Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
 

Kim Takar Hariciyeyi

Son 20 yıldır ülkeler arasındaki üst düzey ilişkiler Devlet Başkanları tarafından yürütülür oldu. Bunlara Zirve Görüşmeleri veya Zirve Toplantıları deniliyor, biliyorsunuz Bu temaslar, örneğin NATO Zirvesi gibi çok taraflı, yahut iki ülke arasında İkili Zirve  isimleri ile tanımlanıyor. İkili Zirveler de ya liderlerin başkanlık ettiği “Heyetler Arası Görüşmeler” yahut iki liderin kendi aralarında  yaptıkları konuşmalar şeklinde gerçekleştiriliyor, bu ikincisine “Baş başa Görüşmeler” adı veriliyor. Baş başa denildiğine bakmayın bu görüşmelere sadece iki lider değil ülkelerinin Büyükelçileri de iştirak ediyor. Ayrıca gerekiyorsa tercümanlar da kullanılıyor. “Tercümani anladık da,  iki lider baş başa görüşürken orada Büyükelçilerin işi ne?  diye sormak aklınıza gelebilir. Büyükelçiler  saklı kalmaması, gizli tutulmaması gereken görüşülenlerin  Devlet Arşivlerine geçebilmesi için not almakla görevli. Ayrıca Bakanların da yabancı mevkidaşları ile yaptıkları görüşmelerde yanlarında bir Dışişleri görevlisi bulundurmaları adetten.  Yani dış temaslarda mutlaka  Dışişleri görevlilerinin  de yer alması gerekiyor. İyi de buna uyan kim? Bakanlarımızın çoğu, maşallah, diplomasiyi hatmetmiş,  yutmuş bitirmiş, sanırsınız doğuştan diplomat. Dışişleri görevlilerine hiç ihtiyaç duymuyorlar. Ya liderimiz? Eskiden başbaşa zirve görüşmelerine Büyükelçilerimizi de alırdı. Sonra, bu uygulamadan önce yavaş yavaş, sonra tamamen vazgeçti. Allah  nazardan saklasın,görebildiğim kadarıyla artık bu tür görüşmelerde, zamanında “Monşer” diye tanımladığı Büyükelçilerimize hiç ihtiyaç duymuyor. Hatırlarım, yıllar önce çok önemli bir ülke nezdinde görevli Büyükelçimizi ,ziyaret etmekte olduğu o ülkenin Başkanı ile yapacağı görüşmeye almamıştı Sayın Liderimiz. Bunun üzerine Büyükelçimiz duruma tepki göstermiş ve gerek  kendisinin, gerekse Dışişlerinin onur ve itibarını korumak için, o çok önemli görevden gözünü kırpmadan istifa emişti. Benim Büyükelçilik yaptığım yerlerde gerçekleştirilen başbaşa görüşmelerde böyle bir uygulamayla hiç karşılaşmamış olduğum için  başıma gelse ben ne yapardım, nasıl tepki gösterirdim doğrusu bilmiyorum. Ya başka ülkelerde durum nedir?  Onlardaki yetkililer yabancı karşıtlarıyla  yaptıkları görüşmelerde her zaman  Dışişleri görevlilerini hazır bulunduruyorlar mı? Bulundurmadıkları takdirde nasıl bir tepkiyle karşılıyorlar acaba? Bunun en yakın örneğine geçtiğimiz hafta şahit olduk. Birleşik Krallık, biliyorsunuz  dört unsurdan oluşuyor; İngiltere, Galler, Kuzey  İrlanda ve İskoçya. Aslında ipler İngiltere’nin elinde. Oradaki Hükümet, Parlamento (Westminster) tüm ülkeyi idare ediyor. Diğer üç unsurun  da sadece kendi bölgelerinde yetkili Parlamentoları, Başbakanları (bunlara Birinci Bakan deniliyor), hükümetleri var.  Üçünde de Birleşik Krallıktan ayrılma çabası, isteği var ama İngiltere dizginleri sıkı tutuyor. İskoçya’da bu yıl yapılan seçimleri yine, ayrılık yanlısı İskoç Ulusal Partisi kazandı. Başbakanlığa (Birinci Bakanlığa) Pakistan asıllı bir müslüman olan Hamza Yusuf getirildi. Altında don olmadığı söylenen İskoç eteğini (kilt) giydi mi giymedimi bilmem ama Hamza Beyin Başbakanlığa geldikten sonra ilk yaptığı iş Resmi Konuta  gidip ceketini çıkararak ailesinden 5-6 erkeğe imamlık yapıp namaz kılmak oldu. Olay “Müslüman mahallesinde salyangoz satma” işinin tam tersi yani. Kendi Başbakanları da (Rishi Sunak)  Hindistan asıllı bir Hindu olmasına rağmen İngilizlerin  bu durumdan pek memnun kaldıkları söylenemez. Geçtiğimiz hafta Dubai’de, Birleşmiş milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar  Konferansı (COP 28) kapsamında