Halit Suiçmez - Ekonomist/Yazar
Köşe Yazarı
Halit Suiçmez - Ekonomist/Yazar
 

SON GÜZEL EV…

Tek katlı, eskilerin “müstakil” dediği bir evdi. Çok yakınından Ölüdeniz yolu geçiyordu. Kamyon, minibüs, otobüs, taksi, motosiklet gibi her çeşit taşıtın vızır vızır işlediği bir yoldu. Evin girişinde üzüm bağı, portakal, zeytin, nar ve limon ağaçları karşılıyordu sizi. Bahçesinde de kayısı, turunç, şeftali, mandalina, erik, muşmula ağaçları vardı. Daha ileride, içinde domates, patlıcan yetiştirilen cam seralar uzanıyordu. Evin dışarıya açık büyük bir giriş-balkonu sizi “buyur” ediyor, artezyen kuyusu ve su dinamosu da dayanılmaz yaz sıcaklarında çevreyi serinletmek için hazır bekliyordu. Dört bir yanda, 3-5 katlı apartmanlar yükselmiş, bu ev ve yeşil etrafı nefes alınan tek açık mekân olarak kalmıştı. Haklı bir savaşta, onurlu bir davada son kurşununu atmadan teslim olmayan, direnen kahraman askere benziyordu... Çevresindeki apartmanlara, inşaat yığıntılarına, toprak makinalarına, çimentolara, betonlara, korna, fren, araba seslerinin beyninizde uğuldayan bitmez gürültülerine karşın dimdik ayaktaydı. Hele kuşlar… Sabahları meyve ağaçlarına konup o melodik ötüşleri, cıvıldayışları “son güzel evin” yaşatılması ve korunması için bir yalvarış, bir çığırıştı adeta... Sakın bunlar Sait Faik’in adasından kaçan, orada barınacakları yer kalmayınca uzaklaşan “son kuşlar” olmasın? Ya buradan sonra nereye gidecekler? Bu son güzel evin tarihinde dördü çocuk, altı kişilik bir aile vardı. Şimdi çocukların hepsi büyümüş, evlenmiş, ev-bark, çoluk-çocuk sahibi olmuş ve bu evden ayrılmışlardı. Baba birkaç yıl önce ölmüş, şimdi evde yalnızca anne kalmıştı. Annenin bayramlarda, yaz tatillerinde kızları, oğulları, torunları, damatları geliyor, evde birkaç günlüğüne kalabalık, şen-şakrak bir hava esiyor, ardından yine tek kişilik yalnızlığıyla kalıyordu anne. Apartmana vermek istiyorlardı bu güzel, bahçeli evi annenin oğulları. Annenin gönlü razı değildi bu işe, ama çevre dayatıyordu. Çirkin, uyumsuz yapılar etrafını sarmış, gökyüzü küçülmüş, gün geçtikçe artan gürültü yaşam zevkini alıp götürmüştü. Yüklenici sonunda burayı alacak, yaptığı dairelerin yarısını anneye verecek, birinde oturacak olan anne diğerlerini kiraya verecek, kiracılarıyla da yalnızlığını giderecekti. Özlemi, umudu buydu annenin, çaresizliği de... Biliyorum bu ev de yıkılacak, ama yıkılan sadece ev mi olacak? Onunla beraber ağaçlar; zeytini, mandalinası, portakalı, limonu, turuncu, şeftalisi ve narıyla o hayat kokan, yeşillik saçan ağaçlar, ağaçlarda cıvıldaşan, ötüşen, çığrışan serçeler, sabah kuşları, deniz soluyan, güneş tüten anılar, babanın o yürek dolduran, insanın içine ferahlık veren kahkahaları, evin kızlarının lise yıllarında ellerinde Gazap Üzümleri, Diriliş romanlarıyla sırtlarını dayayıp kitap okudukları armut, erik ağaçları ve daha nice göz yaşartıcı, yüz güldürücü anılar, yaşanmışlıklar..  Hepsi, hepsi yok olup gidecek bir bir… Ya son güzel evin fotoğrafları ve öyküsü? Onların da ne kadar yaşayacağını kim bilebilir? Ya şu adına “apartman” denilen beton yığınları kaç yıllık ömre sahip sizce? Bir kitapta, doğanın da zaman zaman intikam aldığını okumuştum. Üstelik çok da “sert” olduğunu söylerler...
Ekleme Tarihi: 25 Aralık 2024 - Çarşamba

SON GÜZEL EV…

Tek katlı, eskilerin “müstakil” dediği bir evdi.

