Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Anne, Baba ve Çocuk !

“Ömür dediğimiz kaç gündür” Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevherdir. Bu yaşlarda mum gibi her şekli alabilir. Hiç bir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa ne ekerseniz onun karşılığını alırsınız. Çocuklar da öyledir, yetiştiği ortama bağlı olarak, aldığı toplumsal kültüre, aile sıcaklığı ve sevgisine göre şekillenir. İlkokul yıllarında öğretmenimiz bir gün bize, "Çocuklar; küçükler büyüklerine saygı göstermeli, peki büyükler küçüklere nasıl davranmalıdır." diye bir soru sormuştu. Sınıfça hep bir ağızdan "Büyükler küçüklere sevgi göstermeli" öğretmenim diye bağırmıştık. Öğretmenimiz "evet çocuklar fakat bu cevap eksik, zira büyüklerde küçüklere saygı göstermelidirler" demişti. Çocuğun küçük olması onun düşünce, his ve isteklerinin küçümsenmesine neden olmamalıdır. Çocuklar his dünyasının zenginliği itibariyle, yetişkinlerden kesinlikle geri değildir. Çocukları yetiştirirken anne babalar sürekli olarak çocuğun davranışlarını "iyi, kötü, ayıp" biçiminde değerlendirdiğinden, küçük yaşta yargılama tutumu şahsın içine yerleşir ve çoğu kez kişi, gelen mesajları bu eğilim içinde değerlendirir.  “Anne babaların görevlerinden biri de çocukta gizli olan yetenekleri ortaya çıkarıp onu geliştirmektir. Beni tökezletmeselerdi daha da gelişebilirdim. Ben çocukluğumda hep yaptıklarımın yanlışlığı konusunda epeyce azar işittim. Annemle vitrinleri dolaşmaya mı çıktık. "Ne güzel, değil mi anne " diye beğendiğim bir elbiseyi gösterdiğimde; "Kızım sen buna güzel mi diyorsun? Çok zevksiz bir şey! Senin şu zevklerin ne zaman gelişecek bilmem ki?" Evde kazayla elim bir şeye çarptı milli felaket demektir. Aptallığımın savsaklığımın doğrudan delili demekti bu. Ne sakar şeysin dikkat etmeyi öğrenmeye hiç niyetin yok mu? Bir düşük not geldi. Sen bu okulu bitireceksin de ben de göreceğim ha. Gibi azarlar işittikçe bende olan aşk ve şevk de sönüyordu. İnsanın kendine güveni nasıl gelişir Biraz da dışa yansıttığı taraflarının beğenilmesiyle değil mi? "  Bu konuda yakınan Arda, şöyle diyor;  Benim babam da çalışan her baba gibi akşamları eve yorgun dönerdi. Ben evde sıkılır, bütün gün babamın akşamları eve gelişini iple çekerdim. Babam kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik. Babam annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, "Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!" derdi.  Annem de "Bütün gün zaten seninle uğraştım, iki laf da mı konuşamayacağız babanla?" diye çıkışır, hadi çabuk odana! Ben istemez hareketlerle gitmemek için direnirdim ama nafile. Sen hala buradamısıııınnn… Ben çaresiz bir şekilde boynumu büker odama gitmek zorunda kalırdım. Genellikle her babanın ve annenin arkanızdan söylediği klasik azar  "Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım." diye söylenmeye, siteme devam ederlerdi. Bu olaydan sonra hep düşünürdüm "Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık" derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim. Yemekten sonra klasik bir durum, babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon izlemeye başlardı. Beni ara sıra yanına çağırır biraz sever okşardı. Babamın bu sıcaklığı beni çok mutlu ederdi. Bu göstermiş olduğu baba sıcaklığı her zaman olmaz, ama ben sürekli olmasını isterdim. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Evimize misafir geldiğinde de durum aynıydı. Babam ve Annem gözümün için bakarlar kaş göz işaretiyle talimat verirlerdi. Ben anlardım ne demek istediklerini otur, kalkma, konuşma işaretleriydi bunlar. Aynı şekilde, evin içerisinde özgürce hareket ettirmezlerdi.  Salonda oynatmazlar, misafir malzemelerini kullandırmazlar, misafir gelmeden sıkı sıkı tembih ve temenniler iyice anlatırlardı. Dolayısıyla hareket alanım odamdan ve günlük birkaç eylemden ibaretti. Bir süre sonra anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak kendi kendime yapabileceğim, vakit geçireceğim oyunlar yapmaya başladım. Önce resim yaparak başladım ve işe yaradı. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor, işine de geliyordu bu durum  "Bak, işte böyle uslu uslu oyna"diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. "Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum." diye komşulara anlatıyordu annem son halimi. Çocuklarda ders verebilir: Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başlamıştı. Babamla arayı düzeltmiştim, ama şimdi annemle sorun oluyordu. Annem iki de bir "Odanı topla!", diye feryat ediyordu. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip "Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım, " dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz; çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hımmm, dedi "Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde",  dedi. Ben "Hayır o adam değil, bu çocuk sensin dedim”. O "Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın" dedi. Ben yine “Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem", dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: "Peki neden bizi küçük çizdin?", dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde, "Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim", diyeceğim. Ve bir de bağıracağım "Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar" diye. Annemle babamın gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı?  Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi. Farkında olmalı insan. Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı!
Ekleme Tarihi: 29 Nisan 2024 - Pazartesi

