Kenan Atasoy - Onursal Danıştay Üyesi
Köşe Yazarı
Kenan Atasoy - Onursal Danıştay Üyesi
 

İnsan ve Din

Din kısaca insanın, içinde yaşadığı toplum ve diğer varlıklarla ilişkilerini düzenleyen, hayatına yön veren kurallar bütünüdür. Semavi dinler açısından din, yüce Allah tarafından zaman zaman peygamberler aracılığı ile insanlara tebliğ edilen yaşam kurallarıdır. Dinin amacı özetle dünya hayatında insanları doğruya, iyiye ve güzele yönlendirmek, kendini yaratan Tanrıya şükran borcunu eda ile öbür dünyaya hazırlanmaktır. İnsanlar Allah’a muhtaçtır; çünkü O’nun tarafından yaratılmışlardır (Fatır 15-16). Din duygusu insanda doğuştandır, fıtratında vardır. Tanrı ile insan arasındaki manevi bağı ifade eder. Bu bağlılık bir ihtiyaç olarak kendini gösterir. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır (Maide 18). Din manevi güçtür, sosyal hayatımızın en önemli unsurudur. “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar” (Hz. Muhammed). Rum suresinin 30. Ayeti bunu şöyle açıklıyor: “O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Görüldüğü gibi ayette din inancının, insanların yaratılışında mevcut olduğu anlatılmaktadır. Atatürk de İzmir’de 2 Şubat 1923 günlü konuşmasında “Her Müslüman İslami hükümleri bilmeye mecburdur.” diyor. Biz Müslümanlığı ana babamızdan tevarüs ettik (miras gibi kabullendik), ama dinimizi ne kadar biliyoruz? Anlaşılması için dinleyiciye kendi anladığı dil ile açıklamak gerekir. Din eğitimi Arapça olduğundan, söylemler üzerinden dinimizi öğreniyor, anlamadığımız bir dil ile de ibadetimizi yapıyoruz. Kur’an evlerde, duvarda asılı kutsal bir kitap olarak bulundurulur. Ama genellikle okunmaz, okunsa da Arapça olduğundan anlaşılamaz. Bu nedenle de halk dinini gereği gibi bilemez. Halkın dini bilgileri imamlardan duyduklarından ibarettir ve verilen bilgiler daha çok ibadete ilişkindir. İbadet ise Arapça yapıldığından cemaat neye “Amin” dediğini bilmez. Bu nedenle herkes dinini bilmelidir. Hz. Ömer’in dediği gibi, “Dininizi iyi öğrenin, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz.” Ya inandığın gibi yaşarsın ya da yaşadığın gibi inanırsın. İnanç yaşamın gücüdür Din insani motive eden, yani harekete geçiren içsel güçtür. Kur’an bunu şöyle ifade ediyor: “Onlar! İnananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(Rad 28) Yüce Allah buyuruyor ki: “Beni aklınızdan çıkarmayın ki ben de sizi çıkarmayayım! Bana karşı görevinizi yerine getirin, iyilikbilmez olmayın.” (Bakara 152) Yazar Tolstoy’un ifadesiyle “İnanç yaşamın gücüdür.” İnsan yaşamı boyunca pek çok engelle karşılaşır. Bu engeller karşısında yaşadığı çaresizlik duygusu onu üstün bir varlığa yani Allah’a yöneltir. Bu duyguyu tanımlayan bir söylem: “Düşen uçakta ateist kalmaz.” Bunun Atatürk zamanında yaşanmış bir örneği var: Atatürk’ün de içlerinde bulunduğu bir sohbette arkadaşları Münir Hayri’nin namaz kıldığından söz ediyorlar. Atatürk şöyle cevap veriyor: “Batmak üzere olan bir gemide bulunsanız herhalde “Yetiş Gazi” demezsiniz, “Allah” dersiniz. Bundan tabii ne olabilir.” (Atatürk Din ve Din Adamları, Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, s.228) Allah’a inanan ölümle yok olmayacağının huzurunu duyar. SODEP Genel Başkanı Prof. Dr. Erdal İnönü ODTÜ’deki bir konferansta fizik biliminin tarihsel gelişimini anlatırken metafizik alanına girerek, Tanrı ile ilgili bir şeyler söylüyor. Dinleyiciler arasından bir öğrenci Tanrı’nın varlığına