Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
 

Bodrum’da Yaşam

Diyelim ki 40 yıl çalışıp EYT (Erken Yaşta Emeklilik) değil de GYT (Geç Yaşta Emekli ) oldunuz (ben 43 yıl çalıştıktan sonra yaş haddinden emekli oldum). Emekli ikramiyenizle gidip Bodrum’da, iki gözlü, mütevazi  daire aldınız. öyle “denizin dudağında” falan da değil. Benim dediğim 10 yıl falan öncesine ait bir fantezi. Zira bugün Bodrum’da değil 40 yıllık emeğinizin karşılığı ikramiye ile,  breh  400 yıl çalışsanız bile bir daire almanız mümkün değil. Aldınız diyelim. Yazları gidip bir iki ay  orada tatil yapmak, dinlenmek, kafa dinlemek istiyorsunuz.  Hadi bakalım kolay gelsin. Bodrum’a varır varmaz sorunlar başlıyor. Aylardır kapalı kalan evinizi  temizletmek için  birini bulamıyorsunuz. Buldunuz diyelim, istenilen ücretin normalde  yaşadığınız şehirde istenenden fazla olduğunu duyunca şaşırıp kalıyorsunuz, “alt tarafı 50 metrekare, iki oda, bir saloncuk” falan demeyin. “Hamama giren terler ” düşüncesiyle   parayı ödediniz ve  evi temizlettiniz diyelim Hemen  ardından dandik inşaat ürünü evde her yıl yapmanız sanki Tanrının emri olan tamiratlara girişmeniz gerek. Badanacı, boyacı, muslukçu, elektrikçi, televizyoncu… daha daha bilmem neci bulmanız gerek. Bu defa “Parayı verir düdüğü çalarım” diyemezsiniz. Zira fahiş fiyatları ödemeyi göze alsanız bile işin ustasını bulmanız adeta bir mucize. Zira Bodrum’da yaşayanlar ekmeğini taştan çıkarıyor ve maşallah her işi yaptıklarını  (!) söylüyorlar ama ….çoğu kez durum  farklı sonuçlar veriyor. Bana kendisini “elektrik ustası” olarak tanıtan biri eve gelir gelmez “abi, bi tornavidan var mı?” diye  sorunca afalladım. Kendisinden beklediğim  işi beceremedi  ama “abi, istersen badana yapayım” dedi. Sırf meraktan “merdivenin, kovan, fırçan var mı” diye sorunca “ evinde  herhalde merdivenin vardır, kalanını da boyalarla beraber satın alırız” cevabını verdi. Bozuk sifonu tamir etmek için üç “usta (!)” gerekti. Hatta çalışmayan buzdolabım için garanti süresi içinde çağırdığım, önemli bir markanın servis görevlisi “motor bozulmuş, bu model motor artık üretilmiyor, iyisi mi sen yeni bir buzdolabı al” demez mi. Amma da uzattım. Evi yaşanır hale getirdiniz diyelim…. Alış verişe çıktığınızda başınıza gelecekleri bir önceki yazımda anlattığımdan burada tekrarlamayacağım. Ama bir örnek daha vermeden de yapamayacağım. İstanbul’da markette kilosu 40 liraya satılan kiraz burada pazarda 80 lira. Alışverişi de bitirdiniz, şöyle Bodrum’un merkezine, sahile, Marina’ya  falan gidip bir dolaşayım dediniz. Yollar bozuk, etraf çöp içinde, satıcılar neredeyse kolunuza girip sizi dükkanlarından içeri çekecekler. Yürümeye çalışıyorsunuz. Aman tanrım, iğne atsanız yere düşmeyecek. Kadını, erkeği, üçüncü cinsi, çoluğu, çocuğu, yaşlısı genci, eşikteki beşikteki, güzeli çirkini, güzelleşeceğim derken çirkinleşeni, natüreli estetiklisi, esteklisi kösteklisi, zengini fakiri, kodamanı, kocamanı, irilisi ufaklısı,  kredi kartı borçlusu, buraya  gelmek için bankadan kredi alanı, eşini dostunu dolandıranı,  orta hallisi, kül fıkarası, asgari