Seyranbağları, Kurudere semtinde komşumuzdu;
Van ilinin Çaldıran ilçesinde doğmuştu Hasan abi. Köyünü de söylemişti ama şu an anımsamıyorum.
1976 yılında meydana gelen Van depreminde annesi ve babasıyla birlikte üç kardeşini kaybetmiş. Kendi gurbette olduğundan depremden sağ kurtulmuş.
Ailenin altı çocuğundan ikincisi.
Çocuk denecek yaşta ekmeğini kazanmak için gurbete çıkmış. Ailesine destek olmak umuduyla. Adana, İstanbul derken Ankara’ya gelmiş.
On dokuz yaşında iken “Karagözlü” Ayşe ile evlenmiş.
- Hasan abi çok erken evlenmişsin? Dedim.
Bizim oralarda yaşam böyledir aslanım. Elin iş tutmayı görsün hemen başını bağlarlar. Erken evlenmem birazda zorunluluktan oldu tabi. Annem ve babamın vefatı üzerine iki kardeşim yalnız kalmışlardı. Yaşları daha çok küçüktü. Onlara kol kanat olmak gerekiyordu. Hal böyle olunca, büyüklerimizde böyle karar almışlar. Bana da kabul etmekten başka yol yoktu.
Sevmiş miydin Ayşe yengeyi?
İçtiği sigaradan dolu bir nefes çekti, ciğerine dolan dumanı aynı hızla ağzından burnunda dışarıya savurdu. Benim dikkatle izlediğimi fark edince, derin bir of çekti. Bu merette olmasa nasıl rahatlarım aslanım öyle bakma, dedi.
Kendinden iki yaş küçükmüş Ayşe. Birlikte oyunlar oynar, dağlarda mal davar güderlermiş. Ayşe’yi o yaşlarda sevmiş. Amcasının kızıymış. Ayşe’nin babası da depremde ölmüş. Komşuları el birliği edip erkenden evlendirmişler. Hasan abi gurbete gittiğinden, evleri dağılmasın, kardeşlerine de göz kulak olur demişler.
Ayşe’den bir kız, iki de oğlu olmuş. Kızına annesinin, oğlunun birine babasının ismini vermiş. Hayatta kalan kardeşlerinin yanında üç çocuğunda yaşamı da sırtına binince, yükü daha da ağırlaşmış, ama asla yüksünmemiş Hasan abi. Yaşamın acımasızlığına isyan etmemiş, yıllarca ailesinin nafakasını çıkarmak için kendini feda etmiş. Aslına bakarsan üç değil beş çocuğum var benim, diye ifade ederdi.
Memlekete gidiyor musun?
Kırk yılda bir, birkaç gün o kadar.
Nasıl katlanıyorsun çocukların yengenin özlemine?
Elini kalbinin üzerine koydu, birde bana sor? Nasıl dayanmayım aslanım, elde yok avuçta yok. Eksek ekecek, biçsek biçecek ekenek yok. Benimkilerle beş tane sabi, ne yer ne içerler. Garipler benim elime bakar dururlar. Allahtan kardeşlerim benim bebelere göre biraz daha büyükler. Elleri iş tutmaya başladı da biraz rahatladık şimdi.
Annem bazı akşamlar, ne pişirdiyse elime tutuşturur, Hasan abiye yemek gönderirdi. Yazık oğlum, kursağından sıcak bir şeyler geçsin garibin. Kimi yok kimsesi yok. Soruver yıkanacak çamaşırı falan varsa al getir, derdi annem.
Bazı akşamlar pencereden Hasan abinin eve gelişini izlerdim. Adeta dünyanın yükünü omuzunda taşıyordu. Hergün eve bitkin dönerdi. Kazancının bir kısmını kiracısı olduğu tek gözlü gecekonduya verir, geri kalanı memlekete göndermek için saklardı.
Nasır tutmuş ellerinde küreğin, taşıdığı tuğlanın, demirin izleri vardı. Aldırış bile etmezdi çaresizliğe ve yoksulluğa. Çünkü onu yaşama bağlayan umutları vardı.
Bir yanda yaşam kavgası, bir yanda sıla hasreti.
