Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Burhan Pazarlama

Burhan Pazarlama   Uzun yaz tatili bitti. Bodrum’dan  işleri halletmek için İstanbul’a, oradan da Londra’ya seyahat hengamesi içinde geçtiğimiz Pazar gününe yazmam gereken yazıyı yetiştiremedim . Muhtemelen önümüzdeki Pazar yazısını da zamanına hazırlayamayacağım.. Ben de işin kolayına  kaçtım Yıllardır 80-100 kişilik bir arkadaş grubuna yolladığım eski “Geyik Muhabbeti1” yazılarımdan birini “Londra Mektupları” başlıklı köşem bu hafta da boş kalmasın diye Ulus Gazetesine yolladım. Bakalım yutacaklar mı?. Yutup da yayınlayacaklar mı? Yazı, İstanbul’un  renkli karakterlerini anlattığım 10 kısımlık  bir dizinin 5. bölümü.  2020 yılının Ağustos ayında yazmışım.. Aradan 4 yıl geçmiş ama yine de okunabilir durumda. Kafa kağıdının seri numarası benimkine yakın olan İstanbullular yazını8n konusu olan kişiyi hatırlayacaklardır. Haydi başlayın bakalım okumaya.   BURHAN PAZARLAMA “Karaköy’den kalkan vapurlar bilir,    Yıllardır nasıl “yangın” Galata Kulesi     Kızkulesi’ne.” Ali Asker Barut .................   Yıllar, yıllar boyu İstanbul’un iki yakası arasında, kanaviçe işler gibi gidip gelen Şehir Hatları vapurları, kimleri  taşımışlar, neler yaşamışlar, nelere şahit olmuşlar, hangi dalgalarla sallanmışlar, hangi rüzgarlarla savrulmuşlardır.....kim bilir ? Kadıköy’den binersiniz Fenerbahçe, Turhan Emeksiz, Paşabahçe, Adem Yavuz, Moda, Bostancı, Sarayburnu, Barış Manço, İnkılap, Rumeli Kavağı gibi işimler taşıyan, Karaköy veya Sirkeci/Eminönü’ne giden İstanbul Şehir Hatları vapurlarından birine; ya alt güverte yanı dış sıralardan birine oturursunuz, ya üst katın kıç tarafındaki açık güverteye yerleşirsiniz; bir çay söylersiniz, simidinizi  martılarla paylaşırken bir de sigara tellendirirsiniz...Ohhh be. ..Dünyanın  en güzel manzarası gözlerinizin önünde resmigeçit yapar. Yirmi dakikalık yolculuk boyunca kral de sizsinizdir, padişah da. Vapurunuzun sancak (sağ) tarafında önce gelin gibi Haydarpaşa Garı karşılar sizi . Az ilerisinde aynı adı taşıyan zarif Haydarpaşa Lisesi( artık Marmara Üniversitesi olmuş) başı ile temaşa eder. Ardından  , eli fenerli Florance Nightingale’nin de “acemi erliğini (!)” yaptığı Selimiye Kışlası selam durur size. Salacak’a bakayım derken “ben de buradayım” der Kızkulesi. Ve sonra.....muhteşem Boğaz manzarası alır sahneyi. Deniz, balık, erguvan kokuları taşıyan meltemi saçlarınızı uçuşturur....Ama durun, durun, Boğazı seyre dalıp arka tarafı unutmayın. Koşun vapurun iskele (sol) tarafına. Orada  tarih tebessüm etmektedir size. Sarayburnu, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmet Camisi asırlar öncesinin selamını taşırlar. Sağınıza mı, solunuza mı bakacağınızın şaşkınlığını yaşarken geminin pruvasında İstanbul’un şairlere , yazarlara, ressamlara ilham kaynağı olmuş silüeti belirir, Yeni Camisi ile, Fatih Camisi ile Beyazıt Kulesi ile, Galata Kulesi ile, Karaköy Köprüsü ile. ..O bet sesleri ile gaklayarak size hoş geldiniz diyen martıların sedası bile Whitney Houston’u öbür dünyada kıskandıracak kadar yumuşak gelir kulağınıza.. Vapurunuz sizi sadece 20 dakikada Asya Kıtasından Avrupa’ya getirivermiştir...Sanki “Scottie” tarafından ışınlanmışsınızcasına , sadece  20 dakikada asırlar arası seyahat yapmışsınızdır.. Vapurdan inmek içinizden gelmez... Her gün bu keyfi birkaç kez yaşayan Rıza Kaptana, çımacı İdris’e gıpta edersiniz... .......................   