ücretlisi, azami gelirlisi, beyazı,  bembeyazı, esmeri, kumralı, sarışını, kızılı,  kara yağızı, güneşte kavrulmuşu,  kuzgunisi, zeytunisi, peruklusu, keli, fodulu, dazı dazlağı bozlağı, ensesi traşlısı, afro kafalısı, at kuyruklusu, sakallısı, kaytan bıyıklısı, ama illaki dövmelisi, körü şaşısı, aksağı topalı, dört bacaklısı, kırk ayaklısı, boduru uzun bacaklısı, zayıfı şişmanı, geldiğine geleceğine pişmanı…… …….Başı sonu görülmez Çin çerisi gibi sokaklara dökülmüşler, akın akın, öbek öbek, cümbür cemaat üzerinize üzerinize geliyorlar, arkadan itekliyorlar, iskeleden sancaktan çarpıyorlar……sonunda evinize döndüğünüzde kendinizi üzeriden kamyon geçmiş horoz gibi hissediyorsunuz. (Karşı sahillere  kapağı atmak için fırsat bekleyen. Afganistanlısından, Pakistanlısından, Bangladeşlisinden, Iraklısından, Suriyelisinden, Yemenlisinden, Afrikalısından ve bilumum kanun kaçaklarından, göçmeninden, göçmeyeninden, sığınmacıdan bahsetmiyorum. onlar yazı kapsamının dışında) Hele hele akşam Barlar Sokağına, Gümbet’e, Yalıkavak’a falan gidip de sağ salim, tek parça dönerseniz  ertesi gün Malül Gazi maaşı almak için ilgili makama başvurabilirsiniz. Bu sınavları başarıyla atlattınız, yorgun argın, perişan pejmürde (!) evinize  döndünüz diyelim. Şöyle yatıp rahat bir uyku çekmek istiyorsunuz. Kafanızı yastığa koymanızla fırlamanız bir oluyor. Aman Tanrım bu da ne ? Canhıraş çığlıklar, dümbelekler, davullar, zurnalar, cazlar, sazlar, arabeskler, poplar,hiphoplar,rap’lar, rock’lar, sambalar, mambolar… Neymiş efendim, otellerde, motellerde barlarda, kafelerde, diskolarda, publarda, gazinolarda müzik yasağı kalkmış.. Her müessese yanındakini bastırabilmek için volumünü sonuna kadar açmış sadece kulağınıza değil beyninize, benliğinize tecavüz  ediyor  Bir kakafoni ki sormayın. Hani adam demiş ya “Bodrum Bodrum olalı böyle mezalim görmedi“. Bir süre sonra aldırmaz oluyorsunuz. Zira daha baskın bir ses çıkıyor ortaya… Sokağınızdaki başıboş köpek sürüsü bir alt sokağın  sürüsü ile havlaşma yarışına giriyor. Bir üst sokaktaki sürü de işe karışınca alın size “çok sesli it konçertosu”. Tam sustular diyecekken havlama yeniden başlıyor. Ne oluyor diye pencereden baktığınızda dolup taşmış, yerlere saçılmış çöp bidonlarından, konteynerlerinden akşamki nafakasını bulmaya çalışan domuz ailesine karşı çıkan sokağınızın kahraman köpeklerini görüyorsunuz, “hattı değil  sathı müdafaaya” çalışıyorlar. O satıh da  sokağımız.  İtlerle domuzlar arasındaki Bilemem  Kaçıncı “ Harbi umumi”nin  ne kadar sürdüğünü  “ağız tadıyla (!) izlemeye imkan bulamıyorsunuz çünkü bir savaş da sizin yatak odanızda başlıyor. Sivrisinek filoları Pearl  Harbour’a saldıran Japon kamikaze Zero’ları gibi hücuma geçiyor. Elinizde üçe dörde katladığınız dünün gazetesi kendinizi korumanızda çok yetersiz kalıyor. Bodrum’da gün doğmak üzere. Müzikler susmuş, domuzlar kaçmış, köpekler sakinlemiş, sivrisinekler “üslerine” dönmüş….. …….derken camilerden sabah ezanı sesleri duyulmaya başlıyor. Nihayet göz kapaklarınız kapanıyor.uykuya mı dalıyorsunuz  , yoksa baygın mı düşüyorsunuz….kim