Geçenlerde İngiltere’deki İsrail-Filistin çatışmalarına ilişkin tutumu yazmıştım.
Madem başladık bari devamını da anlatayım.
Ne demiştik? En önemli olay bile medyada manşetleri bir hafta, bilemediniz on gün oluşturur.
Nitekim İngiliz medyasında Filistin’de ne olmuşu, İsrail’ de ne bitmişi ele alan haberler manşetlerin çok gerisinde kaldı. Sanki Türk basınında durum farklı mı ? Yerel saatle 15.30’da (TSİ 18.30) online Sözcü gazetesinim ilk 20 küsur haberi içinde Filistin-İsrail arasındaki gelişmelere rastlamadım.
Eee, ne demişler “önce can, sonra…”, veya “önce oy/iç politika sonra…”
Biliyorsunuz, Filistin-İsrail konusunun ilk yaratıcısı olan Birleşik Krallık son olaylar ile sadece Donanmasını bölgeye göndermekle kalmayıp İsrail’i her alanda desteklemeye yöneldi ve Hamas’ı terörist kuruluş ilan etti. İktidardaki Muhafazakar Parti ve ana muhalefet İşçi Partisi de Yahudileri desteklemekte adeta birbirleriyle yarıştılar.
Birleşik Krallıkta Yahudi toplumundan çok daha büyük nüfusa, dolayısıyla oy gücüne sahip olan Müslümanlar tepki gösterince ne yapacaklarını bilemez duruma düştüler.
Geçtiğimiz hafta sonu Birinci ve İkinci Dünya Savaşında gösterilen kahramanlıkları ve hayatlarını kaybedenleri yad etmek üzere her yıl yapılması mutad olan Anma Günü ( Rememberance Day) törenleri olacaktı.
Bunu fırsat gören çoğu Müslüman, Filistin yanlıları da aynı gün Londra’da bir gösteri yürüyüşü düzenlemeye kalktılar.
Vaay sen misin buna yeltenen. İktidardaki Muhafazakar Partinin Hint asıllı Başbakanı Rishi Sunak’ın ikinci defa İçişleri Bakanlığına getirdiği, yine Hint asıllı Suella Braverman The Times Gazetesine gönderdiği bir yazı ile Filistin yanlılarının yapmak istedikleri eylemi “nefret yürüyüşü” niteleyip Londra Polisinin yasaklamasını isteyince kızılca kıymet koptu.
Rishi Sunak İçişleri Bakanının yazısını kendisinden onay almadan Gazeteye yolladığını açıklayarak işin içinden sıyrılmaya ve Müslüman seçmenlerin tepkisinden kurtulmaya çalışırken Londra Polis Teşkilatının Şefi Sir Mark Rowley “herkesin gösteri yapma, fikirlerini ifade etme hakkı ve özgürlüğü olduğu için” yürüyüşü yasaklamayacağını söyledi.
Durum daha da karışık hale dönüştü.
Rowley, olası olumsuzlukların önüne geçmek için Anma Törenlerinin yapılacağı anıtların etrafına ve 2 saat sonra şehrin bir başka kesiminde gerçekleştirilecek yürüyüşün güzergahında 1800 polis görevlendirdi.
Hem Cambridge, hem Sorbonne Üniversiteleri mezunu olan, hukukçu İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın yazısından, sözlerinden, tutumundan cesaret alan aşırı sağcı, ırkçı ve Müslüman düşmanı İngiliz Savunma Birliği (EDL English Defence League) mensupları önce Anma Törenlerindeki anıtları koruma bahanesi ile polis kordonunu yarmaya çalıştı. Tabii ki arbede çıktı. Tutuklamalar oldu.
Daha sonra Trafalgar meydanına giderek Filistin’e destek veren göstericilere saldırdılar, bayraklarını, pankartlarını yırttılar, yaktılar. Polis yine müdahale etti. Birçok kişiyi tutukladı.
Mesele bitti mi ?
Yook canım.
Daha yeni başlıyoruz.