itiraz ederek şöyle diyor: “Hocam hem de sosyal demokratsınız, sanki Tanrı varmış gibi imada bulundunuz. Doğru mu anladım?” Erdal İnönü şöyle cevap veriyor: “Doğru anlamışsınız. Öldükten sonra çürüyüp gidecek miyim? Ama ben yok olmak istemiyorum. Yok olmayacağımı düşünmek bana huzur veriyor.” İnönü ABD’de iken ateist olan Kimya Profesörünün yaşlılığında nasıl değiştiğinden, dindar olduğundan söz ediyor. İnsanın içinde doğduğu ve mensubu olduğu dinin temel bilgilerine sahip olması ve pratiğini öğrenmesi gereğine işaret ediyor. İnönü’nün bu açıklamasından da anlaşıldığı gibi, insanlar ölünce yok olup gitmek istemez. Ölünce yok olmayacağını inanmak insana huzur verir. İyi insanlar için orada güzel bir yaşam olduğu müjdelenmektedir. Tarihsel sürece baktığımızda, eskiden doğal güçlere, ayai güneşe ya da putlara, gizli ruhlara inanan insanların ölümünden sonra da hayatın olabileceği düşüncesiyle mezarlarının içine çanak, çömlek gibi eşyalar koydurdukları malumdur. Antik çağlarda krallar bu inançla anıt mezarlar yaptırmışlardır. Ancak onların bu inancının bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Antik çağlardaki bu din anlayışı semavi dinlerin gelmesiyle yeni bir evreye girmiştir.  Semavi dinler vahye dayalı, peygamberler vasıtasıyla tebliğ edilen dinlerdir. Bunlar geliş sırasına göre Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıktır. Bütün bu dinler tek ilah olan Allah’a inanmayı ve O’na ibadet etmeyi esas alır. Hz. Adem ilk insan ve ilk peygamberdir. Hz. Adem’den sonra zaman zaman birçok peygamber gelmiş, insanları hakka, doğruluğa davet etmişlerdir. Son peygamber Hz Muhammed’dir. (Ahzab 40) Günümüzde vahye dayanan din kitapları; Hz. Musa’ya gönderilen Tevrat, Hz. İsa’ya gönderilen İncil ve son olarak da Hz. Muhammed’e gönderilen Kur’an’dır. Bu kitaplarda yer alan ifadeler Tanrı sözüdür. Bunların dışında din olarak ortaya atılan fikirler ilgililerinin görüşüdür. Tanrı sözü değildir. Semavi dinlerde tek Allah’a iman, cennet, cehennem gibi ortak kavramlar vardır. Bütün peygamberler Allah’ın elçisidirler, vahiy yoluyla ya da melekler vasıtasıyla aldıkları bilgileri tebliğ ederler. Bu bilgilerin toplandığı kitaplar dinin kaynağını oluşturur. Bu kitaplarda ibadetin esasları belirtilmiş, insanların birbirlerine iyi davranmalarına, adil olmalarına, can ve mal gibi kişi haklarının korunmasına yönelik hükümler vazedilmiştir. İnsanların öldükten sonra dirilecekleri, dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekilecekleri, kitaplarda yazıldığı şekilde hareket yaşayanların ve iyilik yapanların cennete, diğerlerinin ise cehenneme gidecekleri belirtilmiştir. Buradaki amaç insanları kötü duygu ve davranışlardan uzak tutmak, cenneti vadederek dünyada huzurlu hayat yaşatmaktır. Semavi dinlerin sahibi aynı Tanrı’dır. Ancak önce gelen Tevrat’ın ve daha sonra gelen İncil’in orijinali zamanımıza kadar ulaşmamıştır. Tevrat’ın Hz. Musa’nın ölümünden 700 yıl sonra yazıldığı rivayet edilmektedir. İncil’in ise Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarileri tarafından yazıldığı, yazarlarının adlarını taşıdığı ve aralarında farklılıklar olduğu bilinmektedir. Son kitap Kur’an ise bozulmadan zamanımıza kadar gelmiştir. Maide suresinin 46. Ayetinde “O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.” denilmektedir. Kur’an önceki kitapları doğrulayan ve Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirilmiş bir kitaptır. (Maide 