Her zaman olduğu gibi deli gönlüm, çılgın beynim yine ipin ucunu kaçırdı, ne anlatmaya niyetlenirken nerelere geldim. Yazı dizim yolunu şaşırdı, İstanbul Şehir Hattı Vapurlarının  web sitesine dönüştü. Bu gidişata biran önce  dur demezsem ya Ahırkapı önlerinde karaya oturacağım, ya Mühürdar açıklarında su alıp batacağım. Ama.... Bu vapurların en renkli  karakterlerinden birini anlatmazsam çok ayıp olacak. Aranızda İstanbullu olanların hepsinin bildiğine emin olduğum bu şahsı  ben 60’lı yılların ikini yarısında tanıdım. Vapur işportacılarının piri idi (Ara not “işporta” kelimesi, sepet anlamını taşıyan, Latince “sporta” kelimesinden gelir). Aslında mesleğine küçük yaşlardayken, aynı işi yapan babasının çantasını taşıyarak başlamış. Bu yüzden doğru dürüst eğitim de görmemiş. Ben onu tanıdığımda delikanlıydı. Karaköy-Kadıköy ve Eminönü-Kadıköy arası yolcu taşıyan Şehir Hatları Vapurlarında seyyar satıcılık yapıyordu. Küçük ev araçları, gereçleri, alet ve edevatı satardı. İşportacı Burhan’dan bahsettiğimi anlamıştır İstanbullu hemşehrilerim. “İşportacı” veya “ seyyar satıcı”  kelimesini duyup kimse dudak bükmesin. O bir fenomendi. Hakkında TRT’nin belgesel hazırladığı bir satıcı. Üniversitelere konferanslar vermesi için davet edilen bir pazarlama dahisi. Koca koca şirketlerin, Amerikalarda, Evropalarda tahsil yapmış, işin teorisini öğrenmiş ama pratiğini bilmeyen genç yöneticileri için kurslar düzenlemeye çağırılan marketing ustası... (Sırası gelmişken bizim “pazarlama” olarak tercüme ettiğimiz “marketing” kelimesine Kıbrıslı kardeşlerimizin “çarşılama” dediğini biliyor musunuz? Ne kadar sevimli bir karşılık bulmuşlar, değil mi? Şimdi kulak alışkanlığınızı bir yana koyup objektif olmaya çalışarak bir düşünün bakalım : eğer söz konusu  olan domates, patlıcan satışı değilse, “marketing” kelimesinin karşılığına “pazarlama” mı daha uygun düşer, yoksa “çarşılama” mı yakışır?). Burhan, her zaman temiz pak giyinirdi. Düğmelerini iliklemediği siyah veya lacivert takım elbise, kar beyazı gömleği, elbisesine  uygun renkte ciddi bir kravatla işini yapardı. Soğuk günlerde yine düğmeleri açık, deve tüyü paltosunun altına uzun bir kaşkol takardı. Saçı, sakalı daima traşlı olurdu. Ayhan Işık modeli bıyığı da hep düzgün. Böylece ilk gördüğünüzde üzerinizde iyi bir intiba bırakırdı. Belagat (iyi, güzel konuşma yeteneği) sahibiydi. Ses tonu etkileyiciydi. Son derece terbiyeli ve saygılı konuşur, efendimsiz, lütfensiz, muhteremsiz, teşekkür ederimsiz  cümle kurmazdı. İkna edici konuşmasını ince esprilerle süslemesini bilirdi. Bu da üzerinizde olumlu etki yapan bir başka özelliğiydi. Kimi zaman damardan girerdi. Kendisinin  okuyamadığından bahseder,  çocukları olduğunda mutlaka en iyi eğitimi vermeye çalışacağını söylerdi. Hedef kitlesini iyi tespit eden  bir pazar araştırmacısıydı. Eminönü vapur yolcuları için farklı, Karaköy yolcuları için farklı ürünler satardı. Hatta gündüz yolculuk yapanlara ayrı, akşamüstü ve gece yolcularına daha değişik mallar sunardı.   Sattığı mallar, mağazalarda satılanlardan çok daha ucuzdu ama dandik değildi. “Sattığım malları güvenerek alabilirsiniz. Ben dün de buradaydım, yarın da burada olacağım. Kötü mal sunsam yarın karşınıza çıkamam. Sattığım mallardan şimdiye değin şikayet eden hiç olmadı” derdi. Ve devam ederdi “Ben malımı dükkanlardan, mağazalardan daha ucuza  satıyorum. Çünkü ben malı doğrudan müstahsilden  ( istihsal eden, yani üretici) alıyorum. Üstüne  küçük bir kar koyuyorum. Kira vermem, elektrik, su ödemem bulunmaz, vitrine para yatırmam, tezgahtara maaş verme derdim yok. Malı ucuza satarım”. Hep yeni satış teknikleri, taktikleri geliştirirdi. Sonraları başkalarının da taklit etmeye çalıştığı “Bu kalem seti 10 lira. Ama yanında bu pergel takımını da bedavaya veriyorum. Durun, daha bitmedi yanında şu da bedava, bu da bedava”  lafı onun icadıdır. Vapur gideceği yere vardığında iskeleye çıkar, köşkünün penceresinden  yolcuları seyreden kaptana hafifçe eğilerek teşekkür ederdi. Kaptanların hemen hepsi selamını alır, sonra eliyle “geç, geç” diye işaret ederek vapura tekrar binmesine izin verirlerdi. Böylece Burhan tek bilet ile bindiği vapurda üst üste bir çok seyahati bedavaya yapardı. Zamanla onu taklit edenler çoğaldı. Vapurlar, yolcuları rahatsız eden, kazık atan, hırpani, terbiyeden yoksun, mesleği lekeleyen satıcılarla doldu. Şehir Hatlarının tedbir alması uzun sürmedi ve vapurlarda seyyar satıcılık yapmak yasaklandı. Bu soysuzlar yüzünden “işyerini (!)” kaybeden Burhan, ben yurtdışında olduğum yıllarda , Kadıköy Kaymakamlığının arkasındaki sokakta yer alan bir pasaj içinde dükkan açmış . İsmini de.... …….tahmin ettiğiniz gibi..... “Burhan Pazarlama” koymuş. İşleri bir süre iyi gittiyse de , çok ucuz ve ucuz olduğu kadar dandik Çin malları piyasayı sarınca  rekabet edememiş, dükkanını kapatmış... Sonrasını bilmiyorum. .................... Geçtiğimiz Mart ayıydı. Londra’da mıydım, yoksa kızımı ziyaret için gittiğim  Suudi Arabistan’da mı bulunuyordum hatırlamıyorum, i-pad’imden izlediğim Türk tv kanallarından birinde “Burhan Pazarlama”nın  vefat ettiği haberini işittim......Yetmişine varamamıştı. Üzüldüm tabii.. İstanbul Şehir Hatları vapurlarının, örneğine rastlanamayacak renkli simalarından biri daha dönüşü olmayan son bir yolculuğa çıkmıştı... Allah rahmet eylesin.... Haydi artık yazımın vapur bölümüne Sıtkı Caner’in vapurlu bir şiiri ile son noktayı koyayım: “Belki geçer acım, ben İstanbul olurum,     Geçer gözlerimin önünden gençliğim ve vapurlar,    Ne kendimden geçerim, ne kendimi bulurum,    Beni bir Kızkulesi akşamında vururlar.....” Son noktayı koyuyordum ki bir de Sunay Akın şiiri geldi aklıma: “İstanbul’da bir Şehir Hatları Vapurunda verildi adım,    İki kıyı arasında usanmadan dolaşıp,    Her iskelede    Seni aradım....” …………….. Sevgiyle kılınız, sevgimle kalınız.      
Ekleme Tarihi: 09 Ekim 2024 - Çarşamba

