Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
 

MART AYINDA İZ BIRAKAN GÜNLER

Mart ayı, birden çok önemli günlerin, oyların ve iz bırakan tarihi gelişmelerin yaşanıldığı aydır. Bunlara teker teker değinmek, sayfalarca yazmayı gerektirileceği için, aşağıda kimilerine özet olarak değinmekle yetinilecektir. 8 Mart “Dünya Kadıları Günü”nün Düşündürdükleri 8 Mart, «İnsan Hakları» kaynaklı olark uluslararası bir gündür. Kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının artırılması amaçlıdır. İnsan hakları, kadınlara sosyal ve siyasi haklar söz konusu oluğunda Arap kadınları akla gelmektedir. Arap kadınları tarih boyunca ayrımcılığa tabi tutuldukları, özgürlük ve sosyal haklarının kısıtlandığı bilinen gerçeklerdir. Bir başak gerçek ise, cinsiyet ayrımının, kadın cinayetleri, aile içi şiddete, tacize ve tecavüze, mirastan mahrum bırakma, kadın sünneti gibi birçok olumsuz örneklere neden olmasıdır. Arap kadınları yeni yeni kimi sosyal haklardan yararlanmaya başlanılmış ise de çağdaşı kadınlardan çok gerilerinde bulunmaktadırlar. Türk toplumunda kadının saygın bir yeri olmuştur. Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde, kadın ve erkek eşit haklara sahip olmuşlardır. Devlet yönetiminde, hakanların yanında “Hatun” adı verilen eşleri de söz sahibi olmuştur. “Ben sizin hanınızım, eşim de benim Hanım” söyleminden, “Hanım” deyimi türemiştir. Türk yurtlarında kadınlar ata binip ok atarak, savaşlara katılmışlardır. ** Ülkemizi düşman zulmünden kurtaran, Cumhuriyetimizi kuran yeryüzünüzde eşi benzeri görülmeyen ender bilge kişiliğe sahip olan Kemal Atatürk’ün kadına verdiği değeri ve bakış açısını, aşağıya alınan sözleri yansıtmaktadır: “Kadın, aile ve toplum arasında bir köprü görevini görür. Kadının toplumlarda yerine getirdiği görevleri itibariyle, sosyal sistemin işleyişine katkısı büyüktür. Bu açıdan kadının toplumdaki statüsü incelenirken, önce onun birey olarak kişiliğini kazanması, daha sonra aile ve toplum içerisindeki durumu düşünülmelidir.” “Dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim” diyemez. Dolayısıyla Türk kadını kendisine tanınan bütün haklara lâyık olduğunu, hem söz konusu haklar tanınmadan önce asaleten ve kahramanlığı ile hem de bu haklar tanındıktan sonra kısa zamanda çeşitli mesleklerde gösterdiği başarılarla kanıtlamıştır.” (1923)             Türk kadınının hak ettiği bu değer doğrultusunda, Türk kadınlarına Cumhuriyet yönetiminde çağdaş birçok devletten bile önce tanınan seçme ve seçilme haklarından başka, şu haklar tanımıştır. 1-Tek Kadın la evlilik ve evlenebilme yaşı sınırı belirlenmiştir. 2-Evlenecek olan kadın, evlenmek istediğini, evlenme memuruna söylemesi zorunluğu getirilmiştir. 3-Velayet hakkının da kadına tanınmıştır. 4-Kadın ve erkek ayrı oranda miras hakkına sahip olmuşlardır. **             Mart ayın 12’sinde tarihe iz bırakanlardan biri İstiklal Marşımızın kabulü, diğer ide 12 Mart Muhtırasıdır. İstiklal Marşı; Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ulusal marşıdır. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınmıştır. 12 Mart 1921’de 1.TBMM Tarafından «İstiklal Marşı» olarak kabul edilmiştir. İstiklal Marşı yarışma ile belirlenmiştir. Yarışmaya 724 şiir gönderilmiş, kazanacak şiire para ödülü konduğu için başlangıçta Mehmet Akif katılmak istememiştir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi'nin (Tanrıöver) ısrarı üzerine, ödülsüz olmak şartıyla o da şiirini göndermiş ve birinci seçilmiştir. İstiklal Marşımızın en önemli Özelliği; Kurtuluş Savaşı’mızın izlerini taşıyor olmasıdır. 