Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Sevemedim Karagözlüm

Seyranbağları, Kurudere semtinde komşumuzdu; Van ilinin Çaldıran ilçesinde doğmuştu Hasan abi. Köyünü de söylemişti ama şu an anımsamıyorum. 1976 yılında meydana gelen Van depreminde annesi ve babasıyla birlikte üç kardeşini kaybetmiş. Kendi gurbette olduğundan depremden sağ kurtulmuş. Ailenin altı çocuğundan ikincisi. Çocuk denecek yaşta ekmeğini kazanmak için gurbete çıkmış. Ailesine destek olmak umuduyla. Adana, İstanbul derken Ankara’ya gelmiş. On dokuz yaşında iken “Karagözlü” Ayşe ile evlenmiş. - Hasan abi çok erken evlenmişsin? Dedim. Bizim oralarda yaşam böyledir aslanım. Elin iş tutmayı görsün hemen başını bağlarlar. Erken evlenmem birazda zorunluluktan oldu tabi. Annem ve babamın vefatı üzerine iki kardeşim yalnız kalmışlardı. Yaşları daha çok küçüktü. Onlara kol kanat olmak gerekiyordu. Hal böyle olunca, büyüklerimizde böyle karar almışlar. Bana da kabul etmekten başka yol yoktu. Sevmiş miydin Ayşe yengeyi? İçtiği sigaradan dolu bir nefes çekti, ciğerine dolan dumanı aynı hızla ağzından burnunda dışarıya savurdu. Benim dikkatle izlediğimi fark edince, derin bir of çekti. Bu merette olmasa nasıl rahatlarım aslanım öyle bakma, dedi. Kendinden iki yaş küçükmüş Ayşe. Birlikte oyunlar oynar, dağlarda mal davar güderlermiş. Ayşe’yi o yaşlarda sevmiş. Amcasının kızıymış. Ayşe’nin babası da depremde ölmüş. Komşuları el birliği edip erkenden evlendirmişler. Hasan abi gurbete gittiğinden, evleri dağılmasın, kardeşlerine de göz kulak olur demişler. Ayşe’den bir kız, iki de oğlu olmuş. Kızına annesinin, oğlunun birine babasının ismini vermiş. Hayatta kalan kardeşlerinin yanında üç çocuğunda yaşamı da sırtına binince, yükü daha da ağırlaşmış, ama asla yüksünmemiş Hasan abi. Yaşamın acımasızlığına isyan etmemiş, yıllarca ailesinin nafakasını çıkarmak için kendini feda etmiş. Aslına bakarsan üç değil beş çocuğum var benim, diye ifade ederdi. Memlekete gidiyor musun? Kırk yılda bir, birkaç gün o kadar. Nasıl katlanıyorsun çocukların yengenin özlemine? Elini kalbinin üzerine koydu, birde bana sor? Nasıl dayanmayım aslanım, elde yok avuçta yok. Eksek ekecek, biçsek biçecek ekenek yok. Benimkilerle beş tane sabi, ne yer ne içerler. Garipler benim elime bakar dururlar. Allahtan kardeşlerim benim bebelere göre biraz daha büyükler. Elleri iş tutmaya başladı da biraz rahatladık şimdi. Annem bazı akşamlar, ne pişirdiyse elime tutuşturur, Hasan abiye yemek gönderirdi. Yazık oğlum, kursağından sıcak bir şeyler geçsin garibin. Kimi yok kimsesi yok. Soruver yıkanacak çamaşırı falan varsa al getir, derdi annem. Bazı akşamlar pencereden Hasan abinin eve gelişini izlerdim. Adeta dünyanın yükünü omuzunda taşıyordu. Hergün eve bitkin dönerdi. Kazancının bir kısmını kiracısı olduğu tek gözlü gecekonduya verir, geri kalanı memlekete göndermek için saklardı. Nasır tutmuş ellerinde küreğin, taşıdığı tuğlanın, demirin izleri vardı. Aldırış bile etmezdi çaresizliğe ve yoksulluğa. Çünkü onu yaşama bağlayan umutları vardı. Bir yanda yaşam kavgası, bir yanda sıla hasreti. Yalnız ve yorgun akşamlar sedire uzandığında, “karagözlü” Ayşesi ve çocukları aklına gelir. Cüzdanından fotoğrafları çıkarır bakar, bakar. Duygulanır en çok sevdiği “Sevemedim kara gözlüm” türküsünü tekrar tekrar söylerdi. Enteresan bir adamdı. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyen, ilginç özellikleri olan bir insandı. “Sevemedim kara gözlüm seni doyunca, Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca,” Türküsünün hikâyesini anlatmış, şok olmuştum.   Nereden biliyorsun Hasan abi bunları? Defterden, dedi. Senin okuman yok yazman yok, ne defterinden? Hışımla oturduğu tabureden kalktı, çantasını açtı. İki defter çıkardı. İşte bunlar, dedi. Ne bunlar? Unutmamak için yazdırıyorum anlatanları, bu deftere. Hani sana yazdırmıştım ya bazen. İşte onun gibi. İşyerinde birlikte çalıştığımız bir hemşerim var. Onun okuması yazması var. İş molalarında, yemek paydoslarında o okuyor bende beynime yazıyorum. Tabi kolay değil ezberlemek. Yine çalıştığım işyerinde bir mühendis bey var, okuma-yazma öğrenmem için bana yardımcı oluyor sağ olsun. Hasan abi çok sevdiği çayını ocağa koyar, ıslak gözlerle duvarlar bakar, hasret dolu yürek yangınını duvarlarla paylaşırdı. Onun için ölü gözünden yaş beklemek gibiydi hayat. Yatağının altında biriktirdiği yevmiyelerin sıcaklığı olsa olmasa ne yazardı. Memleketten mektup bekler, durur. Nasıl gelsin mektup? Eşi okuma yazma bilmez, çocuklar daha küçük. Keşke Ayşe’m okuma-yazma bilsede bana mektup yazabilseydi nasıl ısıtırdı yüreğimi, diye düşünür. Yazdığı kağıda elini kokusu sinerdi. Defalarca koklar, koynumda saklardım diye hislenir. Anasının sağlığında muhtara yazdırıp gönderdiği mektup gelir aklına. “Ne yer ne içersin oğul” efkârda mısın, yine öksürüyor musun? Soruları anımsar, gözleri ıslanırdı.” Her gece yatmadan önce, hayatta olmayan anne, babası, eşi ve çocukları için dua eder öyle yatağına girer yorganı başına çekerdi Hasan abi… Sabah bardağına çayını koyar, sahan da yumurta, biraz zeytin, biraz beyaz peynir Allah ne verdiyse. Memleket gibi kokar Hasan abi. Sarı sıcak yıllardaki adamlar gibi. Emekçidir, onurludur, şereflidir. Öyle bakar diğer insanlara da. Aç insanın halinden anlar. Kimseyi geri çevirmez. İnsan ömrünü tüketen, sığ tv dizilerini falan asla izlemez. Bir hayırseverin verdiği, siyah beyaz tek kanallı tv’sinde, Tarık Akan, Türkan Şoray’lı romantik, içinde insani ögeler taşıyan Yeşilçam filmleri bulursa izler, sonra çeker başına yorganını. O tek odalı gecekondu da her gün hikâye nasıl başladıysa öyle biterdi. Sabahın gece, gecenin gündüz olduğu gibi. İnsanların insanca yaşamadığı bir dünya da sıradan bir emekçiydi. Bu dünya da yaşayıp yaşamadığı kendisinden başka bilen var mıydı? Kim bilecekti, kaç kişi bilecekti? Yaşantısının özetiydi hiçbir şartta onurundan, şerefinden asla ödün vermemek. Bir sabah kahvaltısın yaptığı esnada gözü küçük ekran televizyonuna takılır. Okkalı sofralarında başka bir dünya vardır. Büyük ekran televizyonlarında, çöpten yiyecek toplayan yaşlı bir kadının içler acısı görüntüsü vardır. O zengin sofrada oturanlardan biri. Yanında oturan çocuğuna “Bak oğlum der”! Yaşlı kadını işaret ederek… “Bu ülkede açlıktan kimse ölmez” . Böylesi anlatılarını çok dinledim Hasan abi den.
Ekleme Tarihi: 11 Mart 2024 - Pazartesi

