Bir pavyon artistiyle uzun bir hayat hikâyem var, [Velhasıl yaşayışım alt üst oldu, ailemle aram açıldı, annem babam kırıldı, kardeşlerim yüz çevirdi. Nikâhla almak istedim, serbest hayatı bırakamam, dedi İçkiye, kumara her türlü kötü alışkanlıklara onun yüzünden alıştım. Siz, bir yazınızda « İnsan damladan deryaya, mecâzî aşktan, ilâhî aşka döner» yazmıştınız. Acaba, ben de bu çileli sevgi ile hakikate döer miyim?]
TASAVVUFÎ cümleler, bazan ne kadar aykırı mânâlarda anlaşılır. Damladan deryaya uçulur ama, damla o, damla olursa..
İnsanın hakikati söylenegeldiği gibi hayvanî nâtık değil, hayvanî âşıktır. Zira bütün mahlûkat ve nebatat kendine göre bir hal dili ile konuşurlar. Ancak aşk sorumluluğu insana yüklenmiştir. Mecazî aşkta hakikat damlasını bulmak gerektir. Her gördüğünüz damlayı deryadan sanmayın. Bir atın pisliğe basarak atlas kaftana sıçrattığı damla ile, gül dalında birikmiş bir çiğ damlası ne kadar ayrıdırlar. Biri güneşin ışığında gökyüzüne çıkar, biri sultanın kaftanına da sıçrasa kaftanın da beraber kirliye atılmasına sebep olur damlaların dilini iyi bilmek gerektir
Hakikaten insan damlaların dilini bildiğince insandır Memleket aşkı, vazife aşkı, san'at aşkı, insanlık aşkı gibi deryaya dökülen büyük nehirler yanında, küçük damlalar olan cinsel aşklar da vardır. Büyük mutasavvuf Arif Molla Câmi «Sevgilinin aşkından pişman olma, zira onun kalbinde açtığı incelik yolundan yüce aşkı bulursun» der. Dünyada çeşitli damlalar vardır. Yağ damlası, ter damlası, mis damlası. Bunlar da, mânâda sayısız damlalara bölünürler:
Yağ damlası, kızgın yağdan olur, domuz yağından olur, çiçeklerin özünden olur, azap çeken insanın yüreğinin yağından olur. Her biri bir başka ifade taşırlar.
Ter damlaları da çeşit çeşittir. Hırsızın bir kilidi açmak için döktüğü damlalar, imtihan verenin, ızdırab çekenin, âlimin, câhilin, yük taşıyanın, cana kast edenin, can çekişenin ter damlaları, maddede hep aynı gibi görünürlerse de, mânâda ne kadar ayrı dilden dökülürler. Mis damlaları da şişede beraber dururlar ama tertemiz bi rele sürülen mis ile leş kokusunu örtmek için sürülen mis, duyuşta ince insana mânâda ayrı konuşurlar.
Kan damlalarının lisanı, beden ilminin eserlerine kök olmuştur. Kaatilin bıçağından damlayan damlalar, hastalıklardan ve yaralardan olan damlalar ne kadar ayrı âlemlerin lisanını konuşurlar. Her damla, kan, taşıdığı mânâya göre kutlu veya mundar olur.
Yağmur damlaları lâtif sıfatını da, kahir sıfatını da temsil ederler. Kur'an-ı Kerim, lâtif yağmurlara işaretle, *Bereketli yağmurlardan önce, onu müjdeleyen serin rüzgârları yollarız âyetini bildirmiştir. Ruhları yıkayan yağmur damlaları ise, insanlık âlemine olan sevgidir. Sevgi de, yüksek beldelerden müjde rüzgârları gibidir. Kahir sıfatını taşıyan damlalar, Nuh kavmine ait olan âyetlerde açıklanmıştır ki, tûfandan önce isyanlar tufanı haber veren kara bulutlar gibidir.
Hele göz yaşı damlalarının dili, yer yüzündeki çeşitli dillerden daha çok sayıdadır. Hilekârların ve hakikat ehli olanların göz yaşları ne kadar ayrıdır. Tıpkı Nil damlalarının Firavun'a kan, Hz. Musa'ya billûr kesildiğine benzer.
Hz. Peygamberin insanlık âlemi için döktüğü göz yaşları ile İmam Zeynel Abidin'in Kerbelâ'da kaybettiklerinin arkasından döktüğü hasret göz yaşları bile ayrı dillerden konuşurlar.
Insan, bilgide derinleştikçe damlaların dilini daha iyi anlar. Deryadan bir damla olan mecâzî aşk, herşeyi birde toplamaya ilk adımı attırır. Ruh bir sevgili uğruna, varından, yoğundan geçmek kabiliyetile tanışır. Tıpkı gönülde bir mâbet yapıp, bütün sıfatları orada toplamaya benzer. Ama bu mâbedi tezekten kuran kişinin ibadeti de verimsiz olur, zira ibadetin aslı da temizlik ve kötü alışkanlıkları terketmektir.