Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
 

HABER DEDİĞİN

Kürkçü Dükkanı Türkiye’de uzuuun bir yaz tatilinden sonra “kürkçü dükkanına” döndüm. Londra bıraktığım gibiydi. “Keşke” dedim kendi kendime “  bonus  saç modelini icadından önce uygulayan  televizyon ressamı Bob Ross ölmemiş olsaydı da şu Londra semalarına pamuk gibi beyaz bulutlar arasından az buçuk da olsa yüzünü gösteren bir güneş çizseydi”. Yok Efendim yok gök yüzü bir türlü eskimeyen o koyu gri elbisesini giymiş etrafa yine kasvet dağıtıyor bu sabah. Ayrıca kentin olmazsa olmaz aksesuarı yağmur da serpiştiriyor sinsice. Pencere önüne oturmuş bir taraftan kahvemi yudumlarken öte yandan da bomboş sokakları izliyorum. Kulağım da televizyonda, az sonra başlayacak sabah haberlerini bekliyorum. Haber Dediğin Adamın biri demiş ya; en önemli haber dahi olsa manşetleri azami bir hafta-on gün işgal eder. Haber bülteni başladığında yukarıdaki varsayımın, öngörünün doğruluğuna bir kez daha şahit oluyorum. Birinci haber değil, ikinci de değil, İsrail-Filistin olayları dördüncü ve beşinci sıralarda  kendine yer bulabiliyor ancak. Hem de  beklediğimden bambaşka bir bağlam içinde. Dördüncü sıradaki haber Gazze’da sıkışıp kalan bilmem kaç tane Filistin asıllı İngiliz vatandaşının tahliyesi için yapılan  çalışmalar hakkında. Beşinci sıradaki ise daha da bencilce. Her Kasım ayının ikinci Pazar günü yapılması adet olan, geçmiş savaşlarda gösterilen kahramanlıkları anma törenlerinin (Remembrance Day), olası bir Filistin’e  destek gösterisinden etkilenmemesi, gölgelenmemesi için alınmakta olan tedbirlere ilişkin. O meşhur söylem var ya; “kimin ağrır o bağırır”, ne kadar doğru değil mi ? Aslında çatışmaların  ilk  günlerinde İngiliz yazılı, sözlü ve görüntülü basını olaylara büyük ilgi göstermişti. Kraldan fazla kralcı, Amerika’dan fazla Amerikancı olan ülke yönetimi İsrail’e tam destek verip terörişt ilan ettiği Hamas’ın şahsında Filistinlileri yerden yere vurmakla kalmamış, abisinin peşinden  koşan afacan küçük kardeş gibi Amerikan donanmasının ardından kendi gemilerini de bölgeye yollamıştı. Üstüne tuz-biber olsun diye Kıbrıs’ta Agrotur ve Dikelya’da bulunan askeri üslerini de alarma geçirmişti. İsrail’in kuruluşunda başrolü oynayan Birleşik Krallık’ın bu tutumuna şaşmamak gerek.  Devam etmeden önce Birleşik Krallık’taki siyasi duruma, partilere, etnik ve dini guruplaşmalara bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum. Günlük konuşmalarımızda “İngiltere“ deyip geçtiğiniz bu ülkenin resmi adı, bildiğiniz üzere, “Birleşik Krallık“. Zira, dört ulusun, bölgenin birleşmesinden oluşuyor.  İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda . (Futbolseverler bilirler şampiyonalara Birleşik krallık tek bir milli takımla değil, yukarıda  saydığım “ülkelerin” milli takımlarıyla  katılır. Şükürler olsun ki öyledir, yoksa hepsi birleşip tek takımla çıksalar herkesin tozunu atarlar). Asırlardır parlamenter monarşi ile idare edilir Birleşik Krallık. En üstte sembolik ve yetkileri hayli kısıtlı kral (yahut kraliçe) bulunur. Bir altında Birleşik  Krallık Başbakanı yer alır. Hali hazırda Başbakan Muhafazakar Partiden Rushi Sunak’tır. işin ilginç yanı asırlardır devam etmekte olan ve yine asırlardır katoliklerle protestanların birbirlerini didikledikleri Birleşik Krallığın Başbakanını Rushi Sunak’ın