Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
 

Sabreden Derviş (3)

Kral  3.Charles’ın Taç Giyme Törenini televizyondan seyrettim. Böylece tüm ayrıntıları öğrenme ve izleme imkanına sahip oldum.. Aman Efendim aman, o ne biçim adetler, gelenekler, ritüeller.Taç giymenin de kolay bir iş olmadığı sonucuna vardım. Devletlerin talihine şöyle bir baktığımızda genellikle yöneticilerin ve ruhban sınıfın  el ele, kol kola olduğunu, birbirlerine meşruiyet verip, birbirlerinden meşruiyet aldıklarını görüyoruz. Kimi zaman da bu ikisi tek kişide birleşebiliyor. Tarihin derinliklerine, uzak ülkelere gitmenize gerek yok etrafınıza bir bakın, ne demek istediğini siz de göreceksiniz. Birleşik Krallıkta da durum farklı değil. Kral , din adamları olmaksızın tacını bile takamıyor. Taç giyme Töreni Protestan Westminster Katedralinde, Sözde Birleşik Krallıktaki tüm hristiyanları kapsayan ama aslında; teoloji ve ibadet şekilleri tarafından  bir protestan mezhebi olan Anglikan Kilisesinde yapılıyor. Öff, biliyorum çok karışık ama durum böyle. Töreni Baş Piskopos yönetiyor. Sadece katedral değil, dualar, ritüeller, ilahiler de hep protestan. Lakin diğer dinlerin de gönüllerini almayı ihmal etmiyorlar. Zira…. Birleşik Krallıkta  dini inançlar çok ilginç bir görüntü yansıtıyor.Halkın sadece % 50 kadarı  hristiyan. Bunlar da bir bütünlük içinde değil. %14 Protestan, %13. Katolik, % 9 Ortodoks, kalanı ise diğer hristiyan mezheplerinden. İkinci büyük grup ise  ateistler de dahil,hiç bir inanca sahip olmayanlar. Ülkedeki dinsizlerin  oranı %37. Gençloerde bu oran çok daha yüksek. %70 Üçüncü grup % 5 ile Müslümanlar. Sonra herbiri % 1 ile Yahudiler, Hindular, Sihler. % 4 kadar da diğer dinlerden olanlar var. Yani toplam nüfusun sadece %14’ünü oluşturan Protestanlar Krallara meşruiyet verme, taç takma imtiyazını ellerinde tutuyorlar. Oysa kralı bir yana  bırakacak olursak Birleşik Krallığın ve İngiltere’nin  Başbakanı Hindu, Kuzey İrlanda’nın Başbakanı (onlar 1.Bakan diyorlar) Katolik, İskoçya’nın Başbakanı (1.Bakanı) Müslüman. Sadece Galler’in Başbakanı (1.Bakanı) Protestan. Allahtan bunlara taç giydirilmiyor. Yoksa gırgıra bakın, bir Hindu   başbakana protestan kilisesinde taç giydirmek çok ilginç olurdu herhalde. Charles (ve Camilla tabii ki) Westminster Katedraline “Jübile Faytonu” ile geldiler. Davetliler çoktan yerlerini almışlar. Kilise korosu İlahilerebaşlamış. Papazlar sıra sıra. Mumlar alev alev. Baş Piskopos onları bekliyor. Charles tek başına ilerliyor. Dini tören başlıyor. TV spikeri anlatmasa ne olduğunu anlayamayacağım. Kartal şeklindeki yağlıkta kutsal yağ varmış. Lübnan’daki  Zeytin Dağında yetişen zeytinlerden hazırlanmış. “Herhalde “ekstra sızma, soğuk sıkmadır” diye düşünüyorum. Bu yağ ile ne yapıldığını pek anlamadım doğrusu. Charles’i, eski püskü, kırık dökük, dik arkalıklı ahşzp bir tahta oturtuyorlar. Altına bir yastık dahi koymamışlar. Ben “Yahu bu ne iştir” derken TV spikeri izah ediyor: bu taht 650 yıldır taç giyme törenlerinde kullanılıyormuş. Tahtın altında kaba saba bir taş var. Bu İskoçların “Kader Taşı”ymış. İngiltere Kralı 1.Edward 13. Yüzyıl sonlarında yaptığı bir savaşta İskoç Kralını yenip onun topraklarını kendisine bağlarken İskoçların çok önem verdikleri bu taşı da, diğer ganimetlerle birlikte alıp Londra’ya getirmiş.Bu olay İskoçlara çok dokunmuş. Öyle ki 2. Dünya  Savaşını izleyen yıllarda 4 İskoç milliyetçisi Taşı Westminster Katedralinden çalıp Glasgow’a götürmüşler. Ne var ki İngiliz dedektifler izini sürüp taşı Londra’ya geri getirmişler Hani taş ; göktaşı, yüzük taşı, mermer… ne bileyim değerli bir taş olsa anlayacağım ama….Her neyse milli değerlerle ilgili laf etmeyelim. Taşın macerası bu kadarla da değilmiş. Daha 2.Dünya Savaşı sırasında Nazi havu hücumlarında zarar görmesin diye Taşı Westmişnster Katedralinden alıp, çok gizli bir operasyonla Glouchester Katedraline saklamışlar. Bu o kadar gizli bir operasyonmuş ki sadece bir kaç kişi biliyormuş. Onlar da Savaşta ölebilirler düşüncesiyle Taşın saklandığı yeri yazıp mühürlü iki zarfa koymuşlar. Zarflardan birini Ottowa’ya Kanada Genel Vslisine (Başbakanına) diğerini  ise Ontario (neden ?) Vali Yardımcısına (neden Valiye ddğil de yardımcısına ?) yollamışlar. Savaş sonrası tekrar Londra’ya getirilen Taşın çilesi hala bitmemiş. 