bilir.. Yeni gün için planınız plaja gitmek. “Beach”leri bir önceki yazımda anlatmıştım. Sizin oralara gidecek mali, maddi ve manevi gücünüz yok tabii. Olsa olsa Belediye /Halk Plajlarına veya yasa icabı güya herkese açık olması gereken sahillere gidebilirsiniz. “Güya” dedim zira bu yerler aslında fiili işgal altında. arkada yer alan kafeler, mafeler, oteller, moteller,  bileği  güçlü herkes, her müessese halka açık olması gereken sahillere çökmüş, şezlonglarını, şemsiyelerini koymuş, çatır çatır para tahsil ediyorlar. Bunların arasında mabadınızı koyacak iki karış yer bulabilirseniz Arşimed’in kulaklarını çınlatıp “Eureka” diyerek seviniyorsunuz. Bir sonraki yazımda anlatacağım üzere  Bodrum’un çok yetenekli Belediye Başkanının ifadesine bakılacak olursa zaten nüfusu yarım milyonu  bulmuş olan kente Bayramda 1.5-2 milyon “misafir” daha gelmiş. Bu durumda herkese sahilde 2-3 metrekarelik deniz düşse acaba karasularımızı aşar mıyız endişesini yaşıyorum. Yaşı çoktan “kemal”e  varmış, “cemal”e  doğru yönelmiş olanlarınız  hatırlayacaklardır; yıllar önce “Sesle çizgiler” isimli bir program yapan, belki de  Türkiye’nin ilk şovmeni sayılabilecek akordeoncu  Celal Şahin vardı. Ne zaman plaja gitsem onun “elinde manyosu, deniz banyosu” isimli müzikal parodisini hatırlarım. Siz de “manyonuzla” gidip “deniz banyosunu” aldıktan sonra evinize dönünce ne yapmak istersiniz ? Duş almak, değil mi ? Duş mu, o da nedir ? Duş almak için su gerek . Heyhat, su nerede? “ Bari klima cihazını çalıştırıp oturayım, biraz serinleyeyim” demeye de kalkmayın. Cihazın çalışması için elektrik gerek…ama elektrik kesik. Hanım yemek hazırlayacak ama tüp de bitmiş. Hayır hayır sakın bela salmaya, küfretmeye  kalkmayın…siz Bodrum gibi bir yerde ev sahibi , bir avuç “mutlu azınlık” içindesiniz. Oturun halinize şükredin. Zaten bir kaç gün sonra “sizi çok seven” ama ismini dahi zor hatırladığınız ilk okul arkadaşınız,  eniştenizin damadının kayınları,  eşinizin mahalleden çocukluk arkadaşı çoluk çocuk ziyarete gelecekler. “ Çok özlemişler de”.O kadar yol geldikleri için eh birkaç gün de kalacaklar . Tabii eğer “rahatsız etmeyeceklerse” yahut “bir maniniz yoksa”. Tevekkel dememişler “ en iyi yazlık, arkadaşınızın yazlığıdır” diye. BKODRUM; BODRUM  Bu bölümü bitirmeden önce birlikte bir şarkı söyleyelim istiyorum.  MFÖ’den Mazhar söylüyor o biraz baygın, biraz tembel sesi ile: “Nasıl anlatsam, nerden başlasam,    Mmm   Bodrum,Bodrum, Bodrum, Bodrum.. Duygu, biraz duygu, Bütün istediğim buydu. Biraz deniz, biraz uyku, Bütün istediğim buydu. Bodrum, Bodrum, Bodrum, bodrum.. Mmmı…”” Böyle devam edip gidiyor o güzel şarkı. İlahi Mazharcığım, sen Bodrum’a gelmeyeli kaç yıl oldu acaba ? Hangi duygu, hangi deniz, hangi uyku ? Mmm….Bodrum Bodrum…..Mmm… Accık  kazık , birazcık azık…..Bütün istediğim buydu. Mmm….Bodrum Bodrum.    Mmm. Evde elektrik, su…bütün istediğim bu.. Mmm….Bodrum bodrum….Mmm. İki karış deniz, Güneşte yanmış beniz…Bütün istediğim buydu Mmmm…..Mmmm. Bodrum Bodrum. Bir dahaki yazıya kadar sevgiyle kalın.        
Ekleme Tarihi: 17 Temmuz 2023 - Pazartesi