Hindistan asıllı olması ve Hindu inancına bağlı bulunmasıdır. Ülkede ilginçlik bununla da sınırlı değildir. Londra’nın Belediye Başkanı (Birleşik Krallıkta şehirlerde valiler yoktur, Belediye Başkanları vardır) Sadıq Khan da Pakşistan asıllı bir müslümandır. Bitti mi ? Yoo, daha yeni başladık. İngiltere dışında kalan İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’de Birleşik Krallıktan kopma/ayrılma rüzgarları esmektedir. Veee… İskoçya’nın Başbakanı (onlar Birinci Bakan diyorlar) İskoç Ulusal  Partisinden, Pakistan asıllı, Müslüman Hamza Yusuf’tur. Hamza’nın  eşi de Filistin asıllıdır. Geldik Kuzey Irlanda'ya. Buranın Başbakanı  Leo  Varadkar  her ne kadar Glasgow doğumlu ise de ailesi Hindistan asıllıdır. Fine Gael Partisinden olan Varadkar’ın LGBT’li olduğunu biliyorum ama hangi inanca bağlı olduğu hakkında bir fikrim yok. Gelelim  Galler’e. Nihayet kendisi ve ailesi ülke topraklarında doğmuş bir Başbakanı (Birinci Bakanı) var Galler’in. Mark Drakeford. İngilizcenin ikinci lisan olarak konuşulduğu bu ülkenin ana dili Galce.  Dünyadaki hiç bir lisana benzemeyen bu dilin konuşulmasını saatlerce dinleseniz bile kulağınıza aşina tek kelime dahi gelmez. Galler’de sokak levhaları, tabelalar vs. hem Galce, hem İngilizce yazılır. Drakeford’un inanç durumunu bilmiyorum ama ana muhalefet İşçi Partisindendir. İşçi Partisi demişken Westminster adını taşıyan Parlamentodaki ana muhalefet İşçi Partisinin de başında, benzetmek gibi olmasın ama, pek becerikli sayılamayacak bir lider var; Keir Starmer. Adamcağız biraz da şanssız. Geçenlerde yaptığı bir konuşmada, Muhafazakar Partili Başbakan Sunak’tan geri kalmamak için İsrail’i destekleyen ve Filistinlileri eleştiren cümleler kullanınca baltayı taşa vurdu. Partisinin Müslüman milletvekilleri  ayağa kalktı. Çeşitli yerlerdeki İşçi Partili belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, yerel Parti teşkilatlarının mensupları tepki gösterdiler, istifa edenler oldu. Garibim lafı nasıl çevireceğini bilemedi, eveledi, geveledi, kem küm etti, “aslında ben..“ falan dedi ama olan olmuştu. Halbuki Türk siyasetini takip etse bu gibi durumlardan “Sözlerim cımbızlandı ” veya “ maksadını aştı”, yahut “sehven” falan deyip işin içinden sıyrılabilirdi. Peki, Birleşik Krallık gibi Hristiyan  bir ülkede Müslümanlar bu kadar güçlü mü, ya Yahudilerin durumu ne ? Konuya oy gücü bakımından bakarsak Müslümanların, ekonomik açıdan bakarsak Yahudilerin daha ön sırada olduklarını görüyoruz. Ekonomik güç terazisinin göstergelerini kesin olarak bilmeme imkan yok ama inançlara ait rakamları vermem mümkün. Bir kere ülkenin toplam nüfusunun 60 milyon  civarında olduğunu söyleyerek başlayalım.  Son nüfus sayımı 2021 yılında yapılmış. Bu sayımın sonuçlarına  göre en kalabalık inanç grubu doğal olarak Hristiyanlar. Ne var ki Hristiyanlar ülkedeki inanç çoğunluğunu teşkil etmiyorlar. 