Aşık VEYSEL, UNESCO 2023 "Aşık Veysel Yılı" ilan edilmesi ile insanlığın somut olmayan kültürel mirası temsilî listesine kaydedildi.
"Aşıklık Geleneği"nin güçlü temsilcilerinden biri olan Aşık Veysel, tüm dünyada ve Türkiye'de sevgiyle, saygıyla anılacak ve anılıyor…
2023 yılı Cumhuriyetimizin 100. Aşık Veysel’in vefatının 50. Yıl dönümü. Ne anlamlı yıl değil mi?
Ahmet Kutsi TECER’i bilirsiniz...
Ahmet Kutsi Tecer, öğretmen, şair, oyun yazarı, siyasetçi. Halk kültürü alanında çalışmaları ile tanınır. Çalışmaları, Karacaoğlan ve Yunus Emre’nin hayatına ışık tutmuştur.
Ünlü halk şairi Aşık Veysel’i Türkiye'ye tanıtan, halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen'i de keşfeden kişidir.
Ahmet Kutsi Tecer, Aşık Veysel'i Sivrialan köyünden alır, Şarkışla üzerinden Karaözü köyünde (Karaözü köyü Maarifli Köy olarak bilinir) yapılacak Aşıklar yarışmasına götürmektedir.
Şarkışla garında tren beklemekteler.
Gar’ın yanında bir kıraathane vardır. Tecer derki; Aşık gel tren gelen kadar bir çay içelim, biraz sohbet edelim teklifinde bulunur. Olur tabi der kıraathaneye girer, boş bir masaya otururlar...
Nerden aklıma geldi anımsamıyorum, (Tecer'in kendi anlatımı) Sana bir soru soracağım cevaplar mısın?
Hay hay der Aşık Veysel...
Aşık, cennet cehennem hakkında ne düşünüyorsun?
Aşık Veysel’e ne sorarsanız sorun başını öne eğer, üç dört dakika düşünür, daha sonra cevap verir. Yine öyle yaptı. Ben merakla vereceği cevabı bekliyorum...
Sorduğum soruyu düşündükten sonra başını kaldırdı, ben onu bunu bilmem vallahi Tecer dedi…
Benim bildiğim Cennette Cehennemde işte yaşadığımız şu an. Gidip de gelen mi var? Dünya üzerinde nefes alan her bir canlı yeryüzünde yaşamak istiyor. Böyle değil mi?
Hiç toprağın altına gitmek isteyen var mı? Diye cevaplar.
Yaratan her faniye bir ömrü biçmiş. Vaktimiz geldiğinde, hepimiz “aslımıza” toprağa döneceğiz, diye cevap verir.
Aşık Veysel’in bilgece cevabı karşısında şaşırıp kaldığını ifade eder.
Bir Tv programında Arif SAĞ anlatıyordu.
Şöyle diyordu;
“Daha küçük yaşlardaydım. Yeni bağlama çalmaya başlamıştım. Aşık Veysel’in yaşadığımız ilçeye geldiğini duymuştum. Babama ısrarla Aşık Veysel'i görmek istediğimi söyledim. Israrıma kayıtsız kalamayan babamın elinden tutup, misafir olduğu eve gittik. Babam, Veysel’e ısrarımı anlatınca, hadi bakalım çal bir şeyler dedi ve bende bildiğim kadar çalmıştım. Eyi eyi dedi o kadar.
Yıllar sonra, İstanbul’a gelmiş ve İstanbul radyosuna bağlama sanatçısı olarak girmiştim. İstanbul Radyosu müdürü Nida Tüfekçi’ydi. Aşık Veysel’in Radyo’da misafir olduğunu söyleyince, Nida beye rica etmiş ve görmek istediğimi söylemiştim.
Nida bey önde ben ardında odaya girdiğimde, Aşık Veysel oda da oturuyordu. Beni tanır mı acaba diye merak ediyorum.
Veysel baba hoş geldin dedim. Yav Nida bu ne uzun bir adam, dedi. Nida beyle birbirimize baktık, şaşkınlığımız ikimizin de yüzünde okunuyordu.
Şaşırmıştık! Nida bey, Veysel baba uzun bir adam olduğunu nasıl anladın?
Sesi yüksekten geliyor, demişti.
Sohbetten sonra, Nida bey benden biraz övücü bahsedince, çalsın da görelim bakalım, dedi. Aldım bağlamayı, çalmaya başlayınca sen solak mısın? Diye sordu.
Nida beyle ikimizde, ikinci şok’u yaşıyorduk.
Görmeyen gözler, gören gözlerden daha iyi görüyordu.”