48) Bakara suresinin 97. Ayetinde şöyle denilmektedir: “…Cebrail Allah’ın izniyle evvelce inen kitapların doğruluğunu bildiren, insanlara doğru yolu gösteren bir müjdeci olan Kur’an’ı senin kalbine indirmiştir.” Aynı şekilde Ali İmran suresinin 3. Ve 4. Ayetlerinde “O, sana Kitap’ı önceki kitapları(n aslını) doğrulayıcı olarak bir amaç ile indirmiştir. Daha önceki insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti. Furkan’ı (doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ı) da O indirmiştir.” denilmektedir. “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğine vahyeder” (Şura 51). Vahiyden maksat kalbe ilham, iç aydınlanma sonucu ilişki kurmak şeklinde anlaşılmalıdır. Hz. Muhammed kendisine vahiy gelmeden önce Hanif yani Hz. İbrahim’in dinine mensuptu. Allah’a ortak koşmazdı. Ali İmran suresinin 67 ve 68. Ayetlerinde Hz. İbrahim’in inancı şöyle tanımlanmaktadır: “İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan oldu. Bilakis sağduyudan şaşmayan bir Müslüman oldu. Ortak koşanlardan olmadı.” “Doğrusu, insanların İbrahim’e en yakın olanı ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah, Müminlerin velisidir.” Şura suresinin 52. Ayetinde de; “Böylece biz sana kendi emrimizle bir kitap (ruh) vahyettik. Sen bundan önce ne bir kitap bilirdin ne de iman bilirdin. Böylece sana indirdiğimiz kitabı yol gösterici bir ışık yaptık. Biz o kitapla kullarımızdan dileyenleri doğru yola iletiriz. Sen de insanlara o dosdoğru yolu gösterirsin.” denilmektedir. Şura suresinin 13. Ayeti de şöyledir; “Dine ait hükümlerden, Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiklerimizi ve İbrahim’e, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiklerimizi size de gidilecek yol olarak bildirdi, açıkladı; dine yapışın ve o hususta hiçbir ayrılığa düşmeyin.” Ayette Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve Hz Muhammed’e emredilenlerin hak din olduğu anlatılmaktadır. Dolayısıyla Tevrat’ı, İncil’i İslamiyet dışında tutmak, Hz. Muhammed dışındaki diğer peygamberleri dışlamak doğru değildir. Kitaplar insan topluluklarının ihtiyaçlarına çözüm getirmekte, doğru yolu göstermektedir. Bu nedenle zamanın ihtiyaçlarına göre farklılıkların olması normaldir. Nisa suresinin 136. Ayetinde “Allah’a ve resullerine iman ediniz” deniyor. İman bir şeye gönülden inanma ve onu benimsemedir. “Kim Allah’ı meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur”  Meryem suresinin 65. Ayetinde ifade edildiği gibi; “O (Allah), göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki varlıkların ve imkanların yaratıcısı, düzenin hakimi, Rabbidir.” “Ölümden sonra insanın ne olacağına ilişkin bilgiler Tanrı katındadır ve bildiklerimiz kutsal kitaplarla bildirilenlerle sınırlıdır. Ölümden sonraki hayatı, cenneti, cehennemi ayetlerde yer aldığı ölçüde bilebiliyoruz. Bunu bilmenin insanı hakka ve hukuka saygılı kılacağı, dünya nizamını sağlayacağı gibi, ahiret hayatının varlığı da ölümle yok olmaktan korkan insanlar için bir umut ve moral kaynağıdır. Bakara suresinin 156. Ayetinde açıklandığı gibi; “Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz.” Atatürk din hakkında şöyle diyor: “Dinsiz kimse olmaz.” (2 Şubat 1923 İzmir konuşmasından) “Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir. Mutlaka bir şeye inanacağız. Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. İslam dini hepsinden üstündür.”
Ekleme Tarihi: 08 Aralık 2023 - Cuma