Dünya İklim Zirvesi yapıldı, biliyorsunuz. Bu meyanda onların Hamza Beyi ile Bizim Recep Beyimizin yaptıkları görüşme sonrasında mütebessim çehrelerle ve göz göze el sıkışırken çekilen fotoğrafları İngiliz basınında yer alınca kızılca kıyamet koptu. İngiltere’nin eski Başbakanı olan yeni Dışişleri Bakanı David Cameron, İngiliz nezaketine, siyasi üslubuna ne kadar uyduğu tartışılacak bir tonda açtı ağzını, yumdu gözünü. “Yanında İngiliz yetkililer (Hariciye mensupları) olmadan yapılan bu görüşme protokole, uygulamaya aykırıdır.” diye  başlayıp işi tehdide kadar götürdü. Akabinde, hızın alamayıp İskoç Hükümetine de aynı sertlikte bir mektup yolladı. Mektubun içeriğinin basında yer almasını da ihmal etmedi. Hamza’nın cevabı gecikmedi, tabii. “Görüşmemde İngiliz yetkilinin bulunması benim için sorun teşkil etmez. Zaten Erdoğan ile görüşmemizde önceki toplantılarda  görüştüklerimizden farklı  bir şey ele almadık” dedi. Ardından da bombayı patlattı “ Erdoğan toplantı saatini son anda değiştirdi. İngiliz ilgililere (diplomatlara) haber verdik ama başka bir yerde meşgul olduklarını bildirip bizim görüşmemize katılamadılar”. Hamza Bey son darbeyi ise “siyasi nezaket” noktasından vurdu: “Bay Cameron’a bir daha  benzeri  durumlar  olursa alenen böyle tepkiler göstermesi yerin bana bir telefon  açmasını öneririm” dedi. Cameron’ıun sesi kesildi ama bu kez başka birisi sazı eline aldı. İngiliz Hükumetinde İskoçya’dan sorumlu Devlet Bakanı Alister Jack,” Hamza Yusuf’un yabancı liderlerle   ‘özel’ görüşmeler yapması Birleşik Krallığın uluslararası sahnedeki tutumuna, görüşlerine zarar verir. Uluslararası platformlarda  tek ve tutarlı sesle konuşmak gerekir. İskoç Birinci Bakanının  İngiliz politikaları ile çelişen  görüşmeleri kesinlikle kabul edilemez ve Birleşik Krallığın itibarına zarar verir”. İşin ilginç yanı nedir biliyor musunuz…..İskoçya Başbakanına karşı bu ifadeleri kullanan  İngiliz Hükumetinin  Bakanının aslen İskoç olması. Hey siyaset, sen nelere kadirsin. İngiltere’nin Muhafazakar Partili Hükumeti böyle der de Ana  Muhalefetteki İşçi Partisi geri kalır mı hiç. Onlar da Hamza Yusuf’a karşı sert göstermekte gecikmediler, verip veriştirdiler Peki tüm bu kargaşanın sebebi sadece bir protokol meselesi miydi? Tabii ki hayır. Sorun Hamza Yusuf’un Sayın Asrın Liderimiz ile görüşmesinde Gazze’deki durumu “insani  felaket” olarak nitelemesi ve (Hamas’ı terörist örgüt olarak  tanımlayan ve İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen ) Birleşik Krallığın tutumunun tam aksine acil ve kalıcı ateşkes çağrısında bulunmasıydı. Yaklaşan seçimler dolayısı ile ülkedeki Müslüman seçmenlerin büyüklüğünü de göz önünde bulundurmak durumunda olan Birleşik Krallık, her ne kadar BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulunda yapılan son iki oylamada çekimser (yahut rahmetli Ecevit’in deyimi ile ‘çekinser’) kaldıysa da  kuruluşunda baş rolü oynadığı İsrail’i desteklemekten   kolay kolay vazgeçmeyeceği aşikar. Haa bu arada  Hamza Yusuf’un İngiliz  Hariciyesini zaten pek takmadığını söylemeden geçmek olmaz. Zaten kim takar hariciyeyi, geçti o eski zamanlar artık. Hamza Bey geçtiğimiz yaz aylarında İzlanda Başbakanı ile de yanında İngiliz diplomatlar olmadan görüşmüştü. Üstelik Sayın Liderimizle temaslarda bulunduğu Dubai Zirvesinde, yine  yanında İngiliz diplomalar olmadan Avrupa Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen ile, Lübnan Başbakanı ile, Pakistan Başbakan Yardımcısı ile de görüştü. Bu görüşmelere tepki yok mu? Hani nerede Birleşik Krallığın uluslararası sahnedeki itibarı falan? Yoksa mesele sadece Gazze-İsrail gelişmeleri mi? Siz ne dersiniz?            
Ekleme Tarihi: 14 Aralık 2023 - Perşembe

