Nevzat SELVİ
Köşe Yazarı
Nevzat SELVİ
 

Altını değerli kılan insan, insanı değersiz kılan altın

Değerli okurlar başlıkta Thomas More’un bir deyişinden esinlendim. Ünlü düşünür, “Doğa, altına ya da gümüşe insanoğlunun öyle kolay kolay vazgeçemeyeceği bir değer yüklememiş. Nadir bulunduklarından ötürü onları değerli kılan, salt insanların budalalığı” demiş. Hadi More’dan bir vecize daha ekleyeyim buraya, ondan sonra konumuza dönelim. “Her şeyin para ile ölçüldüğü yerlerde, lükse ve ahlaksızlığa hizmet eden çok sayıda gereksiz zanaat ortaya çıkmıştır” Bu zanaatlardan biri de bugün ülkemizde yürütülen ekonomik siyasettir. Erzincan İliç’teki facia bu sözlerdeki doğruluğu ortaya koydu. Taa 1500’lü yıllarda insanların sergilediği duruma bakarak bu sözleri sarfetmiş filozof, devlet adamı. Demek ki o zamandan beri insanoğlu, “Eşrefi Mahluk” hiç değişmemiş. Bütün medeniyete, bütün imkanlara, bunca maddi ve manevi gelişmişliğe rağmen.    Yabancı bir yatırımcı, “Türkiye’ye 100 milyon dolar yatırım yaptık, milyar dolarlık altın çıkardık” demiş. Oh ne ala, helva da ister misiniz diyeceği geliyor insanın. Gerçekten de öyle, ülkemiz birileri için sıfır maliyetle servet edinilecek bir saha. Ancak biz bunun farkında değiliz. Taa milattan bilmem kaç asır önce Anadolu’nun doğusunun altın ve kıymetli maden diyarı olduğunu insanlar tespit etmişler. Değerli tarihçi Murat Çulcu’nun, “Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri” kitabında belirttiği gibi, “Kafkasya’nın Doğu Karadeniz sahillerinde ve Önasya’nın doğusunda önemli altın ve gümüş madenleri bulunuyordu. Daha çok eskiçağlarda, Argonotların bölgeye gelerek Altın Post’u aramaları, bu madenlerin varlığının yazılı kanıtını teşkil ediyordu. Bugün hala Doğu Anadolu’daki dağlarda bulunan ve uzun zamandır işletilmeyen eski maden ocakları da bölgenin altın ve gümüş başta olmak üzere, yeraltı zenginliklerinin bir kanıtı olarak kabul edilebilir. (Bir iddiaya göre günümüzde Karabağ Sorunu’nun altında maden zenginliği yatmaktadır.) İşte bu nedenle yöredeki Ermeni halkı, kuyum işinde uzmanlaşıyor, altın ve gümüş işçiliğindeki zanaat onları ekonomik bir güç haline getiriyordu. Bu ekonomik güç ise diğer kavimlerin kıskançlığını, servet ve para hırsını kamçılıyordu.) Biz Türkler de (Osmanlılar), göçebe ruhu ile