Bodrum’da Yaşam

Diyelim ki 40 yıl çalışıp EYT (Erken Yaşta Emeklilik) değil de GYT (Geç Yaşta Emekli ) oldunuz (ben 43 yıl çalıştıktan sonra yaş haddinden emekli oldum). Emekli ikramiyenizle gidip Bodrum’da, iki gözlü, mütevazi  daire aldınız. öyle “denizin dudağında” falan da değil. Benim dediğim 10 yıl falan öncesine ait bir fantezi. Zira bugün Bodrum’da değil 40 yıllık emeğinizin karşılığı ikramiye ile,  breh  400 yıl çalışsanız bile bir daire almanız mümkün değil.

Aldınız diyelim.

Yazları gidip bir iki ay  orada tatil yapmak, dinlenmek, kafa dinlemek istiyorsunuz.  Hadi bakalım kolay gelsin.

Bodrum’a varır varmaz sorunlar başlıyor. Aylardır kapalı kalan evinizi  temizletmek için  birini bulamıyorsunuz. Buldunuz diyelim, istenilen ücretin normalde  yaşadığınız şehirde istenenden fazla olduğunu duyunca şaşırıp kalıyorsunuz, “alt tarafı 50 metrekare, iki oda, bir saloncuk” falan demeyin.

“Hamama giren terler ” düşüncesiyle   parayı ödediniz ve  evi temizlettiniz diyelim Hemen  ardından dandik inşaat ürünü evde her yıl yapmanız sanki Tanrının emri olan tamiratlara girişmeniz gerek. Badanacı, boyacı, muslukçu, elektrikçi, televizyoncu… daha daha bilmem neci bulmanız gerek. Bu defa “Parayı verir düdüğü çalarım” diyemezsiniz. Zira fahiş fiyatları ödemeyi göze alsanız bile işin ustasını bulmanız adeta bir mucize. Zira Bodrum’da yaşayanlar ekmeğini taştan çıkarıyor ve maşallah her işi yaptıklarını  (!) söylüyorlar ama ….çoğu kez durum  farklı sonuçlar veriyor. Bana kendisini “elektrik ustası” olarak tanıtan biri eve gelir gelmez “abi, bi tornavidan var mı?” diye  sorunca afalladım. Kendisinden beklediğim  işi beceremedi  ama “abi, istersen badana yapayım” dedi. Sırf meraktan “merdivenin, kovan, fırçan var mı” diye sorunca “ evinde  herhalde merdivenin vardır, kalanını da boyalarla beraber satın alırız” cevabını verdi. Bozuk sifonu tamir etmek için üç “usta (!)” gerekti. Hatta çalışmayan buzdolabım için garanti süresi içinde çağırdığım, önemli bir markanın servis görevlisi “motor bozulmuş, bu model motor artık üretilmiyor, iyisi mi sen yeni bir buzdolabı al” demez mi.

Amma da uzattım.

Evi yaşanır hale getirdiniz diyelim…. Alış verişe çıktığınızda başınıza gelecekleri bir önceki yazımda anlattığımdan burada tekrarlamayacağım. Ama bir örnek daha vermeden de yapamayacağım. İstanbul’da markette kilosu 40 liraya satılan kiraz burada pazarda 80 lira.

Alışverişi de bitirdiniz, şöyle Bodrum’un merkezine, sahile, Marina’ya  falan gidip bir dolaşayım dediniz. Yollar bozuk, etraf çöp içinde, satıcılar neredeyse kolunuza girip sizi dükkanlarından içeri çekecekler. Yürümeye çalışıyorsunuz. Aman tanrım, iğne atsanız yere düşmeyecek. Kadını, erkeği, üçüncü cinsi, çoluğu, çocuğu, yaşlısı genci, eşikteki beşikteki, güzeli çirkini, güzelleşeceğim derken çirkinleşeni, natüreli estetiklisi, esteklisi kösteklisi, zengini fakiri, kodamanı, kocamanı, irilisi ufaklısı,  kredi kartı borçlusu, buraya  gelmek için bankadan kredi alanı, eşini dostunu dolandıranı,  orta hallisi, kül fıkarası, asgari ücretlisi, azami gelirlisi, beyazı,  bembeyazı, esmeri, kumralı, sarışını, kızılı,  kara yağızı, güneşte kavrulmuşu,  kuzgunisi, zeytunisi, peruklusu, keli, fodulu, dazı dazlağı bozlağı, ensesi traşlısı, afro kafalısı, at kuyruklusu, sakallısı, kaytan bıyıklısı, ama illaki dövmelisi, körü şaşısı, aksağı topalı, dört bacaklısı, kırk ayaklısı, boduru uzun bacaklısı, zayıfı şişmanı, geldiğine geleceğine pişmanı……