1900’lü yılların sonlarına doğru İskoçya’da bağımsızlık hareketi güçlenince İngiltere Başbakanı John Major Taşı, milliyetçileri biraz olsun sakinleştirmek amacıyla İskoçya’ya iade etmiş. Taş halen Edinburg Kalesinde tutuluyormuş. Peki, nasıl oldu da Charles’ın Taç Giyme Töreninde oturduğu tahtın altında bu Taşı gördük de gözlerimiz nurlandı ? Meğer İskoçlar jest yapıp 650 yıllık adet bozulmasın diye ve sadece bu Tören için geçici olarak Taşı yollamışlar. Görenden sonra geri alınacakmış. Breh, breh, breh. Derken   Charles’ın oturduğu derme çatma tahtın etrafına bir paravan koydular. Baş Piskopos da  paravanın arkasında kaldı. “Ne oluyor yahu ?” dememe kalmadan TV spikeri izah etti, paravanın arkasında Kral Tanrı ile  baş başa kalıyormuş.. Paravan kalktı. Baş piskopos ve Charles yemin törenine başladılar. Dikkatimi çeken husus her ikisinin de üç cümlelik metni ezberlemeyip yanındakilerin tuttuğu metinlerden okumaları oldu.   TBMM’deki yemin töreninde bizim milletvekillerimizin çoğunun metni ezberden okuduklarını hatırlayınca bayağı gurur duydum. Bu aşamadan sonra diğer dini temsilciler ortaya çıktı. Katolik, Ortodoks Papazları , Yahudi Hahamı, Müslüman  Hoca ve bilemediğim başka din adamları. Her biri sembolik bir şey yaparak Kralın meşruiyet kazanmasına katkıda bulundular. Biri Charles’in parmağına üzerinde Aziz George’un haçı bulunan yüzüğü taktı, diğeri ellerine dinin ve  tahtın gücünü simgeleyen ( üzerinde haç bulunan) küreyi ve asayı verdi (Mısır firavunlarının ellerindeki asalar gibi), öbürü bilmem ne yaptı. Bilahare Charles şövalyeliği temsil eden bir kılıç kuşandı (bizim padişahlarımızın tahta çıktıklarında kılıç kuşanmaları gibi). Sıra Baş piskoposa geldi nihayet.  O da büyük bir ihtimamla Charles’ın başına üzeri elmaslar, zümrütler, yakutlar, safirlerle süslü Kral Edward’ın taçını oturttu. Oturttu oturtmasına da bu taçı Charles bir daha göremeyecek, takamayacak, kullanamayacak. Zira Taç tören sonunda Kiliseye iade edilecek. Charles onun yerine dedesi 6.George’un tacını takacak resmi  törenlerde. Bu taç da kıymetli taşlarla süslü. Hanedanın tüm taçlarında bulunan kıymetli taşlar zamanında İngiltere’nin sömürgelerinden elde edilmiş. Bugün o eski sömürgelerden bazıları taşları geri istiyorlarsa da talepleri İngilizlerin bir kulağından girip diğerinden çıkıyor. Hani ülke dışından aldıkları, çaldıkları, el koydukları, kaçırdıklar malları geri vermeye kalksalar British Museum’da sergileyecek  eser kalmaz ellerinde. Bu arada Camilla’ya da bir taç takıldı. Kimin  tacı falan bilmiyorum, Kraliyet hazinesinde o kadar çok taç var ki eminim Kraliçe hanım birini seçmiştir. Charles bilahare eşinin yanındaki tahta oturmak üzere ahşap tahttan kalktı. Önünde, gücü ve sorumluluğu simgeleyen keskin bir kılıç taşıyan görevli ile merhameti temsil eden ucu küt kılıç taşıyan bir diğer görevlinin ardından yürüdü. Falan filan. Törenin sonunda Kral  ve Kraliçe  bu kez 260 yıllık “Altın Fayton”a binerek Buckingham Sarayına döndüler. Bu Fayton pek güzel, pek süslü püslü, lakin “ eski  model” olduğu için”Jübile Faytonu” kadar rahat ve konforlu değilmiş. İkisine de oturmadım ki mukayese edebileyim. Ben bna söylenenleri sizlere aktarıyorum sadece. Şimdi Saraya vardıklarında şöyle sıkan pabuçlarını çıkarıp koltuklara  sere serpe uzanabildiklerini mi sanıyorsunuz ? Aldanıyorsunuz. Kral olmak öyle kolay bir şey değil, vazifeler devam ediyor. Sırada Sarayın balkonuna çıkıp halkı selamlamak var, hani seçim kazanan parti liderlerinin yaptıkları gibi. Bu iş de  titiz bir hazırlık ve planlamayı gerektiriyor. Balkona kimler çıkacak , kim nerede duracak ? Bir de bakıyoruz ki Charles’ın kardeşi Andrew ve oğlu Harry yok balkonda. Ama ailenin, tanımadığım yeni üyeleri var. Bunlar herhalde Camilla’nın tarafı olmalı. Çocukları, kızkardeşi falan mı acaba ? …………………… Şimdi sıra geldi biraz dedikoduları aktarmaya. Duymuşsunuzdur, Kral Charles’in oğlu Harry’yi pek sevmediği iddaları ortalıklarda dolaşıyor. Bunun sebebinin Harry’nin bir başka babadan doğmuş olması deniliyor. Tabii ki bunlar çok çirkin söylentiler. Ama deniliyor ki Harry’nin biyolojik babası Charles değil Süvari Yüzbaşısı James Hewitt’tir. Harry Charles’a hiç benzemeyen fizyonomisini, kızıl saçlarını Hewitt’ten almıştır. Süvariliği yanısıra  aynı  zamanda iyi bir golf  ve polo oyuncusu da olan Hewitt 1986 yılında Prenses Diana’ya at binme dersi vermekle görevlendirilmiş. O sıralarda Charles Dianayı çoktan boşlamış ve eski sevgilisi Camilla ile birlikte. Bunalım içindeki Diana da gönlünü yakışıklı Süvari  Yüzbaşısına kaptırmış. 