Sevemedim Karagözlüm

Seyranbağları, Kurudere semtinde komşumuzdu;

Van ilinin Çaldıran ilçesinde doğmuştu Hasan abi. Köyünü de söylemişti ama şu an anımsamıyorum.

1976 yılında meydana gelen Van depreminde annesi ve babasıyla birlikte üç kardeşini kaybetmiş. Kendi gurbette olduğundan depremden sağ kurtulmuş.

Ailenin altı çocuğundan ikincisi.

Çocuk denecek yaşta ekmeğini kazanmak için gurbete çıkmış. Ailesine destek olmak umuduyla. Adana, İstanbul derken Ankara’ya gelmiş.

On dokuz yaşında iken “Karagözlü” Ayşe ile evlenmiş.

- Hasan abi çok erken evlenmişsin? Dedim.

Bizim oralarda yaşam böyledir aslanım. Elin iş tutmayı görsün hemen başını bağlarlar. Erken evlenmem birazda zorunluluktan oldu tabi. Annem ve babamın vefatı üzerine iki kardeşim yalnız kalmışlardı. Yaşları daha çok küçüktü. Onlara kol kanat olmak gerekiyordu. Hal böyle olunca, büyüklerimizde böyle karar almışlar. Bana da kabul etmekten başka yol yoktu.

Sevmiş miydin Ayşe yengeyi?

İçtiği sigaradan dolu bir nefes çekti, ciğerine dolan dumanı aynı hızla ağzından burnunda dışarıya savurdu. Benim dikkatle izlediğimi fark edince, derin bir of çekti. Bu merette olmasa nasıl rahatlarım aslanım öyle bakma, dedi.

Kendinden iki yaş küçükmüş Ayşe. Birlikte oyunlar oynar, dağlarda mal davar güderlermiş. Ayşe’yi o yaşlarda sevmiş. Amcasının kızıymış. Ayşe’nin babası da depremde ölmüş. Komşuları el birliği edip erkenden evlendirmişler. Hasan abi gurbete gittiğinden, evleri dağılmasın, kardeşlerine de göz kulak olur demişler.

Ayşe’den bir kız, iki de oğlu olmuş. Kızına annesinin, oğlunun birine babasının ismini vermiş. Hayatta kalan kardeşlerinin yanında üç çocuğunda yaşamı da sırtına binince, yükü daha da ağırlaşmış, ama asla yüksünmemiş Hasan abi. Yaşamın acımasızlığına isyan etmemiş, yıllarca ailesinin nafakasını çıkarmak için kendini feda etmiş. Aslına bakarsan üç değil beş çocuğum var benim, diye ifade ederdi.
Memlekete gidiyor musun?

Kırk yılda bir, birkaç gün o kadar.

Nasıl katlanıyorsun çocukların yengenin özlemine?

Elini kalbinin üzerine koydu, birde bana sor? Nasıl dayanmayım aslanım, elde yok avuçta yok. Eksek ekecek, biçsek biçecek ekenek yok. Benimkilerle beş tane sabi, ne yer ne içerler. Garipler benim elime bakar dururlar. Allahtan kardeşlerim benim bebelere göre biraz daha büyükler. Elleri iş tutmaya başladı da biraz rahatladık şimdi.

Annem bazı akşamlar, ne pişirdiyse elime tutuşturur, Hasan abiye yemek gönderirdi. Yazık oğlum, kursağından sıcak bir şeyler geçsin garibin. Kimi yok kimsesi yok. Soruver yıkanacak çamaşırı falan varsa al getir, derdi annem.

Bazı akşamlar pencereden Hasan abinin eve gelişini izlerdim. Adeta dünyanın yükünü omuzunda taşıyordu. Hergün eve bitkin dönerdi. Kazancının bir kısmını kiracısı olduğu tek gözlü gecekonduya verir, geri kalanı memlekete göndermek için saklardı.

Nasır tutmuş ellerinde küreğin, taşıdığı tuğlanın, demirin izleri vardı. Aldırış bile etmezdi çaresizliğe ve yoksulluğa. Çünkü onu yaşama bağlayan umutları vardı.

Bir yanda yaşam kavgası, bir yanda sıla hasreti.

Yalnız ve yorgun akşamlar sedire uzandığında, “karagözlü” Ayşesi ve çocukları aklına gelir. Cüzdanından fotoğrafları çıkarır bakar, bakar. Duygulanır en çok sevdiği “Sevemedim kara gözlüm” türküsünü tekrar tekrar söylerdi.

