Atiye Hanımın bu kadar çok okunmasının sırrı, gözlem gücünden geliyordu. Sosyal hayattaki yanlışları, zayıfların acılarını, güçlülerin can yakıcı davranışlarını gözlemler, o engin felsefi bilgisinin ışığını bu yanlışlar üzerine çevirir ve anlattığı nükteleri ile “Kıssalardan hisseler çıkarılmasını” sağlardı.
Çocuklara, özellikle yoksul çocuklara büyük bir şefkatle bakar, onları kollardı. Bu yüzden Bursa’nın unutulmaz “Hakim annesi” Mürvet hanım ile sık sık bir araya gelirdi.
Bursa’daki yoksul çocuk yuvalarından birinde, o günün bazı idarecilerinin şark kurnazlığı ile “Çocuklara, kendilerine hediye edilen ayakkabıları giydirirsek yardım toplayamayız…” düşüncesiyle o ayakkabıları giydirmediklerini görünce, isyan etmiş, kıyameti koparmış ve bu düşünceyi yıkmıştı.
Atiye Hanım o tarif edilemez çocuk sevgisiyle, “Yoksul çocuklara giysiler verilmesi kafi değildir. Onlara, kendilerine verilen hediyeler arasından seçme hakkı da verilmelidir.” İnancını, “<bir Papazın Hatıra defterinde”, “Mavi Baba”nın ağzından, “Yuvalarda ve yurtlarda büyüyen çocuklarda yaşanan en büyük psikolojik eksikliğin, seçme ve beğenme yeteneğinin işlenmemiş olması” diye dile getirir. Ona göre, “Çocuk daha küçükken, “şu kırmızı ne güzel” ya da, “Şu kenarı işli kayışı beğendim” diyebilmeli ve beğendiğini seçebilmelidir.”
Hemen hemen dünyadaki bütün çocuk yuvalarında bu hususa dikkat edilmemesini ve çocuğun idare ne verirse onu giymek mecburiyetinde kalmasını sosyolojik bir zaaf olarak görür.
Toplumda gördüğü yanlışlıklar karşısında, sadece yazılarıyla değil, bütün varlığıyla mücadele ederdi.
Bursa’nın tanınmış dişçilerinden biri olan Feridun Balman Beyin muayenehanesine gittiği zaman o apartmanın koridorlarında tesadüfen gördüğü bir kızın ellerindeki çarpıklığı merak eder ve öğrenir ki, o kız, o binanın başka bir dairesinde oturan Bursa’nın çok tanınmış ve çok zengin bir ailesinin yanında evlatlıktır.
Kıza ellerine ne olduğunu sorar, cevap aşamayınca, kızın kamuya açık bir alanda konuşmak istemediğini anlar. Münasip bir zamanı kollar, o anı bulunca da, bir gündelikçi terzi kıyafetiyle o eve girer ve kızı sorgulayınca anlar ki, o zengin ve tanınmış karı koca inanılmaz bir sadizmle zavallı kız çocuğuna işkence yapmaktadır. Kızın zayıf parmakları bu sadist aile tarafından, birkaç defa kırılmış ve bu kırıklar tedavi edilmemiş, bununla da kalınmamış, o kızcağızın vücudunda defalarca sigara söndürülmüş.
Atiye Hanım derhal polise müracaat ederek, kızı o sadist ailenin elinden kurtarmış ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yuvasına yerleştirmiştir.
Bununla yetinmemiş, Ankara’ya götürüp, Hacettepe Üniversitesi’nin Ortopedi Bölümünde ellerindeki çarpıklığın düzelip düzelemeyeceğini araştırmıştır. Öğrenir ki, maalesef o parmaklar o kadar çok kırılıp, o kadar çok tıbbi müdahale olmaksızın kendi kendine kaynamıştır ki, artık tedavisi mümkün değildir.
Atiye Hanımın özel ilgi ve desteğiyle o işkence gören kız, çok iyi bir eğitim almış ve güzel bir izdivaç yapmıştır.
Şimdi Almanya’da yaşamaktadır.
Bir Papazın Hatıra Defteri’ndeki Piraye’nin ya da kısaltılmış adıyla Raya’nın hikayesinde, bu olayın Atiye Hanımın gönlünde bıraktığı izleri bulacaksınız.
(*) Bu yazı Atiye Hanımın Bir Papazın Hatıra Defteri kitabının sonunda yer alan Gönüller Sultanı Atiye Keskin (Kubanlı)‘nın Hikayesi başlıklı yazımın bir bölümüdür.)