapılarından birisi olan Osmanlı Devletinde gerçekleşmiş ve imparatorluk bünyesindeki milliyet temeline dayalı toplulukların kendi egemenlikleri yolunda mücadeleye girmeleri sonucunda devletin temel unsuru olan Türkler de devletin varlığını ve bütünlüğünü korumak için uzun asırlardan sonra Türkçülük fikriyatına sığınmaktan başka çıkar yol bulamamışlardır. Bir anlamda Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu hazırlayan bu gelişmeler, aynı zamanda yeni bir Türk Devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin de mayasını oluşturmuş, en başta Ziya Gökalp olmak üzere Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul ve Mehmet Akif Ersoy gibi Türk aydınları Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturacak fikirlerini ifade etmeye başlamışlardır. Ancak bu gelişmelerle en az yukarıda sayılan aydınlar kadar alakalı olan bir kişi o dönemde Osmanlı Devletinin ordusunda subaydır ve büyük tarihi gelişmeler sonucunda Yeni Türk Devletini kurarak ATATÜRK adını alacak olan bu subay (Mustafa Kemal Paşa), Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini Türk Milliyetçiliği fikrine dayandırdığını hem icraatlarıyla ve hem de açık söylemleriyle ifade etmekle yetinmemiş, "Benim bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tir." vecizesini tarihe emanet ederek, bu konuda tartışmaya yer bırakmamıştır. Aynı dönemde Türk Dünyasının Türkiye dışındaki coğrafyalarında da Türkçülük akımı açısından önemli gelişmeler yaşanıyordu. Özellikle önce Çarlık Rusya ve sonra Sovyetler Birliği yönetiminde olan kuzey ve doğu Türk coğrafyasında Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Zeki Velidi Togan ve Mağcan Cumabay gibi Türk aydınları Türkçülük fikriyatını çok zor şartlar altında filizlendirmekte idiler. Nitekim bunların bazıları sonradan Türkiye’ye gelerek Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkçülük fikriyatı temelinde kurulmasına bizzat hizmet etmişlerdir. Sonuç olarak kuruluş temelleri Türkçülük fikriyatına dayalı olan bir devletimiz var ve bizler ne mutlu ki hem “TÜRK” ve hem de “TÜRKÇÜ” tanımlamasıyla bu devletin hem mensupları ve hem de sahipleriyiz. Ama uzun süreden beri o devlet “TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ BENİM AYAKLARIMIN ALTINDADIR” diyebilen bir kişi tarafından yönetiliyor ve Türk Milliyetçisi olduğunu iddia eden kimileri de o kişiye destek olma pozisyonuna düşüyorlar. Elbette ki Türkçülüğün temel ilkeleri ve temel değerleri başta Ziya Gökalp ve Atatürk olmak üzere yukarıda bazıları sayılan büyük Türk aydınları tarafından ve yine yukarıda belirtilen süreçler içerisinde çeşitli suretlerde tanımlanarak tarihe mal edildi. Ama o günlerden bu yana bir asrı aşan zamanlar geçti ve bu uzun zamana dayalı büyük değişimler yaşandı. Şimdi yeni ve bambaşka bir dünyada yaşıyoruz ve dolayısıyla bu yeni dünyaya uygun yeni bakış açılarıyla çok yeni sorular sormak ve bunlara yeni cevaplar vermek zorundayız. Çünkü sen istesen de istemesen de hayat zaten bu soruları soruyor. Onun için değişen, gelişen ve yeni konumlara ulaşan yeni yapılar ve yapılanmalar karşısındaki yeni ortak duruşumuzu belirlemeliyiz. Günümüzden bir asır önce bugüne kıyasla bambaşka bir dünyada yaşıyorduk. Dünyanın egemen güçleri ve bunların sayıları bugüne göre farklıydı. Uluslar arasındaki ilişkiler böylesine kapsamlı değildi ve böylesine hızlı değişimlere uğramıyordu. İletişimin gücü dünyaya böylesine hakim değildi. Bilgi ve bilginin yayılması belki her çağda önemliydi ama bu alanda son on