Sultan İbrahim’in son sadrazamı İstanbullu Ahmet Paşa, bir Yeniçeri isyanında idam edilmiş, idamından sonra cesedi çırılçıplak soyularak, cellâtlar tarafından bir hamal beygirine üzerine atılmış ve götürüp At Meydanı’na bırakılmış. İhtilalci Yeniçeriler, cahil halkın batıl itikatlara olan inançlarından istifade ederek,” İnsan yağı mafsal ağrılarına ve romatizmayı iyi eder. Diye Ahmet Paşa’nın etlerini lokma lokma doğrayayarak, beşer, onar akçeye satmışlar...
O devirde cehalet o kadar yaygınmış ki, Paşa’nın iri vücudu çok kısa bir zamanda hemen iskelet haline gelivermiş...
Hz. Peygamberin tamamen batıl itikatlardan sıyırarak illim ve ahlâk üzerine kurduğu İslamiyet bugün bile batıl itikatlardan kendini kurtaramamıştır. Bir memlekette din adamlarının ilim sahibi ve medenî imkânlar içinde yaşayabilmesi mutlaka şarttır... Halkın yüzde sekseni okuma yazma bilmeyen memleketlerde, din adamı daha mühim bir problemdir.. Onların telkinleri ile beslenen insanlar medeniyete ve ilme onların görüş zaviyelerine göre kıymet vereceklerdir. Din adamı da , “muayyen bir cübbesi, muayyen bir sakalı olan adam” Demek değildir. Din adamı kütleye hitap eden adamdır. Gerek kültürü, gerek ruhî olgunluğu bakımından kütlenin üzerinde olması lâzımdır. Hz. Peygamber “İlmî öğrenmeyen benden değildir.” Diyerek bu asrın insanlarının asıl kıymet vermesi lâzım gelen şeyin ilim olduğunu zamanında ışıklandırmıştır. Hz. Alime’nin «Çocuklarımızı yaşadıkları zamana göre yetiştiriniz!» Sözü ne derin bir manaya sahiptir... Bugün bir çok defa gazetelere söz konusu olan, mütemadiyen günah, sevap seçmekten ileri gidemeyen din adamları, İslam dini üzerinde her gün biraz daha batıl itikatları kara bir perde gibi yığmaktadırlar...
Dalkavuk
Bağdat camilerinden birini gezen Alman turistlerden yaşlı bir doktor, Kur'an okuyan hafızın yanına diz çökmüş. Dinlemiş, dinlemiş sonra tercüman vasıtası ile sormuş:
-Okuduğu kısmın mânâsını açıklar mı?
Hafız bilgili bir adammış «Allahtan başkasından korkmayıp, Allahtan başkasına eğilmeyiniz» mânâsına gelen âyeti söylemiş...
Alman
-"İyi ama demiş ben bâzı müslüman kırallarının sarayında uzun müddet misafir kaldım. Müslümanlar ona firavunun teb'ası gibi secde ediyorlar, bunlar Kur'an okumuyorlar mı?
Hâfız :
-Hz. Peygambere küfür etmek yalnız söz ile olmaz, onun yaptıklarının aykırısını yapan da küfür etmiş sayılır. Siz yollarını şaşırmış islâm cemiyetlerine değil, Kur'an-ı Kerimin kendisine bakınız.Demiş...
Çocuk terbiyesinin en esaslı noktalarından biri de, "Onların menfaatleri için eğilen insanlar olarak yetişmelerini önlemektir"... Bütün hayat boyunca maddî çıkarları için el etek öpen, yerlere kapanan insanlara rastlamak mümkündür.
Bunlar belki muayyen bir zaman için arzuladıkları her şeye kavuşurlar ama haysiyetleri ve şahsiyetleri bir hiç olduğu gibi Tanrı nezdinde de makbul değildirler. Acı bir hakikat olarak denebilir ki:
-Etraflarında daima haklı haksız eğilen, itibar eden insanlara alışmış idareciler, karşılarında hakikatı konuşan, (hak) tan başka hiç bir şeyden çekinmeyen cesur insanları sevmezler. Eğer bu idareciler, yalancı ve menfaatperest insanların yaptığı az işlerin daha faydalı, daha hayırlı olacağını bilselerdi, doğruluğu dalkavukluğun yerine geçirmekte tereddüt etmeyecek. lerdi.
Hz. Peygamber el, etek öperek insanlara secde edecek kadar aşırı itibarı zamanında tamamen kaldırmıştır. Hürmette kusur etmemek ayrıdrı fakat bunun menfaatler için aşırı hâle gelen şekli kibir ve azamet gbii insanı şeytanlaştıran bir hissin doğmasına yardım eder. Bu suretle dalkavuk önünde eğildiği efendisini (kibir) gibi bir ateşin kucağına bırakarak bizzat fenalık eder.