12 Mart 1971 Tarihli Muhtıra: O Tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta kademesinde bBulunan; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mumduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyicioğlu Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilerek 32. Türkiye Hükümetinin istifaya zorlanmasıdır.   12 Mart Muhtırası öncesinin kısa özeti: 16 Şubat 1969 Tarihinde İstanbul Beyazıt Meydanı’nda ABD’nin 6. Filosunu protesto etmek için  76 Gençlik Örgütünün Toplandığı sırada olaylar meydana gelmiştir. Gösteri yapılmadan önceki günlerde Komünizmle Mücadele Derneği  halkı gösteriyi tepki etmeye çağırmıştır. Gösteri günü bir grup Beyazıt Meydanı'nda taşlı sopalı beklemeye koyulmuş, iki grup Meydanda karşılaşmışlardır. Olaylar Sırasında; Ali Turgut Aytaç, Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürülmüşler, tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçmiştir. 12 Mart 1971 Darbesi'ne giden süreçte Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı «Devrim Gazetesi»   etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesinin geçek lideri Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu  «Milli Demokratik Devrimciler»; O Dönemin Siyasi Partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek, "Ulusçu-Devrimci Yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda, parlamento dışı muhalefeti «Sol Görüşü» savunmuşlardır. 12 Mart Muhtıra sürecinin önemli sonuçlarında biri; Deniz Gezmiş (28.02.1947),Yusuf Aslan (1947), Hüseyin İnan (1949) (06.05.1972) idam olunmaları olmuştur. İkinci İnönü Zaferi (23 Mart 1921) Mondros Ateşkes Antlaşması ile İtilaf Devletleri, Türklere çok ağır şartlar içeren bir Antlaşma imzalatmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’yi geçemeyen galipler, Savaştan sonra silah kullanmadan Anadolu’yu işgale başlamışlardı. «Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olması ile mümkündür. Ben yaşayabilmek için müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam konusudur.” diyen Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Kurtuluş Savaşı başlatılmıştır. Düzenli ordunun kurulmasından sonra kazanılan Birinci İnönü Zaferi (09-11 Ocak 1921) olmuştur. Ordunun ilk zaferi olduğundan Kuvay-i Milliye'den düzenli orduya geçiş süreci hızlanmış, halkın yeni kurulan orduya güveni artmıştır. 20 Ocak 1921 Tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiş, Egemenlik kayıtsız şartsız millete geçmiş, yürütme ve yasama yetkisi TBMM’ye verilmiştir. Rusya ile yakınlaşma, yardımlaşma süreci başlamıştır. İkinci İnönü savaşları; İnönü yakınlarında gerçekleşen, karargâhını Eskişehir’e kuran mirliva (tuğgeneral) ismet (İnönü) komutasındaki birliklerin muharebesidir. TBMM’nde alınan karar doğrultusunda meclis muhafız taburu ile birlikte Millî Savunma bakanı Fevzi Paşa da cepheye gitmiştir. Sayıca üstün Yunan Ordusu’na karşı kesin bir utku kazanılmıştır. İsmet Paşa 1 Nisan 1921'de TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya; "Düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza bırakmıştır.» içerikli telgrafı göndermiştir.             Türk tarafının zayiatı 44 subay, 637 er şehit; 12 subay, 1.720 er yaralı, 10 subay ile 1.359 er kayıp ve esir olmak üzere toplam 3.875’tir. Yunan tarafının zayiatı ise 53 subay, 669 er ölü, 149 subay,  2.874 er yaralı, 9 subay, 384 er esir veya kayıp olmak üzere toplam 4.148’dir. ** Mehmet Talat Paşa’nın (1 Eylül 1874-15 Mart 1921) Şehadeti Mehmet Talat Bey, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucularından ve önde gelen Osmanlı devlet adımıdır. 