Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçü - E.Büyükelçi
 

Park Demişken

Elinize en basitinden de olsa bir Londra haritası geçtiğinde şöyle bir göz atarsanız kentin merkezinde bile çok büyük parklar olduğunu görebileceksiniz. Eminim bu büyük parklardan bazılarını bilirsiniz veya duymuşsunuz, okumuşsunuzdur. İsterseniz bunların isimlerini sayalım ve bazılarının özelliklerini kısaca hatırlayalım. Tabii Londra ve Park kelimeleri yan yana  konulduğunda  akla ilk olarak Hyde Park geliyor.Ortasında yapay bir göl/gölet var. İsterseniz sandal kiralayıp üstünde dolaşabilirsiniz, isterseniz plajında yüzebilirsiniz. İçindeki  ördekleri, kazları, kuşları besleyebileceğiniz bu gölette insanlar nasıl yüzebiliyor diye hep hayret etmişimdir. Göl kıyısındaki kafede bir şeyler atıştırabilir, “5 çayınızı” içebilirsiniz. At merakınız varsa bu amaçla yapılmış özel parkurda zevkinizi tatmin edebilirsiniz. Her türlü sporun yapılabildiği Hyde Park’a büyük bir Luna Park da mevcut. Zaman zaman Parkta devasa açık hava konserleri, festivaller de düzenleniyor. Heykelleri, anıtları  saymama gerek yok herhalde. Parkın güneydoğu köşesinde muhteşem bir konak var. Burası Arthur Wellesly’in evi. Yani İngiliz ordusunun 19.asırdaki en önemli komutanlarından Lord Wellington’un. Hani şu, Napolyon’u Waterloo’da yenen, daha sonraları Başbakanlık da yapmış olan generalin ikametgahı. Parkın kuzey doğu köşesi ise meşhur “Speaker’s Corner”. Yani insanların gidip serbestçe fikirlerini söylediği “Hatipler  Köşesi”.Özgürlükler bahsine geldiğimizde burasını yeniden ele alacağız. Hyde Park’ın yanında Kensington parkı yer alıyor ve burada bir zamanlar Diana ve Charles’ın, Kate ile William’ın, Harry ile Megan’ın  yaşadıkları, hala da Hanedan mensuplarına ev sahipliği yapan Kensington Sarayı yer al yor. Sarayın önünde model gemileri yüzdürebileceğiniz koskoca bir havuz da var. 1980’lerde bir araKensington Parkı’nın  karşısında otururduk.Şimdilerde Lady Diana’nın adının verildiği çocuk parkında kızım oynardı.  Çok uzattım. Diğer parkları kısaca anlatacğım. Şimdiki evim, “kuzguna yavrusu kartal görünür” misali, benceLondra’nın  en güzel parkı olan Regent Park’ın karşısında. Zaten evin bulunduğu caddenin ismi de Park Road / Park yolu. Parkta çok güzel bir göl, kafeler, açık hava tiyatrosu, spor sahaları, çocuk parkı ve hatta bir de üniversite var. Kızımın okuduğu Regent’s Park College.Dış çevresinde de, kendi alanında dünyanın en iyilerinden olan London Bussines School yer alıyor. Parktaki bir çok heykel, anıt yanısıra “Kraliçenin Gül bahçesi” ile  bir kanal üzerindeki Japon Bahçesi adacığını saymadan olmaz. Bir köşesinde Londra hayvanat Bahçesi bulunan , karşısında da sevimli Primrose Parkı’nın yer aldığı bu Parkta  bir de….Kentin en büyük camisi var. Altın kubbeli bu Cami Suudiler tarafından yaptırılmış. Bizim mütedeyyin vatandaşlarımız bu Camiye pek gitmiyorlar. Kralın oturduğu Buckingham Sarayının önündeki St.James’s ParkPelikanlarıyla ünlü. Sarayın yan tarafında Green park var. Tabii  ki Sarayın arka bahçesi de başlıbaşına koca bir park. Doğal olarak halka açık değil. Richmond Parkta ortalıklarda geyikler dolaşıyor.  