Sanat, insanların duygularını, düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmek için kullandıkları bir araçtır. Bu nedenle, sanatın amacı ve fonksiyonu hakkında farklı görüşler mevcuttur.
Bir görüşe göre, sanat sadece sanat için yapılmalıdır. Bu görüşe göre, sanatçılar, kendilerine göre bir sanat eserini yaratmalı ve bunu paylaşmalıdır. Sanatçının amacı, kendi duygularını, düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmektir ve bunu yaparken toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmemelidir. Çünkü sanatçının kendi yaratıcılığını ve yeteneklerini sergilemesi için bir fırsattır.
Bir sanat eserinin amacı, sadece estetik bir değer üretmekse, bu eserin teknik mükemmeliyeti ve estetik özellikleri daha fazla ön plana çıkar. Sanatçı, eserini oluştururken teknik becerilerini en üst seviyede kullanma eğilimindedir. Sanatın sadece estetik bir amaç için üretilmesi, eserin evrensel bir dilde ifade edilmesini sağlar. Bu tür sanat eserleri, kültürel, dini veya siyasi sınırlamalardan bağımsız olarak tüm insanlar tarafından takdir edilebilir.
Sanat, sanat içindir.
Sanatın kendi başına bir değeri vardır ve herhangi bir amaca hizmet etmek zorunda değildir. Zira sanatın özü estetiktir ve bu estetik deneyim, sanatın tek amacıdır. Sanatın "salt sanat için" olması fikri, özgür bir ifade biçimi olarak toplumsal, siyasi veya ekonomik bir amaç taşımadan sadece estetik değer üretme amacı güder.
Sanat, sanatçının düşüncelerini, duygularını ve hayal gücünü özgürce ifade ettiği bir platformdur. Bir eserin sadece estetik bir amaç taşıması, sanatçının iç dünyasını tam anlamıyla yansıtmasına ve sadece sanat için yapıldığında, sanatçının duygularını ve düşüncelerini saf bir şekilde ifade etmesine olanak tanır. Bu, sanatçının iç dünyasını dışa vurmasını sağlar ve izleyiciye bu saf duyguları deneyimleme şansı verir. Bu tür sanat eserleri, kültürel, dini veya siyasi sınırlamalardan bağımsız olarak tüm insanlar tarafından takdir edilebilir.
Sanat sanat için görüşünü benimseyen sanatçılar, kendi yaratıcılıklarını ve yeteneklerini sergilemek için çalışmalar yaparlar. Bu sanatçılar, toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmeden, kendi iç dünyalarından ilham alarak, sanat eserleri yaratırlar.
Örneğin, Jackson Pollock, 20. yüzyılın öncü abstrakt ekspresyonist sanatçılarından biridir. Pollock, kendi yaratıcılığını ve yeteneklerini sergilemek için “damlama” tekniğini kullanmıştır. Bu teknikte, boya fırçası yerine, boya damlatılır veya atılır, sanatçı bu boyaları kullanarak, resimlerini oluşturur. Bu tekniği ile yaptığı çalışmalar, sanatçının kendi iç dünyasından ilham alarak yaptığı çalışmalardır ve toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmeden yapılmıştır.
Başka bir örnek olarak, Salvador Dali, surrealizm akımının öncülerinden biridir. Dali, kendi yaratıcılığını ve yeteneklerini sergilemek için, rüyaları ve kişisel düşüncelerini resimlerine yansıtmıştır. Örneğin “The Persistence of Memory” adlı eseri, sanatçının kendi iç dünyasından ilham alarak yaptığı bir çalışmadır. Bu çalışma, toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmeden yapılmıştır.
Bu örnekler göstermektedir ki, sanat sanat için görüşünü benimseyen sanatçılar, kendi yaratıcılıklarını ve yeteneklerini sergilemek için çalışmalar yaparlar. Bu sanatçılar, kendi iç dünyalarından ilham alarak, kendi yaratıcı süreçlerini izlerler ve bu süreçte toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmezler. Sanat sanat için görüşünü benimseyen sanatçılar, sanatın amacının kendi yaratıcılıklarını ve yeteneklerini sergilemek olduğuna inanırlar.
James Joyce, "Sanatçının Portresi" adlı eserinde sanatın bağımsızlığını ve özgürlüğünü vurgular. Sanatçının tek görevi, gerçekliği olduğu gibi tasvir etmektir, bu nedenle dış etkenlere boyun eğmemelidir.
