Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Rakamlar Duygulandırmaz

Maraş 1978  "Rakamlar duygulandırmaz," dedi Madenci. "Yüz elli dedin, diye kimse dehşete kapılmaz, yediyi duyunca kimsenin gözlerine yaş dolmaz”. Ama “beş sınıf dolusu ölü çocuk” cümlesi çok korkunçtur! Maraş'ta tuhaf ve korkutucu şeyler oluyordu. Şehrin dar sokaklarında, binaların gri yüzeylerine yansıyan gölgeler, toplumu saran kasvetin birer aynasıydı. Binaların arasında uzanan elektrik telleri, ağır bir sessizliğin altında gerilmiş bir yay gibi duruyordu. Her köşede, her sokak başında korku ve endişe hissediliyordu. Maraş Katliamı toplumun kanını dondurdu. Kanlı 1 Mayıs her hatırlanışta toplumsal belleği ürpertecek kadar derin bir yara açtı. 12 Mart Muhtırası tedirginlik yarattı. Büyükler, kapsamlı tutuklamaları, aydınların gözaltına alınışlarını dikkatle izlerken, çocuklar “Neden, ne için, ne oluyor?” diye sorup, cevap alamadılar. Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi. Bunlar, toplumun zihninde silinmeyecek izler bıraktı. Her olay, insanların umutlarını ve güvenlerini biraz daha yıktı. Her köşe başında, her sokak arasında yankılanan acı, çocukların gözlerine korku dolu bakışlar olarak yansıdı. Bir mahalle sakini olan Ayşe Teyze, yaşlı ve yorgun bir kadındı. Evinin penceresinden dışarı bakarken gözleri dolmuştu. Her gün penceresinden izlediği sokak artık tanınmaz bir haldeydi. Çocuk sesleri yerine korku dolu sessizlik hâkimdi. "Ama nasıl unutabildi herkes?" dedi Madenci. "Bunu, öncekileri, sonrakileri… Nasıl hiç yaşanmamış gibi devam edebilirler?" "Senin dediğin gibi, duygusal taşlaşma çağı," dedi arkadaşlarından biri. "Ama bir bedeli olmalı bu taşlaşmanın." Kimse bu günahları sahiplenmiyordu. Ortada bırakılmış, sahipsiz günahlara kimse aldırmıyordu. Polis, kurbanların anısına karanfil bırakmak isteyenlere bile geçit vermiyordu. Çıplak ölü kız çocuğunun ruhu, tepelerinde haykırıyordu, ama dünyanın kendi çevresinde dönüşünün gürültüsü öyle yüksekti ki, kız çocuğunu kimse duymuyordu. Çocuklar, sokaklarda oyun oynamanın yerine köşe bucakta saklanmayı öğrenmişlerdi. Küçük Mehmet, her akşam eve dönerken annesine sıkıca sarılıyor, dışarıda olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. Geceleri uykusuz geçiyor, kâbuslar peşini bırakmıyordu. "Çürüyoruz," dedi Madenci. "Ruhumuz taşlaştı, ama bedenimiz çürüyor. Öyle ya da böyle, daha toprağa girmeden çürüyoruz. İğrenciz, kokuyoruz." Dünya, bir an Tanrı'nın parmağının ucundaki bir çıban gibi göründü gözüne. Tanrı parmağını bir bastırsa çıban patlayacak. Çürümenin kokusu bütün evrene yayılacaktı. Dünya denen çıban öyle tehlikeliydi ki, bütün evreni zehirleyebilirdi. Taşlaşma çağında dünya bir nefes bile iyileşecek gibi görünmüyordu. Vicdana, utanca, bağışlanma isteğinin dayanılmaz azabına ihtiyaç vardı. Ama taşlaşan ruhlara azap işlemiyordu. Evler, dükkanlar, camlar, tahtalar onarıldı elbet. Peki ya insanlar? Ya onların yaraları, yıkıntıları, yangınları? Ya gidip de dönmeyenler, ya geride kalanlar? “Maraş Katliamı, 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve Alevilere, Kürtlere ve sol görüşlü insanlara yönelik gerçekleştirilen acı bir olaydır. Bu katliam, Türkiye'nin siyasi ve toplumsal tarihindeki en karanlık dönemlerden birini temsil eder. Olaylar, 19 Aralık 1978'de Çiçek Sineması'nda Cüneyt Arkın'ın başrol oynadığı "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı milliyetçi filmin gösterimi sırasında patlayıcı madde atılmasıyla başladı. Bu patlama, Ülkücü Gençlik Derneği Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve Başkan Yardımcısı Mustafa Kanlıdere'nin talimatları doğrultusunda Ülkücü militanlar Ökkeş Kenger ve Yunus İlhan tarafından gerçekleştirildi. 20 Aralık'ta, Alevilerin yoğunlukla oturduğu Yürükselim Mahallesi'nde bir kıraathaneye el fenerinden yapılma bomba atıldı. Bomba, şans eseri kahvehane penceresinin altındaki betona isabet ederek kahvehaneye girmedi. Ancak daha sonra silahla ateş edilmesi sonucu Sabri Özkan öldü. 21 Aralık'ta, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu isimli iki sol görüşlü öğretmen, fraksiyon ayrılığı yüzünden öldürüldü. Bu olaylar, Maraş'ta Alevi-Sünni ayrılığını körükleyerek büyük bir gerginlik yarattı. Yedi gün süren olaylar sırasında 111 kişi hayatını kaybetti, 176 kişi yaralandı. Alevilere ait 559 ev yakıldı, 290'a yakın iş yeri tahrip edildi.”    
Ekleme Tarihi: 19 Aralık 2024 - Perşembe