Victoria Park Festivalleri ile ünlü. Battersea Park festivalleri de meşhur. Ayrıca burası ünlü köpek barınağı ile hayvanseverlerin gönlünde taht kurmuş. Tekerlekli paten sahalarını, hayvanat bahçesini, Hindu Padoga’sını da unutmadan kaydedeyim. Sıra geldi ismini orta eğitim almış herkesin  bileceğini sandığım bir Parka. Eğitimimizin içler acısı halini gördükçe isminin bilinmesi hususunda çok mu iyi niyetli olduğumu kendi kendime  sorguladığım burasının  adı Greenwich. Greenwich’teki kocaman park, Kral 8. Henry’nın, kızları Mary ve Elisabeth’in (Kraliçe 1.Elisabeth) doğduğu  Tudor Sarayına ev sahipliği  yapmış. Bugün parktaki saraylardan birinde, kendi alanında  dünyanın en büyüğü olan Milli Denizcilik  Müzesi yeralıyor. Başka önemli saraylar da var ama yer darlığından onları atlayıp Greenwich Parkındaki bence en kayda değer yapıya değinmek istiyorum : Greenwich Rasathanesine. Bildiğiniz üzere meridyenler  burada başlıyor. Rasathane bahçesine “0” numaralı boylamı simgeleyen iki sembolik hat var. İki hat olmasının sebebi, ilk çizilen hattın yanlış hesaplandığı anlaşılınca bir kaç metre yanına doğru hesaplanan hattın işaretlenmesi. Tahmin edeceğiniz üzere Rasathaneyi (ve içindeki müzeyi) gezmeye gelenler meridyen hattının üzerinde resim çektirmek için sıraya giriyorlar. Greenwich Rasathanesinin günlük hayatımıza ömür boyu yaptığı etki ise, bildiğiniz üzere Dünya saatinin Greenwich’ten geçen “0” numaralı meridyene  göre ayarlanması (GMT- Greenwich mean Time). Biz kendimizi Greenwich’teki “0”  meridyen saatine göre mi(+2-+3) ayarlıyoruz  yoksa başka bir yerden geçen meridyeni mi esas alıyoruz bir türlü anlayamadım. Haydi hızlanalım artık. Çok geniş bir alana sahip Hampstead Heath Parkında minik doğal göller mevcut. Buralarda 19. Asırdan kalma adet sürdürülerek kadınlar ve erkekler ayrı ayrı plajlarda yüzüyorlar. Clapham Common, Crystal Palace, Bushy, Lee Valley, Dulwich,  Brockwell, ve Holland Park da aklıma gelen Londra’nın diğer büyük parkları . Önce Kensington  Kensington Pakının kuzey deha sonra da güney tarafına bakan bir evde, daha sonra Primrpse Hill parkına çok yakın bir dairede ve izleyen yıllarda Holland park  civarında, şimdi de Regent’s parkın karşısında oturduğuma göre ya ben parkları çok seviyorum, ya da Londra’da nereye gitseniz yakınlarınızda kocaman bir park oluyor. Aaa, az kalsın unutuyordum, bir de Kew Gardens var. Burası devasa seralarında, bahçelerinde, taş bahçelerinde, havuzlarında  dünyanın her türlü bitkisini görebileceğiniz, dünyanın en büyük botanik bahçesi. Bir bölümünde de  bizim “Atatürk çiçeğini”, Aziz liderimizin ismiyle ve yetiştiği yerin Anadolu olduğu kaydıyla görmek insanda hoş duygular yaratıyor. Thames kıyısında yer alan Parkta, bir kaç yüzyıllık ağaçları görebilirsiniz, botanik müzelerini gezebilirsiniz, kafede restoranda yemek yiyebilir, isterseniz çimler üstünde piknik yapabilirsiniz. Bence  mutlaka yapılması gereken bir şey de ağaçların tepelerinde yapılmış bir asma yol ile Parkı tepeden gezmek, görmek. Parklar şehri olan Londra’nın hiç bir parkında ne asker gördüm, ne de bir polis. İzin verirseniz bir sonraki yazımda bu konuya değineceğim.        
Ekleme Tarihi: 21 Nisan 2023 - Cuma

Park Demişken

Elinize en basitinden de olsa bir Londra haritası geçtiğinde şöyle bir göz atarsanız kentin merkezinde bile çok büyük parklar olduğunu görebileceksiniz.