İnsan ve Din

Din kısaca insanın, içinde yaşadığı toplum ve diğer varlıklarla ilişkilerini düzenleyen, hayatına yön veren kurallar bütünüdür. Semavi dinler açısından din, yüce Allah tarafından zaman zaman peygamberler aracılığı ile insanlara tebliğ edilen yaşam kurallarıdır. Dinin amacı özetle dünya hayatında insanları doğruya, iyiye ve güzele yönlendirmek, kendini yaratan Tanrıya şükran borcunu eda ile öbür dünyaya hazırlanmaktır.

İnsanlar Allah’a muhtaçtır; çünkü O’nun tarafından yaratılmışlardır (Fatır 15-16). Din duygusu insanda doğuştandır, fıtratında vardır. Tanrı ile insan arasındaki manevi bağı ifade eder. Bu bağlılık bir ihtiyaç olarak kendini gösterir. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır (Maide 18).

Din manevi güçtür, sosyal hayatımızın en önemli unsurudur. “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar” (Hz. Muhammed). Rum suresinin 30. Ayeti bunu şöyle açıklıyor: “O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Görüldüğü gibi ayette din inancının, insanların yaratılışında mevcut olduğu anlatılmaktadır.

Atatürk de İzmir’de 2 Şubat 1923 günlü konuşmasında “Her Müslüman İslami hükümleri bilmeye mecburdur.” diyor. Biz Müslümanlığı ana babamızdan tevarüs ettik (miras gibi kabullendik), ama dinimizi ne kadar biliyoruz? Anlaşılması için dinleyiciye kendi anladığı dil ile açıklamak gerekir. Din eğitimi Arapça olduğundan, söylemler üzerinden dinimizi öğreniyor, anlamadığımız bir dil ile de ibadetimizi yapıyoruz. Kur’an evlerde, duvarda asılı kutsal bir kitap olarak bulundurulur. Ama genellikle okunmaz, okunsa da Arapça olduğundan anlaşılamaz. Bu nedenle de halk dinini gereği gibi bilemez. Halkın dini bilgileri imamlardan duyduklarından ibarettir ve verilen bilgiler daha çok ibadete ilişkindir. İbadet ise Arapça yapıldığından cemaat neye “Amin” dediğini bilmez. Bu nedenle herkes dinini bilmelidir. Hz. Ömer’in dediği gibi, “Dininizi iyi öğrenin, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz.” Ya inandığın gibi yaşarsın ya da yaşadığın gibi inanırsın.

İnanç yaşamın gücüdür

Din insani motive eden, yani harekete geçiren içsel güçtür. Kur’an bunu şöyle ifade ediyor: “Onlar! İnananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(Rad 28)

Yüce Allah buyuruyor ki: “Beni aklınızdan çıkarmayın ki ben de sizi çıkarmayayım! Bana karşı görevinizi yerine getirin, iyilikbilmez olmayın.” (Bakara 152)

Yazar Tolstoy’un ifadesiyle “İnanç yaşamın gücüdür.” İnsan yaşamı boyunca pek çok engelle karşılaşır. Bu engeller karşısında yaşadığı çaresizlik duygusu onu üstün bir varlığa yani Allah’a yöneltir. Bu duyguyu tanımlayan bir söylem: “Düşen uçakta ateist kalmaz.” Bunun Atatürk zamanında yaşanmış bir örneği var: Atatürk’ün de içlerinde bulunduğu bir sohbette arkadaşları Münir Hayri’nin namaz kıldığından söz ediyorlar. Atatürk şöyle cevap veriyor: “Batmak üzere olan bir gemide bulunsanız herhalde “Yetiş Gazi” demezsiniz, “Allah” dersiniz. Bundan tabii ne olabilir.” (Atatürk Din ve Din Adamları, Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, s.228)

Allah’a inanan ölümle yok olmayacağının huzurunu duyar. SODEP Genel Başkanı Prof. Dr. Erdal İnönü ODTÜ’deki bir konferansta fizik biliminin tarihsel gelişimini anlatırken metafizik alanına girerek, Tanrı ile ilgili bir şeyler söylüyor. Dinleyiciler arasından bir öğrenci Tanrı’nın varlığına itiraz ederek şöyle diyor: “Hocam hem de sosyal demokratsınız, sanki Tanrı varmış gibi imada bulundunuz. Doğru mu anladım?”