Rakamlar Duygulandırmaz

Maraş 1978

 "Rakamlar duygulandırmaz," dedi Madenci. "Yüz elli dedin, diye kimse dehşete kapılmaz, yediyi duyunca kimsenin gözlerine yaş dolmaz”.

Ama “beş sınıf dolusu ölü çocuk” cümlesi çok korkunçtur!

Maraş'ta tuhaf ve korkutucu şeyler oluyordu. Şehrin dar sokaklarında, binaların gri yüzeylerine yansıyan gölgeler, toplumu saran kasvetin birer aynasıydı. Binaların arasında uzanan elektrik telleri, ağır bir sessizliğin altında gerilmiş bir yay gibi duruyordu. Her köşede, her sokak başında korku ve endişe hissediliyordu.

Maraş Katliamı toplumun kanını dondurdu. Kanlı 1 Mayıs her hatırlanışta toplumsal belleği ürpertecek kadar derin bir yara açtı. 12 Mart Muhtırası tedirginlik yarattı. Büyükler, kapsamlı tutuklamaları, aydınların gözaltına alınışlarını dikkatle izlerken, çocuklar “Neden, ne için, ne oluyor?” diye sorup, cevap alamadılar.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi.

Bunlar, toplumun zihninde silinmeyecek izler bıraktı. Her olay, insanların umutlarını ve güvenlerini biraz daha yıktı. Her köşe başında, her sokak arasında yankılanan acı, çocukların gözlerine korku dolu bakışlar olarak yansıdı.

Bir mahalle sakini olan Ayşe Teyze, yaşlı ve yorgun bir kadındı. Evinin penceresinden dışarı bakarken gözleri dolmuştu. Her gün penceresinden izlediği sokak artık tanınmaz bir haldeydi. Çocuk sesleri yerine korku dolu sessizlik hâkimdi.

"Ama nasıl unutabildi herkes?" dedi Madenci. "Bunu, öncekileri, sonrakileri…

Nasıl hiç yaşanmamış gibi devam edebilirler?"

"Senin dediğin gibi, duygusal taşlaşma çağı," dedi arkadaşlarından biri.

"Ama bir bedeli olmalı bu taşlaşmanın."

Kimse bu günahları sahiplenmiyordu. Ortada bırakılmış, sahipsiz günahlara kimse aldırmıyordu. Polis, kurbanların anısına karanfil bırakmak isteyenlere bile geçit vermiyordu.