1908 İhtilali’nin hazırlanmasında önemli rol oynamış, Bâb-ı Ali baskını (23.01.1913) sonrasında Said Halim Paşa kabinesinde dâhiliye (içişleri) bakanı olmuştur. Enver Paşa ve Cemal Paşa ile birlikte “Üç Paşalar” iktidarı yetkilisidir. «Sevk Ve İskân» olarak bilinen; azınlıkları güvenceye almak için hazırlanan yasayı, İçişiler Bakanı olarak Talat Bey döneminde yürürlüğe konulduğundan, Ermeniler Talat Beyi ve ittihat Terakki yöneticilerini hedef tahtalarına koymuşlardır. Rusların Doğu Anadolu’ya saldırmaları, Sarıkamış bozgunu gibi felaketler sonrasında, Ermeniler, Bağımsız bir Ermenistan kurma amacıyla silahlı çeteler kurmuşlar, erkekleri askerde olduğu için kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Türk köylerinde katliama başlamışlar, bölgenin nüfus yapısını değiştirerek amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır. Osmanlı Ordusu’ndan firar eden Ermeniler, düşman saflarına katılmışlar, bir bölümü Ermeni düşman orduları lehine casusluk yapmış, Fırıncı Ermeniler yaptıkları ekmeklerle Osmanlı askerlerini zehirlemiştir. Azınlıklardan isyan edenlerin ve çete kurarak sivil halkı katledenlerin bulundukları bölgelerden çıkarılarak, Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alan ancak savaş bölgesinden uzakta olan; Şam ve Musul gibi vilayetlere nakledilmelerini, 27 Mayıs 1915’te kararlaştırmıştır. Bununla beraber Anadolu’daki Ermenilerin tamamı göçe tabi tutulmamış, tutulanların daha sonra yerlerine dönmelerine izin verilmiştir. 30 Mayıs 1915 tarihinde Bakanlar Kurulca kabul edilen, Padişah Mehmet Reşat, Sadrazam Mehmet Said tarafından onanan 1 Haziran 1915 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanan; «vakti seferde icraatı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak (alınacak) tedabir hakkında kunun-u muvakkat» (dikkat edileceği üzer ilgili yasanın adı ne “sevk ve iskân” ne de “tehcir” değildir). Ermenilere katliam uygulandığı yalanını yaymakla görevli Ermeni örgütleri, İttihat ve Terakki yöneticilerini öldürme kararı almışlar, suikastçı Soğomon Tehliryan, 15 Mart 1921 tarihinde Talat Paşa'yı Berlin’deki evinin önünde yakın mesafeden başına ateş ederek şehit etmiştir. Ermenistan’ın Başkenti Erivan’da yapılan katliam heykelinde, Talat Paşa’nı fesli başı, katilinin ayakları altında gösterilmektedir. Belgelere yansıdığına göre; Ermeniler tarafından katledilen Müslüman nüfus sayısı; 1.931.105 kişiye ulaşmıştır. Öldürüldükleri iddia edilen, birçok ülkenin parlamentosunda Türkiye’yi “katil” ilan eden kararlar alınmış olmasına karşın, 1918 yılında yani zorunlu iskândan sonra 1.586.000 kadar Osmanlı Ermeni’sinin yaşadığı, Tük-Ermeni Konusunu Araştırma Vakfı (TEKAR) çalışımlarıyla kanıtlanmıştır.             Çanakkale Kazanımı Ve Cumhuriyete Doğru Osmanlı Ordusu, Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesinde; 1. Kafkas Cephesi (taarruz cephesi), 2. Kanal Cephesi (taarruz cephesi), 3. Çanakkale Cephesi (savunma cephesi), 4. Irak Cephesi (savunma cephesi), 5. Suriye-Filistin Cephesi (savunma cephesi), 6. Hicaz-Yemen Cephesi (savunma cephesi), 7. Galiçya-Makedonya-Romanya Cephesi (müttefiklere yardım cephesi) Olmak üzere yedi ayrı cephede savaşmak durumunda bırakılmıştır. Birinci Dünya (Paylaşım)Savaşı (Temmuz 1914- Ekim 1918); Sadece Osmanlı Devleti için değil, Dünya tarihi açısından da önemli gelişmelerin yaşandığı ve ileriye dönük de yaşanacağı siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik çıkarımların olduğu ve sonrasında da olacağı bir tarihin dönüm noktası olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç, hedef ve sonuçlarını alt üst edilmesi, Çanakkale Cephesinde yaşanılmıştır. Çanakkale Savaşları; İngiltere'nin öncülüğünde Fransızların ve çok sınırlı olarak da Rusya ve Avustralya'nın katılımı ile gerçekleşmiştir. İngiliz Donanma Komutanı Sir John Michael de Robeck (1862 - 20 Ocak 1928)18 Mart 1915 günü, yakında İstanbul’da olacağını bildirecek kadar ordusuna güven içinde olmuştur. 