Kim Takar Hariciyeyi

Son 20 yıldır ülkeler arasındaki üst düzey ilişkiler Devlet Başkanları tarafından yürütülür oldu. Bunlara Zirve Görüşmeleri veya Zirve Toplantıları deniliyor, biliyorsunuz Bu temaslar, örneğin NATO Zirvesi gibi çok taraflı, yahut iki ülke arasında İkili Zirve  isimleri ile tanımlanıyor. İkili Zirveler de ya liderlerin başkanlık ettiği “Heyetler Arası Görüşmeler” yahut iki liderin kendi aralarında  yaptıkları konuşmalar şeklinde gerçekleştiriliyor, bu ikincisine “Baş başa Görüşmeler” adı veriliyor.

Baş başa denildiğine bakmayın bu görüşmelere sadece iki lider değil ülkelerinin Büyükelçileri de iştirak ediyor. Ayrıca gerekiyorsa tercümanlar da kullanılıyor. “Tercümani anladık da,  iki lider baş başa görüşürken orada Büyükelçilerin işi ne?  diye sormak aklınıza gelebilir. Büyükelçiler  saklı kalmaması, gizli tutulmaması gereken görüşülenlerin  Devlet Arşivlerine geçebilmesi için not almakla görevli.

Ayrıca Bakanların da yabancı mevkidaşları ile yaptıkları görüşmelerde yanlarında bir Dışişleri görevlisi bulundurmaları adetten. 

Yani dış temaslarda mutlaka  Dışişleri görevlilerinin  de yer alması gerekiyor.

İyi de buna uyan kim?

Bakanlarımızın çoğu, maşallah, diplomasiyi hatmetmiş,  yutmuş bitirmiş, sanırsınız doğuştan diplomat. Dışişleri görevlilerine hiç ihtiyaç duymuyorlar.

Ya liderimiz?