1991’e kadar tam 5 yıl süren bu ilişkiyi Diana’da boşandıktan sonra verdiği bir TV mülakatında teyid etmiş. Program sunucusunun büyük bir cesaretle Harry hakkında sorduğu bir soruya da Diana başını hafifçe öne eğerek “benim sülalemde de kızıl saçlılar vardı” diye cevap vermiş. İlişki bitince Hewitt ordudan ayrılmış (veya ayrılmak  mecburiyetinde bırakılmış ). Diana’dan  ayrı kalmaya dayanamayan adam intihara teşebbüs etmiş.  Bir süre nerede olduğu bilinmeyen Hewitt 2009 yılında bu kez İspanya’da zenginlerin uğrak yeri olan Marbella’da ortaya çıkmış, “Polo House” adlı bir barın sahibi olarak. Bu iş uzun sürmemiş, bar 2013’te kapanmış, Hewitt ortadan yine kaybolmuş. Taa 2017’de kalp krizi geçirdiğine dair haberler basında yer alana kadar. Kendisinden en son 2021’de, bir yerde bahçıvanlık yaptığına dair  haber alınmış. Sonrası…? Haydi bu ayıp dedikoduyu bir yana bırakalım ve daha çirkinine kulak verelim.  Camilla’nın ilk evliliğinden iki çocuğu var. Oğlu Tom Parker-Bowles yemek kritiği, Master cheff yarışmaları düzenleyicisi, yemek kitapları var. Dolayısıyla hep gözler önünde olmuş, basında, TV’lerde yer almış. Küçük kızı Laura Lopes ise gözlerden ve basından  uzak kalmaya çalışmış hep. Bir Yeminli Murakıp ile evli ve sanat küratörlüğü yapıyor. Basının sorularından, ilgi göstermesinden rahatsız oluyormuş. Dedikodulara göre Harry, üvey kardeşi Laura’yı hiç sevmezmiş.Abisi William  da öyle.. Laura’nin gözlerden uzak durmasını ve Harry ile William’ın üvey kız kardeşlerini hiç sevmemesini birleştiren münafıklar bunun sebebinin acaba 1978 doğumlu kızcağızın o tarihlerde annesi ile Charles’ın birlikte olduğu  döneme .….amaaan canım, bunlar çok çirkin, çok ayıp söylentiler. Ben yazmamış olayım, sizde okumamış olun. Aranızdan bazılarınız diyebilir ki “ Yahu,  “Londra Mektupları” köşesi “Dedikodu  Köşesi”ne mi dönüştü ?” Öyle bir şey söz konusu değil, tabii ki. Lakin, madem Londra’yı anlatıyoruz Londralıların  neler konuştuklarını, kulaktan kulağa neler fısıldandığını, ne dedikodular yapıldığını da aktarmamız gerekir, değil mi ? Ayrıca “fal” için söylenen bir lafı buraya da uyularsak eğer “Dedikoduya inanma ama dedikodusuz da kalma” dememiz gerekmez mi? …………………… Kraliçe 2.Elisabeth’in  cenaze töreninin  162 milyon Sterline mal olduğu açıklanınca başta monarşi aleyhtarları olmak üzere son zamanlarda artan enflasyondan dolayı pek alışkın  olmadıkları ekonomik zorluklarla karşılaşan halkın bir kısmı yaygarayı kopardılar. Charles Kraliyet masraflarının halkta yarattığı tepkiyi biliyordu. Bu nedenle”itibardan tasarruf ederek” Taç Giyme Töreninin harcamalarını olabildiğince kısıtlı tutmaya gayret gösterdi. Tam rakam henüz açıklanmamış olsa da Londra’daki Tören ve (ileride anlatacağım) ertesi gün Windsor Kalesinde düzenlenen konser  masrafının 100 milyon Sterlin civarında olduğu duyulunca yine kıyamet koptu.  Bir sonraki yazımda izah edeceğim üzere halkın yaşadığı ekonomik sıkıntılar “bizim vergilerimizle böyle harcamalar yapılmasına karşıyız. Kraliyet Ailesinin ödenekleri kaldırılsın. Kendi  masraflarını kendi ceplerinden ödesinler” tepkilerine yol açtı. Evet, gerçekten de Kraliyet Ailesine yüklü ödemeler yapılıyor da acaba bu çeşmenin suyu nereden geliyor ? Kraliyet Ailesinin servetinin 23 milyar Sterlinin üzerinde olduğu hesaplanıyor. Bunun  380 milyon Sterlinlik kısmını  vefat eden Kraliçe 2. Elisabeth’in Charles’a bıraktığı mirası oluşturuyor. Sokaktaki insan % 40 oranında miras vergisi öderken Kraliyet ailesinin bu vergiden  muaf tutulması da ayrı bir eleştiri konusu. 