18 Mart Deniz Savaşının başarısı Cevat Paşa’ya (Çobanlı’ya) aittir. O’nun Çanakkale deniz savaşlarındaki stratejik savaş tekniği ile yakaladığı başarı düşman güçlerini hayal kırıklığına uğratmıştır. Çanakkale’yi geçerek Osmanlı Devleti’ne artık son hamleyi yapacaklarını düşünen İtilaf Devletleri, 18 Mart’ta geri çekilebileceklerini düşünmemişlerdir. Birleşik Filo Büyük Deniz Harekâtını Plânlarken, Cevat Paşa  Nusret Mayın Gemisine, karanlık liman bölgesinin mayınlarını taratmış, Osmanlı Ordusununum ellinde bulunan son mayınları döşetmiştir. Cevat Paşa kıdemli ve “Paşa” unvanının taşıdığı halede 18 Mart öncesinde cephede Albay Mustafa Kemal ile bir araya gelerek görüş alış verişinde bulunmuşlardı. Çanakkale Cephesinde hem karadan hem de denizden savunma için, Mustafa Kemal ile Cevat Paşa’nın komutasındaki birliklerin yaptıkları tüm askeri açılımlar birbirini tamamlar nitelikte olması; 18 Mart zaferinin kazanılmasında etkili olmuştur. Çanakkale Zaferi; geleceğin Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk’ün; güvenildiğini kanıtlamış olmakla da Cumhuriyete giden sürecin başlangıcı olmak gibi, tarihi bir önem taşımaktadır. Mart ayının bir diğer önemli olanlarından biri de kör olduğu halde, dünyayı gönül gözüyle görme niteliğine sahip olan Âşık Veysel’in ölümdü ay (23 Mart 1923) olmasıdır. ** Âşık Veysel kendisi için; “bin üçüyüz On da gelmiş idim dünyaya” demiştir. Miladi takvime göre 1894’de doğmuş, yani Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü yıllarda, savaşa katılacak yaşta. Ne var ki, gözleri görmediği için bu onurlu görevi yerine getiremiyor. Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlandığında kendisini vatana borçlu hissetmiş ve duygularını özetle yinelediğimiz şu şiirlerine yansıtmıştır. Ne yazık ki bana olmadı kısmet Düşmanı denize dökerken millet Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet Kılıç vurmak için düşman başına.   Bugünler müyesser olsaydı bana Minnet etmez idim bir kaşık kana Mukadder harici gelmez meydana Neler geldi bu Veysel’in başına. * Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası Kurtardı vatanı düşmanımızdan Canını bu yolda eyledi feda Biz dahi geçelim öz canımızdan (…) Aşık Veysel bunu böyle söyledim Benden de yadigar bu kalsın dedim Sözlerim yalan mı dinle efendim Kürrei arz doldu hep şanımızdan. Aşık Veysel’in, Atatürk’e olan sevgisini, yetişip büyüydü Aleve-Bektaşi inancı ortamı etkili olmuştur. Ümmi (okuma yazması olmayan) Âşık Veysel’den dizelere yansıyan demokrasi dersi içerikli dizelerinin sözleri de şöyledir.                Kim okurdu kim yazardı                Bu düğümü kim çözerdi                Koyun kurt ile gezerdi                Fikir başka başk'olmasa.             21 Mar ise Nevruz Bayramı’dır. Yeni yıl anlamında tüm dünya milletlerince kutlanan, başarın geldiğinin müjdeleyicisidir. Türk kültüründe; Ergenekon’dan çıkış anlamı da taşımaktadır.             Mart ayında anlamlı bir gün de 20 Mart’tır. 20 Mart; “Birleşmiş Milletler Uluslararası Mutluluk Günü” olarak anılmaktadır.             Ne var ki, günümüzde mutluluktan söz edebilmek için; başta Türkiye olmak üzere; tüm İslam ülkeleri ve Birleşmiş Milletler Örgütü; Filistin’de ölü ve yaralı sayıları yüz bini bulanlar karşısında, insanlık görevlerini yapmaları gerekir.                    
Ekleme Tarihi: 27 Mart 2024 - Çarşamba

