Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Zürih

2018 yılıydı… Aralık ayı soğuk bir kış günü Zürih’teydim… Etrafı dolaşmaya çıktım. Karşıdan karşıya geçmek istiyorum… Caddede trafik ışığı yok sanırım, ya da ben fark etmedim… Yaya geçidinden karşıya geçeceğim… Geliyorum yaya geçidine, beni gören arabalar boncuk boncuk diziliyorlar arka arkaya, bana yol veriyorlar… Ben de onlara el ile işaretiyle teşekkür ediyorum ve yolun karşı tarafına geçiyorum… İnsan olduğumu hissediyorum ve insana verilen saygıyı görüyorum. İnsan öncelikli bir medeniyete sahip Zürih’liler… Tramvay’a bineceğim. Makineye bir Frank atıyorum biletimi alıyorum, Tramvay’a bindiğimde kimse biletin var mı yok mu diye sormuyor? İşin ilginç yanı! Üstelik aldığım bileti yirmi dört saat kullanıyorum. Ülkemizdeki gibi indi bindi yok. Ne de olsa sosyal devlet. Vatandaşını kazıklama gibi bir derdi yok… Misafir olduğum arkadaşıma soruyorum! Biletin var mı, diye kontrol edilmiyor mu? Yok diyor. Arada bir yaparlar. Bazen yakalananlar oluyor tabi. Zürihliler değil bunlar. Daha çok Ortadoğulular, Afrikalılar. Türkler’den de oluyor bazen. Lakin çok ağır cezası var. Kolay kolay kimse cesaret edemez, diyor arkadaşım. Zürih’i  çarşı pazar dolaştıktan sonra misafir olduğum eve geliyorum. Türk Televizyon kanallarını açıyorum, acaba ülkemde ne var ne yok diye,  hepsine sırayla bakıyorum,  Allah için bir tane bile iç açıcı bir haber bulamıyorum. Euro, dolar almış başını gitmiş, tarihi zirvesini yapmış. Gazeteciler doların durumunu soruyor, dönemin Başbakan’ına. Muhterem hemen yapıştırıyor cevabı, dolsa ne olur dolmasa ne olur, diyor. Yanlış anlaşılmasın, ülkenin sorumlu ikinci kişisi, ne kadar ciddi bir cevap değil mi? Birinci kişi sesinin olanca kudretiyle haykırıyor. Avrupa sen kimsin? Tırıs gelirsiniz tırıs gidersiniz. Senin kıratın yetmez, sen git ağa baban gelsin. Bilmem kaçıncı Muhtarlar toplantısında olanca kudretiyle haykırıyor… Dolar bozdurma kampanyası almış başını gidiyor. Esnaf, dolar bozduranlara ikramiye veriyor. On dolar bozdurana hela bedava. Göster fişini ıkına ıkına yap şeyini ekonomi kurtulsun… Çevre Bakanımız konuşuyor, “Bu vatan, bu toprak, bu ezan sesi dinmesin diye hepimiz birer şehit adayıyız. Allah nasip ederse inşallah ben de şehit olurum. İnşallah sizler de şehit olursunuz” temennisinde bulunuyor. Keşke diyorum, Polislerin ve Askerlerin yerine bakanımız gönüllü olarak cephe ye gitse de huşu içerisinde şehitlik mertebesine erişse… Artık günü birlik yaşıyor ülkem. Bugün yaşananlar hızla yarına kadar unutuluyor. İşin en kolay yanı hep aynı söylemleri tekrarlayıp duruyoruz. Yöneticiler çok tepkili! Misliyle cevap vereceğiz, Türkiye büyük ülkedir kimse gücümüzü test etmesin? Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dileriz. Memleketimizin başı sağ olsun deniliyor o kadar... Şaştım kaldım söylenenlere… Ülkem insanı yaşanan durumu kanıksamış. Bir tarafta kimi evlere ateş düşmüş, yürekler kanıyor, bir tarafta ise vatandaş piyango kuyruğunda umut kovalıyor. Memleketi yönetenlerde başka bir şey yapmasınlar da umut kuyruklarında olsunlar diye dua ediyorlar… Memleketteki siyasi kutuplaşmadan bahsetmeye bile gerek yok. Memleket yay gibi gerilmiş. Bir birimizi boğazlamak için fırsat kolluyoruz. Tv’ler de kimliksiz ve kişiliksiz bir sürü program hızla bu durumu tetikliyor. Her gün aynı konuşmacılar aynı kanallarda aynı şeyleri eşeleyip duruyorlar... Her şeyi halletmişiz, tek sorunumuz sanki başkanlık kalmış bütün memleketin enerjisini bununla meşgul edip tüketiyorlar. Ülkem insanı sanıyor ki başkanlık gelecek, çalışanların aldığı ücret tavan yapacak. Ülkem özgürlükler ülkesi olacak. Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işleyecek. Sanmayın ki başkanlık gelince bütün sorunlar bitecek. Ardından önümüze neler getirecekler bilinmez… Memleketimin üzerine karabasan gibi çöken sorunlardan bunalmış bir durumdayım. Bir nefes almak için bir ara penceremden dışarıya bakıyorum. Dışarıda kar yağıyor. Montumu giyip kendimi Zürih’in soğuk ve karlı sokaklarına atıyorum. Kar altında Zürih sokaklarında zevkle ve kafamda bir sürü hayal ve düşüncelerle yürüyorum… Kar yağışı durdu. Hava ayaz mı ayaz? Gerisin geri eve dönüyorum… Takvime bakıyorum, Aralık ayının on altıncı günü. Yılın sonuna doğru yaklaşıyoruz. Yeni yıla merhaba diyeceğiz. Bir yıl daha sonu gelmiş, zaman ne çabuk tükeniyor diye iç geçiriyorum. Yıllar eskidikçe ömürler tükeniyor, hayatlar bitiyor… Eskilere dalıyorum. İnsanlar, o zamanlar ne kadar temizdi ne kadar saftı, diye düşünüyorum. Sonra, keşke o yıllara geri dönebilsek diye hayal kuruyorum. Bunun mümkün olmadığını da biliyorum, ama hayal etmesi bile güzel… Her şeye rağmen umutlu olmak istiyorum, ülkem insanının da umutlu olmasını diliyorum. Kutuplaşmanın ve ayrışmanın olmadığı, çocukların aç yatmadığı, kadınların sokak ortasında canice öldürülmediği, acıların ve gözyaşının olmadığı, yüzleri gülen insanlarının yaşadığı aydınlık bir Türkiye umuduyla… * * *  Yukarıdaki yazının tarihini değiştirip bugüne uyarlasak değişen ve fark eden bir şey olmayacak aslında. Neredeyse; aynı sorunları bugünde fazlasıyla yaşamaktayız. O günden bugüne, sadece tarih farklı. Yaşanan toplumsal sorunlar daha da katmerli… Umutlu bekleyişin bitmesi temennisiyle…
Ekleme Tarihi: 15 Nisan 2023 - Cumartesi