Erdal İnönü şöyle cevap veriyor: “Doğru anlamışsınız. Öldükten sonra çürüyüp gidecek miyim? Ama ben yok olmak istemiyorum. Yok olmayacağımı düşünmek bana huzur veriyor.” İnönü ABD’de iken ateist olan Kimya Profesörünün yaşlılığında nasıl değiştiğinden, dindar olduğundan söz ediyor. İnsanın içinde doğduğu ve mensubu olduğu dinin temel bilgilerine sahip olması ve pratiğini öğrenmesi gereğine işaret ediyor. İnönü’nün bu açıklamasından da anlaşıldığı gibi, insanlar ölünce yok olup gitmek istemez. Ölünce yok olmayacağını inanmak insana huzur verir. İyi insanlar için orada güzel bir yaşam olduğu müjdelenmektedir.

Tarihsel sürece baktığımızda, eskiden doğal güçlere, ayai güneşe ya da putlara, gizli ruhlara inanan insanların ölümünden sonra da hayatın olabileceği düşüncesiyle mezarlarının içine çanak, çömlek gibi eşyalar koydurdukları malumdur. Antik çağlarda krallar bu inançla anıt mezarlar yaptırmışlardır. Ancak onların bu inancının bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Antik çağlardaki bu din anlayışı semavi dinlerin gelmesiyle yeni bir evreye girmiştir.

 Semavi dinler vahye dayalı, peygamberler vasıtasıyla tebliğ edilen dinlerdir. Bunlar geliş sırasına göre Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıktır. Bütün bu dinler tek ilah olan Allah’a inanmayı ve O’na ibadet etmeyi esas alır. Hz. Adem ilk insan ve ilk peygamberdir. Hz. Adem’den sonra zaman zaman birçok peygamber gelmiş, insanları hakka, doğruluğa davet etmişlerdir. Son peygamber Hz Muhammed’dir. (Ahzab 40) Günümüzde vahye dayanan din kitapları; Hz. Musa’ya gönderilen Tevrat, Hz. İsa’ya gönderilen İncil ve son olarak da Hz. Muhammed’e gönderilen Kur’an’dır. Bu kitaplarda yer alan ifadeler Tanrı sözüdür. Bunların dışında din olarak ortaya atılan fikirler ilgililerinin görüşüdür. Tanrı sözü değildir. Semavi dinlerde tek Allah’a iman, cennet, cehennem gibi ortak kavramlar vardır.

Bütün peygamberler Allah’ın elçisidirler, vahiy yoluyla ya da melekler vasıtasıyla aldıkları bilgileri tebliğ ederler. Bu bilgilerin toplandığı kitaplar dinin kaynağını oluşturur. Bu kitaplarda ibadetin esasları belirtilmiş, insanların birbirlerine iyi davranmalarına, adil olmalarına, can ve mal gibi kişi haklarının korunmasına yönelik hükümler vazedilmiştir. İnsanların öldükten sonra dirilecekleri, dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekilecekleri, kitaplarda yazıldığı şekilde hareket yaşayanların ve iyilik yapanların cennete, diğerlerinin ise cehenneme gidecekleri belirtilmiştir. Buradaki amaç insanları kötü duygu ve davranışlardan uzak tutmak, cenneti vadederek dünyada huzurlu hayat yaşatmaktır.