2.Elisabeth’ten kalan miras köşkler, malikaneler, , kişisel  yatırımlar, atlar, pul kolleksiyonu, sanat eserleri, mücevherler gibi değerleri de ayrıca ihtiva ediyor. Ailenin elinde geniş araziler, iki dükalık, Londra’daki meşhur Regent Street’in tamamı, Ascot at yarışı sahası/hipodromu gibi gayrımenkuller de bulunuyor. Tüm bunların işletmesi “Crown Estate (Kraliyet Arazileri)” isimli bir kuruluş tarafından yapılıyor.. Elde edilen karın sadece % 25’i Aileye veriliyor. Kalanı Hazineye aktarılıyor. Aile aldığı %25 ile mülklerin bakım-onarım masraflarını, personel maaşlarını, Kraliyet üyelerinin katıldığı resmi programlarının  ve düzenlenen resepsiyonların masraflarını  karşılıyor. Geçen  yıl Aileye kardan verilen %25’lik pay 85 milyon Sterlin olmuş. Buna karşılık ile mülklerinden elde edilen kardan 255 milyon Sterlinlik bölüm ise Devlet Hazinesine aktarılmış. “Crown Estate”in  Hanedana ait 15.5 milyar Sterlinlik bir mal varlığını kontrol ve idare ettiği  ve elde edilen karın sadece %25’ini Aileye verirken %75!ini Devlet Hainesine aktardığı göz önüne alınırsa takkenin öne konulup durumun bir kez daha değerlendirilmesi gerekiyor sanırım. Handanın korunması Londra Polis Teşkilatı tarafından karşılanıyor. 2021’de bu iş için  345 milyon sterlin harcamış, Londra Polisi ve bundan yakınıyor. Öte yandan artık Hanedandan ayrıldığı için kendisine koruma verilmeyen Harry Amerika’dan  Londra’ya geldiğinde parasını cebinden ödemek üzere Londra Polisinden  koruma istemiş. Londra Polisi de “biz parayla tutulan body guard değiliz” diye reddetmiş. Buyurun buradan yakın. Evet Kraliyet  Ailesi belki Devlet bütçesinin giderler hanesinde büyük bir rakam oluşturuyor ama bütçenin gelirler bölümüne de yaptığı doğrudan ve dolaylı nakit girdisini de unutmamak lazım. Örneğin  Kraliyet Ailesinin turizme yaptığı yıllık katkı 600 milyon Sterlinin altına düşmüyor. Bu yıl sadece Taç Giyme Töreni için Londra’ya gelenlerin  5-10 günde kent esnafına kazandırdığı paranın 1 milyar Sterlin olduğu söyleniyor. Yani bir koyup üç değil, on mislini kazanmışlar. Tabii bir de Törenin Birleşik Krallık  için tanıtım, reklam, PR açısından gerek İngiliz Devletler Topluluğu (Commonwealth), gerek dünyanın diğer ülkeleri nezdinde sağladığı faydalar da var. Yani yapılan masraftan,ödenen paralardan yakınanların getirileri de göz önüne almaları gerek. Asıl o zaman Hanedanın ülke için yararlı olup olmadığı daha iyi anlaşılacak. Son olarak bir de Taç Giyme Töreninin ertesi günü Windsor Kalesinde düzenlenen kutlama  konserinden bahsetmek istiyorum. Konsere Birleşik krallığın çeşitli bölgelerinden kura ile 5 000 çift davet edildi. Bilet şansı bulamayanlar için Londra parklarında dev ekranlar kuruldu. Ayrıca BBC Televizyonu ve Radyosu canlı yayın yaptı. Dünyada 100ülkenin televizyonlarından  da izlendiği söyleniyor. Yapılan masrafı bilmem ama PR’ın büyüklüğüne, genişliğine, yaygınlığına bakın. Bunu kaç paraya yapabileceğinizi düşünün. Bir çok müzisyen sahne aldı. Benim gözlerim İngilizleri aradı. Adını duyduğum bir “Take That” grubu vardı. Freya Ridings,ve Pete Tang da İngilizmiş . Ben tanımıyorum bu isimleri, elbette gençler bilir. Eee başka ? Yani İngiliz Kralının taç giymesi münasebetiyle sahneye çıkabilecek başka İngiliz müzisyen yok muydu ?? Yoktu. Peki kimler vardı ? Amerika’dan lionel Richie, Kery Perry, Nicole Schezingerr ; Fas’tan Zak Abel ; Çin’den Lang Lang ; Hindistan’dan Senam Kapoor ; İtalya’dan Andrea Bocelli ,  Haydaa. Yahu Dünyaca ünlü İngiliz müzisyenler yok mu ? Cliff Richard, Paul McCartney, Rod Steward, Johnny ,Logan, Lulu, Elaine Page, Petula Clark, Adele, Tom Jones, Mick Jagger, Phil Collins, Shirley Bessey Duya Lipa, Sting, Peter Gabriel, Ozzy Osbourne, Robbie Williams.. Ya gruplar ?? Rolling Stones, Queen, Led Zeppelin, Shadows, Oasis., Pink Flloyd…. Ne bileyim Dünyaca ünlü İngiliz müzik grupları yok mu ? Haydi, Prenses Diana’nın ölümünde “Candle in the Wind”i besteleyen Elton John’un davet edilmemesini tasvip etmesem de  bir dereceye kadar anlayışla karşılayabilirim de ya, çoğu Kraliçe 2.Elisabeth’ten “Sir-Dame ” ünvanıyla ödüllendirilmiş yukarıda yazdığım ve saymayı unuttuğum İngiliz sanatçıların  İngiliz Kralının Taç Giyme Konserinde neden olmadıklarını anlayamıyorum. Acaba davet edilmediler mi ? Yoksa davet olundular  da  katılmayı kabul etmediler mi ? Bilmem. Siz ne dersiniz ?  
Ekleme Tarihi: 18 Haziran 2023 - Pazar