MART AYINDA İZ BIRAKAN GÜNLER

Mart ayı, birden çok önemli günlerin, oyların ve iz bırakan tarihi gelişmelerin yaşanıldığı aydır. Bunlara teker teker değinmek, sayfalarca yazmayı gerektirileceği için, aşağıda kimilerine özet olarak değinmekle yetinilecektir.

8 Mart “Dünya Kadıları Günü”nün Düşündürdükleri

8 Mart, «İnsan Hakları» kaynaklı olark uluslararası bir gündür.

Kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının artırılması amaçlıdır.

İnsan hakları, kadınlara sosyal ve siyasi haklar söz konusu oluğunda Arap kadınları akla gelmektedir. Arap kadınları tarih boyunca ayrımcılığa tabi tutuldukları, özgürlük ve sosyal haklarının kısıtlandığı bilinen gerçeklerdir. Bir başak gerçek ise, cinsiyet ayrımının, kadın cinayetleri, aile içi şiddete, tacize ve tecavüze, mirastan mahrum bırakma, kadın sünneti gibi birçok olumsuz örneklere neden olmasıdır. Arap kadınları yeni yeni kimi sosyal haklardan yararlanmaya başlanılmış ise de çağdaşı kadınlardan çok gerilerinde bulunmaktadırlar.

Türk toplumunda kadının saygın bir yeri olmuştur. Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde, kadın ve erkek eşit haklara sahip olmuşlardır. Devlet yönetiminde, hakanların yanında “Hatun” adı verilen eşleri de söz sahibi olmuştur.

Ben sizin hanınızım, eşim de benim Hanım” söyleminden, “Hanım” deyimi türemiştir. Türk yurtlarında kadınlar ata binip ok atarak, savaşlara katılmışlardır.

**

Ülkemizi düşman zulmünden kurtaran, Cumhuriyetimizi kuran yeryüzünüzde eşi benzeri görülmeyen ender bilge kişiliğe sahip olan Kemal Atatürk’ün kadına verdiği değeri ve bakış açısını, aşağıya alınan sözleri yansıtmaktadır:

“Kadın, aile ve toplum arasında bir köprü görevini görür. Kadının toplumlarda yerine getirdiği görevleri itibariyle, sosyal sistemin işleyişine katkısı büyüktür. Bu açıdan kadının toplumdaki statüsü incelenirken, önce onun birey olarak kişiliğini kazanması, daha sonra aile ve toplum içerisindeki durumu düşünülmelidir.”

Dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim” diyemez. Dolayısıyla Türk kadını kendisine tanınan bütün haklara lâyık olduğunu, hem söz konusu haklar tanınmadan önce asaleten ve kahramanlığı ile hem de bu haklar tanındıktan sonra kısa zamanda çeşitli mesleklerde gösterdiği başarılarla kanıtlamıştır.” (1923)

            Türk kadınının hak ettiği bu değer doğrultusunda, Türk kadınlarına Cumhuriyet yönetiminde çağdaş birçok devletten bile önce tanınan seçme ve seçilme haklarından başka, şu haklar tanımıştır.

1-Tek Kadın la evlilik ve evlenebilme yaşı sınırı belirlenmiştir.

2-Evlenecek olan kadın, evlenmek istediğini, evlenme memuruna söylemesi zorunluğu getirilmiştir.

3-Velayet hakkının da kadına tanınmıştır.

4-Kadın ve erkek ayrı oranda miras hakkına sahip olmuşlardır.

**

            Mart ayın 12’sinde tarihe iz bırakanlardan biri İstiklal Marşımızın kabulü, diğer ide

12 Mart Muhtırasıdır.

İstiklal Marşı; Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ulusal marşıdır. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınmıştır.

12 Mart 1921’de 1.TBMM Tarafından «İstiklal Marşı» olarak kabul edilmiştir.

İstiklal Marşı yarışma ile belirlenmiştir. Yarışmaya 724 şiir gönderilmiş, kazanacak şiire para ödülü konduğu için başlangıçta Mehmet Akif katılmak istememiştir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi'nin (Tanrıöver) ısrarı üzerine, ödülsüz olmak şartıyla o da şiirini göndermiş ve birinci seçilmiştir.