Anne, Baba ve Çocuk !

“Ömür dediğimiz kaç gündür

Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevherdir. Bu yaşlarda mum gibi her şekli alabilir. Hiç bir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa ne ekerseniz onun karşılığını alırsınız. Çocuklar da öyledir, yetiştiği ortama bağlı olarak, aldığı toplumsal kültüre, aile sıcaklığı ve sevgisine göre şekillenir.

İlkokul yıllarında öğretmenimiz bir gün bize, "Çocuklar; küçükler büyüklerine saygı göstermeli, peki büyükler küçüklere nasıl davranmalıdır." diye bir soru sormuştu. Sınıfça hep bir ağızdan "Büyükler küçüklere sevgi göstermeli" öğretmenim diye bağırmıştık. Öğretmenimiz "evet çocuklar fakat bu cevap eksik, zira büyüklerde küçüklere saygı göstermelidirler" demişti. Çocuğun küçük olması onun düşünce, his ve isteklerinin küçümsenmesine neden olmamalıdır. Çocuklar his dünyasının zenginliği itibariyle, yetişkinlerden kesinlikle geri değildir.

Çocukları yetiştirirken anne babalar sürekli olarak çocuğun davranışlarını "iyi, kötü, ayıp" biçiminde değerlendirdiğinden, küçük yaşta yargılama tutumu şahsın içine yerleşir ve çoğu kez kişi, gelen mesajları bu eğilim içinde değerlendirir. 

“Anne babaların görevlerinden biri de çocukta gizli olan yetenekleri ortaya çıkarıp onu geliştirmektir. Beni tökezletmeselerdi daha da gelişebilirdim. Ben çocukluğumda hep yaptıklarımın yanlışlığı konusunda epeyce azar işittim. Annemle vitrinleri dolaşmaya mı çıktık. "Ne güzel, değil mi anne " diye beğendiğim bir elbiseyi gösterdiğimde; "Kızım sen buna güzel mi diyorsun? Çok zevksiz bir şey! Senin şu zevklerin ne zaman gelişecek bilmem ki?" Evde kazayla elim bir şeye çarptı milli felaket demektir. Aptallığımın savsaklığımın doğrudan delili demekti bu. Ne sakar şeysin dikkat etmeyi öğrenmeye hiç niyetin yok mu? Bir düşük not geldi. Sen bu okulu bitireceksin de ben de göreceğim ha. Gibi azarlar işittikçe bende olan aşk ve şevk de sönüyordu. İnsanın kendine güveni nasıl gelişir Biraz da dışa yansıttığı taraflarının beğenilmesiyle değil mi? " 

Bu konuda yakınan Arda, şöyle diyor

Benim babam da çalışan her baba gibi akşamları eve yorgun dönerdi. Ben evde sıkılır, bütün gün babamın akşamları eve gelişini iple çekerdim. Babam kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla
oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik.