Enteresan bir adamdı. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyen, ilginç özellikleri olan bir insandı.

“Sevemedim kara gözlüm seni doyunca,
Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca,”

Türküsünün hikâyesini anlatmış, şok olmuştum.  

  • Nereden biliyorsun Hasan abi bunları?

    Defterden, dedi.

    Senin okuman yok yazman yok, ne defterinden?
    Hışımla oturduğu tabureden kalktı, çantasını açtı. İki defter çıkardı.
    İşte bunlar, dedi.

    Ne bunlar?

    Unutmamak için yazdırıyorum anlatanları, bu deftere.
    Hani sana yazdırmıştım ya bazen. İşte onun gibi.

    İşyerinde birlikte çalıştığımız bir hemşerim var. Onun okuması yazması var. İş molalarında, yemek paydoslarında o okuyor bende beynime yazıyorum. Tabi kolay değil ezberlemek. Yine çalıştığım işyerinde bir mühendis bey var, okuma-yazma öğrenmem için bana yardımcı oluyor sağ olsun.

    Hasan abi çok sevdiği çayını ocağa koyar, ıslak gözlerle duvarlar bakar, hasret dolu yürek yangınını duvarlarla paylaşırdı.

    Onun için ölü gözünden yaş beklemek gibiydi hayat. Yatağının altında biriktirdiği yevmiyelerin sıcaklığı olsa olmasa ne yazardı.

    Memleketten mektup bekler, durur.

    Nasıl gelsin mektup? Eşi okuma yazma bilmez, çocuklar daha küçük.

    Keşke Ayşe’m okuma-yazma bilsede bana mektup yazabilseydi nasıl ısıtırdı yüreğimi, diye düşünür. Yazdığı kağıda elini kokusu sinerdi. Defalarca koklar, koynumda saklardım diye hislenir. Anasının sağlığında muhtara yazdırıp gönderdiği mektup gelir aklına. “Ne yer ne içersin oğul” efkârda mısın, yine öksürüyor musun? Soruları anımsar, gözleri ıslanırdı.”

    Her gece yatmadan önce, hayatta olmayan anne, babası, eşi ve çocukları için dua eder öyle yatağına girer yorganı başına çekerdi Hasan abi…

    Sabah bardağına çayını koyar, sahan da yumurta, biraz zeytin, biraz beyaz peynir Allah ne verdiyse.

    Memleket gibi kokar Hasan abi. Sarı sıcak yıllardaki adamlar gibi. Emekçidir, onurludur, şereflidir. Öyle bakar diğer insanlara da.

    Aç insanın halinden anlar. Kimseyi geri çevirmez. İnsan ömrünü tüketen, sığ tv dizilerini falan asla izlemez.

    Bir hayırseverin verdiği, siyah beyaz tek kanallı tv’sinde, Tarık Akan, Türkan Şoray’lı romantik, içinde insani ögeler taşıyan Yeşilçam filmleri bulursa izler, sonra çeker başına yorganını.

    O tek odalı gecekondu da her gün hikâye nasıl başladıysa öyle biterdi. Sabahın gece, gecenin gündüz olduğu gibi.

    İnsanların insanca yaşamadığı bir dünya da sıradan bir emekçiydi. Bu dünya da yaşayıp yaşamadığı kendisinden başka bilen var mıydı? Kim bilecekti, kaç kişi bilecekti?

    Yaşantısının özetiydi hiçbir şartta onurundan, şerefinden asla ödün vermemek.

    Bir sabah kahvaltısın yaptığı esnada gözü küçük ekran televizyonuna takılır.

    Okkalı sofralarında başka bir dünya vardır. Büyük ekran televizyonlarında, çöpten yiyecek toplayan yaşlı bir kadının içler acısı görüntüsü vardır. O zengin sofrada oturanlardan biri.

    Yanında oturan çocuğuna “Bak oğlum der”!
    Yaşlı kadını işaret ederek…

    “Bu ülkede açlıktan kimse ölmez” .