Burhan Pazarlama

Burhan Pazarlama

 

Uzun yaz tatili bitti. Bodrum’dan  işleri halletmek için İstanbul’a, oradan da Londra’ya seyahat hengamesi içinde geçtiğimiz Pazar gününe yazmam gereken yazıyı yetiştiremedim . Muhtemelen önümüzdeki Pazar yazısını da zamanına hazırlayamayacağım..

Ben de işin kolayına  kaçtım Yıllardır 80-100 kişilik bir arkadaş grubuna yolladığım eski “Geyik Muhabbeti1” yazılarımdan birini “Londra Mektupları” başlıklı köşem bu hafta da boş kalmasın diye Ulus Gazetesine yolladım.

Bakalım yutacaklar mı?.

Yutup da yayınlayacaklar mı?

Yazı, İstanbul’un  renkli karakterlerini anlattığım 10 kısımlık  bir dizinin 5. bölümü.  2020 yılının Ağustos ayında yazmışım.. Aradan 4 yıl geçmiş ama yine de okunabilir durumda. Kafa kağıdının seri numarası benimkine yakın olan İstanbullular yazını8n konusu olan kişiyi hatırlayacaklardır.

Haydi başlayın bakalım okumaya.

 

BURHAN PAZARLAMA

“Karaköy’den kalkan vapurlar bilir,

   Yıllardır nasıl “yangın” Galata Kulesi

    Kızkulesi’ne.”

Ali Asker Barut

.................

 

Yıllar, yıllar boyu İstanbul’un iki yakası arasında, kanaviçe işler gibi gidip gelen Şehir Hatları vapurları,

kimleri  taşımışlar, neler yaşamışlar, nelere şahit olmuşlar, hangi dalgalarla sallanmışlar, hangi rüzgarlarla savrulmuşlardır.....kim bilir ?

Kadıköy’den binersiniz Fenerbahçe, Turhan Emeksiz, Paşabahçe, Adem Yavuz, Moda, Bostancı, Sarayburnu, Barış Manço, İnkılap, Rumeli Kavağı gibi işimler taşıyan, Karaköy veya Sirkeci/Eminönü’ne giden İstanbul Şehir Hatları vapurlarından birine; ya alt güverte yanı dış sıralardan birine oturursunuz, ya üst katın kıç tarafındaki açık güverteye yerleşirsiniz; bir çay söylersiniz, simidinizi  martılarla paylaşırken bir de sigara tellendirirsiniz...Ohhh be. ..Dünyanın  en güzel manzarası gözlerinizin önünde resmigeçit yapar. Yirmi dakikalık yolculuk boyunca kral de sizsinizdir, padişah da.

Vapurunuzun sancak (sağ) tarafında önce gelin gibi Haydarpaşa Garı karşılar sizi . Az ilerisinde aynı adı taşıyan zarif Haydarpaşa Lisesi( artık Marmara Üniversitesi olmuş) başı ile temaşa eder. Ardından  , eli fenerli Florance Nightingale’nin de “acemi erliğini (!)” yaptığı Selimiye Kışlası selam durur size. Salacak’a bakayım derken “ben de buradayım” der Kızkulesi. Ve sonra.....muhteşem Boğaz manzarası alır sahneyi. Deniz, balık, erguvan kokuları taşıyan meltemi saçlarınızı uçuşturur....Ama durun, durun, Boğazı seyre dalıp arka tarafı unutmayın. Koşun vapurun iskele (sol) tarafına. Orada  tarih tebessüm etmektedir size. Sarayburnu, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmet Camisi asırlar öncesinin selamını taşırlar. Sağınıza mı, solunuza mı bakacağınızın şaşkınlığını yaşarken geminin pruvasında İstanbul’un şairlere , yazarlara, ressamlara ilham kaynağı olmuş silüeti belirir, Yeni Camisi ile, Fatih Camisi ile Beyazıt Kulesi ile, Galata Kulesi ile, Karaköy Köprüsü ile. ..O bet sesleri ile gaklayarak size hoş geldiniz diyen martıların sedası bile Whitney Houston’u öbür dünyada kıskandıracak kadar yumuşak gelir kulağınıza.. Vapurunuz sizi sadece 20 dakikada Asya Kıtasından Avrupa’ya getirivermiştir...Sanki “Scottie” tarafından ışınlanmışsınızcasına , sadece  20 dakikada asırlar arası seyahat yapmışsınızdır..