Sabreden Derviş (3)

Kral  3.Charles’ın Taç Giyme Törenini televizyondan seyrettim. Böylece tüm ayrıntıları öğrenme ve izleme imkanına sahip oldum..

Aman Efendim aman, o ne biçim adetler, gelenekler, ritüeller.Taç giymenin de kolay bir iş olmadığı sonucuna vardım.

Devletlerin talihine şöyle bir baktığımızda genellikle yöneticilerin ve ruhban sınıfın  el ele, kol kola olduğunu, birbirlerine meşruiyet verip, birbirlerinden meşruiyet aldıklarını görüyoruz. Kimi zaman da bu ikisi tek kişide birleşebiliyor. Tarihin derinliklerine, uzak ülkelere gitmenize gerek yok etrafınıza bir bakın, ne demek istediğini siz de göreceksiniz. Birleşik Krallıkta da durum farklı değil. Kral , din adamları olmaksızın tacını bile takamıyor.

Taç giyme Töreni Protestan Westminster Katedralinde, Sözde Birleşik Krallıktaki tüm hristiyanları kapsayan ama aslında; teoloji ve ibadet şekilleri tarafından  bir protestan mezhebi olan Anglikan Kilisesinde yapılıyor. Öff, biliyorum çok karışık ama durum böyle.

Töreni Baş Piskopos yönetiyor. Sadece katedral değil, dualar, ritüeller, ilahiler de hep protestan. Lakin diğer dinlerin de gönüllerini almayı ihmal etmiyorlar.

Zira….

Birleşik Krallıkta  dini inançlar çok ilginç bir görüntü yansıtıyor.Halkın sadece % 50 kadarı  hristiyan. Bunlar da bir bütünlük içinde değil. %14 Protestan, %13. Katolik, % 9 Ortodoks,

kalanı ise diğer hristiyan mezheplerinden.

İkinci büyük grup ise  ateistler de dahil,hiç bir inanca sahip olmayanlar. Ülkedeki dinsizlerin  oranı %37. Gençloerde bu oran çok daha yüksek. %70

Üçüncü grup % 5 ile Müslümanlar. Sonra herbiri % 1 ile Yahudiler, Hindular, Sihler. % 4 kadar da diğer dinlerden olanlar var.

Yani toplam nüfusun sadece %14’ünü oluşturan Protestanlar Krallara meşruiyet verme, taç takma imtiyazını ellerinde tutuyorlar.

Oysa kralı bir yana  bırakacak olursak Birleşik Krallığın ve İngiltere’nin  Başbakanı Hindu, Kuzey İrlanda’nın Başbakanı (onlar 1.Bakan diyorlar) Katolik, İskoçya’nın Başbakanı (1.Bakanı) Müslüman. Sadece Galler’in Başbakanı (1.Bakanı) Protestan.

Allahtan bunlara taç giydirilmiyor. Yoksa gırgıra bakın, bir Hindu   başbakana protestan kilisesinde taç giydirmek çok ilginç olurdu herhalde.

Charles (ve Camilla tabii ki) Westminster Katedraline “Jübile Faytonu” ile geldiler. Davetliler çoktan yerlerini almışlar. Kilise korosu İlahilerebaşlamış. Papazlar sıra sıra. Mumlar alev alev. Baş Piskopos onları bekliyor.

Charles tek başına ilerliyor. Dini tören başlıyor. TV spikeri anlatmasa ne olduğunu anlayamayacağım.

Kartal şeklindeki yağlıkta kutsal yağ varmış. Lübnan’daki  Zeytin Dağında yetişen zeytinlerden hazırlanmış. “Herhalde “ekstra sızma, soğuk sıkmadır” diye düşünüyorum. Bu yağ ile ne yapıldığını pek anlamadım doğrusu. Charles’i, eski püskü, kırık dökük, dik arkalıklı ahşzp bir tahta oturtuyorlar. Altına bir yastık dahi koymamışlar. Ben “Yahu bu ne iştir” derken TV spikeri izah ediyor: bu taht 650 yıldır taç giyme törenlerinde kullanılıyormuş.

Tahtın altında kaba saba bir taş var. Bu İskoçların “Kader Taşı”ymış. İngiltere Kralı 1.Edward 13. Yüzyıl sonlarında yaptığı bir savaşta İskoç Kralını yenip onun topraklarını kendisine bağlarken İskoçların çok önem verdikleri bu taşı da, diğer ganimetlerle birlikte alıp Londra’ya getirmiş.Bu olay İskoçlara çok dokunmuş. Öyle ki 2. Dünya  Savaşını izleyen yıllarda 4 İskoç milliyetçisi Taşı Westminster Katedralinden çalıp Glasgow’a götürmüşler. Ne var ki İngiliz dedektifler izini sürüp taşı Londra’ya geri getirmişler Hani taş ; göktaşı, yüzük taşı, mermer… ne bileyim değerli bir taş olsa anlayacağım ama….Her neyse milli değerlerle ilgili laf etmeyelim.

Taşın macerası bu kadarla da değilmiş. Daha 2.Dünya Savaşı sırasında Nazi havu hücumlarında zarar görmesin diye Taşı Westmişnster Katedralinden alıp, çok gizli bir operasyonla Glouchester Katedraline saklamışlar. Bu o kadar gizli bir operasyonmuş ki sadece bir kaç kişi biliyormuş. Onlar da Savaşta ölebilirler düşüncesiyle Taşın saklandığı yeri yazıp mühürlü iki zarfa koymuşlar. Zarflardan birini Ottowa’ya Kanada Genel Vslisine (Başbakanına) diğerini  ise Ontario (neden ?) Vali Yardımcısına (neden Valiye ddğil de yardımcısına ?) yollamışlar.