Vincent van Gogh'un ünlü tablosu, sanatçının Fransa'da bir akıl hastanesinin penceresinden gördüğü manzarayı betimler. Sanatçının iç dünyası, tablonun renkleri ve dönenceleri ile birleşerek sanatçının duygusal durumunu ve evrenin büyüsünü ifade eder. "Yıldızlı Gece" adlı bu tablo bir mesaj ya da toplumsal eleştiri taşımaz. Bunun yerine tablo, renkler, dönenceler ve yıldızların parlaklığı aracılığıyla saf bir estetik ve duygusal deneyim sunar.
V. Kandinsky'nin “Birkaç Daire” adlı resmi bir dizi renkli daire ile tanımlanır. Sanatçı, müziğin sanatta nasıl bir etkisi olabileceğini araştırmış ve bu eserinde renkler arasındaki harmoniyi ve çatışmayı keşfetmiştir. "Birkaç Daire", bir hikâye anlatmaz ya da toplumsal bir mesaj taşımaz. Bu eser, renklerin ve şekillerin saf estetik etkileşimi üzerine derin düşüncelere yönlendirmesidir...
Mona Lisa'nın gülümsemesi de sadece göz zevkine hitap eden estetik bir deneyim sunar. Bu eserlerin değeri, onların toplumsal bir amaca hizmet etmelerinde değil, estetik açıdan sundukları deneyimdedir.
Bazı eserler, belirli bir toplum veya döneme özgü olmaksızın evrenseldir. Örneğin, Bach'ın müziği yüzyıllar boyunca farklı kültürlerde ve toplumlarda takdir edilmiştir.
Sonuç olarak, sanatın "salt sanat için" olması sanatın evrenselliğini, özerkliğini ve saf duyguların ifade edilmesini vurgular. Bu vurgu da sanat eserinin evrensel bir değer kazanmasına olanak tanır.
Sanat toplum içindir.
Diğer bir görüşe göre ise, sanat toplum için yapılmalıdır. Bu görüşe göre, sanatçılar, toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamak için sanat yapmalıdır. İnsanların duygularını, düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmekten öte, toplumu eğitmek, değiştirmek veya bir mesaj vermek olmalıdır. Toplumun kendisini daha iyi anlamasına ve gelişmesine hizmet etmelidir.
Sanatın sadece estetik bir zevk aracı olmadığı, aynı zamanda toplumu aydınlatma ve eğitme gücüne sahip olduğu söylenebilir. Sanat toplum için görüşünü benimseyen sanatçılar, toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamak için sanat yaparlar. Bu sanatçılar, sanatın amacının insanların duygularını, düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmekten öte, toplumu eğitmek, değiştirmek veya bir mesaj vermek olduğuna inanırlar.
Sanat, tarih boyunca birçok farklı kültürde ve toplumda var olmuştur. Bu varoluşun temelinde, sanatın toplumun bir yansıması, bir tepkisi veya bir rehberi olması yatar.
Picasso'nun "Guernica" tablosu, İspanya iç Savaşı sırasında Guernica şehrinin bombardımanını ve sivil kayıpları dramatik bir şekilde gözler önüne sererek savaşın yıkıcı etkilerine dikkat çeker. Bu tür eserler, toplumsal sorunlara dikkat çekmek ve insanları harekete geçirmek için güçlü bir araçtır.
Sanat, tarihin her döneminde sadece estetik bir zevk aracı olarak değil, aynı zamanda toplumsal değişimin öncüsü olarak da karşımıza çıkar.
Sanat eserleri, toplumsal sorunları gözler önüne seren birer ayna görevi görebilir. Örneğin, Honore Daumier'in resimleri 19. yüzyıl Fransa'sındaki toplumsal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri eleştirerek toplumu bu konularda bilinçlendirmiştir. Bu tür eserler, insanların kendi toplumlarındaki sorunları görmelerine ve bu sorunlarla yüzleşmelerine yardımcı olur.
Sanat, bireyleri toplumsal meselelere duyarlı kılarak duygudaşlık oluşturabilir. Örneğin, John Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar" adlı eseri, Büyük Buhran dönemindeki Amerika'da yaşanan zorlukları ve insanların birbirine olan bağlılıklarını gözler önüne serer. Okuyucular, bu tür eserler sayesinde başkalarının yaşadığı zorlukları daha iyi anlama kapasitesine sahip olurlar.