yılda yaşanan gelişme ondan önceki yüz yıldan ve son yüz yılda yaşanan gelişme de ondan önceki bin yıldan daha fazla. Öyleyse bu hızlı değişim ve dönüşüme kayıtsız kalamayız. Çünkü bu gelişmelerin ortaya koyduğu yeni sorulara zamanında doğru cevapları verememiş olmak, Türkçüleri aynı zeminde farklı kulvarlara düşürüyor. Bu olumsuz gidişin önüne geçilmesi için yeni bakış açıları geliştirmek ve çağın getirdiği sorulara çağın mantığı ile yeni cevaplar vermek zorundayız. İşi pratiğe indirgeyecek olursak; siyasal zemindeki ilişki ve alakalarımızın da çok farklılaştığını görürüz. Bundan kırk yıl önceki siyasal zeminde sol fikriyatın tamamen karşısında ve İslamcı yapılanmalar ile din kardeşi muhabbeti içerisindeydik. Ama gelinen nokta gösterdi ki bir yanda Türk Milletine ve Türkçülük fikriyatına en büyük darbeyi İslamcılar vuruyor ve diğer yanda sol fikriyata mensup alanlarda bizim kadar Türkçü olanlar ve Türk Milletinin varlığı için bizden fazla mücadele edenler var. Bu, açıklanması ve cevaplanması gereken yeni bir durum değil midir?...  Eğer öyleyse, Türkçülüğün ve Türkçülerin tüm bu değişim ve dönüşümlerin ortaya çıkardığı yeni soruları bu yeni duruma göre yeniden cevaplandıracak ve dolayısıyla Türkçülüğün din, dil, kültür, medeniyet, sanayi, uluslararası ticaret, milli tarım, yeni dünya düzeni ve küreselleşme karşısındaki yeni ve olması gereken duruşunu bu çağın gereklerine uygun şekilde yeniden belirleyecek yeni yorumlara ihtiyacı var demektir. Bu konuda son yıllarda yayınlanmış bazı önemli kitaplar var; 1. Namık Kemal ZEYBEK tarafından yazılıp, Doğan Kitap tarafından basılan BİLGİ ÇAĞINDA TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI adlı  kitap. 2. Mithat AKAR tarafından yazılıp Atayurt Yayınevi tarafından basılan 21. YÜZYILDA TÜRKÇÜLÜK adlı kitap. 3. Özcan Yeniçeri tarafından yazılıp Kripto Yayınları tarafından basılan BAĞIMLILIK PARADİGMALARI VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ adlı kitap. 4. İskender Öksüz tarafından yazılıp Panama Yayıncılık tarafından basılan BİLİM, DİN VE TÜRKÇÜLÜK adlı kitap. 5. Ayrıca Elçin Aktoprak ve A. Celil Kaya’nın Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde düzenlenen uluslararası konferans sonuçlarını derleyerek oluşturdukları ve İletişim Yayınları tarafından basılan 21. YÜZYILDA MİLLİYETÇİLİK TEORİ VE SİYASET adlı kitap. 6. Son birkaç örnek olarak; bu satırların yazarı (Feyzullah Budak) tarafından yazılıp, Atayurt Yayınları tarafından basılan (Biz TÜRK’üz, Atatürk Gücünü Nereden Alıyordu? Türk Birliği Nasıl Kurulur? – Bir Model Önerisi vb.) bazı kitaplar… Yaşanan yeni çağda Türkçülük fikriyatına yön vermesi gereken Türk aydınlarının öncelikle bu ve benzeri kitapları okuyup, değerlendirip, hazmetmeleri ve bu konuyu yeni emek ve çalışmalarla zenginleştirmeleri gerekir.  
Ekleme Tarihi: 15 April 2025 - Tuesday

ÇAĞIMIZDA TÜRKÇÜLÜK

Yer yüzünün geneli itibariyle milliyetçilik akımlarının başlangıcı 1789 Fransız İhtilaline
dayandırılmakla birlikte, Türkiye’de Türkçülük akımının başlangıcı doğrudan Fransız ihtilalinin
etkileriyle değil, ama onun ortaya çıkardığı sonuçların etkileriyle oluşmuştur. Çünkü genel
olarak kabul edildiği üzere 18. yy. Fransa’sında Sosyal sınıfların iktidar mücadelesinden doğan
Fransız İhtilali sonuçta Fransa’da bir yönetim ve rejim değişikliğine sebep olmuş ve bu
sonucun tesiriyle de çok uluslu imparatorluklar bünyesindeki milliyet temeline dayalı
azınlıklar kendi egemenliklerini elde etmek için milliyetçilik akımları başlatmışlardır.