Savaş sonrası tekrar Londra’ya getirilen Taşın çilesi hala bitmemiş.

1900’lü yılların sonlarına doğru İskoçya’da bağımsızlık hareketi güçlenince İngiltere Başbakanı John Major Taşı, milliyetçileri biraz olsun sakinleştirmek amacıyla İskoçya’ya iade etmiş. Taş halen Edinburg Kalesinde tutuluyormuş.

Peki, nasıl oldu da Charles’ın Taç Giyme Töreninde oturduğu tahtın altında bu Taşı gördük de gözlerimiz nurlandı ? Meğer İskoçlar jest yapıp 650 yıllık adet bozulmasın diye ve sadece bu Tören için geçici olarak Taşı yollamışlar. Görenden sonra geri alınacakmış.

Breh, breh, breh.

Derken   Charles’ın oturduğu derme çatma tahtın etrafına bir paravan koydular. Baş Piskopos da  paravanın arkasında kaldı. “Ne oluyor yahu ?” dememe kalmadan TV spikeri izah etti, paravanın arkasında Kral Tanrı ile  baş başa kalıyormuş..

Paravan kalktı. Baş piskopos ve Charles yemin törenine başladılar. Dikkatimi çeken husus her ikisinin de üç cümlelik metni ezberlemeyip yanındakilerin tuttuğu metinlerden okumaları oldu.   TBMM’deki yemin töreninde bizim milletvekillerimizin çoğunun metni ezberden okuduklarını hatırlayınca bayağı gurur duydum.

Bu aşamadan sonra diğer dini temsilciler ortaya çıktı. Katolik, Ortodoks Papazları , Yahudi Hahamı, Müslüman  Hoca ve bilemediğim başka din adamları. Her biri sembolik bir şey yaparak Kralın meşruiyet kazanmasına katkıda bulundular. Biri Charles’in parmağına üzerinde Aziz George’un haçı bulunan yüzüğü taktı, diğeri ellerine dinin ve  tahtın gücünü simgeleyen ( üzerinde haç bulunan) küreyi ve asayı verdi (Mısır firavunlarının ellerindeki asalar gibi), öbürü bilmem ne yaptı.

Bilahare Charles şövalyeliği temsil eden bir kılıç kuşandı (bizim padişahlarımızın tahta çıktıklarında kılıç kuşanmaları gibi).

Sıra Baş piskoposa geldi nihayet.  O da büyük bir ihtimamla Charles’ın başına üzeri elmaslar, zümrütler, yakutlar, safirlerle süslü Kral Edward’ın taçını oturttu.

Oturttu oturtmasına da bu taçı Charles bir daha göremeyecek, takamayacak, kullanamayacak. Zira Taç tören sonunda Kiliseye iade edilecek. Charles onun yerine dedesi 6.George’un tacını takacak resmi  törenlerde. Bu taç da kıymetli taşlarla süslü.

Hanedanın tüm taçlarında bulunan kıymetli taşlar zamanında İngiltere’nin sömürgelerinden elde edilmiş. Bugün o eski sömürgelerden bazıları taşları geri istiyorlarsa da talepleri İngilizlerin bir kulağından girip diğerinden çıkıyor. Hani ülke dışından aldıkları, çaldıkları, el koydukları, kaçırdıklar malları geri vermeye kalksalar British Museum’da sergileyecek  eser kalmaz ellerinde.

Bu arada Camilla’ya da bir taç takıldı. Kimin  tacı falan bilmiyorum, Kraliyet hazinesinde o kadar çok taç var ki eminim Kraliçe hanım birini seçmiştir.

Charles bilahare eşinin yanındaki tahta oturmak üzere ahşap tahttan kalktı. Önünde, gücü ve sorumluluğu simgeleyen keskin bir kılıç taşıyan görevli ile merhameti temsil eden ucu küt kılıç taşıyan bir diğer görevlinin ardından yürüdü.

Falan filan.

Törenin sonunda Kral  ve Kraliçe  bu kez 260 yıllık “Altın Fayton”a binerek Buckingham Sarayına döndüler. Bu Fayton pek güzel, pek süslü püslü, lakin “ eski  model” olduğu için”Jübile Faytonu” kadar rahat ve konforlu değilmiş. İkisine de oturmadım ki mukayese edebileyim. Ben bna söylenenleri sizlere aktarıyorum sadece.

Şimdi Saraya vardıklarında şöyle sıkan pabuçlarını çıkarıp koltuklara  sere serpe uzanabildiklerini mi sanıyorsunuz ? Aldanıyorsunuz. Kral olmak öyle kolay bir şey değil, vazifeler devam ediyor. Sırada Sarayın balkonuna çıkıp halkı selamlamak var, hani seçim kazanan parti liderlerinin yaptıkları gibi. Bu iş de  titiz bir hazırlık ve planlamayı gerektiriyor. Balkona kimler çıkacak , kim nerede duracak ?

Bir de bakıyoruz ki Charles’ın kardeşi Andrew ve oğlu Harry yok balkonda. Ama ailenin, tanımadığım yeni üyeleri var. Bunlar herhalde Camilla’nın tarafı olmalı. Çocukları, kızkardeşi falan mı acaba ?

……………………

Şimdi sıra geldi biraz dedikoduları aktarmaya. Duymuşsunuzdur, Kral Charles’in oğlu Harry’yi pek sevmediği iddaları ortalıklarda dolaşıyor. Bunun sebebinin Harry’nin bir başka babadan doğmuş olması deniliyor. Tabii ki bunlar çok çirkin söylentiler. Ama deniliyor ki Harry’nin biyolojik babası Charles değil Süvari Yüzbaşısı James Hewitt’tir. Harry Charles’a hiç benzemeyen fizyonomisini, kızıl saçlarını Hewitt’ten almıştır.