Viyana kapılarına kadar gitmeyi tercih etmiş, Anadolu’yu ihmal ederek Ermeni ve Yahudi nüfusunun ekonomik güç olmasını seyretmiş ve onların eline bakmışız. Ecdadımız gibi biz de bugün elimizdeki cevherlerin, imkanların değerlerinden bi haber, ya da düşüncesizliğimizden, ya da söylemeye dilim varmıyor, kötü emellerden, onları elin oğluna peşkeş çekiyoruz. Neyse, bırakın Thomas More’un özdeyişlerini bir kenara. Semavi dinlerin en gelişmişini Yüce Tanrı’dan, insanoğluna ileten, bir iş adamı, bir ticaret adamı vasfını da taşıyan muazzez Peygamberimizin, insan yaşamının her alanı için olduğu kadar ticaret esaslarını kapsayan öğretilerine rağmen. O öğretiler ki, en büyük, en kutsal Kitap Kur’an’da sayfalarca yer almasına ve ülkemde haklı olarak büyük değer ve saygı gösterilen bu öğretilere rağmen, yine de hırsına mağlup oluyor insanoğlu. Çıkarcılığına, egosuna esir düşerek Kur’an’daki Tanrı emri ticari umdeleri göz ardı edebiliyor. Ticari dehayı ve İlahi Mesajı haiz muazzez Peygamberimiz ticaretle uğraşan elit bir aileden geliyordu. İslam mesajını getirmeden önce ataları gibi başarılı bir iş adamıydı. Bu ticari tecrübeyle ve İlahi Mesajın ışığıyla, İslam’ın, ticaret, tüketicinin korunması, iş ahlakı ve mülkiyet hakkı ve daha birçok konuda kutsal emirler getirdiğini söylüyordu. Ama gözü dönmüş insana kutsal mülkiyet hakkı ne demek, para dedin mi, doğacak ecdat dahil milletin malı ülke toprağını, milletin kutsal mülkiyet hakkını, gözünü kırpmadan küresel sermayeye “babalar gibi” satar. İslam’da da birey, özel mülkiyet, serbest piyasa gibi kavramların var olması bir noktaya kadar kapitalist sistemle örtüşmektedir. Ancak kapitalizmin İslam’la çatışan noktası, dizginlenemeyen kar hırsının haram, paylaşımcılığın ise farz olmasıdır. Ancak bugün İslam’ın hakim olduğu ülkemizde, “Siyasal İslam’ın” kapitalist düşünce ile örtüştüğü ve sonuçlarıyla yoksul kesimin “preslendiği” görülmektedir. Bu çerçevede, İslam’la hiç uyuşmayacak şekilde, son zamanlarda yabancıların altın madeni yatırım furyası 20 bin başvuru ile zirve yapmış durumda. Yani “Yağma Hasan’ın Böreği”. Eee..ne de olsa ecdadımızın kanını taşıyoruz. O zaman da yabancıların eline bakıyorduk, şimdi de. Sözü Murphy’nin sözü ile noktalayalım. “Altını olan kuralı koyar”  
Ekleme Tarihi: 23 Şubat 2024 - Cuma