…….Başı sonu görülmez Çin çerisi gibi sokaklara dökülmüşler, akın akın, öbek öbek, cümbür cemaat üzerinize üzerinize geliyorlar, arkadan itekliyorlar, iskeleden sancaktan çarpıyorlar……sonunda evinize döndüğünüzde kendinizi üzeriden kamyon geçmiş horoz gibi hissediyorsunuz.

(Karşı sahillere  kapağı atmak için fırsat bekleyen. Afganistanlısından, Pakistanlısından, Bangladeşlisinden, Iraklısından, Suriyelisinden, Yemenlisinden, Afrikalısından ve bilumum kanun kaçaklarından, göçmeninden, göçmeyeninden, sığınmacıdan bahsetmiyorum. onlar yazı kapsamının dışında)

Hele hele akşam Barlar Sokağına, Gümbet’e, Yalıkavak’a falan gidip de sağ salim, tek parça dönerseniz  ertesi gün Malül Gazi maaşı almak için ilgili makama başvurabilirsiniz.

Bu sınavları başarıyla atlattınız, yorgun argın, perişan pejmürde (!) evinize  döndünüz diyelim. Şöyle yatıp rahat bir uyku çekmek istiyorsunuz. Kafanızı yastığa koymanızla fırlamanız bir oluyor. Aman Tanrım bu da ne ? Canhıraş çığlıklar, dümbelekler, davullar, zurnalar, cazlar, sazlar, arabeskler, poplar,hiphoplar,rap’lar, rock’lar, sambalar, mambolar…

Neymiş efendim, otellerde, motellerde barlarda, kafelerde, diskolarda, publarda, gazinolarda müzik yasağı kalkmış.. Her müessese yanındakini bastırabilmek için volumünü sonuna kadar açmış sadece kulağınıza değil beyninize, benliğinize tecavüz  ediyor  Bir kakafoni ki sormayın. Hani adam demiş ya “Bodrum Bodrum olalı böyle mezalim görmedi“.

Bir süre sonra aldırmaz oluyorsunuz. Zira daha baskın bir ses çıkıyor ortaya… Sokağınızdaki başıboş köpek sürüsü bir alt sokağın  sürüsü ile havlaşma yarışına giriyor. Bir üst sokaktaki sürü de işe karışınca alın size “çok sesli it konçertosu”. Tam sustular diyecekken havlama yeniden başlıyor. Ne oluyor diye pencereden baktığınızda dolup taşmış, yerlere saçılmış çöp bidonlarından, konteynerlerinden akşamki nafakasını bulmaya çalışan domuz ailesine karşı çıkan sokağınızın kahraman köpeklerini görüyorsunuz, “hattı değil  sathı müdafaaya” çalışıyorlar. O satıh da  sokağımız.  İtlerle domuzlar arasındaki Bilemem  Kaçıncı “ Harbi umumi”nin  ne kadar sürdüğünü  “ağız tadıyla (!) izlemeye imkan bulamıyorsunuz çünkü bir savaş da sizin yatak odanızda başlıyor. Sivrisinek filoları Pearl  Harbour’a saldıran Japon kamikaze Zero’ları gibi hücuma geçiyor. Elinizde üçe dörde katladığınız dünün gazetesi kendinizi korumanızda çok yetersiz kalıyor.

Bodrum’da gün doğmak üzere. Müzikler susmuş, domuzlar kaçmış, köpekler sakinlemiş, sivrisinekler “üslerine” dönmüş…..

…….derken camilerden sabah ezanı sesleri duyulmaya başlıyor.

Nihayet göz kapaklarınız kapanıyor.uykuya mı dalıyorsunuz  , yoksa baygın mı düşüyorsunuz….kim bilir..

Yeni gün için planınız plaja gitmek.