Süvariliği yanısıra  aynı  zamanda iyi bir golf  ve polo oyuncusu da olan Hewitt 1986 yılında Prenses Diana’ya at binme dersi vermekle görevlendirilmiş. O sıralarda Charles Dianayı çoktan boşlamış ve eski sevgilisi Camilla ile birlikte. Bunalım içindeki Diana da gönlünü yakışıklı Süvari  Yüzbaşısına kaptırmış. 1991’e kadar tam 5 yıl süren bu ilişkiyi Diana’da boşandıktan sonra verdiği bir TV mülakatında teyid etmiş. Program sunucusunun büyük bir cesaretle Harry hakkında sorduğu bir soruya da Diana başını hafifçe öne eğerek “benim sülalemde de kızıl saçlılar vardı” diye cevap vermiş.

İlişki bitince Hewitt ordudan ayrılmış (veya ayrılmak  mecburiyetinde bırakılmış ). Diana’dan  ayrı kalmaya dayanamayan adam intihara teşebbüs etmiş.  Bir süre nerede olduğu bilinmeyen Hewitt 2009 yılında bu kez İspanya’da zenginlerin uğrak yeri olan Marbella’da ortaya çıkmış, “Polo House” adlı bir barın sahibi olarak.

Bu iş uzun sürmemiş, bar 2013’te kapanmış, Hewitt ortadan yine kaybolmuş. Taa 2017’de kalp krizi geçirdiğine dair haberler basında yer alana kadar. Kendisinden en son 2021’de, bir yerde bahçıvanlık yaptığına dair  haber alınmış. Sonrası…?

Haydi bu ayıp dedikoduyu bir yana bırakalım ve daha çirkinine kulak verelim.

 Camilla’nın ilk evliliğinden iki çocuğu var. Oğlu Tom Parker-Bowles yemek kritiği, Master cheff yarışmaları düzenleyicisi, yemek kitapları var. Dolayısıyla hep gözler önünde olmuş, basında, TV’lerde yer almış.

Küçük kızı Laura Lopes ise gözlerden ve basından  uzak kalmaya çalışmış hep. Bir Yeminli Murakıp ile evli ve sanat küratörlüğü yapıyor. Basının sorularından, ilgi göstermesinden rahatsız oluyormuş.

Dedikodulara göre Harry, üvey kardeşi Laura’yı hiç sevmezmiş.Abisi William  da öyle..

Laura’nin gözlerden uzak durmasını ve Harry ile William’ın üvey kız kardeşlerini hiç sevmemesini birleştiren münafıklar bunun sebebinin acaba 1978 doğumlu kızcağızın o tarihlerde annesi ile Charles’ın birlikte olduğu  döneme .….amaaan canım, bunlar çok çirkin, çok ayıp söylentiler. Ben yazmamış olayım, sizde okumamış olun.

Aranızdan bazılarınız diyebilir ki “ Yahu,  “Londra Mektupları” köşesi “Dedikodu  Köşesi”ne mi dönüştü ?”

Öyle bir şey söz konusu değil, tabii ki. Lakin, madem Londra’yı anlatıyoruz Londralıların  neler konuştuklarını, kulaktan kulağa neler fısıldandığını, ne dedikodular yapıldığını da aktarmamız gerekir, değil mi ?

Ayrıca “fal” için söylenen bir lafı buraya da uyularsak eğer “Dedikoduya inanma ama dedikodusuz da kalma” dememiz gerekmez mi?

……………………

Kraliçe 2.Elisabeth’in  cenaze töreninin  162 milyon Sterline mal olduğu açıklanınca başta monarşi aleyhtarları olmak üzere son zamanlarda artan enflasyondan dolayı pek alışkın  olmadıkları ekonomik zorluklarla karşılaşan halkın bir kısmı yaygarayı kopardılar.

Charles Kraliyet masraflarının halkta yarattığı tepkiyi biliyordu. Bu nedenle”itibardan tasarruf ederek” Taç Giyme Töreninin harcamalarını olabildiğince kısıtlı tutmaya gayret gösterdi. Tam rakam henüz açıklanmamış olsa da Londra’daki Tören ve (ileride anlatacağım) ertesi gün Windsor Kalesinde düzenlenen konser 

masrafının 100 milyon Sterlin civarında olduğu duyulunca yine kıyamet koptu. 

Bir sonraki yazımda izah edeceğim üzere halkın yaşadığı ekonomik sıkıntılar “bizim vergilerimizle böyle harcamalar yapılmasına karşıyız. Kraliyet Ailesinin ödenekleri kaldırılsın. Kendi  masraflarını kendi ceplerinden ödesinler” tepkilerine yol açtı.

Evet, gerçekten de Kraliyet Ailesine yüklü ödemeler yapılıyor da acaba bu çeşmenin suyu nereden geliyor ?

Kraliyet Ailesinin servetinin 23 milyar Sterlinin üzerinde olduğu hesaplanıyor. Bunun  380 milyon Sterlinlik kısmını  vefat eden Kraliçe 2. Elisabeth’in Charles’a bıraktığı mirası oluşturuyor. Sokaktaki insan % 40 oranında miras vergisi öderken Kraliyet ailesinin bu vergiden  muaf tutulması da ayrı bir eleştiri konusu.

2.Elisabeth’ten kalan miras köşkler, malikaneler, , kişisel  yatırımlar, atlar, pul kolleksiyonu, sanat eserleri, mücevherler gibi değerleri de ayrıca ihtiva ediyor.

