Türkiye kapitalizminin özelliğinden dolayı.
Bu yapı uluslararası kapitalist işbölümüne ucuz iş gücü ile bağlanmıştır.
Türkiye kapitalizmi emperyalizme bağımlıdır.
Üretim, ithalata(dış alıma), sermaye dövize, ekonomi yabancı sermayeye bağımlıdır.
Teknolojide, ara malı ve hammaddede, enerjide, yakıtta, ileri teknolojik bilgide, yaratıcı buluşlarda dışa bağımlılığımız yüksektir.
Ekonomi ile politika arasında içsel zorunlu bazı ilişkiler vardır.
Karşılıklı etkileşim de olmakla beraber, ekonomi ve üretim biçimi biçimlendiricidir.
Kapitalizm bizde dövizsiz yapamaz, yabancı sermaye girmeyince sanayide duraklamalar olur.
Katar’dan petrol doları gelir, İngiltere’den sıcak para ve Rusya’ya da borçları erteleyin isteği…
Sermaye birikimi kapitalizmin esas yasasıdır.
Sermaye üretmek, artı değer sağlamak, bunu yeniden yatırmak, yani büyümek ve biriktirmek zorundadır.
Dünya işbölümüne Türkiye nasıl katılmakta?
Ucuz işgücü, düşük ve orta teknolojili ürün dışsatımı ve yüksek teknolojili ürün dışalımı ile.
Hem yabancı sermaye çekeceksin hem de ihracatta ucuz işçilik ile fiyat rekabetine katılabileceksin...
Türkiye kapitalizmi dışa bağımlıdır, yabancı sermayeye muhtaçtır, ihracatçı sektörler ve üretim düşük işgücü maliyetine dayalıdır.
Bunlar yapısal özelliklerdir, nesnel durumlardır.
Sermaye kesimi esas bu yüzden asgari ücretin yükseltilmesini istemez.
Ancak sadece bu değil, seçim dönemi olmaması, işçi sınıfının örgütsüzlüğü, sendikaların gücü gibi tarihsel ve toplumsal etkenleri de unutmamak gerekir.
Bir de çarpıtmalar vardır.
Her alanda çarpıtmalar çoğalmaktadır.
Efendim, sanki “yüksek enflasyonun nedeni çalışanlara yapılacak zamlarmış” gibi bir anlayış sergilerler.
Oysa enflasyon denilen olgu gelirin yeniden bölüşümüdür.
Enflasyon, kar güdüsü ile şekillenmiş bir üretimin ayrılmaz parçasıdır.
Bölüşüme ilişkin tüm göstergeler de bunu doğrular.
Emeğin milli gelirden aldığı pay sürekli azalırken, sermayenin payı daha da yükselmektedir.
Gelir eşitsizliğini ölçen katsayı(gini) Türkiye’de giderek bozulmaktadır.
Reel ücretler ile reel emek verimliliği arasındaki makas giderek sermaye lehine açılmaktadır.
Bu cümlelerde ifade edilen gerçekliklerin araştırma bulguları mevcuttur ve hepsi de resmi niteliktedir.
Sonuç olarak; emek piyasası örgütlendikçe, ülke genelinde verimlilik arttıkça ve artan üretkenlik daha adil bir paylaşıma konu olduğunda, ülkedeki genel eğitimin bilimsel derecesi arttıkça, devlet de daha toplumsal-kalkınmacı bir anlayışa geçtiğinde sorunlar azalacak ve asgari ücrete getirilen artışlar daha insancıl bir yaşamı olanaklı kılabilecektir.
Bunların tümü de emeğin, çalışan kesimlerin birlik ve dayanışması ile ekonomi politik mücadelesinin bütünlüğüne bağlı olacaktır.
Sevgi ve üretkenlikle kalınız…