Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
Köşe Yazarı
Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
 

Kur'an ve Tercümesi

Hz. Peygamber sahabeleriyle otururken ilim her şeyin üstündedir buyurunca huzurda bulunan bir zat: 'Ya Resûlallah ilim Kur'an okumaktan da mı üstündür? Deyince:  -Evet.demiş, bilerek okunan şeyle ne olduğunu anlamadan okunan şey arasında çok fark vardır.. İstanbul camilerinden birinde vaizin: -Kur'an tercüme edilemez,sözüne bir tıp talebesi «Edilir.» diye cevap vermiş.  Cemaat,  "Edilir..», «Edilmez...» diye az daha birbirine gireceklermiş. Kur'an lûgatta okumak mânâsına gelir. Hz. Peygamber veda haccında söylediği hudbesinde,: -Burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler.demiştir.  Bu söze göre, Arapların da diğer milletlere tebliğ etmeleri şarttır. Ayrıca Araplara, «Benden bir ayet de olsa tebliğ edin.» demiştir. Çünkü Hz. Peygamber muayyen bir kavme değil bütün insanlara İslam dinini tebliğ ile aydınlatılmıştır.  Bütün milletlere tebliğ ise ancak onların dillerine tercüme edilmekle kabildir. Eğer bu tercüme yapılmamış olsa, tebliğ lâyikiyle yapılmamış, demektir.  Pakistan gibi bâzı müslüman devletler, Kur'an' ı başka dillere tercüme için âlim ve muktedir din adamlarından bir heyet kurup yabancı dillerdeki tercümelerin hatalarını da açıklayarak, tercümenin daha esaslı olmasına yardım etmektedirler.   (IBRAHIM SURESİ'nin 4.Ayetinde; «Kendilerine açıkça beyanda bulunması için her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik.» der. Madem ki Hz. Peygamber bütün milletlere gönderilmiştir, o halde, bütün dillere tercüme yoluyla tebliği yapılacağı da, bu âyetle açıklanmış olur. Kur'an-ı Kerim sadece okumak için değil, anlaşılması için gönderilmiştir. O'nu sadece mezarlıkta ve ölü başında okunan kutsal kelimelerden ibaret bir kitap sayan cahil din adamları İslâm dininin telkin ettiği ilmi görüşü anlamadıkları için memleketin dinî seviyesini bu günkü gericilik haline düşürmüşlerdir. İranlılar (Selman'ı Farisi) den (Fâtiha) sûresinin FARSÇA yazılmasını rica etmişler, o da yazmış. Rivayete göre bunu Hz. Peygambere açmış ve peygamber bunu kabul etmiştir. Ancak, her dilin kendine mahsus özellikleri ve güzellikleri vardır. Hiç bir tercüme aslının yerini tutamaz. Kur'anı Kerim'. den tercüme yolu ile onu anlayarak faydalanmak başkadır, tercümeyi Kur'an yerine koymak başkadır. "Tercüme edilebilir." demek, " Aslının yerine kullanılır ve tercüme ile de ibadet edilebilir." demek asla değildir çünkü Kur'anı Kerimin kendine has bir yazılış tarzı, şiir gibi âhenkli bir okunuş tarzı vardır. Lâlettayin şairlerin bile şiirleri tercüme edilince, güzelliğini kaybeder. Ama "Tercüme aslı gibi güzel değildir." diye mânâsını bilmekten kendimizi men edemeyiz. Bütün dünyadaki Kur'ani Kerim'lerin tercümeleriyle meşgul olan bâzi din bilginleri «Tercümeyi, daima tefsire tercih eder zira tefsir yapanın kendi hissiyatını karıştırmamasına imkân yoktur. Halbuki Kur'anı Kerim, hiç bir hissiyatın, hiç bir bilginin en ufak bir ilâve yapamayacağı kadar tam bir kitaptır.» demişlerdir.  Ben Fatiha Sûresini Kur'anı Kerimin Fransızca tercümesinden okudum, bizim anladığımız Türkçe’deki mânâsının aynıydı. Ancak bütün dünya dillerine yapılan ve Kur'anı Kerim'in ne demek istediğini beyan eden tercümeleri, İslâm dininin tebliği için ne kadar zarurî görüyorsak, tercümenin aslının yerine geçip ibadetlerde kullanılamayacağının da o kadar åşikâr olduğuna inanıyoruz.  
Ekleme Tarihi: 24 Şubat 2024 - Cumartesi

Kur'an ve Tercümesi

Hz. Peygamber sahabeleriyle otururken ilim her şeyin üstündedir buyurunca huzurda bulunan bir zat: 'Ya Resûlallah ilim Kur'an okumaktan da mı üstündür? Deyince: 

-Evet.demiş, bilerek okunan şeyle ne olduğunu anlamadan okunan şey arasında çok fark vardır..