27-28 milyon Hristiyan, ki bu rakam Katolik ve Protestanların toplamına ait, genel nüfusun ancak % 46’sı civarında. İkinci sırada ise…… Hayır, hayır tahmin edemediniz. İkinci sırada 22 milyon kişilik (%37) inançsızlar grubu geliyor. Müslüman nüfus ise 4 milyon (%6.5) civarında. Yani Birleşik krallıktaki her 15 kişiden biri Müslüman. Bu, “dar bölge, tek aday” seçim sisteminin uygulandığı ülkede hiç bir siyasi partinin göz ardı edemeyeceği oldukça büyük bir siyasi güç teşkil ediyor. Müslümanların ardından büyüklük sırasına göre Hindular, Sihler, Budistler geliyor. Yahudiler  ise en altta yer alıyor (yaklaşık 270 bin kişi ve toplam nüfusun sadece yüzde yarımı kadar). Yani bu durumun Türkçesi siyasetçilerin Müslümanları karşısına alacak söz ve hareketlerde bulunmadan önce bir kez daha düşünmeleri gerektiği. Haa, Birleşik Krallıkta bir de Kral var değil mi ? Veliahtken gizli Müslüman olduğu  iddia edilen Charles, acaba Kraliyet tahtına oturduktan sonra Filistin- İsrail çatışması  hakkında ne düşünüyor acaba ? Ne düşündüğünü bilmem ama ağzını açıp bir kelime dahi etmiyor., etliye sütlüye karışmamaya özen gösteriyor. Zaten Kral olduğundan beri, Veliahtlık döneminin aksine ne ortalarda fazla görüldüğü, ne de çeşitli konularda konuştuğu yok. Oğlu, Veliaht ve Galler Prensi William da öyle (tüm Veliahtlar Galler Prensi unvanını taşır).  Dönelim 12 Kasım günü yapılacak Anma Günü (Remembrance Day) Törenleri sırasında düzenlenecek Filistin yanlısı/İsrail aleyhtarı bir gösterinin olası olumsuz etkileri  hususuna . Bir başka ifade ile bu gösterinin yasaklanıp yasaklanmaması konusuna. Kimse elini ateşe sokmak istemiyor. Hindistan asıllı Başbakan  Rushi Sunak topu Bakanlar kuruluna atıyor, onlar da yine Hindistan asıllı İçişleri Bakanı Suella Brayerman’ın sırtına yüklüyorlar sorumluluğu. Ama kadın yer mi bunu….Görevi Londra Polis Teşkilatının Başkanına paslıyor.. “ Alavere  dalavere Londra Polis  şefi nöbete”. Adamcağız Filistin gösterisinin sakıncalı olabileceği kararına varırsa etkinliği yasaklayacak….veee bir olumsuzluk/tepki durumunda kabak onun başına patlayacak. Bu arada Pakistan asıllı Londra Belediye Başkanı Sadıq Khan tam siper. Duvarda ses var onda yok. Yani, sözüm meclisten dışarı, bazılarında tam bizim “İt ite, it kuyruğuna”  lafı, bazılarında da “ne kokar ne bulaşır tavşan defi haceti” benzetmesi gibi bir durum söz konusu. Ne var ki Londra Polis Teşkilatının (Metropolitan Police) Başkanı Sir Mark Rowley de kaçın kurası. Zaten öyle olmasa  Teşkilatın başına gelebilir miydi ? Öyle bir laf etti ki ne siyasi partilerin, ne etnik/dini grupların, ne de kimsenin  ağızlarını açacak, bir şey söyleyecek hali kalmadı. İsim zikrettmeden “gösteri yapmak bir haktır, bir özgürlüktür. Bu hak hiçbir nedenle, gerekçe ile, mazeret ileri sürülerek engellenemez” dedi. Buyurun buradan yakın. Sir Mark Rowley bu açıklaması ile hem kendini, hem siyasi partileri, politik çevreleri, hem de konuyla uzaktan yakından ilgili her kesimi sorumluluktan kurtardı. İsrail yanlısı politikalar güden iktidar ve muhalefet partileri bu şekilde Filistin yanlılarının herhangi bir yasaklama durumunda gösterecekleri tepkiden kurtulmuş  oldular ve oy kaybetmeyecekleri için gizli gizli sevindiler. Eh ne demişler: “Mesele oy olunca (!) gerisi teferruattır” Bu durumda , olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde, 12 Kasımda hem Anma Günü Törenleri yapılacak, hem de Filistin!’e Destek Gösterisi. Umarım göstericiler heyecana kapılıp, galeyana gelip, olası provokatörlere uyup bir çuval inciri berbat etmez, kaş yapayım derken göz çıkarmazlar. Haa, az kalsın unutuyordum. Bugünkü (7 Kasım) online Sözcü Gazetesine öğle saatlerinde bir göz attım. Baktım ki  Filistin-İsrail olaylarına ilişkin haber 9. Sırada. Eee, haber dediğin……  
Ekleme Tarihi: 09 Kasım 2023 - Perşembe

