Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Geçmiş Zaman Olur ki -1……

Biliyorsunuz, emekli olduğumdan bu yana Londra’da oturuyorum. Size oradan Londra’yı ve Birleşik Krallığı anlatan mektuplar yazıyorum. Yaz aylarında ise  biraz İstanbul’da kaldıktan sonra Bodrum’a gidiyorum.  Tabii ki, Istanbul’da ve Bodrum’da olduğum dönem sizlere Londra’yı anlatma imkanı bulamıyorum. Havadan sudan yazılar kaleme almak durumunda kalıyorum. İsveç’in (ve Finlandiya’nın) NATO’ya üye olma isteğinin  medyada gündemi oluşturduğu bugünlerde konunun bende uyandırdığı, çağrışım yaptırdığı bir anıyı paylaşmak istiyorum sizlerle, bugünkü yazımda. Kordiplomatik hayatta küçük düzeydeki Hariciye memurları yabancı Büyükelçiliklerin, diplomatların, resmi makamların düzenledikleri davetlere, resepsiyonlara pek çağrılmazlar. Hariciyecinin rütbesi arttıkça aldığı davet sayısı da yükselir. Nihayet Büyükelçi olduğunda davetler yağmur gibi yağar. Ben de aynı şeyleri yaşadım. Küçük memurken hasbelkader gelen bir davetiyeyi Pasarofça Andlaşmasının orijinal metniymiş gibi yıllarca sakladığım oldu. Büyükelçi olduğumda ise sabahları çalışma odama geldiğimde sekreterin masama bıraktığı davetiyeleri görünce tüylerim diken diken olurdu. Hemen hemen haftanın her günü, kimi kez aynı gece için iki, üç, hatta dört davetiye geldiği olurdu. Gitmeseniz olmaz, hastayım, yorgunum diyemezsiniz. Hemen ülkenizin ortaya koyduğu diplomatik tavır olarak yorumlanır ve sizin vereceğiniz davetler için mukabele-i bilmisil uygulanır. Haydi çıkın bakalım işin içinden. 1970’lerin başlarında bir yıldı. Küçük bir memur olarak Dışişleri Bakanlığındaki küçük odamda çalışıyordum. Dahili telefon çaldı. Açtım. Arayan Protokol Dairesindeki küçük odasında çalışan benim gibi küçük bir meslektaşımdı. “Ahmet” dedi “Seni Protokol Genel Müdürü çağırıyor”. Vay canına…. Protokol Genel Müdürü……Büyükelçi…… Bizim gibi küçük memurlar için ilahlar düzeyinde bir kişi. Elim ayağım birbirine girdi. Gittim tabii. Son derece ciddi, asık yüzlü biri. “Bak Evladım” diye başladı “Biliyorsun NATO ile Sovyetler Birliği arasında zaten soğuk olan ilişkiler son günlerde giderek kriz haline dönüştü. 7 Kasımda SSCB’nin milli gün resepsiyonu var (Ara Not: SSCB, milli gün  olarak önceleri Bolşevik İhtilalinin başladığı gün olan 25 Ekimi seçmişti. Ancak bu tarih Jülyen takvimine göre idi. Bilahare miladi takvime geçilince  Milli gün 7 Kasım şeklinde tashih olunmuştu) NATO’nun aldığı karar uyarınca Örgüte üye devletler , başkentlerindeki Sovyet Büyükelçiliklerinde düzenlenecek Milli Gün resepsiyonlarına tek kişi ile ve en alt düzeyde iştirak edecekler. Biz de öyle yapacağız. Bakanlık , resepsiyonda Türkiye’yi temsil edecek en alt düzey görevli olarak seni uygun gördü. Oraya git, fazla kalma ama Rus Büyükelçiye mutlaka kendini göster ki tutumumuzu açıkça anlasınlar”. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim. Bir yandan Devletimizi temsil edecek olmanın gururu, öte yandan “en alt düzey görevli” sıfatının yüreğimde yarattığı acı. Orada öyle alık alık durduğumu gören Protokol Genel Müdürü “Evladım, anladın değil mi ?” diye sordu. “Evet Efendim” Pek ikna edememiş olmalıyım ki “Tekrar et bakalım” dedi. Ettim. Göründüğüm kadar aptal olmadığımı anlayan Büyükelçi ferahladı. Rus Büyükelçiliği Ankara’da, Çankaya’ya çıkarken Cinnah Caddesinin sağ tarafında kalır. Yüksek duvarların arkasındadır Büyükelçilik binaları. Duvarların arkasını gören sayısı pek fazla değildir. Ben de ilk defa gidecektim. Arabam falan yok. Herhalde taksi tutmam gerekecek diye düşündüm. O tarihlerde İsveç Büyükelçiliğinde görevli bir diplomat hanımla aganigi durumdayım. Büyük bir gururla Sovyet Milli Gün resepsiyonuna davetli olduğumu söylediğimde kız “Oh, çok iyi, benim arabamla birlikte gideriz” dedi. 1970’lerin başlarında, hatta 1982’ye kadar, NATO’nun sadece 15 üyesi vardı. Bugün ,kimse kusura bakmasın ama Örgüt  “Dingo’nun Ahırı” na döndü, üye sayısı otuzu buldu. Buna Finlandiya ve İsveç dahil değil. Bugün bakmayın NATO’ya üye olabilmek için neredeyse yalvardıklarına, İsveç ve Finlandiya o günlerde burunlarından kıl aldırmıyor, bırakın üyeliği Örgüt’ün adını duyduklarında bile fersah fersah geriye kaçıyorlar. O bakımdan kız arkadaşımın ülkesinin SSCB’ye karşı tepkisel bir tutumu yok. Atladık gittik Rus Büyükelçiliğine kızın arabasıyla. Hemen aklınıza Volvo gelmesin, araba iki kişilik, üstü açılır kapanır, kırmızı renkli, küçücük bir MG. O kadar “ufacık, küçücük, içi dolu turşucuk” bir araba ki binerken çekecek, inerken tirbuşon  kullanmak gerek. Büyükelçilik bahçe düzenlemesi şöyle. Yüksek duvarların arasında kocaman madeni bir kapıdan giriliyor. Binanın önünde bir süs havuzu var. Yol bu havuzun etrafından dolanıp tekrar kapıya yöneliyor. Böylece gelen konukların araçları havuzun sağından dolanıp bina giriş kapısının önünde duruyor, yolcusunu indiriyor ve havuzun bu kez diğer yanından geçip kapıdan çıkıyor. Yabancı  araçların bahçe içinde kalması yasak,dışarıya park ediyorlar. Bizim şoförümüz yok ama kız tecrübeli, demek ki buraya ilk gelişi değil. Aracı dışarıya park ediyor ve sefarete yürüyerek ulaşıyoruz….. Sevgili okuyucularım bütün anılar gibi bu anı da biraz uzun olacak. İzninizle sizi yormayayım, devamı ikinci yazımda. Hoşçakalın…    
Ekleme Tarihi: 20 Eylül 2023 - Çarşamba