Çok yakınından Ölüdeniz yolu geçiyordu.

Kamyon, minibüs, otobüs, taksi, motosiklet gibi her çeşit taşıtın vızır vızır işlediği bir yoldu.

Evin girişinde üzüm bağı, portakal, zeytin, nar ve limon ağaçları karşılıyordu sizi. Bahçesinde de kayısı, turunç, şeftali, mandalina, erik, muşmula ağaçları vardı.

Daha ileride, içinde domates, patlıcan yetiştirilen cam seralar uzanıyordu.

Evin dışarıya açık büyük bir giriş-balkonu sizi “buyur” ediyor, artezyen kuyusu ve su dinamosu da dayanılmaz yaz sıcaklarında çevreyi serinletmek için hazır bekliyordu.

Dört bir yanda, 3-5 katlı apartmanlar yükselmiş, bu ev ve yeşil etrafı nefes alınan tek açık mekân olarak kalmıştı.

Haklı bir savaşta, onurlu bir davada son kurşununu atmadan teslim olmayan, direnen kahraman askere benziyordu...

Çevresindeki apartmanlara, inşaat yığıntılarına, toprak makinalarına, çimentolara, betonlara, korna, fren, araba seslerinin beyninizde uğuldayan bitmez gürültülerine karşın dimdik ayaktaydı.

Hele kuşlar…

Sabahları meyve ağaçlarına konup o melodik ötüşleri, cıvıldayışları “son güzel evin” yaşatılması ve korunması için bir yalvarış, bir çığırıştı adeta...

Sakın bunlar Sait Faik’in adasından kaçan, orada barınacakları yer kalmayınca uzaklaşan “son kuşlar” olmasın?

Ya buradan sonra nereye gidecekler?

Bu son güzel evin tarihinde dördü çocuk, altı kişilik bir aile vardı.

Şimdi çocukların hepsi büyümüş, evlenmiş, ev-bark, çoluk-çocuk sahibi olmuş ve bu evden ayrılmışlardı.

Baba birkaç yıl önce ölmüş, şimdi evde yalnızca anne kalmıştı.

Annenin bayramlarda, yaz tatillerinde kızları, oğulları, torunları, damatları geliyor, evde birkaç günlüğüne kalabalık, şen-şakrak bir hava esiyor, ardından yine tek kişilik yalnızlığıyla kalıyordu anne.

Apartmana vermek istiyorlardı bu güzel, bahçeli evi annenin oğulları.

Annenin gönlü razı değildi bu işe, ama çevre dayatıyordu.

Çirkin, uyumsuz yapılar etrafını sarmış, gökyüzü küçülmüş, gün geçtikçe artan gürültü yaşam zevkini alıp götürmüştü.

Yüklenici sonunda burayı alacak, yaptığı dairelerin yarısını anneye verecek, birinde oturacak olan anne diğerlerini kiraya verecek, kiracılarıyla da yalnızlığını giderecekti.

Özlemi, umudu buydu annenin, çaresizliği de...

Biliyorum bu ev de yıkılacak, ama yıkılan sadece ev mi olacak?

Onunla beraber ağaçlar; zeytini, mandalinası, portakalı, limonu, turuncu, şeftalisi ve narıyla o hayat kokan, yeşillik saçan ağaçlar, ağaçlarda cıvıldaşan, ötüşen, çığrışan serçeler, sabah kuşları, deniz soluyan, güneş tüten anılar, babanın o yürek dolduran, insanın içine ferahlık veren kahkahaları, evin kızlarının lise yıllarında ellerinde Gazap Üzümleri, Diriliş romanlarıyla sırtlarını dayayıp kitap okudukları armut, erik ağaçları ve daha nice göz yaşartıcı, yüz güldürücü anılar, yaşanmışlıklar.. 

Hepsi, hepsi yok olup gidecek bir bir…

Ya son güzel evin fotoğrafları ve öyküsü?

Onların da ne kadar yaşayacağını kim bilebilir?

Ya şu adına “apartman” denilen beton yığınları kaç yıllık ömre sahip sizce?

Bir kitapta, doğanın da zaman zaman intikam aldığını okumuştum.

Üstelik çok da “sert” olduğunu söylerler...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.