HABER DEDİĞİN

Kürkçü Dükkanı

Türkiye’de uzuuun bir yaz tatilinden sonra “kürkçü dükkanına” döndüm. Londra bıraktığım gibiydi.

“Keşke” dedim kendi kendime “  bonus  saç modelini icadından önce uygulayan  televizyon ressamı Bob Ross ölmemiş olsaydı da şu Londra semalarına pamuk gibi beyaz bulutlar arasından az buçuk da olsa yüzünü gösteren bir güneş çizseydi”.

Yok Efendim yok gök yüzü bir türlü eskimeyen o koyu gri elbisesini giymiş etrafa yine kasvet dağıtıyor bu sabah. Ayrıca kentin olmazsa olmaz aksesuarı yağmur da serpiştiriyor sinsice.

Pencere önüne oturmuş bir taraftan kahvemi yudumlarken öte yandan da bomboş sokakları izliyorum. Kulağım da televizyonda, az sonra başlayacak sabah haberlerini bekliyorum.

Haber Dediğin

Adamın biri demiş ya; en önemli haber dahi olsa manşetleri azami bir hafta-on gün işgal eder.

Haber bülteni başladığında yukarıdaki varsayımın, öngörünün doğruluğuna bir kez daha şahit oluyorum.

Birinci haber değil, ikinci de değil, İsrail-Filistin olayları dördüncü ve beşinci sıralarda  kendine yer bulabiliyor ancak. Hem de  beklediğimden bambaşka bir bağlam içinde.

Dördüncü sıradaki haber Gazze’da sıkışıp kalan bilmem kaç tane Filistin asıllı İngiliz vatandaşının tahliyesi için yapılan  çalışmalar hakkında.

Beşinci sıradaki ise daha da bencilce. Her Kasım ayının ikinci Pazar günü yapılması adet olan, geçmiş savaşlarda gösterilen kahramanlıkları anma törenlerinin (Remembrance Day), olası bir Filistin’e  destek gösterisinden etkilenmemesi, gölgelenmemesi için alınmakta olan tedbirlere ilişkin.

O meşhur söylem var ya; “kimin ağrır o bağırır”, ne kadar doğru değil mi ?

Aslında çatışmaların  ilk  günlerinde İngiliz yazılı, sözlü ve görüntülü basını olaylara büyük ilgi göstermişti. Kraldan fazla kralcı, Amerika’dan fazla Amerikancı olan ülke yönetimi İsrail’e tam destek verip terörişt ilan ettiği Hamas’ın şahsında Filistinlileri yerden yere vurmakla kalmamış, abisinin peşinden  koşan afacan küçük kardeş gibi Amerikan donanmasının ardından kendi gemilerini de bölgeye yollamıştı. Üstüne tuz-biber olsun diye Kıbrıs’ta Agrotur ve Dikelya’da bulunan askeri üslerini de alarma geçirmişti.

İsrail’in kuruluşunda başrolü oynayan Birleşik Krallık’ın bu tutumuna şaşmamak gerek. 

Devam etmeden önce Birleşik Krallık’taki siyasi duruma, partilere, etnik ve dini guruplaşmalara bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Günlük konuşmalarımızda “İngiltere“ deyip geçtiğiniz bu ülkenin resmi adı, bildiğiniz üzere, “Birleşik Krallık“. Zira, dört ulusun, bölgenin birleşmesinden oluşuyor.  İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda .

(Futbolseverler bilirler şampiyonalara Birleşik krallık tek bir milli takımla değil, yukarıda  saydığım “ülkelerin” milli takımlarıyla  katılır. Şükürler olsun ki öyledir, yoksa hepsi birleşip tek takımla çıksalar herkesin tozunu atarlar).

Asırlardır parlamenter monarşi ile idare edilir Birleşik Krallık. En üstte sembolik ve yetkileri hayli kısıtlı kral (yahut kraliçe) bulunur. Bir altında Birleşik  Krallık Başbakanı yer alır.

Hali hazırda Başbakan Muhafazakar Partiden Rushi Sunak’tır. işin ilginç yanı asırlardır devam etmekte olan ve yine asırlardır katoliklerle protestanların birbirlerini didikledikleri Birleşik Krallığın Başbakanını Rushi Sunak’ın Hindistan asıllı olması ve Hindu inancına bağlı bulunmasıdır. Ülkede ilginçlik bununla da sınırlı değildir. Londra’nın Belediye Başkanı (Birleşik Krallıkta şehirlerde valiler yoktur, Belediye Başkanları vardır) Sadıq Khan da Pakşistan asıllı bir müslümandır.

