Düzen bozuldu.
İnsanlık, yasalar ayaklar altında. Düşünce özgürlüğü ayaklar altında…
Paspas gibi çiğneniyor.
Gözümüzün içine baka baka suç işliyorlar. Düşüncelerinden dolayı vatandaşlarımızı tutukluyorlar.
Dilruba adlı bir bayan vatandaşımız, bir sokak röportajında söylediği sözlerden dolayı hapse atıldı.
Bu tutuklama için iki gerekçe gösteriliyor: Birincisi halkı alenen kin ve düşmanlığa tahrik etmek, ikincisi Cumhurbaşkanına hakaret…
Avukatlardan aldığım bilgiye göre ortada böyle bir suç yoktur ve cezaevine gönderilmesi koşulları oluşmamıştır. Yasamıza göre tutuklama koşulları dört maddeden meydana gelmektedir:
- Sanık ya da şüpheli hakkında kuvvetli bir suç şüphesi bulunmalıdır
- Tutuklama bir dayanağa sahip olmalıdır
- Sanık ya da şüphelinin somut olaya ilişkin delilleri karartma ihtimali olması gerekir
- Şüpheli ya da sanığın kaçma ihtimali bulunmalıdır.
Dilruba, iktidarı eleştirmiş ve düşüncelerini söylemiştir. Cinayet işlememiştir. Vergi kaçakçılığı, hırsızlık yapmamıştır. Yalan dolanla kimseyi aldatmamıştır…
Oysa batman’da bir sokak röportajında, “Muhalefet liderlerinin kafasını keseceğim” diyen şahıs serbest bırakıldı. Ne yaman çelişki değil mi?
Anayasa’nın 25.inci maddesi şöyle der:
Madde 25 – Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
Basın özgürlüğüne yapılan saldırı, kısıtlama hiçbir dönemde bu kadar çok ve ağır yaşanmadı. Gazeteciler, yazarlar – çizerler içeride. Düşüncesini söyleyen vatandaşlar içeride…
10.uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde “cumhurbaşkanına hakaretten yargılanan sanık sayısı 163, Abdullah Gül döneminde bu sayı 848 ve Recep Tayyip Erdoğan’a gelindiğinde bu sayı 16 bin 753’e çıkıyor…
Günümüzde hukuk falan kalmadı. Yargı bağımsızlığı yok edildi. Her şeye tek kişi karar veriyor. Mahkemeler neredeyse “Talimatlarla” çalışıyor.
Devlet kurumları parti kurumları haline getirildi.
İktidar onları bir arka bahçe olarak kullanıyor.
Hedef korkutmak, sindirmek, yılgınlığa, çaresizliğe, sevk edip, onları iktidara karşı mücadeleden vazgeçirmek… Ülkede tek ses yaratmak…
Kendilerine biat eden, emirlerini harfiyen yerine getiren bir medya, hâkimler, savcılar, yandaş grubu oluşturdular. Şimdi iktidar Ülkenin“Dikensiz gül bahçesine” dönüştürülebilmesi için uğraş vermektedir.
Özet olarak söylersek:
Ülkemiz bugün hiçbir dönemde olmadığı kadar perişan, başıboş, hak-hukuk tanımayan bir sistemle yönetilmektedir. Parti devletidir…
Bu yönetim biçiminde tüm kurumlar cumhurbaşkanına bağlıdır ve son kararı da başkan vermektedir. Alınan kararlar, çıkarılan yasalar, uygulamalar asla tartışılamaz, denetlenemez.
Eğer iktidarın adamı isen, yandaşıysan, her çeşit suç işleme hakkına sahipsin. Seni kimse frenleyemez, durduramaz.
Günümüzde bunun yüzlerce örneğini görüyoruz ve şaşkınlık içerisinde izliyoruz.
Ama tam yeri gelmişken hemen bir uyarıda bulunayım: Hak – hukuk bir gün herkese gerekebilir… Bunu da aklınızdan hiç çıkarmayın.
Artık bu gidişe “DUR” deme zamanı gelmiştir, geçmektedir.
Bu kötü gidiş, sadece konuşarak, bağırarak, çağırarak, öfkeli sert sözler söyleyerek, “Salı Toplantıları” ile engellenemez.
Muhalefet yıllardan beri bunu yapıyor. Çıkıp ağzına geleni söylüyor. Ama ortada değişen bir şey yok. İktidar dilediği gibi hareket etmeye, istediğini yapmaya devam ediyor.
Muhalefet partileri ve sendikalar anayasal haklarını da kullanıp, barışçıl protestolarla, şiddete başvurmadan, toplantı, gösteri yürüyüşleri yapmalıdırlar. Seslerini yükseltmelidirler.
Yıllardan beri yapılan hataları tekrarlamaktan vazgeçmelidirler. Muhalefet partileri boş laflarla vakit öldürmeği bırakıp, ezilen halka güven vermeli, onu peşinden sürüklemesini öğrenmelidirler.