“PERDE !..
İnsanların hayatını karmakarışık yapmışız…
“Dört nala gelip Uzak Asya’dan ,
Akdeniz’ e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim..”
diyen Nazım’ı , memlekete hasret bırakmışız..
Taksim’ deki Cumhuriyet anıtına Rus Generallerinin heykellerini diktiğimizi unutarak..
Sonra 2 Cihan harbinde Almanya askerleri Volgagrad’ı kuşatırken, onlara yaranmak için Nazım’ı içeri atmıştık.
“Bu memleket bizim “ diyen adam
“alıp götürün
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün
Beni
Ve de uyarına gelirse
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş da istemez hani.. “
demiş; bunu duyan İznik’in Müşküle köyünden Fevzi Kavuk hemen köyüne bir çınar fidanı dikmiş..
Nazım’ın içeri tıkan kafanın köydeki temsilcisi geri kalmamış, bir gece zehir döküp , Nazım’ın ciğeri gibi kavurmuş fidanın kökünü..
Yılmamış Fevzi , köyün dört ayrı yerine, dört fidan daha dikmiş ama, kimselere yerlerini söylememiş..
Nazım hasret ölmüş o köye mezarlığına ve Moskova’da gömülmüş..
Bu sefer de Fevzi’nin çınarları, Nazım’a hasret büyümüş..
***
Almanca hocası Sabahattin Ali , birkaç kere hapse düşmüştü..
O zamanlar, şairler yazarlar, yazdıklarına göre değil; savaşın şartlarına göre, içerde veya yaşarlardı.
Almanlar ilerlerken, Nazımlar içeri atılır; Almanlar bozguna uğradıklarında Almanya’da eğitim almışlar sıra alırlardı. Alparslan Türkeş ve arkadaşları gibi milliyetçi cereyanlara kapılanların ise, Sirkeci’deki Sansaryan hanın “Tabutluk “ denilen ve işkence odalarında tırnakları kerpetenle sökülürdü..
Çünkü, o tabutlukların kapısının üstünde “ Burada Allah yoktur “ yazardı.
“Siyasi Şube “ydi o zaman “Birinci Şube “nin adı.
Sabahattin Ali serbest bırakıldığında doğduğu Kırklareli’ ne gitmiş, “Alman casusu Bulgaristan’a kaçacaktı.” Denilerek 1948 yılının Nisan ayının 2 sinde, daha henüz tarlalardaki karlar erimemişken, bir kurşunla vurulup yere düşmüştü..
Oysaki O, eğitim için gittiği Almanya’da Türklere hakaret eden bir Alman gencini tokatladığı için, Almanya’dan kovulmuştu..
Orada, o vatan toprağında, ensesinden akan kanlar, karları al bayrağa çevirmişti.
Bunu duyup oraya koşup gelen Madonna, üşümesin diye kürk mantosunu cesedinin üzerine sermişti.
***
Orhan Veli, “Gölde kamış olsam “ diyen Ahmet Haşim’le dalga geçmek için,“ Rakı şişesinde balık olsam “ diye yazmıştı..
Şimdi, Rumeli Hisarı’ndaki “ Aşiyan Mezarlığı” ‘ndan boğazın serin sularında yaşayan balıklara bakıp, onların rakı şişesindekilerden mi olduğunu anlamaya çalışırken, sofrasına tam bir rakı şişesindeki balık gibi yaşayan Aydın Boysan oturacak..
Bitti mi hayır..
O sofrada bir misafir daha olacak..
“Artık kendimiz yoğuz...
Seyircilerimiz de kalmadı...
Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar...
Gün ağırır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır...
Perde...”
dedi Münir usta..