Babam annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, "Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!" derdi.  Annem de "Bütün gün zaten seninle uğraştım, iki laf da mı konuşamayacağız babanla?" diye çıkışır, hadi çabuk odana! Ben istemez hareketlerle gitmemek için direnirdim ama nafile. Sen hala buradamısıııınnn…

Ben çaresiz bir şekilde boynumu büker odama gitmek zorunda kalırdım. Genellikle her babanın ve annenin arkanızdan söylediği klasik azar  "Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım." diye söylenmeye, siteme devam ederlerdi. Bu olaydan sonra hep düşünürdüm "Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık" derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.

Yemekten sonra klasik bir durum, babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon izlemeye başlardı. Beni ara sıra yanına çağırır biraz sever okşardı. Babamın bu sıcaklığı beni çok mutlu ederdi. Bu göstermiş olduğu baba sıcaklığı her zaman olmaz, ama ben sürekli olmasını isterdim. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.

Evimize misafir geldiğinde de durum aynıydı. Babam ve Annem gözümün için bakarlar kaş göz işaretiyle talimat verirlerdi. Ben anlardım ne demek istediklerini otur, kalkma, konuşma işaretleriydi bunlar. Aynı şekilde, evin içerisinde özgürce hareket ettirmezlerdi.  Salonda oynatmazlar, misafir malzemelerini kullandırmazlar, misafir gelmeden sıkı sıkı tembih ve temenniler iyice anlatırlardı. Dolayısıyla hareket alanım odamdan ve günlük birkaç eylemden ibaretti.

Bir süre sonra anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak kendi kendime yapabileceğim, vakit geçireceğim oyunlar yapmaya başladım. Önce resim yaparak başladım ve işe yaradı. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor, işine de geliyordu bu durum  "Bak, işte böyle uslu uslu oyna"diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. "Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum." diye komşulara anlatıyordu annem son halimi.

Çocuklarda ders verebilir:

Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başlamıştı. Babamla arayı düzeltmiştim, ama şimdi annemle sorun oluyordu. Annem iki de bir "Odanı topla!", diye feryat ediyordu. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip "Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım, " dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım.

Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz; çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hımmm, dedi "Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde",  dedi. Ben "Hayır o adam değil, bu çocuk sensin dedim”. O "Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın" dedi. Ben yine “Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem", dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: "Peki neden bizi küçük çizdin?", dedi.

Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde, "Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim", diyeceğim. Ve bir de bağıracağım "Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları
da var, daha ne istiyorlar" diye.

Annemle babamın gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı?  Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

Farkında olmalı insan. Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (11)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Mine
(29.04.2024 15:30 - #1135)
Emeginize sağlik.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Yakup Balsoy
(29.04.2024 15:37 - #1138)
Kalemine sağlık kardeşim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mesut ÖZDEMİR
(29.04.2024 16:36 - #1139)
Kalemine sağlık anne baba çocuk ilişkikeri cicuk gelişiminde çok önemli
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İnci
(29.04.2024 21:03 - #1140)
Öz Farkındalık yarattığınız için çok teşekkürler...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa mete
(29.04.2024 22:21 - #1142)
Tek kelime ile müthiş bir yazı olmuş kaleminize saglık hocam saygılar sunarım
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kudret Sarıkaya
(30.04.2024 10:52 - #1144)
Ben çalışma hayatımda bir kadın olarak, çocuğuma fazla zaman ayıramadığım için bu eksikliği hisseder üzülürdüm. Elimden geldiğince sevgimi ve ilgimi vermeye çalıştım… çok güzel bir yazı olmuş Hamdi bey saygılarla…
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fidan Okyar sarıer
(30.04.2024 23:35 - #1145)
Elline sağlıklı Hamdi süper
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kemalbaris53@hotmail.com
(01.05.2024 07:27 - #1147)
Tebrikler.....
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Büşra Aydın
(01.05.2024 17:18 - #1148)
Kaleminize sağlık hocam teşekkürler keyifli yazınız için
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Meftun Sonakın
(02.05.2024 22:45 - #1151)
Denecek bir şey yok ders büyük
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Filiz ARSLAN
(06.05.2024 12:16 - #1154)
Yeni nesil okusunda feyz alsın, örnek alsın, yaşamında var etsin, elinize sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.