İstiklal Marşımızın en önemli Özelliği; Kurtuluş Savaşı’mızın izlerini taşıyor olmasıdır.

12 Mart 1971 Tarihli Muhtıra:

O Tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta kademesinde bBulunan;

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mumduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyicioğlu Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilerek 32. Türkiye Hükümetinin istifaya zorlanmasıdır.

 

12 Mart Muhtırası öncesinin kısa özeti:

16 Şubat 1969 Tarihinde İstanbul Beyazıt Meydanı’nda ABD’nin 6. Filosunu protesto etmek için  76 Gençlik Örgütünün Toplandığı sırada olaylar meydana gelmiştir. Gösteri yapılmadan önceki günlerde Komünizmle Mücadele Derneği  halkı gösteriyi tepki etmeye çağırmıştır.

Gösteri günü bir grup Beyazıt Meydanı'nda taşlı sopalı beklemeye koyulmuş, iki grup Meydanda karşılaşmışlardır.

Olaylar Sırasında; Ali Turgut Aytaç, Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürülmüşler, tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçmiştir.

12 Mart 1971 Darbesi'ne giden süreçte Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı «Devrim Gazetesi»   etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesinin geçek lideri Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu  «Milli Demokratik Devrimciler»; O Dönemin Siyasi Partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek, "Ulusçu-Devrimci Yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda, parlamento dışı muhalefeti «Sol Görüşü» savunmuşlardır.

12 Mart Muhtıra sürecinin önemli sonuçlarında biri; Deniz Gezmiş (28.02.1947),Yusuf Aslan (1947), Hüseyin İnan (1949) (06.05.1972) idam olunmaları olmuştur.

İkinci İnönü Zaferi (23 Mart 1921)

Mondros Ateşkes Antlaşması ile İtilaf Devletleri, Türklere çok ağır şartlar içeren bir Antlaşma imzalatmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’yi geçemeyen galipler, Savaştan sonra silah kullanmadan Anadolu’yu işgale başlamışlardı.

«Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olması ile mümkündür. Ben yaşayabilmek için müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam konusudur.” diyen Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Kurtuluş Savaşı başlatılmıştır.

Düzenli ordunun kurulmasından sonra kazanılan Birinci İnönü Zaferi (09-11 Ocak 1921) olmuştur.

Ordunun ilk zaferi olduğundan Kuvay-i Milliye'den düzenli orduya geçiş süreci hızlanmış, halkın yeni kurulan orduya güveni artmıştır. 20 Ocak 1921 Tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiş, Egemenlik kayıtsız şartsız millete geçmiş, yürütme ve yasama yetkisi TBMM’ye verilmiştir.

Rusya ile yakınlaşma, yardımlaşma süreci başlamıştır.

İkinci İnönü savaşları; İnönü yakınlarında gerçekleşen, karargâhını Eskişehir’e kuran mirliva (tuğgeneral) ismet (İnönü) komutasındaki birliklerin muharebesidir.

TBMM’nde alınan karar doğrultusunda meclis muhafız taburu ile birlikte Millî Savunma bakanı Fevzi Paşa da cepheye gitmiştir. Sayıca üstün Yunan Ordusu’na karşı kesin bir utku kazanılmıştır.

İsmet Paşa 1 Nisan 1921'de TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya; "Düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza bırakmıştır.» içerikli telgrafı göndermiştir.

            Türk tarafının zayiatı 44 subay, 637 er şehit; 12 subay, 1.720 er yaralı, 10 subay ile 1.359 er kayıp ve esir olmak üzere toplam 3.875’tir.

Yunan tarafının zayiatı ise 53 subay, 669 er ölü, 149 subay,  2.874 er yaralı, 9 subay, 384 er esir veya kayıp olmak üzere toplam 4.148’dir.

**

Mehmet Talat Paşa’nın (1 Eylül 1874-15 Mart 1921) Şehadeti

Mehmet Talat Bey, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucularından ve önde gelen Osmanlı devlet adımıdır. 1908 İhtilali’nin hazırlanmasında önemli rol oynamış, Bâb-ı Ali baskını (23.01.1913) sonrasında Said Halim Paşa kabinesinde dâhiliye (içişleri) bakanı olmuştur. Enver Paşa ve Cemal Paşa ile birlikte “Üç Paşalar” iktidarı yetkilisidir.

