ERDAL EREN
Daha önce çok mu mutluyduk?
Göreceli bir kavram mutluluk ya da mutsuzluk! Kişiye, şartlara zamana ve yaşam koşullarına göre değişebiliyor. Ben ve akranlarımın yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen, bir tutamda olsa mutluyduk. En azından ben öyle düşünüyorum.
Ancak umutlarımız ve ideallerimiz vardı.
Mutluluğun ne olduğunu pek bilmezdik ama gönlümüz heveslere yazılırdı yetmişli, seksenli yıllar.
Şimdiki kadar sakar, şimdiki kadar umutluyduk.
“Erdal Eren”, tıpkı kendi dönemindeki birçok genç gibi, daha adil ve eşit bir dünya hayali kuruyordu. Bu idealleri onu siyasi bir mücadeleye yönlendirdi ve her idealist genç gibi kendi inançları uğruna bedel ödemeye hazırdı. Gençliğinin verdiği enerji ve umutla, kendini dünyayı değiştirmeye adadı ve bedelini yaşamıyla ödedi.
O zamanlar umudumuz, düşüncemiz bütün dünyayı kucaklayan bir rüyaydı. Sevdamızın bir çınar ağacı gibi çoğalarak büyümesini istiyorduk. Bu sevdanın büyüdükçe, yeryüzüne mutluluk getirmesini istiyorduk.
Güzeldi, aşka benzer bir tarafı vardı. Dünyanın tanımının çok farklı olduğu yıllardı. Henüz elimizden koparılıp alınmamıştı aşklar ve sevdalar. Dünya elimizin altındaydı, sanki yepyeni bir dünya yaratacaktık.
Malum yıllar;
Kimse kimseyi romantik olmamakla suçlamazdı, suçlayamazdı. Çünkü romantizm kokardı insanlar ve yeryüzü.
Sizin kadar genç, sizin kadar uyanıktık. Ne sizden az, ne sizden fazlaydık!
Sadece sanki daha sıcak, daha yürekten bakardık birbirimizin gözlerine. Bir de sanki şimdi sizin sıkıldığınız kadar sıkılmazdık.
Aşk ile, sevda ile kavga dalaşına girmiştik. Sevdalar doğal, kavgalar çok olağandı şimdilere göre.
Şimdi neredeyse bir şakaymış gibi anılıyor; sevdalar, kavgalar, işkenceler, idamlar ve ölümler.
Bir sabah, gazeteleri açtığımda insanlığımdan utandım!
Ölmeden önce Marmaris’te yaşayan Cunta Lideri Kenan Evren’i sevimli bir dede olarak yansıtıyordu anlı şanlı medyamız. %93 oy oranıyla destekleyen halkımız!
Kenan Evren’in nefret dolu sesini duyduktan sonra kuruldu, sizi okşamayı bilmeyen bu dünya. Ne acı değil mi? Bugün hâlâ, o sevgisizliğin bedelini ödüyoruz.
1980 darbesinde “Asmayalım da besleyelim mi” diyordu, ölmeden önce ise, “Artık 12 Eylül 1980’i unutmalıyız” diyordu, eli kanlı 12 Eylül darbesinin zalim paşası.
Ne kadar da kolay söylüyordu, zalim paşa!
“Asmayalım da besleyelim mi” diye...
Erdal Eren hep on yedi yaşında!
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım
durmadan düşünüyorum
ne kadar çok öldük yaşamak için.
Onat Kutlar