Çıplak ölü kız çocuğunun ruhu, tepelerinde haykırıyordu, ama dünyanın kendi çevresinde dönüşünün gürültüsü öyle yüksekti ki, kız çocuğunu kimse duymuyordu.

Çocuklar, sokaklarda oyun oynamanın yerine köşe bucakta saklanmayı öğrenmişlerdi. Küçük Mehmet, her akşam eve dönerken annesine sıkıca sarılıyor, dışarıda olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. Geceleri uykusuz geçiyor, kâbuslar peşini bırakmıyordu.

"Çürüyoruz," dedi Madenci. "Ruhumuz taşlaştı, ama bedenimiz çürüyor. Öyle ya da böyle, daha toprağa girmeden çürüyoruz. İğrenciz, kokuyoruz."

Dünya, bir an Tanrı'nın parmağının ucundaki bir çıban gibi göründü gözüne. Tanrı parmağını bir bastırsa çıban patlayacak. Çürümenin kokusu bütün evrene yayılacaktı. Dünya denen çıban öyle tehlikeliydi ki, bütün evreni zehirleyebilirdi. Taşlaşma çağında dünya bir nefes bile iyileşecek gibi görünmüyordu. Vicdana, utanca, bağışlanma isteğinin dayanılmaz azabına ihtiyaç vardı. Ama taşlaşan ruhlara azap işlemiyordu.

Evler, dükkanlar, camlar, tahtalar onarıldı elbet. Peki ya insanlar? Ya onların yaraları, yıkıntıları, yangınları? Ya gidip de dönmeyenler, ya geride kalanlar?

“Maraş Katliamı, 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve Alevilere, Kürtlere ve sol görüşlü insanlara yönelik gerçekleştirilen acı bir olaydır. Bu katliam, Türkiye'nin siyasi ve toplumsal tarihindeki en karanlık dönemlerden birini temsil eder.

Olaylar, 19 Aralık 1978'de Çiçek Sineması'nda Cüneyt Arkın'ın başrol oynadığı "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı milliyetçi filmin gösterimi sırasında patlayıcı madde atılmasıyla başladı. Bu patlama, Ülkücü Gençlik Derneği Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve Başkan Yardımcısı Mustafa Kanlıdere'nin talimatları doğrultusunda Ülkücü militanlar Ökkeş Kenger ve Yunus İlhan tarafından gerçekleştirildi.

20 Aralık'ta, Alevilerin yoğunlukla oturduğu Yürükselim Mahallesi'nde bir kıraathaneye el fenerinden yapılma bomba atıldı. Bomba, şans eseri kahvehane penceresinin altındaki betona isabet ederek kahvehaneye girmedi. Ancak daha sonra silahla ateş edilmesi sonucu Sabri Özkan öldü.

21 Aralık'ta, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu isimli iki sol görüşlü öğretmen, fraksiyon ayrılığı yüzünden öldürüldü.

Bu olaylar, Maraş'ta Alevi-Sünni ayrılığını körükleyerek büyük bir gerginlik yarattı. Yedi gün süren olaylar sırasında 111 kişi hayatını kaybetti, 176 kişi yaralandı. Alevilere ait 559 ev yakıldı, 290'a yakın iş yeri tahrip edildi.”

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (6)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Erol güneş
(19.12.2024 12:58 - #2241)
Yüreğine saglık abim çok güzel kaleme almışsın
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mehmet Nurkut İlhan
(19.12.2024 13:08 - #2242)
Tüm bunlar mazide kaldı geri gelecek gibi gözükmüyor. İnşallah geri gelir insanlık bu akp giderken dostum. Kalemine sağlık olsun.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fidan Okyar sarıer
(19.12.2024 13:30 - #2244)
Ellerine sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mine
(19.12.2024 16:47 - #2245)
...1978...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Metin Cenkçiler
(19.12.2024 21:24 - #2246)
Ellerin dert görmesin kalemine sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Metin Cenkçiler
(20.12.2024 20:31 - #2251)
Ağzına yüreğine sağlık abi♥️♥️♥️♥️
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.