Varlıklı olanda para sevdası.
Olmayanda geçim hesabı.
Zenginin derdi bugün ne alsam. Dolar/Euro mu yoksa borsa mı? Daha çok nasıl kazanırım.
Parası olmayanı ne bakkal tanır ne kasap. Verdiği selamı bile kimse almaz.
Paranın adaleti yokta yaşadığımız dünyanın var mı?
Sakın kimse yanlış anlamasın?
Kimsenin helal kazancına asla sözümüz olamaz. Sözüm; arkadan dolanıp fitne/fesat yöntemlerle devletin malını, halkın ekmeğini söğüşleyen madrabazlara, çıyanlara.
Sürekli artan astronomik kiralar, esnafın elinde etiket makinasıyla her gün birkaç kez değişen fiyatlar, asgari ücretli birinden istenen astronomik kiralar.
Ne oluyor yahu?
Yönetenlerin insafı zaten yok, ey vatandaş sen insaflı ol hiç olmazsa?
Bir de kök maaş safsatası/muamması çıktı. Kimse ne aldığını, ne alacağını biliyor. Önceden verilmiş seyyanen zam mı, %25 enflasyon farkıyla sabitliyor. İşleri hep cinlikte.
Maaşta “kök” var da, aldığımıza emtiada neden kök fiyat yok?
Sorarım size?
Hayat çocukların masalıdır, ama yoksul annelerin babaların çocuklarına anlattıkları masallarda pasta yoktur, emekçi anne vardır. Ekmeğini taştan çıkaran baba vardır.
"Çabucak zengin olacağım" diye paraya köle olanların ihtiyacıdır kuklalar!
Bazılarının parasından başka hiçbir şeyi yoktur. O, paraya gösterilen sahte saygıdan mutludur. Bazıları da paranın kokusunu alınca hamamböceği olur!
Onurlu insanlar için hayat; "bütün gün kara kara düşün dur!"
Benim fikrim; "paranın şehvetine kapılmayıp insanlığa açlık duyanlar; kendileriyle gurur duyar!
Para için ruhunu bile satarken, çocukların hayat bağlarına önem vermeyenlerin gözüne dizine dursun!
Karanlık gölgelerin peşinden sürüklenen insanlar günden güne artarak çoğalmakta günümüzde. İnsan bu rezilliği gördükçe, "Kardeşliği ve huzuru özlüyor oldu." Dolayısıyla bu sözcüklere kapılar çoktan kapandı. Ortada berbat bir hesap dökümü var artık. İşte böyle bir şeydir yoldan çıkmak…
Hergün ülkede yaşanan “kara mizahı” izledikçe insan olanın içi kararıyor. Her bir yanı eşeledikçe, dolandırıcılık haberleri fışkırıyor. Milyon dolar kaptıranlar, saadet zinciri tuzağına düşenler. Bu ülke ve insanı nasıl bu hale geldi, nasıl paranın kölesi oldu, insanın havsalası almıyor?
Bu hazımsızlık, doyumsuzluk nereye kadar?
Yıllar önce bir arkadaşım "sen bu meslekte niye ilerleyemedin?" diye sormuştu…
Verdiğim yanıt dün gibi aklımda. "Yaşanan rezilliklere bakmaktan önümü göremedim!" “Kaybetmem gereken hiçbir şeyi kazanmadım, ama kazanmam gereken çok şeyi kaybettim,” olmuştu. Asla pişman değilim, demiştim.
“İngiliz yazar Thomas More’un romanında” olduğu gibi, günümüzde insanlık ütopyasını yolda yürürken düşürmüştür. Kiracı olduğumuzu unutmadığımız hayatla tencereyle kapak gibiyiz! Suyumuz ısınıyor olsa ne yazar!
Yaşamımda böylesi karamsar bir "iklim" görmedim. Gelecek nesillerin göreceklerini hayal ettikçe inanın "içim yanıyor!"
Gerçekten, bir daha ne zaman aşka düşer bu ülke, ne zaman asaleti ve zarafeti bulur, tahmin etmek mümkün değil?
En çok onu merak ediyorum!