Yılın bu son ayı hem biraz hüzünlü hem de umut doludur hepimiz için. Sonbahar bitti ve artık
resmen kışa giriyoruz. Artık hava daha soğuk, daha yağışlı, günler daha karanlık. Fakat Aralık
ayı yeni bir yılın heyecanı ve umudunu da barındırır. Eski güzel Türkiye’nin coşkulu yeni yıl
kutlamaları artık güzel bir anı olsa da neyse ki geleceğe dair milletçe umudumuz hep var
olacak.
Aralık ayı aynı zamanda önemli kayıplarımızı hatırlamak ve dahası hiç aklımızdan çıkarmamak
için de önemli bir ay. Çünkü biz unutursak tekrarı yaşatılıyor. Çünkü biz unutursak karşı taraf
daha büyük bir cüretle saldırıyor.
Mustafa Fehmi Kubilay genç Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden biriydi. 1930 yılının soğuk bir
Aralık günü İzmir Menemen’de yedek subay olarak askerliğini yaptığı sırada katledildi.
Kendisini katleden Tarikat mensubu şeriat ve hilafet yanlısı isyancılar Cumhuriyetin ve onu
temsil eden her şeyin düşmanıydılar. Bugün ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyenlerin veya
‘Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor‘ diyenlerin büyükleri olsa gerek ki eğitimin,
ilerlemenin ve gelişimin sembolü olan her şeyin karşısındaydılar.
Kubilay, işte bu azgın grubun karşısına bir asker olarak değil önce bir öğretmen olarak çıkmayı
seçti. Belki de konuşur ikna ederim, hepsi büyüğümdür diye düşünmüştü. Zaten askerlerinin
elinde gerçek mermi değil tahta mermili talim tüfekleri vardı. Ancak konuşmaya çalışması
fayda etmeyince grubun dağılmasını sağlamak için caydırıcı olarak askerlerine ateş emri verdi.
Derviş Mehmet kendisine isabet eden bu tahta merminin hiçbir zarar vermeyişi üzerine “Hak
yolunda yürüyene kurşun işlemez” diye bağırarak halkı da saldırıya teşvik eder. Buna inanan
halk bu üç beş kişilik grubun arkasına takılır. Kısa süre içinde ele geçirdikleri Mustafa Fehmi
Kubilay’ı hiç ummadığı ve hak etmediği bir vahşetle öldürürler. Kesik başını bir sopaya geçirip
Menemen sokaklarında sloganlar eşliğinde yürürler.
Kubilay Öğretmenimiz öldüğünde 24 yaşındaydı. Cumhuriyet karşıtlarına kurban verdiğimiz ilk
öğretmenimizdi ama ne yazık ki sonuncusu olmadı. Ondan yıllar sonra 2017 yılında bu kez
Tunceli Pülümür’de bir başka öğretmenimiz katledildi. Urfa Siverek’teki İlkokul ilk görev
yeriydi. Henüz 8 aydır öğretmenlik yapmakta olan Necmettin Yılmaz katledildiğinde henüz 23
yaşındaydı. Öğrencilerine karnelerini dağıtmış, memleketi Gümüşhane’ye, yaz tatili için baba
evine giden yoldaydı. Fakat o yıllarda müzakere süreci ile şımartılmış olan PKK o yolda
hâkimiyet kurmuş ve yoldan geçeni deyim yerindeyse sağ çıkarmıyordu. Ermeni terör örgütü
PKK’nın aracını yakıp kendisini kaçırdığı Necmettin Öğretmen, tam 27 gün sonra Pülümür
Çayı’nda ölü bulundu. Ölmeden önce işkence edildiği anlaşıldı. Böylece soğuk bir Aralık günü
Gümüşhane’nin uzak bir köyünde doğan genç ve umut dolu bir öğretmenimizi daha
Cumhuriyet ve Devlet karşıtlarına kurban vermiş olduk. Cumhuriyetin bir aydınlık yüzünü daha
kaybettik. “Bu son olsun, bu son...” dedik şarkıdaki gibi ama öyle olmadı.
Anmasam olmaz, başka bir öğretmenimiz daha yine bir Aralık günü katledilmişti. Necip
Hablemitoğlu Türk tarihi üzerine önemli çalışmaları olan değerli bir akademisyen ve öğretim
üyesiydi. Atatürkçü ve laik duruşuyla yine cumhuriyet karşıtı gerici bir grubun hedefiydi.
Yazdığı kitaplar ve TV programlarında yaptığı konuşmalarla halkı uyarmaya çalışan sarsılmaz
bir vatanseverdi.
Öldüğü sırada basım aşamasında olan Köstebek isimli son kitabı ölümünden kısa süre sonra
tüm engellemelere rağmen yayınlandı. O dönem toplatılmaya da çalışılan kitap adeta neden
öldürüldüğünü de anlatır gibiydi.
Bu bahsi, kitabın girişinden anlamlı bir alıntıyla bitirmek istiyorum. ” Şeytan için tek bir gören
göz, bin görmeyen gözden daha büyük bir tasadır”
Necip Hablemitoğlu evinin önünde, sol gözünden ve tek kurşunla vurulup öldürülmüştü.
Aralık ayını geçmişimizi bilerek, unutmayarak ve fakat geleceğimize umutla bakarak bitirelim.
21 Aralık günü takvimlerimizdeki gün dönümüdür. Yılın en kısa, aydınlığın en az olduğu
günüdür. Türk geleneğinde Nardugan Günü olarak yüzlerce yıldır bilinen ve kutlanan önemli
bir gündür. Biliyorsunuz aslında tüm Yeni Yıl kutlamaları tüm dünyaya Türk geleneklerinden
devşirilmiş güzel bir adettir. Hatta bizim Ayaz Ata’mız Noel Baba adıyla dünyaca ün yapmış bir
Yeni Yıl figürüdür. Geyiklerin çektiği kızağına binen Ayaz Ata’mız da tıpkı Noel baba gibi gittiği
her yerde çocuklara hediyeler dağıtan bir umut sembolüydü.
Aslında sembolün kendisi bile her haliyle soğuk iklimlerin insanıdır. Zaten geyiklerin çektiği
kızaklara da Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde ne şimdi ne geçmişte rastlamak pek mümkün
değildir değil mi?
Nardugan Bayramı ile biz Türkler yılın en karanlık ve kısa gününü uğurladığımız için çeşitli
ritüellerle kutlama yapardık. Çünkü o günden itibaren günler uzamaya başlar, aydınlık artar.
Yani bir başka deyişle karanlığın bitişi ve aydınlık günlerin başlangıcı kutlanırdı. Şimdilerde
ülkemizde bu geleneğe sahip çıkan pek az insan olduğu bir gerçektir. Geleneklerimizi ancak
sahip çıkarak ve sürdürerek sonraki nesillere aktarabiliriz. Bu kadar güzel ve anlamlı bir günü
kutlamamak olmaz. Lütfen bu 21 Aralıkta narlarınızı alın, evlerinizi süsleyin, güzel yemekler
pişirip kalabalık sofralar kurun.
Nardugan gününüzü şimdiden kutlarım. Dilerim ki bu kutlu gün hepimize iyi gelsin. Tüm
dünya ve ülkemiz için aydınlık günlerin başlangıcı olsun.