Nevzat SELVİ
Köşe Yazarı
Nevzat SELVİ
 

Akbelen öncesi ve sonrası….

İnsanoğlunun hırsı yüzünden, tüketim hırsı yüzünden düçar olduğumuz felaketleri hatırlatan Akbelen faciası beni bir kez daha dertlendirdi. Diyeceksiniz ki dertlensen ne olur. Elin oğlu bildiğini okuyor. Neden bu böyle dedim kendi kendime. İleriye değil, tarihin derinliğine doğru geriye yola çıktım bu zulmün sebep ve çaresini aramak için. Bilgiden, deneyimden, kısacası her türlü teknolojiden mahrum insanoğlu, tee 5000 yıl önce Feng Shui öğretisi ile doğayla uyumlu yaşamayı öğrenmiş, tatbik etmiş, doğaya uyumlu yaşamayınca başına gelenleri görmüş, hayatını buna göre tanzim etmiş. Coğrafi, dini, felsefi, matematiksel, estetiksel ve ideolojik fikirlerini bu öğreti çerçevesinde düzenlemiş. Yine tee 2000 yıl önce Seneca, Roma hiyerarşisindeki ikbalinden vazgeçerek oturmuş doğa olaylarını incelemiş, insanoğlunun neden doğa şartlarına uygun yaşaması gerektiğini anlatmış. Kur’anda da, doğuştan medeni bir varlık olan (ama bugün medeni değil adeta vahşi olan) insan için belirlenmiş sosyal kanunlar vardır ve Sünnetullah denilen bu kanunlar tabiat şartlarına da atıfta bulunarak, bu şartlara uyumlu yaşamayı tavsiye etmekte, buna uymayan kavimlerin başına gelenler anlatılmaktadır. Bunları öğrendikçe bugünkü insanın haline acımamak elde değil. Hiç mi akıllanmıyor bu insanoğlu. Hadi bırak şu keferelerin (yaradanın gücüne gitmesin kulu için söylediğimden) sözlerine, Sünnetullah’a tabi olalım bari. Bizce keferelerden biri ama, Allah’ın saygın ve akıllı kulu Seneca ne diyor: “Stoa düşüncesindeki ahlak temelli doğa anlayışına uygun olarak, doğa olaylarının bilgisinden hareketle, insanın ahlaki duruşuna bir takım genel ölçütler belirlemek ve bizzat doğanın düzenli işleyişini insan yaşamına örnek kılmak gerekir.” Şimdi dikkat edilecek ve üzerinde durulması gereken bir noktaya daha değiniyor bu büyük insan: “Niçin doğanın bilgilerine sahip olmalıyız?” diye soruyor ve  “kendi kötülüklerimizi ortadan kaldırmak için” şeklinde cevaplıyor. Hele buraya alacağım bir düşüncesi de tam bizim Müslümanlığımıza hitap ediyor: “Doğa Tanrısal bir iradeyle insanı yönlendirildiği için doğa olaylarını incelemek demek, aslında Tanrının emirlerini dinlemek, yani Tanrıyı övmektir.” Buyurun şimdi buna ne diyeceksiniz. Günde beş defa ezanın okunduğu, alnımızın secdeden kalkmadığı ülkemizde acaba böyle mi? Sünnetullah’a uysana, “Akbelen ormanlarını kesip de kömür üretmezsek Bodrum ve diğer turistik çevreler elektriksiz, susuz kalır” diyeceğine, madem turizme bel bağladın o kadar turistik yerler için başka tedbirler düşün, başka yerden elektrik su getir, elektrik getir, ormanı yok edeceğine. Gerekçe mi bu yani. Beş kuruşluk kar için onbeş kuruşluk zarara mı girmek lazım. Allahın emirlerine de uymamak cabası. Beş kuruşluk elektrik elde edeceğim diye, güzelim ülkemin, özellikle Karadeniz bölgesinin  akarsularına, derelerine mi göz diktin ey kapitalizm. Bunlara dikkat etme, sonra yok kuraklık oldu, yok deprem oldu diye dizlerini döv. Yolsuzluklardan dolayı başa gelen felaketleri örtbas etmenin de çaresi var ama. “Felaketler Allah’tan, yaradan kullarını sınıyor” de işi içinden çık, mesuliyetten kurtul. Tee 500 yıl öncesinden 2000 yıl öncesinden akıl verenlere kulak asmayanlar, Rio Çevre Konferansı, Stockholm Zirve Çevre Konferansı, Johannesburg Toplantısı, Tiflis Bildirgesi gibi, insanla alay edercesine toplantılar düzenliyorlar, ama bir karar alamadan, bırakın karar almayı asgaride bile buluşamadan dağılıyorlar. Hindistan’ın Chennai kentinde düzenlenen G20 Çevre ve İklim toplantısının sonuç belgesinde, bir de utanmadan, “ülkelerin, 2025 yılını zirve noktası olarak kabul edip karbon emisyonunu azaltma planında anlaşamadıkları gözlemlenirken, emisyonu azaltmak için temiz enerji kaynaklarına yönelme planında da hemfikir olunamamıştır” beyanında bulunuyorlar. Bu kapitalizm insanlıkla alay ediyor vesselam. Akbelen’de de durum böyle. Bundan sonra ne mi olacak, su sel olup yıksa da, orman yok olup kuraklıktan kavrulsak da, yine hoyratça doğaya saldıracağız. Bize Allah’ın nimeti çevreye borcumuzu unutacağız, ormanlarımızı, akarsularımızı, göllerimizi, rant hırsıyla gözleri dönen enerji şirketlerine peşkeş çekeceğiz. Burada, Seneca’nın şu sözüyle yazıma noktayı koyacağım. “İnsan, insanlığının da üzerine çıkmadıkça ne değersiz bir şey”  
Ekleme Tarihi: 05 Ağustos 2023 - Cumartesi