Semavi dinlerin sahibi aynı Tanrı’dır. Ancak önce gelen Tevrat’ın ve daha sonra gelen İncil’in orijinali zamanımıza kadar ulaşmamıştır. Tevrat’ın Hz. Musa’nın ölümünden 700 yıl sonra yazıldığı rivayet edilmektedir. İncil’in ise Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarileri tarafından yazıldığı, yazarlarının adlarını taşıdığı ve aralarında farklılıklar olduğu bilinmektedir. Son kitap Kur’an ise bozulmadan zamanımıza kadar gelmiştir. Maide suresinin 46. Ayetinde “O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.” denilmektedir. Kur’an önceki kitapları doğrulayan ve Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirilmiş bir kitaptır. (Maide 48) Bakara suresinin 97. Ayetinde şöyle denilmektedir: “…Cebrail Allah’ın izniyle evvelce inen kitapların doğruluğunu bildiren, insanlara doğru yolu gösteren bir müjdeci olan Kur’an’ı senin kalbine indirmiştir.” Aynı şekilde Ali İmran suresinin 3. Ve 4. Ayetlerinde “O, sana Kitap’ı önceki kitapları(n aslını) doğrulayıcı olarak bir amaç ile indirmiştir. Daha önceki insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti. Furkan’ı (doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ı) da O indirmiştir.” denilmektedir.

“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğine vahyeder” (Şura 51). Vahiyden maksat kalbe ilham, iç aydınlanma sonucu ilişki kurmak şeklinde anlaşılmalıdır.

Hz. Muhammed kendisine vahiy gelmeden önce Hanif yani Hz. İbrahim’in dinine mensuptu. Allah’a ortak koşmazdı. Ali İmran suresinin 67 ve 68. Ayetlerinde Hz. İbrahim’in inancı şöyle tanımlanmaktadır: “İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan oldu. Bilakis sağduyudan şaşmayan bir Müslüman oldu. Ortak koşanlardan olmadı.” “Doğrusu, insanların İbrahim’e en yakın olanı ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah, Müminlerin velisidir.” Şura suresinin 52. Ayetinde de; “Böylece biz sana kendi emrimizle bir kitap (ruh) vahyettik. Sen bundan önce ne bir kitap bilirdin ne de iman bilirdin. Böylece sana indirdiğimiz kitabı yol gösterici bir ışık yaptık. Biz o kitapla kullarımızdan dileyenleri doğru yola iletiriz. Sen de insanlara o dosdoğru yolu gösterirsin.” denilmektedir. Şura suresinin 13. Ayeti de şöyledir; “Dine ait hükümlerden, Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiklerimizi ve İbrahim’e, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiklerimizi size de gidilecek yol olarak bildirdi, açıkladı; dine yapışın ve o hususta hiçbir ayrılığa düşmeyin.” Ayette Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve Hz Muhammed’e emredilenlerin hak din olduğu anlatılmaktadır. Dolayısıyla Tevrat’ı, İncil’i İslamiyet dışında tutmak, Hz. Muhammed dışındaki diğer peygamberleri dışlamak doğru değildir. Kitaplar insan topluluklarının ihtiyaçlarına çözüm getirmekte, doğru yolu göstermektedir. Bu nedenle zamanın ihtiyaçlarına göre farklılıkların olması normaldir.

Nisa suresinin 136. Ayetinde “Allah’a ve resullerine iman ediniz” deniyor. İman bir şeye gönülden inanma ve onu benimsemedir. “Kim Allah’ı meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur”  Meryem suresinin 65. Ayetinde ifade edildiği gibi; “O (Allah), göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki varlıkların ve imkanların yaratıcısı, düzenin hakimi, Rabbidir.”

“Ölümden sonra insanın ne olacağına ilişkin bilgiler Tanrı katındadır ve bildiklerimiz kutsal kitaplarla bildirilenlerle sınırlıdır. Ölümden sonraki hayatı, cenneti, cehennemi ayetlerde yer aldığı ölçüde bilebiliyoruz. Bunu bilmenin insanı hakka ve hukuka saygılı kılacağı, dünya nizamını sağlayacağı gibi, ahiret hayatının varlığı da ölümle yok olmaktan korkan insanlar için bir umut ve moral kaynağıdır. Bakara suresinin 156. Ayetinde açıklandığı gibi; “Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz.”

Atatürk din hakkında şöyle diyor: “Dinsiz kimse olmaz.” (2 Şubat 1923 İzmir konuşmasından) “Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir. Mutlaka bir şeye inanacağız. Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. İslam dini hepsinden üstündür.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.