İnsanlık tarihinde ikinci bir örneği daha gösterilemez ki; Bir millet, bin bir türlü yokluk, yoksulluk
ve güçlük içerisinde yeniden dirilişinin temeli olan bir kavram yaratarak, bu kavram üzerine yeni
bir hayat inşa etmiş, ama daha sonra bu yeteneğinin tam tersi bir idraksizlik sergileyerek bu
kavram ile ilişkisini kesmiş olsun.
Evet; “TÜRK MİLLETİ” ile “TÜRK DEVRİMİ” kavramı arasındaki ilişki işte tam da böyle bir
ilişkidir.
Yirminci asrın başları Türk Milleti için her anlamda tam bir buhran dönemidir. O yıllarda Doğu
Türklüğü yaklaşık iki asırdan beri Rusya’nın boyunduruğu altındadır. Anadolu Türklüğü ise
imparatorluk bakiyesi, küçülmüş bir devlet halinde yaşamasına karşın yine iki asırdan beri hiçbir
başarı sergilemeksizin sürekli geriye gitmenin yanı sıra aynı süreçte derin bir batı hayranlığı
çukuruna düşmüştür. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi sonunda bu küçülmüş vatan da Türklerin
derin bir kompleksle gözünde büyüttüğü batılı uluslar tarafından iş ve güç birliği ile işgal
edilmiştir.
Devleti yönetenlerin bu işgale karşı direnme iradeleri yoktur ve her kes uygun bir batılı devletin
himayesine girmeyi tek çıkar yol olarak görmektedir. Devlet yöneticilerinin bu durumda olduğu
ülke halkından kim, ne bekleyebilir ki? Dolayısıyla tüm vatan sathında derin bir ümitsizlik
hakimdir ve her kes hızla yaklaşmakta olan bir çöküşün ayak seslerini duymaktadır.
İşte böyle bir ortamda mucize gibi bir insan ortaya çıkarak Türk Milleti’nin önüne düşmüş ve
derin bir inançla “Geldikleri gibi giderler” diyerek yeniden diriliş için amansız bir kurtuluş savaşını
sabırla örgülemeye başlamıştır. Giriştiği işteki temel dayanağı ise "Toros dağlarının tepelerinde
tek bir Türkmen evinin bacası tüter halde kalmış ise, ben bu milletten umudumu kesmem!"
inancından kaynaklanmaktadır.
Böylece başlayan Türk Kurtuluş Savaşını ve onun zafere ulaştırılma öyküsünü binlerce sayfa
yazsak tam olarak anlatma olanağı yoktur. Ama iş, akıl sınırlarını zorlayan bu mücadele ve
sonucunda ulaşılan büyük zafer ile bitmemiştir. Çünkü bu mücadelenin ve bu zaferin mimarı
olan lider, aynı zamanda kazanılan bağımsızlığın ve kurulan yeni devletin ilelebet yaşaması için
yeni bir “TÜRK DEVRİMİ” fikrinin de mimarıdır aslında.
Kurtuluş Savaşı’nın ve elde edilen muhteşem zaferin lideri Mustafa Kemal, kurulan yeni devletin
ve onu kuran Büyük Türk Milleti’nin sağlam temeller üzerinde sonsuza kadar yaşaması için,
daha sonra adına “TÜRK DEVRİMİ” diyeceği bir dizi devrimler planlamaktadır. Bunlar; hukuktan
ekonomiye, siyasal yapıdan toplumsal yapıya, alfabeden eğitim sistemine ve kadın haklarından
devletin yeniden organize edilmesine uzayan bir dizi devrimler bütünüdür.
Mustafa Kemal ATATÜRK, uzun yıllardan beri Türklere tepeden bakan batılı ulusların da
hayretler içerisinde izlediği “TÜRK DEVRİMİ”ni, cumhuriyetin kuruluşunu takip eden birkaç yıl
içerisinde tamamlayarak, bu devrimler üzerinde yeni bir devlet ve yeni bir toplum yükseltmiştir.
“Türk Devrimi” esasen, asırlar boyunca “padişahın kulları” durumuna düşürülmüş yorgun, bitkin
ve ezik bir toplumu yeniden ayağa kaldırarak, kendi benliği ve kendi kimliği üzerinde yeniden
ayağa kaldırıp, saygın bir ülkenin onurlu yurttaşları konumuna yükseltme destanının adıdır.
Burada bahse konu devrimleri şimdilik sadece ana başlıklarıyla kısaca hatırlamakta yarar var.
1. Siyasal Devrimler
◉ Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
◉ Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
◉ Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
2. Toplumsal Devrimler
◉ Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
◉ Uluslararası saat, takvim ve ölçülerin kabulü (1925-1931)
◉ Tekke, zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
◉ Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
◉ Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
◉ Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
3. Hukuk Devrimi
◉ Mecelle’nin kaldırılması (1924-1937)
◉ Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunlar çıkarılarak, laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)
4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler
◉ Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
◉ Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
◉ Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
◉ Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
◉ Güzel sanatlarda yenilikler
5. Ekonomi Alanında Devrimler
◉ Aşârın kaldırılması
◉ Çiftçinin özendirilmesi
◉ Örnek çiftliklerin kurulması (Devlet Üretme Çiftlikleri)
◉ Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak, sanayi kuruluşlarının kurulması
◉ I. ve II. Kalkınma Planlarının (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla
donatılması.
Mustafa Kemal ATATÜRK bu devrimlerden bahsederken her zaman büyük bir zevkle “TÜRK
DEVRİMİ” kavramını kullanırdı. Çünkü Büyük Lider bunun bilincindeydi. Bu devrimleri ne için
yaptığını ve bu devrimlerin neyi sağlayacağını iyi biliyordu. Ama onun ölümünden sonra bu
kavram unutuldu ve onun yerine “Atatürk İlke ve İnkılapları” gibi sun’i bir tabir yerleştirildi.
Böylece Atatürk’e hürmet görüntüsü altında “TÜRKLÜK” ve “TÜRK DEVRİMİ” kavramlarının
üstü örtüldü. Türkiye’de bugün yaşanan sıkıntılar işte bu ihanetin ürünüdür.
Onun için Türklüğe dayalı “TÜRK DEVRİMİ” kavramının yeniden canlandırılması gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onu oluşturan Türk toplumu bu kavram üzerinde yükseldi ve
bugün yaşanan sıkıntıların içerisinden de bu kavrama tutunarak çıkacağız.
TÜRK DEVRİMİ kavramını bu derecede önemli ve hatta temel konu olarak gördüğüm için
bu konuya bundan sonraki “TÜRK ABC’si” ve “DOĞRU ANLAŞILMAYAN DEVRİMLER” başlıklı
yazılarımla konuyu derinleştirmeye devam edeceğim. Devam edecek yazılarda buluşmak üzere
esenlik dileklerimle...