Hasan Basri Aksoy ilkokul öğretmenim ve ilk öğretmenimdi.
Bizim köye (Şarkışla Kümbet Köyü) öğretmen olarak atanmıştı. Beş sınıflı ilkokula başladığımda yıl 1967 idi. Köyün büyükleri "Muallim Bey" diye hitap ederlerdi.
Evimizin konumu alçak, odamız yerden biraz yüksekteydi, betondan yapılmış on merdivenle çıkılırdı.
Evin küçük bir odası vardı. Babam bakkallık yapmaya karar verince, var olan tek odamızı bakkal yapmış (bakkalı hatırlamıyorum) ve yeni bir oda ihtiyacı hâsıl olunca, öğretmenimin merdivenlerinden kayıp düştüğü odayı eklemişti.
Taş ve kerpiç malzemeden yapılmış evin merdivenleri ne hikmetse betondan yapılmıştı (babamın böyle enteresan fikirleri olurdu); üstüne üstlük, merdiven korkulukları da yoktu. Kış aylarında buzdan kardan dolayı inip çıkarken kayıp düşen çok olurdu.
Ama öğretmenimizin talihsiz kazasına kadar ciddi bir sorun yaşanmamıştı. İlkokul öğretmenim Hasan Basri Aksoy, merdivenden kayıp o heybetli yapısıyla kıçının üstüne düşene kadar.
Kaderin cilvesi bu ya, öğretmenimiz ava giderken avlanmıştı.
Her akşam farklı evlerin penceresinden, öğrencilerin ders çalışıp çalışmadığını kontrol edermiş. O akşam kontrol sırası bizim evdeymiş. Bizi izleyebileceği pencere biraz yüksekteydi; korkuluksuz, on basamaklı merdivenden çıkıp bizi izleyecek güya.
Merdivenden kayıp düşebileceğini nereden bilsin öğretmenim. Mevsim kış, her tarafı buz kaplamış! Aylardan zemheri, tükürsen, yere düşmeden donacak adeta. Meşe odunuyla gürül gürül yanan sobanın ısıttığı odada biz sözde ders çalışırken, "Anaaammm!" diye acı bir feryat duyuldu.
Hemen fırladık dışarıya. Hasan Basri Öğretmenim merdivenin azizliğine uğramış, yerde upuzun yatıyordu. Yüz kilonun üzerinde bir cüsse... Yerinden kaldırmak ne mümkün? Koşup gelen komşuların da olaya el atmasıyla, güçlükle odaya çıkardılar. Yüzükoyun sekinin üstüne yatırdılar. Öğretmenim acıdan böğürüyordu adeta.
Dayıoğlu Rasim’le kıs kıs gülüyoruz. Ali emmi fırçayı baştı. Susun “eşek sıpaları” gülmenin sırası değil? Çıkın dışarı.
Hemen kırık çıkıkçı Mehmet Emmiyi çağırdılar. Mehmet Emmi, öğretmenimizi uzun uzun inceledikten sonra tıbbi tanısını koydu. "Kalça kemiği çatlamış, buna da şükredelim. Kırık da olabilirdi," dedi. Odadakiler derin bir oh çektiler. "Beterin de beteri var. Ucuz atlatmış Muallim Bey!" dediler.
Mehmet Emminin reçetesine göre çiğ et, temiz bez falan kısa sürede tedarik edildi. Mehmet Emmi sıkıntılı bölgeyi sarıp sarmaladı; "İyi bakılması lazım, dediklerimi yaparsanız kısa zamanda Muallim Bey yürümeye başlar. Geçmiş olsun, ucuz atlatmışsın, dedi" Tam kapıdan çıkmaya hazırlanırken, köylüye döndü ve "Verilmiş sadakamız varmış ağalar. Ya bir de kafasının üstüne düşseydi. Âlim Allah, beyin kanamasından giderdi Muallim Bey. Bu mevsimde bir de muallimsiz kalabilirdik, öyle değil mi?" diye ekledi.
Mehmet Emminin patavatsız konuşmalarına karşı birkaç kişi hasbinallah, hasbinallah çekti. Kırık çıkıkçı Mehmet Emmiye biraz sitem ettiler ama bir şey de söyleyemediler. Sadece "Muallim Bey acıdan sekiz doğuruyor, Mehmet Emminin söylediklerine bakın komşular! Böyle şey söylenir mi?" dediler.
Tedavi bitip Mehmet Emmi gittikten sonra, Muallim Beyi genişçe bir merdivenin üzerine yatırdılar. Sonra dikkatli bir biçimde okul binası içindeki öğretmen lojmanına taşıdılar.
Eti, sütü, yoğurdu boğazından kesen köylü Muallim Beyi neredeyse kuş sütüyle besledi. Bakım işini imeceye bağladılar. Her gün bir ev yiyeceğini, temizliğini elbirliği ile yerine getirdi.
Mehmet Emminin öngörüsünden daha çabuk iyileşti ve yürümeye bile başladı, Muallim Bey. Ancak üç ay koltuk değnekleriyle yaşamını sürdürdü. Tabii ev kontrolleri de böylece sona erdi. Bizim keyfimize de diyecek yoktu doğrusu.
Yaz tatili yaklaşmış, öğretmenimiz iyice iyileşmişti. Ailem Ankara’ya taşınmıştı. Dolayısıyla ben de okula Ankara'da devam edecektim.
Öğretmenim de başka bir şehrin, başka bir köyüne atanmıştı. Benim Ankara’ya gideceğimi biliyordu. Vedalaşırken iki yanağımdan öptü, başımı okşadı ve dedi ki, "Bu köyü ve insanlarını asla unutmayacağım, hep minnet duyacağım."
Sizde köyünüzü, doğduğunuz toprakları asla unutmayın, olur mu? Öğretmenimin söylemiş olduğu duygu yüklü sözcükleri, hala yüreğimin derinliklerinde hissederim.