Şeyh «Hacı Bektaş Veli» ye ait güzel bir fıkra vardır.
Molla Saadettin bir çok maceralardan sonra Şeyh'e derviş olur. Şeyh onu "Senin hamurunu yeniden yoğurmak lazımdır, softa ruhlusun." diye bir kazana koyar. Altına ateş yaktırarak kırk gün kaynatır, kapağını açtırır bakar ki molla Saadettin erimiş... Tekrar kapağını kapattırır kırk gün daha kaynattırır, kırk birinci gün kapağı açılınca müridlerle bakarlar ki, parmak kadar küçük bir Saadettin kazanın dibinde oturuyor. Şeyh tekrar emir verip kazanı yaktırır, kırk gün daha kaynattırır, kırk birinci gün kazandan molla Saadettin kazana girdiği hal ile çıkar.
Hacı Bektaşı Veli, molla Saadettin'in başından sarığını alıp tepesini şöyle bir koklar ve:
Molla der bana inanırsan hâlâ softa kokun çıkmamış...
Bu kazanda kaynamak şüphesiz mecâzî mânâdadır. Yani taassub öyle bir illettir ki bir defa insanın ruhuna girdi mi, üç boy kazanda kaynamakla ölçülecek şekilde çile ve tecrübelerden geçse de kolay kolay silinemez...
Vakit vakit islâm dininin ilim görüşü ile hiç ilgisi olmayan softa ruhlu insanların sebep oldukları hadiseleri gazetelerden okuyoruz...
Adana köylülerinden zengin bir ağanın oğlu Liseyi bitirmiş, babasından gizlice döviz imtihanına girmiş kazanınca "Ben tahsilime Avrupa'da devam edeceğim." diye tutturmuş. Babası köyün softa imamı ile başbaşa verip," Olmaz, gâvur içinde işin yoktur." diye izin vermemişler. Delikanlı akıllı olduğu kadar da kurnazmış, aydın bir müftüye derdini anlatmış ve almış babasına götürmüş. Müftü Hz. Peygamberin " İlim Çin'de de olsa gidip öğreniniz." Dediği zaman Çin'in putperestlik olduğunu söyleyerek Kur'an-ı kerimin ve Hadislerin ilmi öğrenmek hususunda neler söylediğini en güzel şekilde açıklayarak babayı ikna etmiş...
Softa ruhlu din adamları ve taassup Osmanlı İmparatorluğunun bütün tarihinde çok acı hadiselere sebep olmuş, cemiyet içindeki tesirleri nesilden nesile sürmüş ve geri bir millet olmamızda çok payı olmuştur.
Bazı tarih yazarlarının bildirdiğine göre: (Kristof Kolomb) II. Bayezid'e müracaat ederek projesini anlatıp yeni bir kıt'a bulmak için gemi ister. Padişah onu çok iyi karşılar lâkin devrin softa ruhlu ülemâ geçinenleri "Kıyametin kopması yaklaştığı şu zamanda yenidünya nasıl olur? Frenk sizi dolandıracak." Derler ve gemi vermesine mâni olurlar...
Bu hadiseyi nakleden bazı tarih yazarları da:
-Eğer II. Bayezid Fatih Sultan Mehmed gibi dirayetli ve kendi kafası ile hareket eden bir padişah olsa idi (Kristof Kolomb) un müracaatını desteklerdi. Böylece Türkler Amerika'nın keşfinde büyük rol oynar, Amerika bir Türk yurdu olur, İslâmiyet buraya Hristiyanlıktan önce yayılırdı, demişlerdi.
"Taassub, koca bir ülkeyi saran sârî hastalıklardan daha dehşet vericidir." Sözünü boşuna söylememişlerdir. İlim zihniyetini İslâmiyetin hakiki yüzünü örten taassuptur.. Her şeye günah yaftasını yapıştıran her ileri hamleyi baltalayan insan aslında kendisi en büyük günahkârdır. Din adamlarının ilim yolunu seçerek yetiştirilmesi, halkın taassub bataklığına saplanmasını önleyecek en emin yoldur.
Hz. Peygamber bir hadisinde der ki:
"Şüphe yok ki, sizden evvelki kavimler peygamberlerine verilmiş kitapta ihtilaf etmeleri sebebi ile helâk olmuşlardır."
İslâmiyetin ne derece ilmî ne derece kudretli bir din olduğunu bilmeden, bu hususta mütehassis olmadan, kendi kafalarına göre mütalâa beyan edip aklına esene göre günah- sevap tasnifi yapan softa ruhlu insanlar yalnız kendilerini değil mensup oldukları cemiyeti de helâka sürükleyen ne kötü kişilerdir.