Eminim bu büyük parklardan bazılarını bilirsiniz veya duymuşsunuz, okumuşsunuzdur.

İsterseniz bunların isimlerini sayalım ve bazılarının özelliklerini kısaca hatırlayalım.

Tabii Londra ve Park kelimeleri yan yana  konulduğunda  akla ilk olarak Hyde Park geliyor.Ortasında yapay bir göl/gölet var. İsterseniz sandal kiralayıp üstünde dolaşabilirsiniz, isterseniz plajında yüzebilirsiniz. İçindeki  ördekleri, kazları, kuşları besleyebileceğiniz bu gölette insanlar nasıl yüzebiliyor diye hep hayret etmişimdir.

Göl kıyısındaki kafede bir şeyler atıştırabilir, “5 çayınızı” içebilirsiniz. At merakınız varsa bu amaçla yapılmış özel parkurda zevkinizi tatmin edebilirsiniz. Her türlü sporun yapılabildiği Hyde Park’a büyük bir Luna Park da mevcut. Zaman zaman Parkta devasa açık hava konserleri, festivaller de düzenleniyor. Heykelleri, anıtları  saymama gerek yok herhalde.

Parkın güneydoğu köşesinde muhteşem bir konak var. Burası Arthur Wellesly’in evi. Yani İngiliz ordusunun 19.asırdaki en önemli komutanlarından Lord Wellington’un. Hani şu, Napolyon’u Waterloo’da yenen, daha sonraları Başbakanlık da yapmış olan generalin ikametgahı.

Parkın kuzey doğu köşesi ise meşhur “Speaker’s Corner”. Yani insanların gidip serbestçe fikirlerini söylediği “Hatipler  Köşesi”.Özgürlükler bahsine geldiğimizde burasını yeniden ele alacağız.

Hyde Park’ın yanında Kensington parkı yer alıyor ve burada bir zamanlar Diana ve Charles’ın, Kate ile William’ın, Harry ile Megan’ın  yaşadıkları, hala da Hanedan mensuplarına ev sahipliği yapan Kensington Sarayı yer al yor. Sarayın önünde model gemileri yüzdürebileceğiniz koskoca bir havuz da var. 1980’lerde bir araKensington Parkı’nın  karşısında otururduk.Şimdilerde Lady Diana’nın adının verildiği çocuk parkında kızım oynardı. 

Çok uzattım. Diğer parkları kısaca anlatacğım.

Şimdiki evim, “kuzguna yavrusu kartal görünür” misali, benceLondra’nın  en güzel parkı olan Regent Park’ın karşısında. Zaten evin bulunduğu caddenin ismi de Park Road / Park yolu. Parkta çok güzel bir göl, kafeler, açık hava tiyatrosu, spor sahaları, çocuk parkı ve hatta bir de üniversite var. Kızımın okuduğu Regent’s Park College.Dış çevresinde de, kendi alanında dünyanın en iyilerinden olan London Bussines School yer alıyor. Parktaki bir çok heykel, anıt yanısıra “Kraliçenin Gül bahçesi” ile  bir kanal üzerindeki Japon Bahçesi adacığını saymadan olmaz.

Bir köşesinde Londra hayvanat Bahçesi bulunan , karşısında da sevimli Primrose Parkı’nın yer aldığı bu Parkta  bir de….Kentin en büyük camisi var. Altın kubbeli bu Cami Suudiler tarafından yaptırılmış. Bizim mütedeyyin vatandaşlarımız bu Camiye pek gitmiyorlar.

Kralın oturduğu Buckingham Sarayının önündeki St.James’s ParkPelikanlarıyla ünlü. Sarayın yan tarafında Green park var. Tabii  ki Sarayın arka bahçesi de başlıbaşına koca bir park. Doğal olarak halka açık değil.

Richmond Parkta ortalıklarda geyikler dolaşıyor. 

Victoria Park Festivalleri ile ünlü.