Bitti mi ?

Yoo, daha yeni başladık.

İngiltere dışında kalan İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’de Birleşik Krallıktan kopma/ayrılma rüzgarları esmektedir. Veee…

İskoçya’nın Başbakanı (onlar Birinci Bakan diyorlar) İskoç Ulusal  Partisinden, Pakistan asıllı, Müslüman Hamza Yusuf’tur. Hamza’nın  eşi de Filistin asıllıdır.

Geldik Kuzey Irlanda'ya. Buranın Başbakanı  Leo  Varadkar  her ne kadar Glasgow doğumlu ise de ailesi Hindistan asıllıdır. Fine Gael Partisinden olan Varadkar’ın LGBT’li olduğunu biliyorum ama hangi inanca bağlı olduğu hakkında bir fikrim yok.

Gelelim  Galler’e. Nihayet kendisi ve ailesi ülke topraklarında doğmuş bir Başbakanı (Birinci Bakanı) var Galler’in. Mark Drakeford. İngilizcenin ikinci lisan olarak konuşulduğu bu ülkenin ana dili Galce.  Dünyadaki hiç bir lisana benzemeyen bu dilin konuşulmasını saatlerce dinleseniz bile kulağınıza aşina tek kelime dahi gelmez. Galler’de sokak levhaları, tabelalar vs. hem Galce, hem İngilizce yazılır. Drakeford’un inanç durumunu bilmiyorum ama ana muhalefet İşçi Partisindendir.

İşçi Partisi demişken Westminster adını taşıyan Parlamentodaki ana muhalefet İşçi Partisinin de başında, benzetmek gibi olmasın ama, pek becerikli sayılamayacak bir lider var; Keir Starmer.

Adamcağız biraz da şanssız. Geçenlerde yaptığı bir konuşmada, Muhafazakar Partili Başbakan Sunak’tan geri kalmamak için İsrail’i destekleyen ve Filistinlileri eleştiren cümleler kullanınca baltayı taşa vurdu. Partisinin Müslüman milletvekilleri  ayağa kalktı. Çeşitli yerlerdeki İşçi Partili belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, yerel Parti teşkilatlarının mensupları tepki gösterdiler, istifa edenler oldu. Garibim lafı nasıl çevireceğini bilemedi, eveledi, geveledi, kem küm etti, “aslında ben..“ falan dedi ama olan olmuştu. Halbuki Türk siyasetini takip etse bu gibi durumlardan

“Sözlerim cımbızlandı ” veya “ maksadını aştı”, yahut “sehven” falan deyip işin içinden sıyrılabilirdi.

Peki, Birleşik Krallık gibi Hristiyan  bir ülkede Müslümanlar bu kadar güçlü mü, ya Yahudilerin durumu ne ?

Konuya oy gücü bakımından bakarsak Müslümanların, ekonomik açıdan bakarsak Yahudilerin daha ön sırada olduklarını görüyoruz.

Ekonomik güç terazisinin göstergelerini kesin olarak bilmeme imkan yok ama inançlara ait rakamları vermem mümkün.

Bir kere ülkenin toplam nüfusunun 60 milyon  civarında olduğunu söyleyerek başlayalım.  Son nüfus sayımı 2021 yılında yapılmış. Bu sayımın sonuçlarına  göre en kalabalık inanç grubu doğal olarak Hristiyanlar. Ne var ki Hristiyanlar ülkedeki inanç çoğunluğunu teşkil etmiyorlar. 27-28 milyon Hristiyan, ki bu rakam Katolik ve Protestanların toplamına ait, genel nüfusun ancak % 46’sı civarında.

İkinci sırada ise……

Hayır, hayır tahmin edemediniz. İkinci sırada 22 milyon kişilik (%37) inançsızlar grubu geliyor.

Müslüman nüfus ise 4 milyon (%6.5) civarında. Yani Birleşik krallıktaki her 15 kişiden biri Müslüman. Bu, “dar bölge, tek aday” seçim sisteminin uygulandığı ülkede hiç bir siyasi partinin göz ardı edemeyeceği oldukça büyük bir siyasi güç teşkil ediyor.

