Eskiden bu kadar duyulmazdı geçmişe özlem. İnsan yaş aldıkça daha yakından duyulur oldu. Çünkü hiç bu kadar kötü olmamıştı insanlık, hiç bu kadar acımasız. Haysiyet ve insani değerler elden kaçtı ve bir daha bu duygulardan haber alınamadı. Bireyselliğin, vurdumduymazlığın daha değerli sayıldığı zamanlarda yaşıyoruz.
İnsanlık kötü bir sınavdan geçiyor. Halbuki; bu sınav yüreğimize göre olmalıdır, çıkarlarımıza göre değil. İşte buna da vicdan deniliyor sanırım.
>> Yaşlı bir kadın hatırlarım!
Ayakları kendisini taşıyamayan Fatma teyze.
Kocaman bir binanın bahçe duvarının kenarında oturur, oyun oynayan çocukları izlerdi. Kötülüklerin çocuklara bulaşmasını istemez, çok korkardı. Çocukları korur kollardı.
Vefat ettiğinde, yanı başında kimsesi olmadığı gibi o çocukların bir tanesinin annesi ve babası da yoktu.
Zamanla yaşlandı. Dışarıya çıkamaz-içeri geremez oldu. Bahçeden gelen cıvıl cıvıl çocuk seslerini bile duyamıyordu artık.
Yalan dünyadan bir beklentisi kalmamış, bakışlarından ebedi yolculuğuna çıkmayı bekleyen bir yolcu gibiydi. <<
***
Yıllar önceydi. Ben otuzlu yaşlardaydım.
Uzun yıllardır aynı binada oturuyorduk.
Günaşırı, binanın bahçesinde görürdüm Fatma teyzeyi. Bazen bahçe duvarında otururken, bazen üç ayaklı bastonuyla milim milim adımlarla bahçe içerisinde yürümeye çalışırken…
Daha çok güneşli havalarda dışarıda olurdu. Güneşin bünyesine iyi geldiğin söylerdi. Yorulduğunda alçak bahçe duvarına oturur, elini yüzüne koyar, çaresizce geleni gideni izlerdi.
Çoğunlukla apartman kapısından girerken/çıkarken karşılaşır, koşar kapısını açardım. Nefes nefese kalır, olduğu yerde biraz bekler, nefesini toplamaya çalışırdı. Nefeslendiğinde, hafif başını kaldırır, ben ya da ona yardım eden her kim olursa minnet duygulu bakışıyla teşekkür ederdi.
Bahtiyar olun evladım. Allah sana uzun ömür versin sözleri dışında fazla konuşmazdı.
Yalnız yaşardı Fatma teyze. Ara sıra yanında bir kadın görürdüm. Bina görevlisi söylediğinde bir kızı olduğunu öğrenmiştim. Kızının neden Fatma teyzeyle birlikte yaşamadığı, ne iş yaptığı hakkında kimsenin bildiği bir şey yoktu. Fatma teyzede bir şey konuşmazdı zaten.
Bina görevlisini sürekli tembihlerdim. “Yaşlı ve yalnız bir kadın ihmal etme her gün kapısını çal, ihmal etme !”, diye.
Bir süreliğine şehir dışına çıkmıştım. Dönüşümde, Fatma teyzenin vefatını öğrendiğimde, nasıl üzüldüğümü tarif edemem.
Ölüm her canlı için kaçınılmaz mutlak bir hadise. Lakin dramatik yönü çok ağır oluyor.
Fatma teyzenin vefat ettiğini, aynı binada yaşadığı komşuları tam bir hafta sonra fark ediyor. Nasıl öğreniyorlar? Bina içinde kesif bir koku hissediliyor. Bina görevlisine haber veriliyor ve kapısı çalınıyor. Kapı açılmayınca Polise bildiriliyor.
Kapı, Polis marifetiyle açılıyor ve Fatma teyzenin bir hafta önce hayatını kaybettiği, doktor kontrolü sonrası Savcının ifadesiyle anlaşılıyor.
Yalnız ve kimsesiz yaşayan Fatma teyze, yine yalnız tek başına, Polis ve Belediye ekipleri eşliğinde, sonsuzluğa uğurlanıyor.
Sürekli tembihlediğim halde, neden hergün Fatma teyzeyi kontrol etmediğini sorduğum görevli; “Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin” misalinde olduğu üzere kırk bahane üretti durdu.
***
Havada ağır bir sis bulutu…
İnsanlıktan eser... eser... yok.