«Sevk Ve İskân» olarak bilinen; azınlıkları güvenceye almak için hazırlanan yasayı, İçişiler Bakanı olarak Talat Bey döneminde yürürlüğe konulduğundan, Ermeniler Talat Beyi ve ittihat Terakki yöneticilerini hedef tahtalarına koymuşlardır.

Rusların Doğu Anadolu’ya saldırmaları, Sarıkamış bozgunu gibi felaketler sonrasında,

Ermeniler, Bağımsız bir Ermenistan kurma amacıyla silahlı çeteler kurmuşlar, erkekleri askerde olduğu için kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Türk köylerinde katliama başlamışlar, bölgenin nüfus yapısını değiştirerek amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır.

Osmanlı Ordusu’ndan firar eden Ermeniler, düşman saflarına katılmışlar, bir bölümü Ermeni düşman orduları lehine casusluk yapmış, Fırıncı Ermeniler yaptıkları ekmeklerle Osmanlı askerlerini zehirlemiştir.

Azınlıklardan isyan edenlerin ve çete kurarak sivil halkı katledenlerin bulundukları bölgelerden çıkarılarak, Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alan ancak savaş bölgesinden uzakta olan; Şam ve Musul gibi vilayetlere nakledilmelerini, 27 Mayıs 1915’te kararlaştırmıştır.

Bununla beraber Anadolu’daki Ermenilerin tamamı göçe tabi tutulmamış, tutulanların daha sonra yerlerine dönmelerine izin verilmiştir.

30 Mayıs 1915 tarihinde Bakanlar Kurulca kabul edilen, Padişah Mehmet Reşat, Sadrazam Mehmet Said tarafından onanan 1 Haziran 1915 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanan; «vakti seferde icraatı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak (alınacak) tedabir hakkında kunun-u muvakkat» (dikkat edileceği üzer ilgili yasanın adı ne “sevk ve iskân” ne de “tehcir” değildir).

Ermenilere katliam uygulandığı yalanını yaymakla görevli Ermeni örgütleri, İttihat ve Terakki yöneticilerini öldürme kararı almışlar, suikastçı Soğomon Tehliryan, 15 Mart 1921 tarihinde Talat Paşa'yı Berlin’deki evinin önünde yakın mesafeden başına ateş ederek şehit etmiştir.

Ermenistan’ın Başkenti Erivan’da yapılan katliam heykelinde, Talat Paşa’nı fesli başı, katilinin ayakları altında gösterilmektedir.

Belgelere yansıdığına göre; Ermeniler tarafından katledilen Müslüman nüfus sayısı; 1.931.105 kişiye ulaşmıştır.

Öldürüldükleri iddia edilen, birçok ülkenin parlamentosunda Türkiye’yi “katil” ilan eden kararlar alınmış olmasına karşın, 1918 yılında yani zorunlu iskândan sonra 1.586.000 kadar Osmanlı Ermeni’sinin yaşadığı, Tük-Ermeni Konusunu Araştırma Vakfı (TEKAR) çalışımlarıyla kanıtlanmıştır.

           

Çanakkale Kazanımı Ve Cumhuriyete Doğru

Osmanlı Ordusu, Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesinde;

1. Kafkas Cephesi (taarruz cephesi),

2. Kanal Cephesi (taarruz cephesi),

3. Çanakkale Cephesi (savunma cephesi),

4. Irak Cephesi (savunma cephesi),

5. Suriye-Filistin Cephesi (savunma cephesi),

6. Hicaz-Yemen Cephesi (savunma cephesi),

7. Galiçya-Makedonya-Romanya Cephesi (müttefiklere yardım cephesi)

Olmak üzere yedi ayrı cephede savaşmak durumunda bırakılmıştır.

Birinci Dünya (Paylaşım)Savaşı (Temmuz 1914- Ekim 1918); Sadece Osmanlı Devleti için değil, Dünya tarihi açısından da önemli gelişmelerin yaşandığı ve ileriye dönük de yaşanacağı siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik çıkarımların olduğu ve sonrasında da olacağı bir tarihin dönüm noktası olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç, hedef ve sonuçlarını alt üst edilmesi, Çanakkale Cephesinde yaşanılmıştır.