Zürih

2018 yılıydı…

Aralık ayı soğuk bir kış günü Zürih’teydim…

Etrafı dolaşmaya çıktım. Karşıdan karşıya geçmek istiyorum…

Caddede trafik ışığı yok sanırım, ya da ben fark etmedim…

Yaya geçidinden karşıya geçeceğim…

Geliyorum yaya geçidine, beni gören arabalar boncuk boncuk diziliyorlar arka arkaya, bana yol veriyorlar…

Ben de onlara el ile işaretiyle teşekkür ediyorum ve yolun karşı tarafına geçiyorum…

İnsan olduğumu hissediyorum ve insana verilen saygıyı görüyorum. İnsan öncelikli bir medeniyete sahip Zürih’liler…

Tramvay’a bineceğim. Makineye bir Frank atıyorum biletimi alıyorum, Tramvay’a bindiğimde kimse biletin var mı yok mu diye sormuyor? İşin ilginç yanı! Üstelik aldığım bileti yirmi dört saat kullanıyorum. Ülkemizdeki gibi indi bindi yok. Ne de olsa sosyal devlet. Vatandaşını kazıklama gibi bir derdi yok…

Misafir olduğum arkadaşıma soruyorum! Biletin var mı, diye kontrol edilmiyor mu? Yok diyor. Arada bir yaparlar. Bazen yakalananlar oluyor tabi. Zürihliler değil bunlar. Daha çok Ortadoğulular, Afrikalılar. Türkler’den de oluyor bazen. Lakin çok ağır cezası var. Kolay kolay kimse cesaret edemez, diyor arkadaşım.

