Abbasiler devrinde vezir olan Hâlid Bermeki'nin yolda rastlayarak davet ettiği bilginler ertesi gün sarayına misafir olarak gelirler. Kendilerine ikram edilir. Büyük sofralar kurulur, yenilir içilir, dualar edilir. Sonra da zaman sohbete dökülür...
Hlid Bermeki der ki:
- Dün akıllı kime derler, sözünü her biriniz ayrı ayrı görüşten cevaplandırmıştınız. Bu gün ben size «ahmak kime derler» diye bir konu açıyorum...
Bu konu üzerine sabaha kadar nükteler fıkralarla konuşurlar. En sonunda geceyi her 'birisi bir güzel açıklama ile bağlarlar...
En yaşlıları,
- Yarabbi ahmak kişiden insanları, milletleri sen koru, diye bir dua ile başlar....
Hem fâkir, hem tembel olmak ahmaklığın baş alâmetidir. Hayat hiç kimse İçin dümdüz değildir. İnişler, çıkışlar, varlık, yokluk, çileler, sıkıntılar hepsi ömür ipine konmuş kuşlar gibidirler. Yokluk zamanında kadere bağlanıp, hiç bir yol aramayan, çalışmayan tembel kişi aklına ihâ- net eden ne kadar ahmaktır. Hayvanlar bile dar bir boğazda kaldıkları zaman çıkmaya gayret ederler.
İkincisi der iki:
Hem kibirli, hem âciz kişi kadar ahmak kim vardır. Allah kibirli kulunu sevmez. Kibir aklı ve kabiliyetleri de harcar. Kibirli insan ne kadar zavallı hallere düşse de başını gökyüzüne kaldırıp yalvarıda bulunmaz. Başını önüne eğip kendinden yeterli kimselerden öğüt almaz. Yol gösterenlere ve uyarılara tahammülü olmadığı için hataları sürüp gider. Hem kibirli, hem yetersiz ve aciz ahmaklar yüzünden milletler neler çekerler...
Üçüncüsü de bir güzel nükte ile sözü alır.
- Hem muhtaç, hem kıymet bilmez kişi ahmaklığın öncülüğünü yapar. Bir insan kral da olsa tek başına bir hiçtir. Herkes birbirine ve etrafındakilere dayanışma ile yaşar. Etrafındakilerin ve kendisine yapılanların kıymetini bilmeyen haşin ve kırıcı insan iki âlemde de sevgi çemberini yetirir... İki âlemde de sevgiden yoksun kalmayı nankörlük ile hazırlamak ne büyük ahmaklıktır...
Dördüncüsü;
«Sohbetimiz sanki ilâhi âlemden tatlı bir rüzgâr gibi esmekte» diye sözlerine başlar:
- Hem zalim, hem imansız kişi kadar ahmak olur mu? Her insan hayat (basamaklarının bir devresinde bencil ve zalimdir. Ama insanlık yolunda ilerledikçe zalim olmanın kötülüklerini idrak eder. Rabbinin kendisini gördüğünü bilir. Zulmün ve ihanetin iki âlemde de kara bir bulut gibi üzerine kaplanacağının korkusu ile ürperir. Ama bütün bu korku ve inançtan yoksun insan zulmün yolundan dönmez. Tövbe yağmurları ile ıslanmaz. Ruhu çorak topraklar gibi yeşermez verimsiz kalır. İki âlemdeki geleceğini kendi davranışları ile böylesine kurutan ve karartan kişiden ahmak olur mu?
Beşincisi der ki:
- Hem cahil, hem inatçı kişi ne kadar ahmaktır. İnsanoğlu her şeyi yavaş yavaş öğrenir... Ama bilmediklerini ve yanıldıklarını kabul edenler yavaş yavaş bilim yolunda yükselirler. Hem bilmez, hem bilmediğini bilmez, öğretenlere karşı inatçı kişinin yanılmaları her zaman üst üste gelir. Böyleleri kendisini yanan samanlıktan çıkarmak İçin çeken sahibine inatla direnen merkebe benzerler hem cahil, hem inatçı insan ömür boyu mutlu olamaz... Çünkü inadı ile cehaletin ateşinde direnir durur. Böyleleri kendileri kadar ailelerini de perişan ederler. Şayet yönetici olurlarsa milletlerini asırlar boyu gerilere götürürler.
Altıncısı;
- Gerçekten öyle, diye sözlerine başlar. Pek çok kişi halka öğüt vericidirler. Din adamları bu öğütlerini vaazlarıyla yaparlar. Ama hem öğüt yerip, hem öğüt verdikleri hatalı yolda olanlar çok görülür. Onun için halk arasında «Vaizin verdiği sözü tut, gittiği yola gitme» denilmiştir... Hem öğüt verip, hem aykırı yolda olmakta ahmaklıktır. Zira doğruyu öğüt verecek kadar bellediği halde kalbine indirememiştir. Kur’an-ı Kerim böyleleri için «Kendin yapamayacağın şeyi neden söyledin» demektedir. İnsanın bilgisi ile yol bulamayıp sâdece papağan gibi çenesi ile iş görmesi ahmaklığın en güzel ifadesidir...
Hâlid Bermeki bu konuşmalardan çok duygulanır ve
- Sözleriniz, benim ismimin anlamı gibi devamlı kalsın. Rüzgâr anlardaki nükteleri gerçeği gören kişilerin kalplerine iletsin diye dua eder.