Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
 

Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşünü Etkileyen Batılılaşma Sevdası

Yüzyıllar boyunca İstanbul, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de İslâm dünyasının başkenti özelliğindeydi. 19. yüzyıl döneminin İstanbul’u ise aynı zamanda; uluslararası tüccarlar ile Rum, Musevi ve Ermeni cemaat liderlerine de hizmet veren bir merkezi kent konumuna getirilmişti. İstanbul’un bu üstün konumu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu toprakların ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri yönden önemi; Osmanlı üzerinde Rus, İngiliz ve Fransızların üstünlük kurma yarışına neden olmuştur. Ruslar tehdit unsuru olmayı sürdürmekteyken, Fransızlar Mısır’da Osmanlı yönetimine karşı ayaklanan Mehmet Ali Paşa’yı örtülü olarak destekleyerek, Osmanlı’yı kontrol altına alma girişiminde bulunmuşlar; İngilizler Mustafa Reşit Paşa aracılığıyla Tanzimat Fermanı yayımlatarak, yönetim üzerinde etkili olma çabası içine girmişlerdir. Bu ortamda gerçekleşen Tanzimat süreci, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını çabuklaştıran etkenlerden biri olmuştur. Çünkü bu süreçte Osmanlı Devleti, ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve tüm ulusal değerlerini, hayranı olduğu “Batı’ya” teslim etmişti. Devlet ve toplum yaşamının hemen her alanında üstünlük elde eden Batı’ya, Osmanlı yönetiminin hayranlığım her geçen gün artmış, Tüm çabalarını “Batılılaşmaya” odaklamışlardır. Osmanlı İmparatoru aynı zamanda İslam dünyasının “Halifesi” konumda olması nedeniyle, Hristiyan dünyasına (Batı’ya) mesafeli durmaya çalışılmış ise de Batı’nın akıl öncülüğünde elde ediği başarılarıyla attığı ileri adımlarına, yetişmek için çaba gösterme zorunda kalınmıştır. Özelikle, buhar gücünün bulunarak; uzak yerlerin yakınlaştırılması, ticaret için  yeni pazar ve sömürü alanlarına duyulan ihtiyaç, bir anlamda İslam-Hıristiyan yakınlaşmasını da kolaylaştırmıştır. Osmanlı’nın Batı karşısındaki yetersizliği; egemenliği altında olan Doğu dünyasının, Batı’nın sömürü  alanı yapılmasına engel olamamış, kendi sömürü alanlarını Batı’ya kaptırma sürece başlamıştır. Osman’ının yetersizliğini; Batı’nın teknik ve askeri üstünlüğü etkilediği gibi Osmanlı’ya, Doğu dünyasından gelen vergi ve haraçların azalmasınınım devlet üzerinde yarattığı ekonomik çöküntü de etkileşmiştir. Bu koşullar “Batılılaşma” isteğini yoğunlaştırmış, Asya, Afrika, Kafkasya ve Avrupa’nın belli bölümlerin yöneticisi Osmanlı, Batı’nın emperyalist ağı içen düşerek, sömürü alanı olmuştur. Düştüğü sömür ağından kurtulma çabasında deneyen Osmanlı yönetimi, daha çok Batılıların yaptıklarını alarak, onları taklit ederek ilerlemek gibi genelde teslimiyetçi bir siyaset izlenmiştir. Neyse ki; kimi çağdaş okulları açılması gibi günümüze yansıyan yararlı girişmelerin ürünleri olan kadrolar, Kurtuluş Savacı’nın kazanılması ve kuruluşumuzun sağlanması gibi ulusal hizmetlerde bulunmuşlardır. ** Kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun Başkomutanı, askeri niteliği üstün bilge kişi Kemal Atatürk’ün bu konuda değerlendirmesi şöyledir; “Osmanlı İmparatorluğu en haşmetli, azametli ve kuvvetli devirlerinden itibaren milletin bağımsızlığı zararına, yaşamsal çıkarları zararına o kadar çok şey feda eylemiş idi ki, netice yalnız kendisinin çöküp batmasından ibaret kalmadı; belki kendinden sonra da memleketin hakikî sahibi olan milleti, hak ve mevcudiyetinin ispatı için büyük güçlülerle karşı karşıya bıraktı”. Kemalist Türkiye Cumhuriyeti yönetimi de Batı’nın birikimlerinden yararlanmıştır. Ancak bu yararlanma; ulusal benlik, bilinç ve değerler korunarak yapılmıştır. “Ulusal kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” (29 Ekim 1933) diyen Kemal Atatürk'ün hedefi; Çağdaş uygarlığı (yani ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını) yakalamak ve onları da geçmektir. Bunu gerçekleştirmesi ise; düşünce yeteneğini özgürleştirecek, çağdaş izlenceli eğitimle beyinleri donatmakla, yurduna yurttaş olma bilincinde yurttaşlar yetiştirilmesiyle mümkündür. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında verilen eğitim sayesinde yetişen yurttaşlarımızın, Cumhuriyetimize kanat geren, üretime önem veren özverili yurttaşlar oldukları bunun kanıtıdır.
Ekleme Tarihi: 17 Mayıs 2023 - Çarşamba

Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşünü Etkileyen Batılılaşma Sevdası

Yüzyıllar boyunca İstanbul, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de İslâm dünyasının başkenti özelliğindeydi. 19. yüzyıl döneminin İstanbul’u ise aynı zamanda; uluslararası tüccarlar ile Rum, Musevi ve Ermeni cemaat liderlerine de hizmet veren bir merkezi kent konumuna getirilmişti.