Zürih’i  çarşı pazar dolaştıktan sonra misafir olduğum eve geliyorum. Türk Televizyon kanallarını açıyorum, acaba ülkemde ne var ne yok diye,  hepsine sırayla bakıyorum,  Allah için bir tane bile iç açıcı bir haber bulamıyorum.

Euro, dolar almış başını gitmiş, tarihi zirvesini yapmış. Gazeteciler doların durumunu soruyor, dönemin Başbakan’ına. Muhterem hemen yapıştırıyor cevabı, dolsa ne olur dolmasa ne olur, diyor. Yanlış anlaşılmasın, ülkenin sorumlu ikinci kişisi, ne kadar ciddi bir cevap değil mi?

Birinci kişi sesinin olanca kudretiyle haykırıyor. Avrupa sen kimsin? Tırıs gelirsiniz tırıs gidersiniz. Senin kıratın yetmez, sen git ağa baban gelsin. Bilmem kaçıncı Muhtarlar toplantısında olanca kudretiyle haykırıyor…

Dolar bozdurma kampanyası almış başını gidiyor. Esnaf, dolar bozduranlara ikramiye veriyor. On dolar bozdurana hela bedava. Göster fişini ıkına ıkına yap şeyini ekonomi kurtulsun…

Çevre Bakanımız konuşuyor, “Bu vatan, bu toprak, bu ezan sesi dinmesin diye hepimiz birer şehit adayıyız. Allah nasip ederse inşallah ben de şehit olurum. İnşallah sizler de şehit olursunuz” temennisinde bulunuyor. Keşke diyorum, Polislerin ve Askerlerin yerine bakanımız gönüllü olarak cephe ye gitse de huşu içerisinde şehitlik mertebesine erişse…

Artık günü birlik yaşıyor ülkem. Bugün yaşananlar hızla yarına kadar unutuluyor. İşin en kolay yanı hep aynı söylemleri tekrarlayıp duruyoruz. Yöneticiler çok tepkili! Misliyle cevap vereceğiz, Türkiye büyük ülkedir kimse gücümüzü test etmesin? Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dileriz. Memleketimizin başı sağ olsun deniliyor o kadar...

Şaştım kaldım söylenenlere…

Ülkem insanı yaşanan durumu kanıksamış. Bir tarafta kimi evlere ateş düşmüş, yürekler kanıyor, bir tarafta ise vatandaş piyango kuyruğunda umut kovalıyor. Memleketi yönetenlerde başka bir şey yapmasınlar da umut kuyruklarında olsunlar diye dua ediyorlar…

Memleketteki siyasi kutuplaşmadan bahsetmeye bile gerek yok. Memleket yay gibi gerilmiş. Bir birimizi boğazlamak için fırsat kolluyoruz. Tv’ler de kimliksiz ve kişiliksiz bir sürü program hızla bu durumu tetikliyor. Her gün aynı konuşmacılar aynı kanallarda aynı şeyleri eşeleyip duruyorlar...

Her şeyi halletmişiz, tek sorunumuz sanki başkanlık kalmış bütün memleketin enerjisini bununla meşgul edip tüketiyorlar. Ülkem insanı sanıyor ki başkanlık gelecek, çalışanların aldığı ücret tavan yapacak. Ülkem özgürlükler ülkesi olacak. Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işleyecek. Sanmayın ki başkanlık gelince bütün sorunlar bitecek. Ardından önümüze neler getirecekler bilinmez…