İstanbul camilerinden birinde vaizin:

-Kur'an tercüme edilemez,sözüne bir tıp talebesi «Edilir.» diye cevap vermiş. 

Cemaat,  "Edilir..», «Edilmez...» diye az daha birbirine gireceklermiş. Kur'an lûgatta okumak mânâsına gelir.

Hz. Peygamber veda haccında söylediği hudbesinde,:

-Burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler.demiştir. 

Bu söze göre, Arapların da diğer milletlere tebliğ etmeleri şarttır. Ayrıca Araplara, «Benden bir ayet de olsa tebliğ edin.» demiştir. Çünkü Hz. Peygamber muayyen bir kavme değil bütün insanlara İslam dinini tebliğ ile aydınlatılmıştır. 

Bütün milletlere tebliğ ise ancak onların dillerine tercüme edilmekle kabildir. Eğer bu tercüme yapılmamış olsa, tebliğ lâyikiyle yapılmamış, demektir. 

Pakistan gibi bâzı müslüman devletler, Kur'an' ı başka dillere tercüme için âlim ve muktedir din adamlarından bir heyet kurup yabancı dillerdeki tercümelerin hatalarını da açıklayarak, tercümenin daha esaslı olmasına yardım etmektedirler.

 

(IBRAHIM SURESİ'nin 4.Ayetinde; «Kendilerine açıkça beyanda bulunması için her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik.» der. Madem ki Hz. Peygamber bütün milletlere gönderilmiştir, o halde, bütün dillere tercüme yoluyla tebliği yapılacağı da, bu âyetle açıklanmış olur. Kur'an-ı Kerim sadece okumak için değil, anlaşılması için gönderilmiştir.

O'nu sadece mezarlıkta ve ölü başında okunan kutsal kelimelerden ibaret bir kitap sayan cahil din adamları İslâm dininin telkin ettiği ilmi görüşü anlamadıkları için memleketin dinî seviyesini bu günkü gericilik haline düşürmüşlerdir.

İranlılar (Selman'ı Farisi) den (Fâtiha) sûresinin FARSÇA yazılmasını rica etmişler, o da yazmış. Rivayete göre bunu Hz. Peygambere açmış ve peygamber bunu kabul etmiştir.

Ancak, her dilin kendine mahsus özellikleri ve güzellikleri vardır. Hiç bir tercüme aslının yerini tutamaz. Kur'anı Kerim'. den tercüme yolu ile onu anlayarak faydalanmak başkadır, tercümeyi Kur'an yerine koymak başkadır. "Tercüme edilebilir." demek, " Aslının yerine kullanılır ve tercüme ile de ibadet edilebilir." demek asla değildir çünkü Kur'anı Kerimin kendine has bir yazılış tarzı, şiir gibi âhenkli bir okunuş tarzı vardır. Lâlettayin şairlerin bile şiirleri tercüme edilince, güzelliğini kaybeder.

Ama "Tercüme aslı gibi güzel değildir." diye mânâsını bilmekten kendimizi men edemeyiz. Bütün dünyadaki Kur'ani Kerim'lerin tercümeleriyle meşgul olan bâzi din bilginleri «Tercümeyi, daima tefsire tercih eder zira tefsir yapanın kendi hissiyatını karıştırmamasına imkân yoktur. Halbuki Kur'anı Kerim, hiç bir hissiyatın, hiç bir bilginin en ufak bir ilâve yapamayacağı kadar tam bir kitaptır.» demişlerdir. 

Ben Fatiha Sûresini Kur'anı Kerimin Fransızca tercümesinden okudum, bizim anladığımız Türkçe’deki mânâsının aynıydı. Ancak bütün dünya dillerine yapılan ve Kur'anı Kerim'in ne demek istediğini beyan eden tercümeleri, İslâm dininin tebliği için ne kadar zarurî görüyorsak, tercümenin aslının yerine geçip ibadetlerde kullanılamayacağının da o kadar åşikâr olduğuna inanıyoruz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.