Altını değerli kılan insan, insanı değersiz kılan altın

Değerli okurlar başlıkta Thomas More’un bir deyişinden esinlendim. Ünlü düşünür, Doğa, altına ya da gümüşe insanoğlunun öyle kolay kolay vazgeçemeyeceği bir değer yüklememiş. Nadir bulunduklarından ötürü onları değerli kılan, salt insanların budalalığı” demiş.

Hadi More’dan bir vecize daha ekleyeyim buraya, ondan sonra konumuza dönelim.

“Her şeyin para ile ölçüldüğü yerlerde, lükse ve ahlaksızlığa hizmet eden çok sayıda gereksiz zanaat ortaya çıkmıştır” Bu zanaatlardan biri de bugün ülkemizde yürütülen ekonomik siyasettir.

Erzincan İliç’teki facia bu sözlerdeki doğruluğu ortaya koydu.

Taa 1500’lü yıllarda insanların sergilediği duruma bakarak bu sözleri sarfetmiş filozof, devlet adamı. Demek ki o zamandan beri insanoğlu, “Eşrefi Mahluk” hiç değişmemiş. Bütün medeniyete, bütün imkanlara, bunca maddi ve manevi gelişmişliğe rağmen.   

Yabancı bir yatırımcı, “Türkiye’ye 100 milyon dolar yatırım yaptık, milyar dolarlık altın çıkardık” demiş. Oh ne ala, helva da ister misiniz diyeceği geliyor insanın. Gerçekten de öyle, ülkemiz birileri için sıfır maliyetle servet edinilecek bir saha. Ancak biz bunun farkında değiliz. Taa milattan bilmem kaç asır önce Anadolu’nun doğusunun altın ve kıymetli maden diyarı olduğunu insanlar tespit etmişler. Değerli tarihçi Murat Çulcu’nun, “Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri” kitabında belirttiği gibi, “Kafkasya’nın Doğu Karadeniz sahillerinde ve Önasya’nın doğusunda önemli altın ve gümüş madenleri bulunuyordu. Daha çok eskiçağlarda, Argonotların bölgeye gelerek Altın Post’u aramaları, bu madenlerin varlığının yazılı kanıtını teşkil ediyordu. Bugün hala Doğu Anadolu’daki dağlarda bulunan ve uzun zamandır işletilmeyen eski maden ocakları da bölgenin altın ve gümüş başta olmak üzere, yeraltı zenginliklerinin bir kanıtı olarak kabul edilebilir. (Bir iddiaya göre günümüzde Karabağ Sorunu’nun altında maden zenginliği yatmaktadır.) İşte bu nedenle yöredeki Ermeni halkı, kuyum işinde uzmanlaşıyor, altın ve gümüş işçiliğindeki zanaat onları ekonomik bir güç haline getiriyordu. Bu ekonomik güç ise diğer kavimlerin kıskançlığını, servet ve para hırsını kamçılıyordu.)

Biz Türkler de (Osmanlılar), göçebe ruhu ile Viyana kapılarına kadar gitmeyi tercih etmiş, Anadolu’yu ihmal ederek Ermeni ve Yahudi nüfusunun ekonomik güç olmasını seyretmiş ve onların eline bakmışız.

Ecdadımız gibi biz de bugün elimizdeki cevherlerin, imkanların değerlerinden bi haber, ya da düşüncesizliğimizden, ya da söylemeye dilim varmıyor, kötü emellerden, onları elin oğluna peşkeş çekiyoruz.

Neyse, bırakın Thomas More’un özdeyişlerini bir kenara. Semavi dinlerin en gelişmişini Yüce Tanrı’dan, insanoğluna ileten, bir iş adamı, bir ticaret adamı vasfını da taşıyan muazzez Peygamberimizin, insan yaşamının her alanı için olduğu kadar ticaret esaslarını kapsayan öğretilerine rağmen. O öğretiler ki, en büyük, en kutsal Kitap Kur’an’da sayfalarca yer almasına ve ülkemde haklı olarak büyük değer ve saygı gösterilen bu öğretilere rağmen, yine de hırsına mağlup oluyor insanoğlu. Çıkarcılığına, egosuna esir düşerek Kur’an’daki Tanrı emri ticari umdeleri göz ardı edebiliyor.

Ticari dehayı ve İlahi Mesajı haiz muazzez Peygamberimiz ticaretle uğraşan elit bir aileden geliyordu. İslam mesajını getirmeden önce ataları gibi başarılı bir iş adamıydı. Bu ticari tecrübeyle ve İlahi Mesajın ışığıyla, İslam’ın, ticaret, tüketicinin korunması, iş ahlakı ve mülkiyet hakkı ve daha birçok konuda kutsal emirler getirdiğini söylüyordu. Ama gözü dönmüş insana kutsal mülkiyet hakkı ne demek, para dedin mi, doğacak ecdat dahil milletin malı ülke toprağını, milletin kutsal mülkiyet hakkını, gözünü kırpmadan küresel sermayeye “babalar gibi” satar.

İslam’da da birey, özel mülkiyet, serbest piyasa gibi kavramların var olması bir noktaya kadar kapitalist sistemle örtüşmektedir. Ancak kapitalizmin İslam’la çatışan noktası, dizginlenemeyen kar hırsının haram, paylaşımcılığın ise farz olmasıdır.

Ancak bugün İslam’ın hakim olduğu ülkemizde, “Siyasal İslam’ın” kapitalist düşünce ile örtüştüğü ve sonuçlarıyla yoksul kesimin “preslendiği” görülmektedir. Bu çerçevede, İslam’la hiç uyuşmayacak şekilde, son zamanlarda yabancıların altın madeni yatırım furyası 20 bin başvuru ile zirve yapmış durumda. Yani “Yağma Hasan’ın Böreği”.

Eee..ne de olsa ecdadımızın kanını taşıyoruz. O zaman da yabancıların eline bakıyorduk, şimdi de. Sözü Murphy’nin sözü ile noktalayalım. “Altını olan kuralı koyar”

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hasan Şen
(03.03.2024 22:56 - #870)
Yüreğine kalemine sağlık sayın ağabeycim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.