Ertesi gün Başbakan Sunak çatışmaları eleştirdi, Müslüman kelimesini telaffuz etmeden “yürüyüşe katılanların” İngiltere’deki Yahudi toplumunu korkuya sevk ettiğini söyledi.
“İmam” böyle söylerse “cemaat”. ne yapar ? Aldı eline sazı İçişleri Bakanı Suella hanım, Filistin yanlısı göstericileri ve onlara “hoşgörü ile davranan” Londra polisini sıvadı.
İyi de, önümüzdeki yıl seçim var. İktidardaki Muhafazakar Partinin aldığı destek azalıyor. şimdi bir de bu… Yoo, “nayır, nolamaz ”. Zaten “mesele oy ise, İçişleri Bakanı teferruattır.”
13 Kasım 2023 Pazartesi sabahı İngiliz medyasının flaş haberi İçişleri Bakanı Hint asıllı Suella Braverman’ın, yine Hint asıllı Başbakan Rishi Sunak tarafından görevden alındığı ve yerine annesi Sierra Leoneli Suna hanım olan Dışişleri Bakanı James Cleverly’nin getirildiği şeklindeydi.
Flash haber bu kadar de değildi, James Cleverly’nin yerine de David Cameron Dışişleri Bakanı yapılmıştı..
Haydaa.
David Cameron da nereden çıktı ?
Yoksa unuttunuz mu bu kişinin kim olduğunu ?
Eton ve Oxford mezunu David Cameron 2010-2016 yılları arasında İngiltere’nin Başbakanıydı. O sıralarda esen Avrupa Birliğinden ayrılma (Brexit) rüzgarına karşı çıkmıştı. Bir referandum düzenleyerek ayrılık taraftarları (Brexit’çiler) kazandığı takdirde hem Başbakanlık görevinden, hem de Parlamento üyeliğinden istifa edeceğini açıklamıştı.
Kaybetti.
Sözünü tuttu.
Yaa, medeni ülke politikacıları oylamalarda kaybedince koltuklarına sarılmıyorlar ve istifa ediyorlar.
Politikadan ayrıldı, Alzaymer Araştırmaları kuruluşunun başına geçti. Siyasetten uzak bir hayat yaşamaya başladı.
Hafta sonu olaylarının yıldırım hızıyla geliştiği anlaşılıyor. Cameron’u kim buldu, ne zaman buldu, nasıl razı etti şimdilik bilinmiyor. Veya bilen biliyor da ben bilmiyorum.
Parlamento mensubu olmamasının getirebileceği sakıncaların seçim yapılmadan önüne geçebilmek için Cameron’a alel acele Lord unvanı verildi ve Westminster’in Lordlar Kamarasında yer alması sağlandı.
Velhasıl her şey ışık hızıyla gerçekleşti.
Rishi Sunak’ın “satranç tahtasında” yaptığı bu hamle bakalım ne sonuçlar getirecek . Muhafazakar Partinin oyları artacak mı, David Cameron yeni görevinde başarılı olacak mı, Kabinede başka değişiklikler yapılacak mı?
Bekleyip göreceğiz
…………………..
Dışarıda müthiş bir fırtına var. Rüzgarın 60-70 kilometre hızla estiği belirtiliyor. Yatak odamın açık olan penceresi rüzgardan çarptı ve kırıldı. Ara ara sağanak da yağıyor. Ülkenin kuzeyinde durum daha da vahimmiş. Rüzgarın hızı saatte 100-120 kilometreyi buluyormuş.
Son 24 saatte 600 mm yağış olmuş. Türkiye’nin yıllık yağış ortalamasının 550 mm, Artvin ve Rize’nin yıllık ortalamasının 1600 mm olduğunu düşünürseniz Birleşik Krallığın kuzey bölgelerin bir günde yağan 60 mm yağmurun nasıl bir şey olduğunu tasavvur edebilirsiniz……daha doğrusu tasavvur edemezsiniz.
Beni asıl ilgilendiren rüzgarın durumu…
Bakalım İngiliz Parlementosu’nda daha ne rüzgarlar esecek.