Akbelen öncesi ve sonrası….

İnsanoğlunun hırsı yüzünden, tüketim hırsı yüzünden düçar olduğumuz felaketleri hatırlatan Akbelen faciası beni bir kez daha dertlendirdi. Diyeceksiniz ki dertlensen ne olur. Elin oğlu bildiğini okuyor.

Neden bu böyle dedim kendi kendime. İleriye değil, tarihin derinliğine doğru geriye yola çıktım bu zulmün sebep ve çaresini aramak için.

Bilgiden, deneyimden, kısacası her türlü teknolojiden mahrum insanoğlu, tee 5000 yıl önce Feng Shui öğretisi ile doğayla uyumlu yaşamayı öğrenmiş, tatbik etmiş, doğaya uyumlu yaşamayınca başına gelenleri görmüş, hayatını buna göre tanzim etmiş. Coğrafi, dini, felsefi, matematiksel, estetiksel ve ideolojik fikirlerini bu öğreti çerçevesinde düzenlemiş.

Yine tee 2000 yıl önce Seneca, Roma hiyerarşisindeki ikbalinden vazgeçerek oturmuş doğa olaylarını incelemiş, insanoğlunun neden doğa şartlarına uygun yaşaması gerektiğini anlatmış.

Kur’anda da, doğuştan medeni bir varlık olan (ama bugün medeni değil adeta vahşi olan) insan için belirlenmiş sosyal kanunlar vardır ve Sünnetullah denilen bu kanunlar tabiat şartlarına da atıfta bulunarak, bu şartlara uyumlu yaşamayı tavsiye etmekte, buna uymayan kavimlerin başına gelenler anlatılmaktadır.

Bunları öğrendikçe bugünkü insanın haline acımamak elde değil. Hiç mi akıllanmıyor bu insanoğlu. Hadi bırak şu keferelerin (yaradanın gücüne gitmesin kulu için söylediğimden) sözlerine, Sünnetullah’a tabi olalım bari.