Müslümanların ardından büyüklük sırasına göre Hindular, Sihler, Budistler geliyor. Yahudiler  ise en altta yer alıyor (yaklaşık 270 bin kişi ve toplam nüfusun sadece yüzde yarımı kadar). Yani bu durumun Türkçesi siyasetçilerin Müslümanları karşısına alacak söz ve hareketlerde bulunmadan önce bir kez daha düşünmeleri gerektiği.

https://ssl.gstatic.com/ui/v1/icons/mail/images/cleardot.gif

Haa, Birleşik Krallıkta bir de Kral var değil mi ? Veliahtken gizli Müslüman olduğu  iddia edilen Charles, acaba Kraliyet tahtına oturduktan sonra Filistin- İsrail çatışması  hakkında ne düşünüyor acaba ? Ne düşündüğünü bilmem ama ağzını açıp bir kelime dahi etmiyor., etliye sütlüye karışmamaya özen gösteriyor. Zaten Kral olduğundan beri, Veliahtlık döneminin aksine ne ortalarda fazla görüldüğü, ne de çeşitli konularda konuştuğu yok. Oğlu, Veliaht ve Galler Prensi William da öyle (tüm Veliahtlar Galler Prensi unvanını taşır). 

Dönelim 12 Kasım günü yapılacak Anma Günü (Remembrance Day)

Törenleri sırasında düzenlenecek Filistin yanlısı/İsrail aleyhtarı bir gösterinin olası olumsuz etkileri  hususuna . Bir başka ifade ile bu gösterinin yasaklanıp yasaklanmaması konusuna.

Kimse elini ateşe sokmak istemiyor. Hindistan asıllı Başbakan  Rushi Sunak topu Bakanlar kuruluna atıyor, onlar da yine Hindistan asıllı İçişleri Bakanı Suella Brayerman’ın sırtına yüklüyorlar sorumluluğu. Ama kadın yer mi bunu….Görevi Londra Polis Teşkilatının Başkanına paslıyor.. “ Alavere  dalavere Londra Polis  şefi nöbete”. Adamcağız Filistin gösterisinin sakıncalı olabileceği kararına varırsa etkinliği yasaklayacak….veee bir olumsuzluk/tepki durumunda kabak onun başına patlayacak.

Bu arada Pakistan asıllı Londra Belediye Başkanı Sadıq Khan tam siper. Duvarda ses var onda yok.

Yani, sözüm meclisten dışarı, bazılarında tam bizim “İt ite, it kuyruğuna”  lafı, bazılarında da “ne kokar ne bulaşır tavşan defi haceti” benzetmesi gibi bir durum söz konusu.

Ne var ki Londra Polis Teşkilatının (Metropolitan Police) Başkanı Sir Mark Rowley de kaçın kurası. Zaten öyle olmasa  Teşkilatın başına gelebilir miydi ? Öyle bir laf etti ki ne siyasi partilerin, ne etnik/dini grupların, ne de kimsenin  ağızlarını açacak, bir şey söyleyecek hali

kalmadı. İsim zikrettmeden “gösteri yapmak bir haktır, bir özgürlüktür. Bu hak hiçbir nedenle, gerekçe ile, mazeret ileri sürülerek engellenemez” dedi.

Buyurun buradan yakın.

Sir Mark Rowley bu açıklaması ile hem kendini, hem siyasi partileri, politik çevreleri, hem de konuyla uzaktan yakından ilgili her kesimi sorumluluktan kurtardı. İsrail yanlısı politikalar güden iktidar ve muhalefet partileri bu şekilde Filistin yanlılarının herhangi bir yasaklama durumunda gösterecekleri tepkiden kurtulmuş  oldular ve oy kaybetmeyecekleri için gizli gizli sevindiler. Eh ne demişler:

“Mesele oy olunca (!) gerisi teferruattır”

Bu durumda , olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde, 12 Kasımda hem Anma Günü Törenleri yapılacak, hem de Filistin!’e Destek Gösterisi. Umarım göstericiler heyecana kapılıp, galeyana gelip, olası provokatörlere uyup bir çuval inciri berbat etmez, kaş yapayım derken göz çıkarmazlar.

Haa, az kalsın unutuyordum. Bugünkü (7 Kasım) online Sözcü Gazetesine öğle saatlerinde bir göz attım. Baktım ki  Filistin-İsrail olaylarına ilişkin haber 9. Sırada. Eee, haber dediğin……

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gulfem
(09.11.2023 15:35 - #453)
Ne guzel ifade etmissiniz Ingiltere'deki politik durumu. Tesekkurler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Yusuf Yüksel Köken
(12.01.2024 15:46 - #553)
Kaleminize yüreğinize sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.