“Beach”leri bir önceki yazımda anlatmıştım. Sizin oralara gidecek mali, maddi ve manevi gücünüz yok tabii. Olsa olsa Belediye /Halk Plajlarına veya yasa icabı güya herkese açık olması gereken sahillere gidebilirsiniz. “Güya” dedim zira bu yerler aslında fiili işgal altında. arkada yer alan kafeler, mafeler, oteller, moteller,  bileği  güçlü herkes, her müessese halka açık olması gereken sahillere çökmüş, şezlonglarını, şemsiyelerini koymuş, çatır çatır para tahsil ediyorlar. Bunların arasında mabadınızı koyacak iki karış yer bulabilirseniz Arşimed’in kulaklarını çınlatıp “Eureka” diyerek seviniyorsunuz.

Bir sonraki yazımda anlatacağım üzere  Bodrum’un çok yetenekli Belediye Başkanının ifadesine bakılacak olursa zaten nüfusu yarım milyonu  bulmuş olan kente Bayramda 1.5-2 milyon “misafir” daha gelmiş. Bu durumda herkese sahilde 2-3 metrekarelik deniz düşse acaba karasularımızı aşar mıyız endişesini yaşıyorum.

Yaşı çoktan “kemal”e  varmış, “cemal”e  doğru yönelmiş olanlarınız  hatırlayacaklardır; yıllar önce “Sesle çizgiler” isimli bir program yapan, belki de  Türkiye’nin ilk şovmeni sayılabilecek akordeoncu  Celal Şahin vardı. Ne zaman plaja gitsem onun “elinde manyosu, deniz banyosu” isimli müzikal parodisini hatırlarım. Siz de “manyonuzla” gidip “deniz banyosunu” aldıktan sonra evinize dönünce ne yapmak istersiniz ? Duş almak, değil mi ? Duş mu, o da nedir ? Duş almak için su gerek . Heyhat, su nerede? “ Bari klima cihazını çalıştırıp oturayım, biraz serinleyeyim” demeye de kalkmayın. Cihazın çalışması için elektrik gerek…ama elektrik kesik. Hanım yemek hazırlayacak ama tüp de bitmiş.

Hayır hayır sakın bela salmaya, küfretmeye  kalkmayın…siz Bodrum gibi bir yerde ev sahibi , bir avuç “mutlu azınlık” içindesiniz. Oturun halinize şükredin. Zaten bir kaç gün sonra “sizi çok seven” ama ismini dahi zor hatırladığınız ilk okul arkadaşınız,  eniştenizin damadının kayınları,  eşinizin mahalleden çocukluk arkadaşı çoluk çocuk ziyarete gelecekler. “ Çok özlemişler de”.O kadar yol geldikleri için eh birkaç gün de kalacaklar . Tabii eğer “rahatsız etmeyeceklerse” yahut “bir maniniz yoksa”.

Tevekkel dememişler “ en iyi yazlık, arkadaşınızın yazlığıdır” diye.

BKODRUM; BODRUM 

Bu bölümü bitirmeden önce birlikte bir şarkı söyleyelim istiyorum. 

MFÖ’den Mazhar söylüyor o biraz baygın, biraz tembel sesi ile:

“Nasıl anlatsam, nerden başlasam, 

 

Mmm

 

Bodrum,Bodrum,

Bodrum, Bodrum..

Duygu, biraz duygu,

Bütün istediğim buydu.

Biraz deniz, biraz uyku,

Bütün istediğim buydu.

Bodrum, Bodrum,

Bodrum, bodrum..

Mmmı…””

Böyle devam edip gidiyor o güzel şarkı.

İlahi Mazharcığım, sen Bodrum’a gelmeyeli kaç yıl oldu acaba ? Hangi duygu, hangi deniz, hangi uyku ?

Mmm….Bodrum Bodrum…..Mmm…

Accık  kazık , birazcık azık…..Bütün istediğim buydu.

Mmm….Bodrum Bodrum.    Mmm.

Evde elektrik, su…bütün istediğim bu..

Mmm….Bodrum bodrum….Mmm.

İki karış deniz, Güneşte yanmış beniz…Bütün istediğim buydu

Mmmm…..Mmmm. Bodrum Bodrum.

Bir dahaki yazıya kadar sevgiyle kalın.

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.