Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Yummayın Kirpikleri

17 Ağustos 1999 sabaha karşı, Gözlerimi kapayıp yaşanan acıyı düşündüğümde, hep bir film seyrediyormuşum gibi gelir. Bazı filmleri iyi hatırlarım, bazı filmler bulanıktır. İyi hatırladığımı sandıklarımı aslında o kadar iyi hatırlayamıyor olabileceğim gerçeğini de biliyorum tabii. Belki zihnim benden izin almadan boşlukları aslında hiç olmamış, ama akışa en uygun düşecek ayrıntılarla dolduruyordur. Gerçek hayat hikâyesini film yapan ama mecburen olayı dramatize edip, kendinden kimi eklemeler yapan bir yönetmen gibi. Ben yine de sıkıca sarılırım yaşanan acılara, inanırım. Gerçek bir olaydan esinlenmiş filmlere sarıldığım, inandığım gibi… 17 Ağustos anılarım epey bulanık. Evimde uyurken, birden bire sarsıntılarla uyandığımı iyi hatırlıyorum. O gece eve epey geç gelmiştim. Kızılay’dan taksiye bindim. Taksi ile Dikmen Caddesi Polis evi civarına geldiğimizde elektrikler kesilmişti. Söylenmeye başladım kendi kendime. Arkadaş, “Dikmen’in ne elektrik kesintisi biter, ne su patlaması biter”. Evin önünde arabadan indim her taraf karanlık. Elektrik olmadığından çakmağın yardımıyla kapıyı açıp eve girebildim. Saat hayli geç olduğundan, hemen yatmak düşüncesindeyim, elektrikte yok zaten. Merak ettim pencereden dışarıya baktığımda bütün Ankara’nın elektriği kesik durumdaydı. Neyse sabah gelir herhalde deyip, salondaki çekyata tam uzanıyordum ki, aniden geri kalktım. Büyük bir sarsıntıyla salonun ortasında kalakaldım. Ortalık karanlık, bir şey de görünmüyordu. Az sonra sarsıntı geldiği gibi gitti. Depremle ilk tanışıklığımdı. Olayın ciddiyetini o an anlayamamıştım bile. Üstelik uykum da vardı. Tekrar yattım. Gün aydınlanıyordu sanırım. Acı acı çalan telefon sesiyle uyandım. Herkes panik halinde birbirini arıyor, haber veriyordu. Ben ise hala Ankara da hafif bir deprem olduğunu sanıyordum. Uykulu gözlerle dışarı baktığımda herkes sokakta telaş halindeydi. Günün ağarmasıyla gerçek ortaya çıkmış, ülke büyük bir acıyla karşı karşıya kalmıştı. Dilerim ülkem ve insanlık, böylesi felaketi ve dramı bir daha yaşamaz. 17 Ağustos depreminde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum. Kalanların acılarını yüreğimin derinliklerinde hissediyor ve paylaşıyorum. Not: Tam 24 yıl oldu 17 Ağustos depreminin üzerinden geçen zaman. Ne yazık ki değişen bir şey yok,  ne ciddi bir önlem, ne bir tedbir var. Olmadığını Şubat 2023, on bir ilimizde yaşanan asrın depreminde yaşadık, etkilerini hala yaşamaktayız. Daha ciddi tedbirler alınır mı ne dersiniz? Üstelik, birde İstanbul depremi beklenirken...
Ekleme Tarihi: 17 Ağustos 2023 - Perşembe

Yummayın Kirpikleri

17 Ağustos 1999 sabaha karşı,

Gözlerimi kapayıp yaşanan acıyı düşündüğümde, hep bir film seyrediyormuşum gibi gelir.

Bazı filmleri iyi hatırlarım, bazı filmler bulanıktır. İyi hatırladığımı sandıklarımı aslında o kadar iyi hatırlayamıyor olabileceğim gerçeğini de biliyorum tabii.

Belki zihnim benden izin almadan boşlukları aslında hiç olmamış, ama akışa en uygun düşecek ayrıntılarla dolduruyordur.

Gerçek hayat hikâyesini film yapan ama mecburen olayı dramatize edip, kendinden kimi eklemeler yapan bir yönetmen gibi. Ben yine de sıkıca sarılırım yaşanan acılara, inanırım. Gerçek bir olaydan esinlenmiş filmlere sarıldığım, inandığım gibi…

17 Ağustos anılarım epey bulanık. Evimde uyurken, birden bire sarsıntılarla uyandığımı iyi hatırlıyorum.

O gece eve epey geç gelmiştim. Kızılay’dan taksiye bindim. Taksi ile Dikmen Caddesi Polis evi civarına geldiğimizde elektrikler kesilmişti.

Söylenmeye başladım kendi kendime. Arkadaş, “Dikmen’in ne elektrik kesintisi biter, ne su patlaması biter”.

Evin önünde arabadan indim her taraf karanlık. Elektrik olmadığından çakmağın yardımıyla kapıyı açıp eve girebildim.

Saat hayli geç olduğundan, hemen yatmak düşüncesindeyim, elektrikte yok zaten. Merak ettim pencereden dışarıya baktığımda bütün Ankara’nın elektriği kesik durumdaydı.

Neyse sabah gelir herhalde deyip, salondaki çekyata tam uzanıyordum ki, aniden geri kalktım.

Büyük bir sarsıntıyla salonun ortasında kalakaldım. Ortalık karanlık, bir şey de görünmüyordu.

Az sonra sarsıntı geldiği gibi gitti.

Depremle ilk tanışıklığımdı. Olayın ciddiyetini o an anlayamamıştım bile. Üstelik uykum da vardı. Tekrar yattım.

Gün aydınlanıyordu sanırım.

Acı acı çalan telefon sesiyle uyandım. Herkes panik halinde birbirini arıyor, haber veriyordu. Ben ise hala Ankara da hafif bir deprem olduğunu sanıyordum.

Uykulu gözlerle dışarı baktığımda herkes sokakta telaş halindeydi.

Günün ağarmasıyla gerçek ortaya çıkmış, ülke büyük bir acıyla karşı karşıya kalmıştı.

Dilerim ülkem ve insanlık, böylesi felaketi ve dramı bir daha yaşamaz.

17 Ağustos depreminde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum. Kalanların acılarını yüreğimin derinliklerinde hissediyor ve paylaşıyorum.

Not: Tam 24 yıl oldu 17 Ağustos depreminin üzerinden geçen zaman. Ne yazık ki değişen bir şey yok,  ne ciddi bir önlem, ne bir tedbir var. Olmadığını Şubat 2023, on bir ilimizde yaşanan asrın depreminde yaşadık, etkilerini hala yaşamaktayız.

Daha ciddi tedbirler alınır mı ne dersiniz?

Üstelik, birde İstanbul depremi beklenirken...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.