Geçmiş Zaman Olur ki -1……

Biliyorsunuz, emekli olduğumdan bu yana Londra’da oturuyorum.

Size oradan Londra’yı ve Birleşik Krallığı anlatan mektuplar yazıyorum.

Yaz aylarında ise  biraz İstanbul’da kaldıktan sonra Bodrum’a gidiyorum. 

Tabii ki, Istanbul’da ve Bodrum’da olduğum dönem sizlere Londra’yı anlatma imkanı bulamıyorum. Havadan sudan yazılar kaleme almak durumunda kalıyorum.

İsveç’in (ve Finlandiya’nın) NATO’ya üye olma isteğinin  medyada gündemi oluşturduğu bugünlerde konunun bende uyandırdığı, çağrışım yaptırdığı bir anıyı paylaşmak istiyorum sizlerle, bugünkü yazımda.

Kordiplomatik hayatta küçük düzeydeki Hariciye memurları yabancı Büyükelçiliklerin, diplomatların, resmi makamların düzenledikleri davetlere, resepsiyonlara pek çağrılmazlar. Hariciyecinin rütbesi arttıkça aldığı davet sayısı da yükselir. Nihayet Büyükelçi olduğunda davetler yağmur gibi yağar.

Ben de aynı şeyleri yaşadım. Küçük memurken hasbelkader gelen bir davetiyeyi Pasarofça Andlaşmasının orijinal metniymiş gibi yıllarca sakladığım oldu. Büyükelçi olduğumda ise sabahları çalışma odama geldiğimde sekreterin masama bıraktığı davetiyeleri görünce tüylerim diken diken olurdu. Hemen hemen haftanın her günü, kimi kez aynı gece için iki, üç, hatta dört davetiye geldiği olurdu. Gitmeseniz olmaz, hastayım, yorgunum diyemezsiniz. Hemen ülkenizin ortaya koyduğu diplomatik tavır olarak yorumlanır ve sizin vereceğiniz davetler için mukabele-i bilmisil uygulanır. Haydi çıkın bakalım işin içinden.

1970’lerin başlarında bir yıldı. Küçük bir memur olarak Dışişleri Bakanlığındaki küçük odamda çalışıyordum. Dahili telefon çaldı. Açtım. Arayan Protokol Dairesindeki küçük odasında çalışan benim gibi küçük bir meslektaşımdı.