Battersea Park festivalleri de meşhur. Ayrıca burası ünlü köpek barınağı ile hayvanseverlerin gönlünde taht kurmuş. Tekerlekli paten sahalarını, hayvanat bahçesini, Hindu Padoga’sını da unutmadan kaydedeyim.

Sıra geldi ismini orta eğitim almış herkesin  bileceğini sandığım bir Parka. Eğitimimizin içler acısı halini gördükçe isminin bilinmesi hususunda çok mu iyi niyetli olduğumu kendi kendime  sorguladığım burasının  adı Greenwich.

Greenwich’teki kocaman park, Kral 8. Henry’nın, kızları Mary ve Elisabeth’in (Kraliçe 1.Elisabeth) doğduğu  Tudor Sarayına ev sahipliği  yapmış. Bugün parktaki saraylardan birinde, kendi alanında  dünyanın en büyüğü olan Milli Denizcilik  Müzesi yeralıyor.

Başka önemli saraylar da var ama yer darlığından onları atlayıp Greenwich Parkındaki bence en kayda değer yapıya değinmek istiyorum : Greenwich Rasathanesine. Bildiğiniz üzere meridyenler  burada başlıyor. Rasathane bahçesine “0” numaralı boylamı simgeleyen iki sembolik hat var. İki hat olmasının sebebi, ilk çizilen hattın yanlış hesaplandığı anlaşılınca bir kaç metre yanına doğru hesaplanan hattın işaretlenmesi. Tahmin edeceğiniz üzere Rasathaneyi (ve içindeki müzeyi) gezmeye gelenler meridyen hattının üzerinde resim çektirmek için sıraya giriyorlar.

Greenwich Rasathanesinin günlük hayatımıza ömür boyu yaptığı etki ise, bildiğiniz üzere Dünya saatinin Greenwich’ten geçen “0” numaralı meridyene  göre ayarlanması

(GMT- Greenwich mean Time). Biz kendimizi Greenwich’teki “0”  meridyen saatine göre mi(+2-+3) ayarlıyoruz  yoksa başka bir yerden geçen meridyeni mi esas alıyoruz bir türlü anlayamadım.

Haydi hızlanalım artık.

Çok geniş bir alana sahip Hampstead Heath Parkında minik doğal göller mevcut. Buralarda 19. Asırdan kalma adet sürdürülerek kadınlar ve erkekler ayrı ayrı plajlarda yüzüyorlar.

Clapham Common, Crystal Palace, Bushy, Lee Valley, Dulwich,  Brockwell, ve Holland Park da aklıma gelen Londra’nın diğer büyük parkları . Önce Kensington  Kensington Pakının kuzey deha sonra da güney tarafına bakan bir evde, daha sonra Primrpse Hill parkına çok yakın bir dairede ve izleyen yıllarda Holland park  civarında, şimdi de Regent’s parkın karşısında oturduğuma göre ya ben parkları çok seviyorum, ya da Londra’da nereye gitseniz yakınlarınızda kocaman bir park oluyor.

Aaa, az kalsın unutuyordum, bir de Kew Gardens var. Burası devasa seralarında, bahçelerinde, taş bahçelerinde, havuzlarında  dünyanın her türlü bitkisini görebileceğiniz, dünyanın en büyük botanik bahçesi. Bir bölümünde de  bizim “Atatürk çiçeğini”, Aziz liderimizin ismiyle ve yetiştiği yerin Anadolu olduğu kaydıyla görmek insanda hoş duygular yaratıyor. Thames kıyısında yer alan Parkta, bir kaç yüzyıllık ağaçları görebilirsiniz, botanik müzelerini gezebilirsiniz, kafede restoranda yemek yiyebilir, isterseniz çimler üstünde piknik yapabilirsiniz. Bence  mutlaka yapılması gereken bir şey de ağaçların tepelerinde yapılmış bir asma yol ile Parkı tepeden gezmek, görmek.

Parklar şehri olan Londra’nın hiç bir parkında ne asker gördüm, ne de bir polis. İzin verirseniz bir sonraki yazımda bu konuya değineceğim.

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.