Sanat, bireyleri harekete geçmeye teşvik edebilir. Örneğin, 1960'larda Amerika'da sivil haklar hareketinin yükselmesinde, sanatın ve müziğin önemli bir rolü olmuştur. Bu eserler, insanları eyleme geçmeye teşvik eden bir ilham kaynağı olmuştur. Böylece sanat, toplumsal değerlerin ve normların sorgulanmasına imkân tanır.
Goya'nın "3 Mayıs 1808" adlı tablosu, Napolyon'un İspanya'yı işgali sırasında gerçekleşen bir infazı gözler önüne serer. Bu eser, sadece bir tarihi olayı değil, aynı zamanda o dönemin siyasi ve toplumsal atmosferini de yansıtır.
Edvard Munch'un "Çığlık" tablosu, endüstriyel dönemin getirdiği yabancılaşmanın ve modern insanın içsel kaygılarının bir ifadesidir. Bu eser, dönemin toplumsal duygularını ve bireyin toplumla olan ilişkisini derinden sorgular. Sanatın toplumu yansıtma kapasitesi, bizi hem geçmişle hem de şimdiki zamanla bağlar.
Örneğin, Diego Rivera, Meksika Sosyalisti sanatçısıdır. Rivera, sosyal ve politik konuları işleyen çalışmalar yapmıştır. Örneğin “Man at the Crossroads” adlı eseri, Rivera’nın toplumun ihtiyaçlarına ve beklentilerine dikkat ettiği bir çalışmadır. Bu çalışma, sosyal ve politik konuları işlemektedir ve toplumun dikkatini çekmek için yapılmıştır.
Başka bir örnek olarak, Barbara Kruger, feminist sanatçıdır. Kruger, toplumda kadınlar ve cinsiyet eşitliği konularını işleyen çalışmalar yapmıştır. Örneğin “Untitled (Your Body is a Battleground)” adlı eseri, Kruger’in toplumun ihtiyaçlarına ve beklentilerine dikkat ettiği bir çalışmadır. Bu çalışma, feminist ve sosyal konuları işlemektedir ve toplumun dikkatini çekmek için yapılmıştır.
Matrakçı Nasuh'un minyatür eserleri, 16. yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu'nun şehirlerini, insanlarını ve günlük yaşamını detaylı bir şekilde gösterir.
Yaşar Kemal'in "İnce Mehmed" serisi, Anadolu'nun köy yaşantısını, inançlarını ve toplumsal dinamiklerini gözler önüne serer.
Bu örnekler göstermektedir ki, sanat toplum için görüşünü benimseyen sanatçılar, toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamak için sanat yaparlar. Bu sanatçılar, sanatın amacının insanların duygularını, düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmekten öte, toplumu eğitmek, değiştirmek veya bir mesaj vermek olduğuna inanırlar. Bu sanatçılar, sosyal, politik ve kültürel konuları işleyerek toplumun dikkatini çekmeye çalışırlar ve bu yolla sanatın toplum için bir fonksiyonu olduğuna inanırlar. İşte bu yüzden sanatın insan için yani halk için olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yukarıda sanatçının ve sanatı konusunda belli başlı görüşleri sayfama taşıdım. Günümüzde bir şair yazar daha doğrusu edebiyatçılar çağının çağdaşı olmak gibi bir zorunluluk hissede biliyorsa ne mutlu. Ama ben yazdım isteyen ulaşır, araştırır eserlerimi görebilir lüksüne sahiptir. Ben kendi adıma Konfor Alanımdan çıkmak gibi bir zorunluluk içinde olduğum içindir ki kendimi sorumluluk içinde hissediyorum… Duygu, bilgi merakım kendi içinde yankısı ve yansıması olan her neyse buna ilham deyin ya da sosyal sorumluluk, ahlak, vicdan deyin içimdeki sese kulak verip; mücadelemi tek başıma kalsam bile sürdürmek umuduyla yazmaya devam edeceğim. Yüreğimle düşünüm, akıl duygumla yansıtmaya çalışıyorum.
Sanatın gelişmesi için önce insanımızın o bilince ulaşıncaya kadar sanat halk için yapılır benim düsturum. Üreten bir ülkede elbette ki insanların estetik bilince ulaşınca o günleri görmek umuduyla diyeceğiz hep birlikte Sanat, sanat için yapılıncaya kadar sanat halk için yapılacak…
Edip Cansever’in o müthiş şiiri Mendilimde Kan Sesleri her zaman beynimde dolaşır durur.
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.