Dr. Gümüş KIRBIYIK
Bugün 30 Ağustos Zafer bayramı. Kutlamalara sosyal medyadan
başladım. Bütün tanıdıklarıma, birlikte kutlamanın coşkusunu yaşamadan,
zahmetsizce bayram mesajı gönderdim. Artık zaten eski görkemli bayram
kutlamaları yok; onun yerini yasaklar aldı.
Ben, telefondan Faruk Demir, Cem Karaca, Edip Akbayram şarkıları ile
kendimce kutlamaya devam ettim. Sesi sonuna kadar açmak istesem de
komşular rahatsız olur düşüncesiyle bunu yapamadım.
Edip Akbayram’ın “Güzel Günler Göreceğiz” şarkısı beni eskilere
götürdü. İlk dinlediğim günden bu yana o güzel günler hiç gelmedi. Aslında en
güzel günler o günlermiş. Sokaklar bizimdi. Beğenmediğimiz durumları
yürüyüşlerle, bayraklarla protesto ediyorduk. Yollar yürümekle aşınmıyordu.
“Anayasaya Saygı” yürüyüşlerine hocalarımızla omuz omuza katılıyorduk. İfade
özgürlüğü vardı ve suç sayılmıyordu. Bütün bunları bize bol geldiği iddia edilen
61 Anayasası sayesinde yapabiliyorduk. Güzel günlerdi.
Sonra hava kararmaya başladı. Gençlik olayları sağ- sol çatışmasına,
silahlı eyleme dönüştü. Özgürlükler sokakların kan gölünde kaybolup gitti.
Türkiye yeni bir rejime hazırlanıyordu. Yeni rejimin kapılarını 80 darbesi açtı.
Komutanlar Demirel’in sözleriyle “akan kanları ikballerine basamak
yapmışlardı.” ABD darbeyi “Bizim çocuklar kazandı” diyerek sevinçle karşıladı.
12 Eylül karanlığının araladığı kapıdan, dünyanın en gelişmiş iki ülkesi olan
ABD ve İngiltere’de uygulamaya konan Neoliberalizm sızdı. Türkiye bu
ülkelere hem sacayağı hem de az gelişmiş bir ülke olarak yeni rejimin kobayı
olacaktı.
Yeni düzen önce kapitalist sistemin hoşlanmadığı sınıf bilincini yoketti.
Yerini Özal’ın “orta direk” kavramı aldı. Her şey özelleşti. Döviz kullanımı
serbest bırakıldı. Çikita muzlar, viskiler market köşelerine yerleşti. Bunlar
serbestti ama Avrupa ülkelerinde benzerleri yürürlükte olan 301. Madde yabancı
dostlarımız için rahatsızlık vericiydi, yumuşatıldı. Grevler yasaklandı; artık
işçiler ve köylüler gündemin konusu olmaktan çıkmıştı. Başbakanımız
“zenginleri seviyordu”.
Ne kadar ödün versek de Avrupalı dostlarımız için yeterli olmadı. AB’ye
giremedik. Zaten 2000’li yıllara girerken neoliberalizmden de vazgeçildi.
Türkiye’ye yeni bir rejim ve yeni yüzler gerekiyordu. Bu defa dini kullanmak
gerekecekti. 2002’de Atatürk ve laik rejim karşıtı olduğunu saklamayan, ancak
“kimsenin hayat tarzına karışmayacağını söyleyen bir parti yönetime geldi. 22
yıldır iktidarda olan bu parti ile Türkiye’de her şey değişti. Parlamenter sistem
terkedildi. Başkanlık sistemi ile tek adam rejimi egemen oldu. Değişimleri tek
tek saymanın anlamı yok. Hepimiz yaşadık, biliyoruz. Artık sokakta fikirlerimizi
ifade etmek suç oldu. İfade özgürlüğü rafa kalktı. Karanlık günler
başlangıcından bu günlere ulaştı ve kadınların kara çarşaflarında somutlaştı.
Bütün bunlara rağmen biliyoruz ki gecenin en karanlık saatleri sabahın en
yakın olduğu saatlerdir. Umudumuzu kaybetmeyelim, sabah yakın. “Güzel
günler göreceğiz çocuklar”. Biz mucizeler yaratan bir milletiz.
30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun.