Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Huzurevi Sakinleri

“Yaklaşık bir buçuk yıl önce kaybettiğimiz çocukluk arkadaşım Hasan Erkılıç’ı Seyranbağları huzurevinde ziyaret etmiştim! Çocukluk arkadaşımdı Hasan. Aynı mahallede büyüdük, aynı sokaklarda koşturduk. Sarı sıcak senelere dayanır Hasan ile hukukumuz. Az tozunu yutmadık Zafertepe’nin, Seyranbağları’nın. Sokaklar dile gelse de bir konuşabilse. Neler anlatır neler? Yaklaşık bir saat süren sıcacık muhabbetimize onlarca anı sıkıştırdık. Birkaç sene önce yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle Huzurevinde yaşamaya karar almış. İçin rahatsa, huzurluysan benim için bu kâfidir, dedim. Huzurluyum, huzurlu olmasına, ama yüreğim cam kırıklarıyla dolu adeta, demişti. Dilim döndüğünce, yüreğim elverdiğince hayata dair bir şeyler anlatmaya çalıştım. Bırakalım şimdi bunları, yaşadığımız safiyane seneleri konuşalım, dediğimde haklısın demişti. Yüzüne bir tebessüm yerleşmişti. Bir hafta sonra yine görüşmek üzere sözleşmiştik. İki gün sonrası vefat haberi ulaştı. Toprağında çiçekler açsın arkadaşımın”. Hasan’dan ayrıldıktan sonra, uzun bir süre önce Seyranbağları Huzurevinde yaşadığım çok dramatik bir olayı anımsadım. Ahmet amca; Huzurevinde yaşamını sürdüren insanları gördüğümde yüreğim cız eder. Annem, Babam gelir aklıma. Huzurevlerinin yanından geçerken, hep pencerelere bakarım. Etraflarına boş gözlerle baktıklarına şahit olurum. İlmiklerini çekecek celladını bekliyorlar gibi gelir bana. Bu insanların hüznüne ve yalnızlığına içim burkulur, empati yaparım çoğu kez. Derim ki; Hepimizi bekleyen yaşlılık kaderi bu sanırım! Bu insanlar geriye alınamayan zamanın içinde, şimdiki zamanın dışındalar! Sürgüsü çekilmemiş bir mahpushane içinde olduklarını düşünürüm. Şimdilerde, alternatif yaşam deniliyor onların yalnızlığına. Çoğunluğu teknolojiyi kullanamıyor, elle yazılmış mektuplara tebrik kartlarına özlem duyuyorlar. Yaşadıkları o mektupların içinde, tebrik kartlarının üstünde ifade buluyor. Nüfus cüzdanları yenilenmiş bile olsa, zamanı geriye çevirmenin olanağı yok! O yalnızlık içerisinde bir umutla beklerler birilerini. Oğlunu, kızını belki torunlarını. Yahut kardeşlerini. Bekledikleri gelir mi? Bilinmez. Bir umut işte bekler dururlar. Çok meşgul insanlardır bekledikleri. Çok işleri vardır beklediklerinin. Gelmeye vakit bulamazlar. Tatildedirler belki de… Amaan şimdi çok yorgunum, daha sonra giderim diye es geçmiş de olabilir? Aynı sonucu yaşayacağımızı hiç düşünmeyiz bile. Sanırız ki yaşam hep böyle güllük gülistanlık olacak. Ziyaret etmekten imtina ettiğimiz, elleri öpülesi insanların kaderiyle, uzak olmayan bir zaman da hepimizin karşı karşıya kalabileceği bir durum ne yazık ki. 2009 yılıydı sanırım. "Mustafa Özarslan&Grup Çığ" ile Seyranbağları Huzurevi sakinlerine moral etkinliği yapmıştık. Yaşlı bir amca salonun bir kenara çekilmiş, uzaktan izliyordu yaşananları.  Dikkatimi çekmişti. Herkes gülüp oynarken o tekerlekli sandalyesinde üzgün bir halde izliyordu. Merak edip sordum; Yanına yaklaşıp amca neden uzakta duruyorsun? Sende katılsan? Böyle iyi oğlum, gelip ne yapayım demişti. Yakından yüzüne dikkatle baktım. Avurtları çökmüş, yalnızlık ve terk edilmişlik duygusu gözlerinde ifade buluyordu. Ben bir şeyler sordukça, amcada biraz açıldı. Eşinin yıllar önce vefat ettiğini, iki çocuğu ve torunları olduğunu söyledi. Seni ziyaret etmiyorlar mı? Yok, be oğlum gelmezler. Onları değilde, torunları çok özlüyorum! Ben, onlara karşı babalık vazifemi layıkıyla yaptım. Üstelik, çok huzurluyum, dedi. Amcanın hikâyesi çok uzundu. Dinledikçe gözlerim ıslandı. Sanırım konuşacak, yüreğindeki yangını söndürecek birini arıyordu. Epeyce konuştuk biraz rahatlamıştı. Sonra diğer huzurevi sakinlerinin arasına katıldı. Yolum düştükçe ara sıra uğrar hatırını sorardım Ahmet amcanın, çok mutlu olurdu. Yolum yine Seyranbağları’na düştüğünde ziyaret etmek istemiştim. Kapıdaki görevli, Ahmet amcanın vefat ettiğini söylediğinde yüreğim burkuldu. İşte yaşam bu, dedim içimden. “Bir varsın bir yoksun” Görevli neyiniz olurdu Ahmet amca, diye sordu? Tanıdığımdı diyebildim sadece… Huzurevi deniyor ama neyin huzuru acaba? Yalnızlığın mı, çaresizliğin mi? İnsanın sevdikleri sevenleri yanında olmayınca neyin huzuru olabilir ki? Huzurevleri olsun, evlatları olsun bir an önce ölmelerini beklerler. Bakıcıları, yakınları bile yalan söyler. "İyisiniz yaşınıza göre" iyisiniz. Aslında ölümleri yaklaştıkça kıymete biniyorlar, başlarından savılmak istendiği için. Olanakları olsa kimsenin gelmesini istemezler cenazelerine, kendi tabutlarını bile kendileri taşırlar. Bıkmışlardır, nankörlükten, baştan atılmaktan. Bu insanlar torunlarının gözlerinde eski bir masal gibidir. Bazıları durduğu yerde kuruyan bir yaprak gibi görünür. En çok ta bir deniz kıyısında çay içmeyi özlemişlerdir ya da balkon sefasını. Arada bir televizyona baksalar da, kötü haberlere rastlayınca sevdiklerine bir şey olmasın diye çok üzülürler. Sıcacık evlerinde, çocuklarıyla atılan uzun kahkahalara öyle hasret kalmışlardır ki,  bakışlarından anlaşılır. Şarkılarını, Türkülerini içlerinden söylerler artık! Bilirler ki duyuramazlar artık nefeslerini. Yüzünü cama dayayıp sevdiklerinin gelmesini bekleyen bütün yaşlı insanları, uzak bir kasabanın tren garında unutulmuş insanlar olarak düşünür ve çok üzülürüm. Büyüklerimize ilgimizi üzerlerinden eksik etmeyelim. Bizi var eden onlardır. Onlar baş tacımızdır. Bizim sevgimize çok ihtiyaçları olduğunu unutmayalım.  
Ekleme Tarihi: 13 Şubat 2024 - Salı

Huzurevi Sakinleri

“Yaklaşık bir buçuk yıl önce kaybettiğimiz çocukluk arkadaşım Hasan Erkılıç’ı Seyranbağları huzurevinde ziyaret etmiştim!

Çocukluk arkadaşımdı Hasan. Aynı mahallede büyüdük, aynı sokaklarda koşturduk. Sarı sıcak senelere dayanır Hasan ile hukukumuz. Az tozunu yutmadık Zafertepe’nin, Seyranbağları’nın. Sokaklar dile gelse de bir konuşabilse. Neler anlatır neler?

Yaklaşık bir saat süren sıcacık muhabbetimize onlarca anı sıkıştırdık. Birkaç sene önce yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle Huzurevinde yaşamaya karar almış. İçin rahatsa, huzurluysan benim için bu kâfidir, dedim. Huzurluyum, huzurlu olmasına, ama yüreğim cam kırıklarıyla dolu adeta, demişti.

Dilim döndüğünce, yüreğim elverdiğince hayata dair bir şeyler anlatmaya çalıştım. Bırakalım şimdi bunları, yaşadığımız safiyane seneleri konuşalım, dediğimde haklısın demişti. Yüzüne bir tebessüm yerleşmişti.

Bir hafta sonra yine görüşmek üzere sözleşmiştik. İki gün sonrası vefat haberi ulaştı. Toprağında çiçekler açsın arkadaşımın”.

Hasan’dan ayrıldıktan sonra, uzun bir süre önce Seyranbağları Huzurevinde yaşadığım çok dramatik bir olayı anımsadım.

Ahmet amca;

Huzurevinde yaşamını sürdüren insanları gördüğümde yüreğim cız eder. Annem, Babam gelir aklıma. Huzurevlerinin yanından geçerken, hep pencerelere bakarım. Etraflarına boş gözlerle baktıklarına şahit olurum. İlmiklerini çekecek celladını bekliyorlar gibi gelir bana.

Bu insanların hüznüne ve yalnızlığına içim burkulur, empati yaparım çoğu kez.

Derim ki;

Hepimizi bekleyen yaşlılık kaderi bu sanırım!

Bu insanlar geriye alınamayan zamanın içinde, şimdiki zamanın dışındalar!

Sürgüsü çekilmemiş bir mahpushane içinde olduklarını düşünürüm.

Şimdilerde, alternatif yaşam deniliyor onların yalnızlığına.

Çoğunluğu teknolojiyi kullanamıyor, elle yazılmış mektuplara tebrik kartlarına özlem duyuyorlar. Yaşadıkları o mektupların içinde, tebrik kartlarının üstünde ifade buluyor.

Nüfus cüzdanları yenilenmiş bile olsa, zamanı geriye çevirmenin olanağı yok!

O yalnızlık içerisinde bir umutla beklerler birilerini. Oğlunu, kızını belki torunlarını.

Yahut kardeşlerini. Bekledikleri gelir mi? Bilinmez. Bir umut işte bekler dururlar.

Çok meşgul insanlardır bekledikleri. Çok işleri vardır beklediklerinin. Gelmeye vakit bulamazlar. Tatildedirler belki de…

Amaan şimdi çok yorgunum, daha sonra giderim diye es geçmiş de olabilir?

Aynı sonucu yaşayacağımızı hiç düşünmeyiz bile.

Sanırız ki yaşam hep böyle güllük gülistanlık olacak. Ziyaret etmekten imtina ettiğimiz, elleri öpülesi insanların kaderiyle, uzak olmayan bir zaman da hepimizin karşı karşıya kalabileceği bir durum ne yazık ki.

2009 yılıydı sanırım. "Mustafa Özarslan&Grup Çığ" ile Seyranbağları Huzurevi sakinlerine moral etkinliği yapmıştık. Yaşlı bir amca salonun bir kenara çekilmiş, uzaktan izliyordu yaşananları.  Dikkatimi çekmişti. Herkes gülüp oynarken o tekerlekli sandalyesinde üzgün bir halde izliyordu.

Merak edip sordum;

Yanına yaklaşıp amca neden uzakta duruyorsun? Sende katılsan? Böyle iyi oğlum, gelip ne yapayım demişti.

Yakından yüzüne dikkatle baktım. Avurtları çökmüş, yalnızlık ve terk edilmişlik duygusu gözlerinde ifade buluyordu.

Ben bir şeyler sordukça, amcada biraz açıldı. Eşinin yıllar önce vefat ettiğini, iki çocuğu ve torunları olduğunu söyledi.

Seni ziyaret etmiyorlar mı?

Yok, be oğlum gelmezler. Onları değilde, torunları çok özlüyorum! Ben, onlara karşı babalık vazifemi layıkıyla yaptım. Üstelik, çok huzurluyum, dedi.

Amcanın hikâyesi çok uzundu. Dinledikçe gözlerim ıslandı. Sanırım konuşacak, yüreğindeki yangını söndürecek birini arıyordu. Epeyce konuştuk biraz rahatlamıştı.

Sonra diğer huzurevi sakinlerinin arasına katıldı.

Yolum düştükçe ara sıra uğrar hatırını sorardım Ahmet amcanın, çok mutlu olurdu. Yolum yine Seyranbağları’na düştüğünde ziyaret etmek istemiştim. Kapıdaki görevli, Ahmet amcanın vefat ettiğini söylediğinde yüreğim burkuldu. İşte yaşam bu, dedim içimden. “Bir varsın bir yoksun”

Görevli neyiniz olurdu Ahmet amca, diye sordu?

Tanıdığımdı diyebildim sadece…

Huzurevi deniyor ama neyin huzuru acaba? Yalnızlığın mı, çaresizliğin mi? İnsanın sevdikleri sevenleri yanında olmayınca neyin huzuru olabilir ki?

Huzurevleri olsun, evlatları olsun bir an önce ölmelerini beklerler. Bakıcıları, yakınları bile yalan söyler. "İyisiniz yaşınıza göre" iyisiniz.

Aslında ölümleri yaklaştıkça kıymete biniyorlar, başlarından savılmak istendiği için.

Olanakları olsa kimsenin gelmesini istemezler cenazelerine, kendi tabutlarını bile kendileri taşırlar. Bıkmışlardır, nankörlükten, baştan atılmaktan.

Bu insanlar torunlarının gözlerinde eski bir masal gibidir.

Bazıları durduğu yerde kuruyan bir yaprak gibi görünür.

En çok ta bir deniz kıyısında çay içmeyi özlemişlerdir ya da balkon sefasını.

Arada bir televizyona baksalar da, kötü haberlere rastlayınca sevdiklerine bir şey olmasın diye çok üzülürler.

Sıcacık evlerinde, çocuklarıyla atılan uzun kahkahalara öyle hasret kalmışlardır ki,  bakışlarından anlaşılır.

Şarkılarını, Türkülerini içlerinden söylerler artık!

Bilirler ki duyuramazlar artık nefeslerini.

Yüzünü cama dayayıp sevdiklerinin gelmesini bekleyen bütün yaşlı insanları, uzak bir kasabanın tren garında unutulmuş insanlar olarak düşünür ve çok üzülürüm.

Büyüklerimize ilgimizi üzerlerinden eksik etmeyelim.

Bizi var eden onlardır. Onlar baş tacımızdır. Bizim sevgimize çok ihtiyaçları olduğunu unutmayalım.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (22)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Mine
(13.02.2024 16:39 - #754)
Karışik bir durum.Elinize sağlik.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Erman Fen10men
(14.02.2024 12:37 - #756)
Yine harika bir yazı dizisi.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kenan Şahbudak
(14.02.2024 12:44 - #757)
Var ol sevgili başkanım. Huzurlu günlerimiz olsun...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mesut ÖZDEMİR
(14.02.2024 12:46 - #758)
Gün geçtikce yaş alıyoruz ama yaş almışları anlayamıyor empati kuramıyoruz aynı yolun yolcusu oldugumuzu unutuyoruz emeğine sağlik
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Gulo
(14.02.2024 12:46 - #760)
Yüreğinize sağlık,kızıma ben yaşlanınca huzur evine götürün beni kimseye yük olmayın dedim.O da bana sen anneni babanı huzur evine verir misin dedi ben hemen aslaaaaa dedim oda bana bende vermem asla dedi ve ağladı .Allah hiç kimseyi kimseye muhtaç etmesin özellikle yaslilarimizi
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hasan Kababulut Kocatepe Mimar Kemal lisesi
(14.02.2024 12:50 - #762)
İnsan ancak yitip gidince sevgilerinin eksikliginin nasıl bir duvar olduğunu anlayabiliyor. Kalemine gönlüne sağlık sevgili dost
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Yücel demir
(14.02.2024 12:54 - #764)
Çok anlamlı duygu dolu güzel
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Cüneyt Kulaksız
(14.02.2024 12:57 - #766)
İnsan gözleriyle görür ama gönül gözü kapalı ise duruma göre kör veya nankör olabilir o yüzden sevgili dostlar ne yaşamak istiyorsan onu yaşarsın huzur evinde yaşayan sadece adıyla yaşayan bir huzur bulmaya çalışır
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Süha Acar
(14.02.2024 13:01 - #767)
Dostum, eline yüreğine sağlık. Gülme emojisi yanlışlıkla oldu
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Veli Başar
(14.02.2024 13:02 - #768)
Hamdiciğim eline yüreğine sağlık okurken çok duygulandım.Rahmetli Hasanı bende sık sık ziyaret ederdim. İlk işe girişine benim vesile olduğumu söyler minnet duyardı. Ölmeden bir kaç önce kendisine bir şiir yazmıştım okudu gözleri yaşardı Yerleşmiş huzur evine Yatar aheste aheste Elde kalem,dilde kelam Yazar aheste aheste Kin bilmez güleçtir yüzü Hiç bir şeyde yoktur gözü Esirgemez doğru sözü Dilde aheste aheste Hem bir şair,hem bir Ozan Gamlı yaslı türkü yazan Küçük Veysel oğlu Hasan Söyler aheste aheste Yüzde hüzün,gözünde nem Kirli para,bozuk düzen. Sazını yüksek perdeden Çalar aheste aheste Ne ister garip Veli’den Fazlası gelmiyor elden Şu Feleğin çemberinden Geçer aheste aheste Mekanı cennet olsun.Seninde eline yüreğine sağlık.Bahsettiğin gibi aslında orası huzur evi değil terk edilmiş Emeği ve yaptıkları görülmeyen sahipsiz kimselerin son durağı. Sağlıklı günler dilerim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kudret Sarıkaya
(14.02.2024 13:50 - #769)
Hamdi bey yazınızı okurken içim acıdı.. ne güzel duygularınızı ifade etmişsiniz. O güzel insanların, yaşamlarına, hayatlarına dokunmanız ayrıca çok güzel yürekten kutluyorum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Zeki
(14.02.2024 15:53 - #771)
Hani derler ya içim cız etti öyle oldu. Eline emeğine sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fidan Okyar sarıer
(14.02.2024 16:23 - #772)
Çok zor ama ne mutlu alzheimer hastası annem bakıyorum 7 yıldır
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Tansel
(14.02.2024 16:47 - #773)
Maalesef biz yaşlılarımızın kıymetini ancak vefat ettikten sonra anlıyoruz. Annem ve babamla çok ilgilendim hep yanlarında oldum iyi ki de olmuşum. İşte şimdi yoklar ne kadar özlüyoruz onları. Gidenlerimiz Nur içinde yatsın. Ama yaşayanların da kıymetini bilelim. Eline gönlüne sağlık çok güzel bir konuya değinmişsin..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa mete
(14.02.2024 19:56 - #774)
Hocam benim çok duygulandım çok üzüldüm ancak malesef durumlar böyle Çok teşekkür ederim güzel yazınız için saygılar sunuyorum
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Meftun Sonakın
(14.02.2024 20:11 - #775)
Allah hepimizin yardımcısı olsun
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hüseyin Arslanbaş
(14.02.2024 21:57 - #776)
Bir barsın bir yoksun..Dünya Teşekkürler Güzel insan.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Gazi çağlar
(15.02.2024 00:01 - #777)
Kaybetmeden saygı duymayı, incitmeden sevgi vermeyi bilmek gerekiyor. ❤️
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ahmet DÜLGER
(15.02.2024 11:32 - #779)
Birde tersinden bakınca başka damlar var. Huzurevleri, bakım evi yerine konuşunca insanı duygu uğraş lafla doldurulmayınca güçsüz kalıyor. Adeta güçsüzler yurduna veriliyor.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Venüs
(16.02.2024 08:38 - #780)
Anne-baalarımızın ne yapsak da hakkını ödeyemeyiz. Onların evlerimizin bereketi. Başımızın üstünde, evimizin en güzel köşesinde misafir etmeliyiz. Ömürlerini son günlerini mutu huzurlu geçirebilmelerine olanak tanımalıyız. Unutmamalıyız ki; bizde hep gen kalmayacağız. Onlar bizim gibi olamayacaklar ama biz onların durumuna geleceğiz. Etkilenerek okudum, emeğinize sağlık sayın abimmm..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
a.serhat yamaç
(27.02.2024 12:22 - #837)
bir eksikliğimizi çok güzel bir anı ile hatırlattın hamdi hocam ....ellerin ve anılarına teşekkürler..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İlknur DİNÇAY
(28.02.2024 23:29 - #856)
Gözlerim nemli tamamlayabildim yazınızı. Kaleminize sağlık Hamdi Bey. Kaçınılmaz sonun yapa yalnız beklenişi çok hüzünlü...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.