Bizce keferelerden biri ama, Allah’ın saygın ve akıllı kulu Seneca ne diyor: “Stoa düşüncesindeki ahlak temelli doğa anlayışına uygun olarak, doğa olaylarının bilgisinden hareketle, insanın ahlaki duruşuna bir takım genel ölçütler belirlemek ve bizzat doğanın düzenli işleyişini insan yaşamına örnek kılmak gerekir.”

Şimdi dikkat edilecek ve üzerinde durulması gereken bir noktaya daha değiniyor bu büyük insan: “Niçin doğanın bilgilerine sahip olmalıyız?” diye soruyor ve  “kendi kötülüklerimizi ortadan kaldırmak için” şeklinde cevaplıyor.

Hele buraya alacağım bir düşüncesi de tam bizim Müslümanlığımıza hitap ediyor: “Doğa Tanrısal bir iradeyle insanı yönlendirildiği için doğa olaylarını incelemek demek, aslında Tanrının emirlerini dinlemek, yani Tanrıyı övmektir.”

Buyurun şimdi buna ne diyeceksiniz.

Günde beş defa ezanın okunduğu, alnımızın secdeden kalkmadığı ülkemizde acaba böyle mi?

Sünnetullah’a uysana, “Akbelen ormanlarını kesip de kömür üretmezsek Bodrum ve diğer turistik çevreler elektriksiz, susuz kalır” diyeceğine, madem turizme bel bağladın o kadar turistik yerler için başka tedbirler düşün, başka yerden elektrik su getir, elektrik getir, ormanı yok edeceğine. Gerekçe mi bu yani. Beş kuruşluk kar için onbeş kuruşluk zarara mı girmek lazım.

Allahın emirlerine de uymamak cabası.

Beş kuruşluk elektrik elde edeceğim diye, güzelim ülkemin, özellikle Karadeniz bölgesinin  akarsularına, derelerine mi göz diktin ey kapitalizm.

Bunlara dikkat etme, sonra yok kuraklık oldu, yok deprem oldu diye dizlerini döv. Yolsuzluklardan dolayı başa gelen felaketleri örtbas etmenin de çaresi var ama. “Felaketler Allah’tan, yaradan kullarını sınıyor” de işi içinden çık, mesuliyetten kurtul.

Tee 500 yıl öncesinden 2000 yıl öncesinden akıl verenlere kulak asmayanlar, Rio Çevre Konferansı, Stockholm Zirve Çevre Konferansı, Johannesburg Toplantısı, Tiflis Bildirgesi gibi, insanla alay edercesine toplantılar düzenliyorlar, ama bir karar alamadan, bırakın karar almayı asgaride bile buluşamadan dağılıyorlar. Hindistan’ın Chennai kentinde düzenlenen G20 Çevre ve İklim toplantısının sonuç belgesinde, bir de utanmadan, “ülkelerin, 2025 yılını zirve noktası olarak kabul edip karbon emisyonunu azaltma planında anlaşamadıkları gözlemlenirken, emisyonu azaltmak için temiz enerji kaynaklarına yönelme planında da hemfikir olunamamıştır” beyanında bulunuyorlar.

Bu kapitalizm insanlıkla alay ediyor vesselam.

Akbelen’de de durum böyle. Bundan sonra ne mi olacak, su sel olup yıksa da, orman yok olup kuraklıktan kavrulsak da, yine hoyratça doğaya saldıracağız. Bize Allah’ın nimeti çevreye borcumuzu unutacağız, ormanlarımızı, akarsularımızı, göllerimizi, rant hırsıyla gözleri dönen enerji şirketlerine peşkeş çekeceğiz.

Burada, Seneca’nın şu sözüyle yazıma noktayı koyacağım.

“İnsan, insanlığının da üzerine çıkmadıkça ne değersiz bir şey”

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hasan Şen
(05.08.2023 18:33 - #328)
Çok güzel bir makale. İzninizle paylaşıyorum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.