Yalnız ve yorgun akşamlar sedire uzandığında, “karagözlü” Ayşesi ve çocukları aklına gelir. Cüzdanından fotoğrafları çıkarır bakar, bakar. Duygulanır en çok sevdiği “Sevemedim kara gözlüm” türküsünü tekrar tekrar söylerdi.
Enteresan bir adamdı. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyen, ilginç özellikleri olan bir insandı.
“Sevemedim kara gözlüm seni doyunca,
Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca,”
Türküsünün hikâyesini anlatmış, şok olmuştum.
- Nereden biliyorsun Hasan abi bunları?
Defterden, dedi.
Senin okuman yok yazman yok, ne defterinden?
Hışımla oturduğu tabureden kalktı, çantasını açtı. İki defter çıkardı.
İşte bunlar, dedi.
Ne bunlar?
Unutmamak için yazdırıyorum anlatanları, bu deftere.
Hani sana yazdırmıştım ya bazen. İşte onun gibi.
İşyerinde birlikte çalıştığımız bir hemşerim var. Onun okuması yazması var. İş molalarında, yemek paydoslarında o okuyor bende beynime yazıyorum. Tabi kolay değil ezberlemek. Yine çalıştığım işyerinde bir mühendis bey var, okuma-yazma öğrenmem için bana yardımcı oluyor sağ olsun.
Hasan abi çok sevdiği çayını ocağa koyar, ıslak gözlerle duvarlar bakar, hasret dolu yürek yangınını duvarlarla paylaşırdı.
Onun için ölü gözünden yaş beklemek gibiydi hayat. Yatağının altında biriktirdiği yevmiyelerin sıcaklığı olsa olmasa ne yazardı.Memleketten mektup bekler, durur.
Nasıl gelsin mektup? Eşi okuma yazma bilmez, çocuklar daha küçük.
Keşke Ayşe’m okuma-yazma bilsede bana mektup yazabilseydi nasıl ısıtırdı yüreğimi, diye düşünür. Yazdığı kağıda elini kokusu sinerdi. Defalarca koklar, koynumda saklardım diye hislenir. Anasının sağlığında muhtara yazdırıp gönderdiği mektup gelir aklına. “Ne yer ne içersin oğul” efkârda mısın, yine öksürüyor musun? Soruları anımsar, gözleri ıslanırdı.”
Her gece yatmadan önce, hayatta olmayan anne, babası, eşi ve çocukları için dua eder öyle yatağına girer yorganı başına çekerdi Hasan abi…
Sabah bardağına çayını koyar, sahan da yumurta, biraz zeytin, biraz beyaz peynir Allah ne verdiyse.
Memleket gibi kokar Hasan abi. Sarı sıcak yıllardaki adamlar gibi. Emekçidir, onurludur, şereflidir. Öyle bakar diğer insanlara da.
Aç insanın halinden anlar. Kimseyi geri çevirmez. İnsan ömrünü tüketen, sığ tv dizilerini falan asla izlemez.
Bir hayırseverin verdiği, siyah beyaz tek kanallı tv’sinde, Tarık Akan, Türkan Şoray’lı romantik, içinde insani ögeler taşıyan Yeşilçam filmleri bulursa izler, sonra çeker başına yorganını.
O tek odalı gecekondu da her gün hikâye nasıl başladıysa öyle biterdi. Sabahın gece, gecenin gündüz olduğu gibi.
İnsanların insanca yaşamadığı bir dünya da sıradan bir emekçiydi. Bu dünya da yaşayıp yaşamadığı kendisinden başka bilen var mıydı? Kim bilecekti, kaç kişi bilecekti?
Yaşantısının özetiydi hiçbir şartta onurundan, şerefinden asla ödün vermemek.
Bir sabah kahvaltısın yaptığı esnada gözü küçük ekran televizyonuna takılır.
Okkalı sofralarında başka bir dünya vardır. Büyük ekran televizyonlarında, çöpten yiyecek toplayan yaşlı bir kadının içler acısı görüntüsü vardır. O zengin sofrada oturanlardan biri.
Yanında oturan çocuğuna “Bak oğlum der”!
Yaşlı kadını işaret ederek…
“Bu ülkede açlıktan kimse ölmez” .
Böylesi anlatılarını çok dinledim Hasan abi den.