1979 yılıydı.
Sinan Çetin yürütmekte olduğu Türk Sinematek derneği görevinden ayrılmış, yerine Aydın Ener getirilmişti.
"Türk Sinematek Derneği, 25 Ağustos 1965'te Onat Kutlar tarafından İstanbul'da kurulan sinema derneğidir. Dernek 12 Eylül 1980 tarihine kadar faaliyetini sürdürmüş 12 Eylül Darbesi sonrası kapatılmıştır.
Sinematek derneği faaliyetini 1980 yılına kadar Çağdaş Sahne’de sürdürüyordu. Aydın bey, Kültür Bakanlığı, yabancı ülke elçilikleriyle kültürel anlaşmalar yapar, filim haftaları düzenlerdi. Amerika, Sovyet, Yugoslavya gibi ülkelerinin sanatsal ödüllü filmleriydi.
Film gösterilerinin yanı sıra sinemayla ilgili paneller, açık oturumlar, konferanslar, tartışma toplantıları ve sergiler düzenlerdi, birçok yabancı sinemacı konuk olarak davet edilirdi…”
Aydın bey enteresan bir kişilikti. Ufak tefek, aynı zaman da çok komik bir adamdı. İşleri hep aceleydi. Varlığı yokluğu belli olmazdı. Kasadan avans ya da taksi parası isterken görürdüm.
Her gün kafasını, gömleğini ve kravatını aceleyle yıkar, fön makinesiyle kurutur, acelece kuruttuğu kostümünü giyer, taksiye biner gözden kaybolurdu.
Aydın Bey, nereden geldi, nasıl geldi, kim tavsiye etti de O' nu kim işe aldı gibi soruların yanıtlarını o tarihlerde de bilmiyordum. Hakkında bilinebilen; uzun yıllar Norveç' de yaşamış, yedi yabancı dili ana dili gibi konuşan entelektüel bir adam. Evli miydi, evlenmemiş miydi kimse bilmiyordu?
Kendisi hakkında ara sıra bir şeyler söyler, her seferinde de birbirinden farklı şeyler anlatırdı. Çok nazik, kibar beyefendi bir adamdı. O kadar kibar ki; sizli, bizli, beyli meyli konuşmayanı hiç sevmezdi. Öyle ki; bir ara tiyatro yönetiminde bulunan Erdinç Bora, bir keresinde Aydın Bey' in muhabbetinden iyice sıkılıp, bunaldığı bir anda;
“Eeee artık ananızın bilmem neyi Aydın Bey” dediğinde, söverken bile saygıyı elden bırakmayan, Aydın beye gülmekten yıkılmıştı herkes. Gizemli bir adamdı. Hakkında doğru düzgün bir bilgimiz yoktu. Lakin herkes tarafından çok sevilirdi.
Çok sıkıldığı zamanlarda “Ahhh memleketim” çeker, memleketini merak edenler, sanki Sivas’ı, Erzurum’u, İstanbul’u kastediyor gibi bakarlar, memleket sorusuna kısaca ve en sakin tavrıyla. Norveç dediğinde dinleyenler şaşkınlığını gizleyemez gülerlerdi.
Film almak için hep elçiliklere girip çıktığı için, oralardaki kültür ataşeleriyle arası çok iyiydi. Elçilikler, Aydın beye içkiler, sigaralar, çikolatalar hediye ederler, sağ olsun, oda bize hediye ederdi.
Çok gençtik. İçki kültürümüz olmadığından, nasıl içileceğine, bardağın nasıl tutulacağına kadar bize öğretmeye çalışırdı.
Çalışanlar ücretleri haftalık, oyuncular da yevmiye olarak alırlardı. İdarenin talimatıyla ücretler gişeden makbuz karşılığı imzalatılarak ödenirdi. Aydın Bey' in günlük 100 lira avans alma hakkı vardı. Öğle vakti aldığı günlük istihkakını akşama kadar bitirir, tekrar avans talep eder ederdi.
Her gün ikinci kez avans almak için türlü hikâyeler anlatır, her ne kadar bizim yetkimiz olmadığını söylesek te bir türlü ikna edemezdik. Müdürümüz Savaş Akova’yı tacize ederek, bir yolunu bulur avansı alırdı.
İlginç tarafları vardır Aydın beyin;
Belçika filmleri haftası için, bakanlıklardaki Belçika elçiliğine gider. Filmleri alır, bir taksiye biner. Şoför nereye gideceğiz abi? Diye sorar. Sür oğlum der, Tunus Caddesi 92 numara yeraltı Dev-Genç. Şoförü alır bir korku. Meşakkatli seneler. Nasıl korkmasın?
Şoföre sen film kutularını indire dur, üzerimde para yok gişeden ücretini gönderirim, der içeri girer. İşleri hep acildir Aydın beyin. Direk gişeye yönelir, dışarıda bekleyen taksinin parasını öder misiniz? Ne taksisi, ne parası, kaç lira falan sizi duymaz, verdiği talimatı bilir. Ödeyin!
Elimde parayla dışarı çıktım, film kutuları kaldırıma indirilmiş, taksi falan yok. Döndüm geriye, Aydın abi filmler kaldırım da taksi-maksi yok? Tuh ya adam korktu sanırım demez mi! Neden korksun ki Aydın abi? Nereye gideceğiz abi diye, sormuştu. Şakayla yeraltı Dev-Genç diye takılmıştım, onun için topuklamış garibim.
Elimde parayı görünce, taksi parasını bana ver. Abi taksi parası vermedik ki, neden sana vereyim? Belki vermişimdir oğlum demez mi! Gülmekten karnıma ağrılar girdi. Ah be Aydın abi yine yapacağını yapmış, parayı elimden almıştı.
Aydın Bey, 12 Eylül darbesinden sonra, damdan düşer gibi, geldiği şekilde birden ortadan yok oluverdi. Acaba “Memleketi” Norveç’e mi döndü bilinmez.