Memleketimin üzerine karabasan gibi çöken sorunlardan bunalmış bir durumdayım. Bir nefes almak için bir ara penceremden dışarıya bakıyorum. Dışarıda kar yağıyor. Montumu giyip kendimi Zürih’in soğuk ve karlı sokaklarına atıyorum. Kar altında Zürih sokaklarında zevkle ve kafamda bir sürü hayal ve düşüncelerle yürüyorum…

Kar yağışı durdu. Hava ayaz mı ayaz? Gerisin geri eve dönüyorum…

Takvime bakıyorum, Aralık ayının on altıncı günü. Yılın sonuna doğru yaklaşıyoruz. Yeni yıla merhaba diyeceğiz. Bir yıl daha sonu gelmiş, zaman ne çabuk tükeniyor diye iç geçiriyorum. Yıllar eskidikçe ömürler tükeniyor, hayatlar bitiyor…

Eskilere dalıyorum. İnsanlar, o zamanlar ne kadar temizdi ne kadar saftı, diye düşünüyorum. Sonra, keşke o yıllara geri dönebilsek diye hayal kuruyorum. Bunun mümkün olmadığını da biliyorum, ama hayal etmesi bile güzel…

Her şeye rağmen umutlu olmak istiyorum, ülkem insanının da umutlu olmasını diliyorum. Kutuplaşmanın ve ayrışmanın olmadığı, çocukların aç yatmadığı, kadınların sokak ortasında canice öldürülmediği, acıların ve gözyaşının olmadığı, yüzleri gülen insanlarının yaşadığı aydınlık bir Türkiye umuduyla…

* * * 

Yukarıdaki yazının tarihini değiştirip bugüne uyarlasak değişen ve fark eden bir şey olmayacak aslında. Neredeyse; aynı sorunları bugünde fazlasıyla yaşamaktayız. O günden bugüne, sadece tarih farklı. Yaşanan toplumsal sorunlar daha da katmerli…
Umutlu bekleyişin bitmesi temennisiyle…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (5)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Şimşek
(15.04.2023 21:55 - #194)
Kalemine sağlık güzel
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ali Barın
(17.04.2023 10:34 - #195)
Hamdi kardeşim, süper bir tesbit.Bende buralara alışmaya çalışıyorum.selamlar
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Orhan Topkaya
(17.04.2023 18:33 - #197)
Hayalini kurduğumuz utopya ya kavuşamayacağız elbet bunun farkındayım ve biliyorum ,ama en azından bundan sonraki kalan ömrümüzü insanca yaşamak istiyoruz,,sadece insanca fazla bir şey istemiyoruz aslında,çok mücadele ettiler bizden önceki kuşaklar bedel ödediler hemde çok büyük bedeller çoğu sağlığını kaybetti,daha iyi bir Türkiye daha müreffeh bir ülke için ama başaramadılar,başaramadık,egemen güçlere yenik düştük geleceğimiz,gençliğimiz,çoğumuzuzn sevdası yarım kaldı,sosyal ve ekonomik anlamda büyük sıkıntılar yaşasalarda ama yinede inandıkları değerlerden asla ödün vermediler,hiç birinin ağzında da pişmanlık duyduklarına dair bir kelime işitmedik,çogu altmış yaşın üzerinde bu güzel insanların,bizim elimizden bu kadrarı geldi,umarım bizizm çocuklarımız bizizm halyal edipte yaşayamadıgımız bir ülkeyi yaşarlar.teşekkürler sn özdemir
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
mesut özdemir
(17.04.2023 20:23 - #199)
ölmeden bizde o günleri görür müyüz
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İlhan Demir
(18.04.2023 05:41 - #201)
İnsan odaklı güzel yazılarınızı keyifle okumaktayım. Facebook ve İnstagramdan da takip ediyorum. Zürih ile tespitlernize, gözlemleriniz birçok katkı ilave edilebilir. Avrupa ülkelerininde insani haklar keyfe keder değil yasal teminat altındadır. Yönetim doğru olursa uygulamada sıkıntı olmaz. Örneğin, bizler gibi ülkemizde kuralsız yaşayan insanlar, Zürih'te kural ve kaidelere harfiyen uyuyoruz. İstersen uyma!
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.