Vapurdan inmek içinizden gelmez...

Her gün bu keyfi birkaç kez yaşayan Rıza Kaptana, çımacı İdris’e gıpta edersiniz...

.......................

 

Her zaman olduğu gibi deli gönlüm, çılgın beynim yine ipin ucunu kaçırdı, ne anlatmaya niyetlenirken nerelere geldim. Yazı dizim yolunu şaşırdı, İstanbul Şehir Hattı Vapurlarının  web sitesine dönüştü. Bu gidişata biran önce  dur demezsem ya Ahırkapı önlerinde karaya oturacağım, ya Mühürdar açıklarında su alıp batacağım. Ama....

Bu vapurların en renkli  karakterlerinden birini anlatmazsam çok ayıp olacak.

Aranızda İstanbullu olanların hepsinin bildiğine emin olduğum bu şahsı  ben 60’lı yılların ikini yarısında tanıdım. Vapur işportacılarının piri idi (Ara not “işporta” kelimesi, sepet anlamını taşıyan, Latince “sporta” kelimesinden gelir). Aslında mesleğine küçük yaşlardayken, aynı işi yapan babasının çantasını taşıyarak başlamış. Bu yüzden doğru dürüst eğitim de görmemiş.

Ben onu tanıdığımda delikanlıydı. Karaköy-Kadıköy ve Eminönü-Kadıköy arası yolcu taşıyan Şehir Hatları Vapurlarında seyyar satıcılık yapıyordu. Küçük ev araçları, gereçleri, alet ve edevatı satardı.

İşportacı Burhan’dan bahsettiğimi anlamıştır İstanbullu hemşehrilerim.

“İşportacı” veya “ seyyar satıcı”  kelimesini duyup kimse dudak bükmesin. O bir fenomendi. Hakkında TRT’nin belgesel hazırladığı bir satıcı. Üniversitelere konferanslar vermesi için davet edilen bir pazarlama dahisi. Koca koca şirketlerin, Amerikalarda, Evropalarda tahsil yapmış, işin teorisini öğrenmiş ama pratiğini bilmeyen genç yöneticileri için kurslar düzenlemeye çağırılan marketing ustası...

(Sırası gelmişken bizim “pazarlama” olarak tercüme ettiğimiz “marketing” kelimesine Kıbrıslı kardeşlerimizin “çarşılama” dediğini biliyor musunuz?

Ne kadar sevimli bir karşılık bulmuşlar, değil mi? Şimdi kulak alışkanlığınızı bir yana koyup objektif olmaya çalışarak bir düşünün bakalım : eğer söz konusu  olan

domates, patlıcan satışı değilse, “marketing” kelimesinin karşılığına “pazarlama” mı daha uygun düşer, yoksa “çarşılama” mı yakışır?).

Burhan, her zaman temiz pak giyinirdi. Düğmelerini iliklemediği siyah veya lacivert takım elbise, kar beyazı gömleği, elbisesine  uygun renkte ciddi bir kravatla işini yapardı. Soğuk günlerde yine düğmeleri açık, deve tüyü paltosunun altına uzun bir kaşkol takardı. Saçı, sakalı daima traşlı olurdu. Ayhan Işık modeli bıyığı da hep düzgün. Böylece ilk gördüğünüzde üzerinizde iyi bir intiba bırakırdı.

Belagat (iyi, güzel konuşma yeteneği) sahibiydi. Ses tonu etkileyiciydi. Son derece terbiyeli ve saygılı konuşur, efendimsiz, lütfensiz, muhteremsiz, teşekkür ederimsiz  cümle kurmazdı. İkna edici konuşmasını ince esprilerle süslemesini bilirdi. Bu da üzerinizde olumlu etki yapan bir başka özelliğiydi.