“Ahmet” dedi “Seni Protokol Genel Müdürü çağırıyor”.

Vay canına….

Protokol Genel Müdürü……Büyükelçi…… Bizim gibi küçük memurlar için ilahlar düzeyinde bir kişi.

Elim ayağım birbirine girdi.

Gittim tabii.

Son derece ciddi, asık yüzlü biri. “Bak Evladım” diye başladı “Biliyorsun NATO ile Sovyetler Birliği arasında zaten soğuk olan ilişkiler son günlerde giderek kriz haline dönüştü. 7 Kasımda SSCB’nin milli gün resepsiyonu var (Ara Not: SSCB, milli gün  olarak önceleri Bolşevik İhtilalinin başladığı gün olan 25 Ekimi seçmişti. Ancak bu tarih Jülyen takvimine göre idi. Bilahare miladi takvime geçilince  Milli gün 7 Kasım şeklinde tashih olunmuştu) NATO’nun aldığı karar uyarınca Örgüte üye devletler , başkentlerindeki Sovyet Büyükelçiliklerinde düzenlenecek Milli Gün resepsiyonlarına tek kişi ile ve en alt düzeyde iştirak edecekler. Biz de öyle yapacağız. Bakanlık , resepsiyonda Türkiye’yi temsil edecek en alt düzey görevli olarak seni uygun gördü. Oraya git, fazla kalma ama Rus Büyükelçiye mutlaka kendini göster ki tutumumuzu açıkça anlasınlar”.

Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim. Bir yandan Devletimizi temsil edecek olmanın gururu, öte yandan “en alt düzey görevli” sıfatının yüreğimde yarattığı acı.

Orada öyle alık alık durduğumu gören Protokol Genel Müdürü “Evladım, anladın değil mi ?” diye sordu.

“Evet Efendim”

Pek ikna edememiş olmalıyım ki “Tekrar et bakalım” dedi.

Ettim. Göründüğüm kadar aptal olmadığımı anlayan Büyükelçi ferahladı.

Rus Büyükelçiliği Ankara’da, Çankaya’ya çıkarken Cinnah Caddesinin sağ tarafında kalır. Yüksek duvarların arkasındadır Büyükelçilik binaları. Duvarların arkasını gören sayısı pek fazla değildir. Ben de ilk defa gidecektim. Arabam falan yok. Herhalde taksi tutmam gerekecek diye düşündüm.

O tarihlerde İsveç Büyükelçiliğinde görevli bir diplomat hanımla aganigi durumdayım. Büyük bir gururla Sovyet Milli Gün resepsiyonuna davetli olduğumu söylediğimde kız “Oh, çok iyi, benim arabamla birlikte gideriz” dedi.

1970’lerin başlarında, hatta 1982’ye kadar, NATO’nun sadece 15 üyesi vardı. Bugün ,kimse kusura bakmasın ama Örgüt  “Dingo’nun Ahırı” na döndü, üye sayısı otuzu buldu. Buna Finlandiya ve İsveç dahil değil.

Bugün bakmayın NATO’ya üye olabilmek için neredeyse yalvardıklarına, İsveç ve Finlandiya o günlerde burunlarından kıl aldırmıyor, bırakın üyeliği Örgüt’ün adını duyduklarında bile fersah fersah geriye kaçıyorlar.

O bakımdan kız arkadaşımın ülkesinin SSCB’ye karşı tepkisel bir tutumu yok.

Atladık gittik Rus Büyükelçiliğine kızın arabasıyla. Hemen aklınıza Volvo gelmesin, araba iki kişilik, üstü açılır kapanır, kırmızı renkli, küçücük bir MG. O kadar “ufacık, küçücük, içi dolu turşucuk” bir araba ki binerken çekecek, inerken tirbuşon  kullanmak gerek.

Büyükelçilik bahçe düzenlemesi şöyle. Yüksek duvarların arasında kocaman madeni bir kapıdan giriliyor. Binanın önünde bir süs havuzu var. Yol bu havuzun etrafından dolanıp tekrar kapıya yöneliyor. Böylece gelen konukların araçları havuzun sağından dolanıp bina giriş kapısının önünde duruyor, yolcusunu indiriyor ve havuzun bu kez diğer yanından geçip kapıdan çıkıyor. Yabancı  araçların bahçe içinde kalması yasak,dışarıya park ediyorlar.

Bizim şoförümüz yok ama kız tecrübeli, demek ki buraya ilk gelişi değil. Aracı dışarıya park ediyor ve sefarete yürüyerek ulaşıyoruz…..

Sevgili okuyucularım bütün anılar gibi bu anı da biraz uzun olacak. İzninizle sizi yormayayım, devamı ikinci yazımda.

Hoşçakalın…

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.