    Böylesi anlatılarını çok dinledim Hasan abi den.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (19)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hafize BOZDEMİR
(11.03.2024 20:06 - #924)
Anıların Kokusu Uzun, Memleket Kokusu Derin... Yüreğinize Sağlık...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mesut ÖZDEMİR
(11.03.2024 20:07 - #925)
Kalrmine sağlık emmim çok güzel bir yazı
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hulya
(11.03.2024 20:08 - #926)
Hasan abiler ülkemizde çok fazla var malesef yüreği güzel gariban yurdumun insanları
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa mete
(11.03.2024 20:13 - #929)
Canım hocam benim bir solukta okudum bitmesini istemedim çok sıcak duygu yüklü ve hala hasan abiler gibi çok bu ülkede insanımız var. Saygılar sunarım yeni yazınızda görüşmek dileğiyle
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fahreddin Mert
(11.03.2024 20:33 - #930)
Birtanesin..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mine Dağlı
(11.03.2024 20:49 - #932)
Degismeyen,gelismeyen ülkem...elinize saglik.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İrfan Hasözbek
(11.03.2024 21:53 - #934)
Hayat çok acımasız Ama yaşamaya mücadeleye devam etmeye değer
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Naci Özcan halkbilim araştırmacısı....
(12.03.2024 04:45 - #937)
Ellerine emeğine yüreğine sağlık güzel bir yazı olmuş şimdiki gençlerin anlaması ve ülkenin ňe kadar çok paylaşıma ihtiyaç olduğunu anlamalarını sağlar inşallah sevgi saygı acı keder barış demokrasi güzelikler hep paylaşıldıkça güzel......
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fidan Okyar sarıer
(12.03.2024 09:16 - #938)
Elline sağlıklı
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ali(ihsan) ALAGÖZ
(12.03.2024 10:34 - #939)
Değerli Hamdi Abim, Sarı Sıcak Yıllardan, İnsanın içini hem ısıtan, hem de acıtan bir yaşam öyküsü olmuş. Kalemine sağlık. Saygı ve sevgilerimle,
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Erman Fen10men
(12.03.2024 13:21 - #941)
Her satırı bir tarih, her satırı bir hatıra. Seyranbağlarına en kısa zamanda yeniden yolculuk yapmak istiyorum ve bu yolculuğu siz değerli abim ile yapmaktan onur duyuyorum. Hikayenin bir ucuda Türkiye'nin en doğusuna düşünce oraların kokusuna, hasretine, insanına aşina yüzlerde ufak bir tebessüm, kalplerde küçük bir parıltı ve kör bırakıyor hikaye.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
inci
(12.03.2024 13:49 - #943)
Başlığı okuyunca heyecanlandım, çocuk halimde sevmiştim bu şarkıyı, hala en sevdiğim şarkıdır. Hikayesi acıklı olmalı. Hasan Abi'nin hikayesi gibi. Aile hasreti, memleket hasreti sönmemiştir, emeğine karşılık aldığı ücret de az olunca Hasan Abi'nin. Az veren candan deyip bir tabak sıcak yemek göndererek Hasan Abiler'in hasret ateşlerine bi nebze de olsa su serpmiş annelere selam olsun.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Yakup Balsoy
(12.03.2024 15:01 - #944)
Her zamanki gibi bizi eski günleri götürdün Hamdi.Kalemine sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
A.üretener
(12.03.2024 18:19 - #947)
Güzel insan. Ellerine sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Redruby
(13.03.2024 11:24 - #948)
Bu fani dünyada muhim olan tek şey mutluluk
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mehmet Karasu
(13.03.2024 18:36 - #949)
Kalemine sağlık abim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Meftun Sonakın
(15.03.2024 09:04 - #951)
Her zaman beğeni ile yazılarını okuyorum
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Murat SARITAŞ
(23.03.2024 07:30 - #979)
Hamdi'ciğim bu yazı sadece bu köşeye dığmaz. Senin o güzel anlatımınla, yazı dizisi, senaryo, roman olacak nitelikte genişliği olan bir yaxı Hasan Abi ' nin yaşadıkları. Kalemine Yüreğine sağlık. Murat SARITAŞ
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ozdnktk
(25.03.2024 20:19 - #997)
Hasan abiler hiç bitmese bu ülkede diyeceğim ama dilim varmıyor, çünkü o güzel yürekleri insanlar hep aç,hasret çeken, sevdiklerinden ayrı sefil yaşasın istememiyorum
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.