Bunun en önemli etkilerinden biri de dönemin çok uluslu yapılarından birisi olan
Osmanlı Devletinde gerçekleşmiş ve imparatorluk bünyesindeki milliyet temeline dayalı
toplulukların kendi egemenlikleri yolunda mücadeleye girmeleri sonucunda devletin temel
unsuru olan Türkler de devletin varlığını ve bütünlüğünü korumak için uzun asırlardan sonra
Türkçülük fikriyatına sığınmaktan başka çıkar yol bulamamışlardır.
Bir anlamda Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu hazırlayan bu gelişmeler, aynı
zamanda yeni bir Türk Devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin de mayasını oluşturmuş, en başta
Ziya Gökalp olmak üzere Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul ve Mehmet Akif Ersoy gibi
Türk aydınları Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturacak fikirlerini ifade etmeye
başlamışlardır. Ancak bu gelişmelerle en az yukarıda sayılan aydınlar kadar alakalı olan bir kişi
o dönemde Osmanlı Devletinin ordusunda subaydır ve büyük tarihi gelişmeler sonucunda
Yeni Türk Devletini kurarak ATATÜRK adını alacak olan bu subay (Mustafa Kemal Paşa),
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini Türk Milliyetçiliği fikrine dayandırdığını hem icraatlarıyla
ve hem de açık söylemleriyle ifade etmekle yetinmemiş, "Benim bedenimin babası Ali Rıza
Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tir." vecizesini tarihe
emanet ederek, bu konuda tartışmaya yer bırakmamıştır.
Aynı dönemde Türk Dünyasının Türkiye dışındaki coğrafyalarında da Türkçülük akımı
açısından önemli gelişmeler yaşanıyordu. Özellikle önce Çarlık Rusya ve sonra Sovyetler
Birliği yönetiminde olan kuzey ve doğu Türk coğrafyasında Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı,
Zeki Velidi Togan ve Mağcan Cumabay gibi Türk aydınları Türkçülük fikriyatını çok zor şartlar
altında filizlendirmekte idiler. Nitekim bunların bazıları sonradan Türkiye’ye gelerek Türkiye
Cumhuriyeti’nin Türkçülük fikriyatı temelinde kurulmasına bizzat hizmet etmişlerdir.
Sonuç olarak kuruluş temelleri Türkçülük fikriyatına dayalı olan bir devletimiz var ve
bizler ne mutlu ki hem “TÜRK” ve hem de “TÜRKÇÜ” tanımlamasıyla bu devletin hem
mensupları ve hem de sahipleriyiz. Ama uzun süreden beri o devlet “TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
BENİM AYAKLARIMIN ALTINDADIR” diyebilen bir kişi tarafından yönetiliyor ve Türk
Milliyetçisi olduğunu iddia eden kimileri de o kişiye destek olma pozisyonuna düşüyorlar.
Elbette ki Türkçülüğün temel ilkeleri ve temel değerleri başta Ziya Gökalp ve Atatürk
olmak üzere yukarıda bazıları sayılan büyük Türk aydınları tarafından ve yine yukarıda
belirtilen süreçler içerisinde çeşitli suretlerde tanımlanarak tarihe mal edildi. Ama o
günlerden bu yana bir asrı aşan zamanlar geçti ve bu uzun zamana dayalı büyük değişimler
yaşandı. Şimdi yeni ve bambaşka bir dünyada yaşıyoruz ve dolayısıyla bu yeni dünyaya uygun
yeni bakış açılarıyla çok yeni sorular sormak ve bunlara yeni cevaplar vermek zorundayız.
Çünkü sen istesen de istemesen de hayat zaten bu soruları soruyor. Onun için değişen,

gelişen ve yeni konumlara ulaşan yeni yapılar ve yapılanmalar karşısındaki yeni ortak
duruşumuzu belirlemeliyiz.
