Bu hususta gençlerle aramızda ihtilâf var..
Onlar, birkaç ayda bir, yeni aşklara yelken açıyorlar..
Biz ise, sığındığımız kalbe bir ömür demir atıyoruz.
Onlar, “ Yüz kere, bin kere sevebiliriz “ diyorlar, biz bir kere sevmeyi bile bir ömre sığdıramıyor, ölümden sonra da sevmeyi devam ettiriyoruz..
Toprağa bile, o son ölüm günü, bir sevgiliye sarılır gibi sarılıyoruz .
Aşık Veysel bu duygu ile
“Benim sadık yârim kara topraktır..” diyor.
Bununla da kalsak iyi.
Aramızdan Cahit Sıtkı gibi biri çıkar ve
“Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini “ iddiasıyla daha zor; ama bize çok yakışan bir işe soyunur.
Biz bununla da yetinmeyiz..
Çünkü, bu öyle bir sevdadır ki, mahşer günü bile, hesap vermeyi unutur, bir o yana, bir bu yana koşar ve O’nu arar dururuz.
Tıpkı Cahit Sıtkı gibi :
“Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.”Deriz.
Çılgınlık değil, sevdanın gücüdür bu..
Buluruz birbirimizi, ele ele tutuşur ve Allah’ın huzurunda dururuz.
Her ne kadar biz “Aşk, el ele tutuşmaktır.” Desek te, her el ele tutuşanın, eğer ellerinden, kalplerine doğru sevgi yol almıyorsa, o bizim ki gibi değil; bugünün gençlerinki gibi bir aşk olur.
Tabii ki, onlar ne mahşer günü birbirlerini arar, ne orada el ele olmayı arzular..
Bunun için “ tarihe karıştı eski sevdalar..”(F.N.Çamlıbel)