Kimi zaman damardan girerdi. Kendisinin  okuyamadığından bahseder,  çocukları olduğunda mutlaka en iyi eğitimi vermeye çalışacağını söylerdi. Hedef kitlesini iyi tespit eden  bir pazar araştırmacısıydı. Eminönü vapur yolcuları için farklı, Karaköy yolcuları için farklı ürünler satardı. Hatta gündüz yolculuk yapanlara ayrı, akşamüstü ve gece yolcularına daha değişik mallar sunardı.

 

Sattığı mallar, mağazalarda satılanlardan çok daha ucuzdu ama dandik değildi. “Sattığım malları güvenerek alabilirsiniz. Ben dün de buradaydım, yarın da burada olacağım. Kötü mal sunsam yarın karşınıza çıkamam. Sattığım mallardan şimdiye değin şikayet eden hiç olmadı” derdi. Ve devam ederdi “Ben malımı dükkanlardan, mağazalardan daha ucuza  satıyorum. Çünkü ben malı doğrudan müstahsilden  ( istihsal eden, yani üretici) alıyorum. Üstüne  küçük bir kar koyuyorum. Kira vermem, elektrik, su ödemem bulunmaz, vitrine para yatırmam, tezgahtara maaş verme derdim yok. Malı ucuza satarım”. Hep yeni satış teknikleri, taktikleri geliştirirdi. Sonraları başkalarının da taklit etmeye çalıştığı “Bu kalem seti 10 lira. Ama yanında bu pergel takımını da bedavaya veriyorum. Durun, daha bitmedi yanında şu da bedava, bu da bedava”  lafı onun icadıdır.

Vapur gideceği yere vardığında iskeleye çıkar, köşkünün penceresinden  yolcuları seyreden kaptana hafifçe eğilerek teşekkür ederdi. Kaptanların hemen hepsi selamını alır, sonra eliyle “geç, geç” diye işaret ederek vapura tekrar binmesine izin verirlerdi. Böylece Burhan tek bilet ile bindiği vapurda üst üste bir çok seyahati bedavaya yapardı.

Zamanla onu taklit edenler çoğaldı. Vapurlar, yolcuları rahatsız eden, kazık atan, hırpani, terbiyeden yoksun, mesleği lekeleyen satıcılarla doldu. Şehir Hatlarının tedbir alması uzun sürmedi ve vapurlarda seyyar satıcılık yapmak yasaklandı.

Bu soysuzlar yüzünden “işyerini (!)” kaybeden Burhan, ben yurtdışında olduğum yıllarda , Kadıköy Kaymakamlığının arkasındaki sokakta yer alan bir pasaj içinde dükkan açmış . İsmini de....

…….tahmin ettiğiniz gibi.....

“Burhan Pazarlama” koymuş.

İşleri bir süre iyi gittiyse de , çok ucuz ve ucuz olduğu kadar dandik Çin malları piyasayı sarınca  rekabet edememiş, dükkanını kapatmış...

Sonrasını bilmiyorum.

....................

Geçtiğimiz Mart ayıydı. Londra’da mıydım, yoksa kızımı ziyaret için gittiğim  Suudi Arabistan’da mı bulunuyordum hatırlamıyorum, i-pad’imden izlediğim Türk tv kanallarından birinde “Burhan Pazarlama”nın  vefat ettiği haberini işittim......Yetmişine varamamıştı.

Üzüldüm tabii..

İstanbul Şehir Hatları vapurlarının, örneğine rastlanamayacak renkli simalarından biri daha dönüşü olmayan son bir yolculuğa çıkmıştı...

Allah rahmet eylesin....

Haydi artık yazımın vapur bölümüne Sıtkı Caner’in vapurlu bir şiiri ile son noktayı koyayım:

“Belki geçer acım, ben İstanbul olurum, 

   Geçer gözlerimin önünden gençliğim ve vapurlar,

   Ne kendimden geçerim, ne kendimi bulurum,

   Beni bir Kızkulesi akşamında vururlar.....”

Son noktayı koyuyordum ki bir de Sunay Akın şiiri geldi aklıma:

“İstanbul’da bir Şehir Hatları Vapurunda verildi adım,

   İki kıyı arasında usanmadan dolaşıp,

   Her iskelede

   Seni aradım....”

……………..

Sevgiyle kılınız, sevgimle kalınız.

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.