Çanakkale Savaşları;

İngiltere'nin öncülüğünde Fransızların ve çok sınırlı olarak da Rusya ve Avustralya'nın katılımı ile gerçekleşmiştir.

İngiliz Donanma Komutanı Sir John Michael de Robeck (1862 - 20 Ocak 1928)18 Mart 1915 günü, yakında İstanbul’da olacağını bildirecek kadar ordusuna güven içinde olmuştur.

18 Mart Deniz Savaşının başarısı Cevat Paşa’ya (Çobanlı’ya) aittir.

O’nun Çanakkale deniz savaşlarındaki stratejik savaş tekniği ile yakaladığı başarı düşman güçlerini hayal kırıklığına uğratmıştır.

Çanakkale’yi geçerek Osmanlı Devleti’ne artık son hamleyi yapacaklarını düşünen İtilaf Devletleri, 18 Mart’ta geri çekilebileceklerini düşünmemişlerdir.

Birleşik Filo Büyük Deniz Harekâtını Plânlarken, Cevat Paşa  Nusret Mayın Gemisine, karanlık liman bölgesinin mayınlarını taratmış, Osmanlı Ordusununum ellinde bulunan son mayınları döşetmiştir.

Cevat Paşa kıdemli ve “Paşa” unvanının taşıdığı halede 18 Mart öncesinde cephede Albay Mustafa Kemal ile bir araya gelerek görüş alış verişinde bulunmuşlardı.

Çanakkale Cephesinde hem karadan hem de denizden savunma için, Mustafa Kemal ile Cevat Paşa’nın komutasındaki birliklerin yaptıkları tüm askeri açılımlar birbirini tamamlar nitelikte olması; 18 Mart zaferinin kazanılmasında etkili olmuştur.

Çanakkale Zaferi; geleceğin Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk’ün; güvenildiğini kanıtlamış olmakla da Cumhuriyete giden sürecin başlangıcı olmak gibi, tarihi bir önem taşımaktadır.

Mart ayının bir diğer önemli olanlarından biri de kör olduğu halde, dünyayı gönül gözüyle görme niteliğine sahip olan Âşık Veysel’in ölümdü ay (23 Mart 1923) olmasıdır.

**

Âşık Veysel kendisi için; “bin üçüyüz On da gelmiş idim dünyaya” demiştir.

Miladi takvime göre 1894’de doğmuş, yani Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü yıllarda, savaşa katılacak yaşta. Ne var ki, gözleri görmediği için bu onurlu görevi yerine getiremiyor. Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlandığında kendisini vatana borçlu hissetmiş ve duygularını özetle yinelediğimiz şu şiirlerine yansıtmıştır.

Ne yazık ki bana olmadı kısmet
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına.

 

Bugünler müyesser olsaydı bana
Minnet etmez idim bir kaşık kana
Mukadder harici gelmez meydana
Neler geldi bu Veysel’in başına.

*

Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz canımızdan

(…)

Aşık Veysel bunu böyle söyledim
Benden de yadigar bu kalsın dedim
Sözlerim yalan mı dinle efendim
Kürrei arz doldu hep şanımızdan.

Aşık Veysel’in, Atatürk’e olan sevgisini, yetişip büyüydü Aleve-Bektaşi inancı ortamı etkili olmuştur. Ümmi (okuma yazması olmayan) Âşık Veysel’den dizelere yansıyan demokrasi dersi içerikli dizelerinin sözleri de şöyledir.

               Kim okurdu kim yazardı

               Bu düğümü kim çözerdi

               Koyun kurt ile gezerdi

               Fikir başka başk'olmasa.

            21 Mar ise Nevruz Bayramı’dır. Yeni yıl anlamında tüm dünya milletlerince kutlanan, başarın geldiğinin müjdeleyicisidir. Türk kültüründe; Ergenekon’dan çıkış anlamı da taşımaktadır.

            Mart ayında anlamlı bir gün de 20 Mart’tır. 20 Mart; “Birleşmiş Milletler Uluslararası Mutluluk Günü” olarak anılmaktadır.

            Ne var ki, günümüzde mutluluktan söz edebilmek için; başta Türkiye olmak üzere; tüm İslam ülkeleri ve Birleşmiş Milletler Örgütü; Filistin’de ölü ve yaralı sayıları yüz bini bulanlar karşısında, insanlık görevlerini yapmaları gerekir.

           

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.