Ailenin elinde geniş araziler, iki dükalık, Londra’daki meşhur Regent Street’in tamamı, Ascot at yarışı sahası/hipodromu gibi gayrımenkuller de bulunuyor.

Tüm bunların işletmesi “Crown Estate (Kraliyet Arazileri)” isimli bir kuruluş tarafından yapılıyor.. Elde edilen karın sadece % 25’i Aileye veriliyor. Kalanı Hazineye aktarılıyor. Aile aldığı %25 ile mülklerin bakım-onarım masraflarını, personel maaşlarını, Kraliyet üyelerinin katıldığı resmi programlarının  ve düzenlenen resepsiyonların masraflarını  karşılıyor. Geçen  yıl Aileye kardan verilen %25’lik pay 85 milyon Sterlin olmuş. Buna karşılık ile mülklerinden elde edilen kardan 255 milyon Sterlinlik bölüm ise Devlet Hazinesine aktarılmış.

“Crown Estate”in  Hanedana ait 15.5 milyar Sterlinlik bir mal varlığını kontrol ve idare ettiği  ve elde edilen karın sadece %25’ini Aileye verirken %75!ini Devlet Hainesine aktardığı göz önüne alınırsa takkenin öne konulup durumun bir kez daha değerlendirilmesi gerekiyor sanırım.

Handanın korunması Londra Polis Teşkilatı tarafından karşılanıyor. 2021’de bu iş için  345 milyon sterlin harcamış, Londra Polisi ve bundan yakınıyor. Öte yandan artık Hanedandan ayrıldığı için kendisine koruma verilmeyen Harry Amerika’dan  Londra’ya geldiğinde parasını cebinden ödemek üzere Londra Polisinden  koruma istemiş. Londra Polisi de “biz parayla tutulan body guard değiliz” diye reddetmiş. Buyurun buradan yakın.

Evet Kraliyet  Ailesi belki Devlet bütçesinin giderler hanesinde büyük bir rakam oluşturuyor ama bütçenin gelirler bölümüne de yaptığı doğrudan ve dolaylı nakit girdisini de unutmamak lazım. Örneğin  Kraliyet Ailesinin turizme yaptığı yıllık katkı 600 milyon Sterlinin altına düşmüyor. Bu yıl sadece Taç Giyme Töreni için Londra’ya gelenlerin  5-10 günde kent esnafına kazandırdığı paranın 1 milyar Sterlin olduğu söyleniyor. Yani bir koyup üç değil, on mislini kazanmışlar.

Tabii bir de Törenin Birleşik Krallık  için tanıtım, reklam, PR açısından gerek İngiliz Devletler Topluluğu (Commonwealth), gerek dünyanın diğer ülkeleri nezdinde sağladığı faydalar da var.

Yani yapılan masraftan,ödenen paralardan yakınanların getirileri de göz önüne almaları gerek. Asıl o zaman Hanedanın ülke için yararlı olup olmadığı daha iyi anlaşılacak.

Son olarak bir de Taç Giyme Töreninin ertesi günü Windsor Kalesinde düzenlenen kutlama  konserinden bahsetmek istiyorum.

Konsere Birleşik krallığın çeşitli bölgelerinden kura ile 5 000 çift davet edildi. Bilet şansı bulamayanlar için Londra parklarında dev ekranlar kuruldu. Ayrıca BBC Televizyonu ve Radyosu canlı yayın yaptı. Dünyada 100ülkenin televizyonlarından  da izlendiği söyleniyor. Yapılan masrafı bilmem ama PR’ın büyüklüğüne, genişliğine, yaygınlığına bakın. Bunu kaç paraya yapabileceğinizi düşünün.

Bir çok müzisyen sahne aldı. Benim gözlerim İngilizleri aradı. Adını duyduğum bir “Take That” grubu vardı. Freya Ridings,ve Pete Tang da İngilizmiş . Ben tanımıyorum bu isimleri, elbette gençler bilir.

Eee başka ? Yani İngiliz Kralının taç giymesi münasebetiyle sahneye çıkabilecek başka İngiliz müzisyen yok muydu ??

Yoktu.

Peki kimler vardı ?

Amerika’dan lionel Richie, Kery Perry, Nicole Schezingerr ; Fas’tan

Zak Abel ; Çin’den Lang Lang ; Hindistan’dan Senam Kapoor ; İtalya’dan Andrea Bocelli , 

Haydaa.

Yahu Dünyaca ünlü İngiliz müzisyenler yok mu ?

Cliff Richard, Paul McCartney, Rod Steward, Johnny ,Logan, Lulu,

Elaine Page, Petula Clark, Adele, Tom Jones, Mick Jagger, Phil Collins, Shirley Bessey Duya Lipa, Sting, Peter Gabriel, Ozzy Osbourne, Robbie Williams..

Ya gruplar ?? Rolling Stones, Queen, Led Zeppelin, Shadows, Oasis., Pink Flloyd…. Ne bileyim Dünyaca ünlü İngiliz müzik grupları yok mu ?

Haydi, Prenses Diana’nın ölümünde “Candle in the Wind”i besteleyen Elton John’un davet edilmemesini tasvip etmesem de  bir dereceye kadar anlayışla karşılayabilirim de ya, çoğu Kraliçe 2.Elisabeth’ten “Sir-Dame ” ünvanıyla ödüllendirilmiş yukarıda yazdığım ve saymayı unuttuğum İngiliz sanatçıların  İngiliz Kralının Taç Giyme Konserinde neden olmadıklarını anlayamıyorum.

Acaba davet edilmediler mi ?

Yoksa davet olundular  da  katılmayı kabul etmediler mi ?

Bilmem.

Siz ne dersiniz ?

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.