İstanbul’un bu üstün konumu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu toprakların ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri yönden önemi; Osmanlı üzerinde Rus, İngiliz ve Fransızların üstünlük kurma yarışına neden olmuştur. Ruslar tehdit unsuru olmayı sürdürmekteyken, Fransızlar Mısır’da Osmanlı yönetimine karşı ayaklanan Mehmet Ali Paşa’yı örtülü olarak destekleyerek, Osmanlı’yı kontrol altına alma girişiminde bulunmuşlar; İngilizler Mustafa Reşit Paşa aracılığıyla Tanzimat Fermanı yayımlatarak, yönetim üzerinde etkili olma çabası içine girmişlerdir.

Bu ortamda gerçekleşen Tanzimat süreci, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını çabuklaştıran etkenlerden biri olmuştur. Çünkü bu süreçte Osmanlı Devleti, ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve tüm ulusal değerlerini, hayranı olduğu “Batı’ya” teslim etmişti. Devlet ve toplum yaşamının hemen her alanında üstünlük elde eden Batı’ya, Osmanlı yönetiminin hayranlığım her geçen gün artmış, Tüm çabalarını “Batılılaşmaya” odaklamışlardır.

Osmanlı İmparatoru aynı zamanda İslam dünyasının “Halifesi” konumda olması nedeniyle, Hristiyan dünyasına (Batı’ya) mesafeli durmaya çalışılmış ise de Batı’nın akıl öncülüğünde elde ediği başarılarıyla attığı ileri adımlarına, yetişmek için çaba gösterme zorunda kalınmıştır. Özelikle, buhar gücünün bulunarak; uzak yerlerin yakınlaştırılması, ticaret için  yeni pazar ve sömürü alanlarına duyulan ihtiyaç, bir anlamda İslam-Hıristiyan yakınlaşmasını da kolaylaştırmıştır. Osmanlı’nın Batı karşısındaki yetersizliği; egemenliği altında olan Doğu dünyasının, Batı’nın sömürü  alanı yapılmasına engel olamamış, kendi sömürü alanlarını Batı’ya kaptırma sürece başlamıştır.

Osman’ının yetersizliğini; Batı’nın teknik ve askeri üstünlüğü etkilediği gibi Osmanlı’ya, Doğu dünyasından gelen vergi ve haraçların azalmasınınım devlet üzerinde yarattığı ekonomik çöküntü de etkileşmiştir.

Bu koşullar “Batılılaşma” isteğini yoğunlaştırmış, Asya, Afrika, Kafkasya ve Avrupa’nın belli bölümlerin yöneticisi Osmanlı, Batı’nın emperyalist ağı içen düşerek, sömürü alanı olmuştur. Düştüğü sömür ağından kurtulma çabasında deneyen Osmanlı yönetimi, daha çok Batılıların yaptıklarını alarak, onları taklit ederek ilerlemek gibi genelde teslimiyetçi bir siyaset izlenmiştir. Neyse ki; kimi çağdaş okulları açılması gibi günümüze yansıyan yararlı girişmelerin ürünleri olan kadrolar, Kurtuluş Savacı’nın kazanılması ve kuruluşumuzun sağlanması gibi ulusal hizmetlerde bulunmuşlardır.

**

Kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun Başkomutanı, askeri niteliği üstün bilge kişi Kemal Atatürk’ün bu konuda değerlendirmesi şöyledir;

“Osmanlı İmparatorluğu en haşmetli, azametli ve kuvvetli devirlerinden itibaren milletin bağımsızlığı zararına, yaşamsal çıkarları zararına o kadar çok şey feda eylemiş idi ki, netice yalnız kendisinin çöküp batmasından ibaret kalmadı; belki kendinden sonra da memleketin hakikî sahibi olan milleti, hak ve mevcudiyetinin ispatı için büyük güçlülerle karşı karşıya bıraktı”.

Kemalist Türkiye Cumhuriyeti yönetimi de Batı’nın birikimlerinden yararlanmıştır. Ancak bu yararlanma; ulusal benlik, bilinç ve değerler korunarak yapılmıştır.

“Ulusal kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” (29 Ekim 1933) diyen Kemal Atatürk'ün hedefi; Çağdaş uygarlığı (yani ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını) yakalamak ve onları da geçmektir. Bunu gerçekleştirmesi ise; düşünce yeteneğini özgürleştirecek, çağdaş izlenceli eğitimle beyinleri donatmakla, yurduna yurttaş olma bilincinde yurttaşlar yetiştirilmesiyle mümkündür.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında verilen eğitim sayesinde yetişen yurttaşlarımızın, Cumhuriyetimize kanat geren, üretime önem veren özverili yurttaşlar oldukları bunun kanıtıdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.