Günümüzden bir asır önce bugüne kıyasla bambaşka bir dünyada yaşıyorduk.
Dünyanın egemen güçleri ve bunların sayıları bugüne göre farklıydı. Uluslar arasındaki ilişkiler
böylesine kapsamlı değildi ve böylesine hızlı değişimlere uğramıyordu. İletişimin gücü
dünyaya böylesine hakim değildi. Bilgi ve bilginin yayılması belki her çağda önemliydi ama bu
alanda son on yılda yaşanan gelişme ondan önceki yüz yıldan ve son yüz yılda yaşanan
gelişme de ondan önceki bin yıldan daha fazla. Öyleyse bu hızlı değişim ve dönüşüme kayıtsız
kalamayız. Çünkü bu gelişmelerin ortaya koyduğu yeni sorulara zamanında doğru cevapları
verememiş olmak, Türkçüleri aynı zeminde farklı kulvarlara düşürüyor. Bu olumsuz gidişin
önüne geçilmesi için yeni bakış açıları geliştirmek ve çağın getirdiği sorulara çağın mantığı ile
yeni cevaplar vermek zorundayız.
İşi pratiğe indirgeyecek olursak; siyasal zemindeki ilişki ve alakalarımızın da çok
farklılaştığını görürüz. Bundan kırk yıl önceki siyasal zeminde sol fikriyatın tamamen
karşısında ve İslamcı yapılanmalar ile din kardeşi muhabbeti içerisindeydik. Ama gelinen
nokta gösterdi ki bir yanda Türk Milletine ve Türkçülük fikriyatına en büyük darbeyi İslamcılar
vuruyor ve diğer yanda sol fikriyata mensup alanlarda bizim kadar Türkçü olanlar ve Türk
Milletinin varlığı için bizden fazla mücadele edenler var. Bu, açıklanması ve cevaplanması
gereken yeni bir durum değil midir?... 
Eğer öyleyse, Türkçülüğün ve Türkçülerin tüm bu değişim ve dönüşümlerin ortaya
çıkardığı yeni soruları bu yeni duruma göre yeniden cevaplandıracak ve dolayısıyla
Türkçülüğün din, dil, kültür, medeniyet, sanayi, uluslararası ticaret, milli tarım, yeni dünya
düzeni ve küreselleşme karşısındaki yeni ve olması gereken duruşunu bu çağın gereklerine
uygun şekilde yeniden belirleyecek yeni yorumlara ihtiyacı var demektir.
Bu konuda son yıllarda yayınlanmış bazı önemli kitaplar var;
1. Namık Kemal ZEYBEK tarafından yazılıp, Doğan Kitap tarafından basılan BİLGİ ÇAĞINDA
TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI adlı  kitap.
2. Mithat AKAR tarafından yazılıp Atayurt Yayınevi tarafından basılan 21. YÜZYILDA
TÜRKÇÜLÜK adlı kitap.
3. Özcan Yeniçeri tarafından yazılıp Kripto Yayınları tarafından basılan BAĞIMLILIK
PARADİGMALARI VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ adlı kitap.
4. İskender Öksüz tarafından yazılıp Panama Yayıncılık tarafından basılan BİLİM, DİN VE
TÜRKÇÜLÜK adlı kitap.
5. Ayrıca Elçin Aktoprak ve A. Celil Kaya’nın Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
düzenlenen uluslararası konferans sonuçlarını derleyerek oluşturdukları ve İletişim Yayınları
tarafından basılan 21. YÜZYILDA MİLLİYETÇİLİK TEORİ VE SİYASET adlı kitap.

6. Son birkaç örnek olarak; bu satırların yazarı (Feyzullah Budak) tarafından yazılıp, Atayurt
Yayınları tarafından basılan (Biz TÜRK’üz, Atatürk Gücünü Nereden Alıyordu? Türk Birliği
Nasıl Kurulur? – Bir Model Önerisi vb.) bazı kitaplar…
Yaşanan yeni çağda Türkçülük fikriyatına yön vermesi gereken Türk aydınlarının
öncelikle bu ve benzeri kitapları okuyup, değerlendirip, hazmetmeleri ve bu konuyu yeni
emek ve çalışmalarla zenginleştirmeleri gerekir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.