Eskiden başbaşa zirve görüşmelerine Büyükelçilerimizi de alırdı. Sonra, bu uygulamadan önce yavaş yavaş, sonra tamamen vazgeçti. Allah  nazardan saklasın,görebildiğim kadarıyla artık bu tür görüşmelerde, zamanında “Monşer” diye tanımladığı Büyükelçilerimize hiç ihtiyaç duymuyor.

Hatırlarım, yıllar önce çok önemli bir ülke nezdinde görevli Büyükelçimizi ,ziyaret etmekte olduğu o ülkenin Başkanı ile yapacağı görüşmeye almamıştı Sayın Liderimiz.

Bunun üzerine Büyükelçimiz duruma tepki göstermiş ve gerek  kendisinin, gerekse Dışişlerinin onur ve itibarını korumak için, o çok önemli görevden gözünü kırpmadan istifa emişti.

Benim Büyükelçilik yaptığım yerlerde gerçekleştirilen başbaşa görüşmelerde böyle bir uygulamayla hiç karşılaşmamış olduğum için  başıma gelse ben ne yapardım, nasıl tepki gösterirdim doğrusu bilmiyorum.

Ya başka ülkelerde durum nedir?  Onlardaki yetkililer yabancı karşıtlarıyla  yaptıkları görüşmelerde her zaman  Dışişleri görevlilerini hazır bulunduruyorlar mı? Bulundurmadıkları takdirde nasıl bir tepkiyle karşılıyorlar acaba?

Bunun en yakın örneğine geçtiğimiz hafta şahit olduk.

Birleşik Krallık, biliyorsunuz  dört unsurdan oluşuyor; İngiltere, Galler, Kuzey  İrlanda ve İskoçya. Aslında ipler İngiltere’nin elinde.

Oradaki Hükümet, Parlamento (Westminster) tüm ülkeyi idare ediyor. Diğer üç unsurun  da sadece kendi bölgelerinde yetkili Parlamentoları, Başbakanları (bunlara Birinci Bakan deniliyor), hükümetleri var.  Üçünde de Birleşik Krallıktan ayrılma çabası, isteği var ama İngiltere dizginleri sıkı tutuyor.

İskoçya’da bu yıl yapılan seçimleri yine, ayrılık yanlısı İskoç Ulusal Partisi kazandı. Başbakanlığa (Birinci Bakanlığa) Pakistan asıllı bir müslüman olan Hamza Yusuf getirildi. Altında don olmadığı söylenen İskoç eteğini (kilt) giydi mi giymedimi bilmem ama Hamza Beyin Başbakanlığa geldikten sonra ilk yaptığı iş Resmi Konuta  gidip ceketini çıkararak ailesinden 5-6 erkeğe imamlık yapıp namaz kılmak oldu. Olay “Müslüman mahallesinde salyangoz satma” işinin tam tersi yani. Kendi Başbakanları da (Rishi Sunak)  Hindistan asıllı bir Hindu olmasına rağmen İngilizlerin  bu durumdan pek memnun kaldıkları söylenemez.

Geçtiğimiz hafta Dubai’de, Birleşmiş milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar  Konferansı (COP 28) kapsamında Dünya İklim Zirvesi yapıldı, biliyorsunuz.

Bu meyanda onların Hamza Beyi ile Bizim Recep Beyimizin yaptıkları görüşme sonrasında mütebessim çehrelerle ve göz göze el sıkışırken çekilen fotoğrafları İngiliz basınında yer alınca kızılca kıyamet koptu.

İngiltere’nin eski Başbakanı olan yeni Dışişleri Bakanı David Cameron, İngiliz nezaketine, siyasi üslubuna ne kadar uyduğu tartışılacak bir tonda açtı ağzını, yumdu gözünü. “Yanında İngiliz yetkililer (Hariciye mensupları) olmadan yapılan bu görüşme protokole, uygulamaya aykırıdır.” diye  başlayıp işi tehdide kadar götürdü. Akabinde, hızın alamayıp İskoç Hükümetine de aynı sertlikte bir mektup yolladı. Mektubun içeriğinin basında yer almasını da ihmal etmedi.

Hamza’nın cevabı gecikmedi, tabii. “Görüşmemde İngiliz yetkilinin bulunması benim için sorun teşkil etmez. Zaten Erdoğan ile görüşmemizde önceki toplantılarda  görüştüklerimizden farklı  bir şey ele almadık” dedi. Ardından da bombayı patlattı “ Erdoğan toplantı saatini son anda değiştirdi. İngiliz ilgililere (diplomatlara) haber verdik ama başka bir yerde meşgul olduklarını bildirip bizim görüşmemize katılamadılar”.

Hamza Bey son darbeyi ise “siyasi nezaket” noktasından vurdu: “Bay Cameron’a bir daha  benzeri  durumlar  olursa alenen böyle tepkiler göstermesi yerin bana bir telefon  açmasını öneririm” dedi.

Cameron’ıun sesi kesildi ama bu kez başka birisi sazı eline aldı. İngiliz Hükumetinde İskoçya’dan sorumlu Devlet Bakanı Alister Jack,” Hamza Yusuf’un yabancı liderlerle   ‘özel’ görüşmeler yapması Birleşik Krallığın uluslararası sahnedeki tutumuna, görüşlerine zarar verir. Uluslararası platformlarda  tek ve tutarlı sesle konuşmak gerekir. İskoç Birinci Bakanının  İngiliz politikaları ile çelişen  görüşmeleri kesinlikle kabul edilemez ve Birleşik Krallığın itibarına zarar verir”.

İşin ilginç yanı nedir biliyor musunuz…..İskoçya Başbakanına karşı bu ifadeleri kullanan  İngiliz Hükumetinin  Bakanının aslen İskoç olması.

Hey siyaset, sen nelere kadirsin.

İngiltere’nin Muhafazakar Partili Hükumeti böyle der de Ana  Muhalefetteki İşçi Partisi geri kalır mı hiç. Onlar da Hamza Yusuf’a karşı sert göstermekte gecikmediler, verip veriştirdiler

Peki tüm bu kargaşanın sebebi sadece bir protokol meselesi miydi?

Tabii ki hayır. Sorun Hamza Yusuf’un Sayın Asrın Liderimiz ile görüşmesinde Gazze’deki durumu “insani  felaket” olarak nitelemesi ve (Hamas’ı terörist örgüt olarak  tanımlayan ve İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen ) Birleşik Krallığın tutumunun tam aksine acil ve kalıcı ateşkes çağrısında bulunmasıydı.

Yaklaşan seçimler dolayısı ile ülkedeki Müslüman seçmenlerin büyüklüğünü de göz önünde bulundurmak durumunda olan Birleşik Krallık, her ne kadar BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulunda yapılan son iki oylamada çekimser (yahut rahmetli Ecevit’in deyimi ile ‘çekinser’) kaldıysa da  kuruluşunda baş rolü oynadığı İsrail’i desteklemekten   kolay kolay vazgeçmeyeceği aşikar.

Haa bu arada  Hamza Yusuf’un İngiliz  Hariciyesini zaten pek takmadığını söylemeden geçmek olmaz. Zaten kim takar hariciyeyi, geçti o eski zamanlar artık.

Hamza Bey geçtiğimiz yaz aylarında İzlanda Başbakanı ile de yanında İngiliz diplomatlar olmadan görüşmüştü.

Üstelik Sayın Liderimizle temaslarda bulunduğu Dubai Zirvesinde, yine  yanında İngiliz diplomalar olmadan Avrupa Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen ile, Lübnan Başbakanı ile, Pakistan Başbakan Yardımcısı ile de görüştü. Bu görüşmelere tepki yok mu?

Hani nerede Birleşik Krallığın uluslararası sahnedeki itibarı falan?

Yoksa mesele sadece Gazze-İsrail gelişmeleri mi?

Siz ne dersiniz?

 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.