Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Önce Alışveriş, Sonra Fiş

80'li yıllarda yayınlanan siyah/beyaz reklamlarda; "önce alışveriş sonra fiş" repliğini usta tiyatrocu Ayşegül Atik hafızalara kazımıştı. KDV üzerine fiimler, skeçler, şarkılar türküler bile yapılmıştı. Özellikle çocuklara ve gençlere vergi ödeme bilinci öğretilmesi için bir reklam spotuydu. Sokakta, kahvede, yolda yolakta herkesin dilindeydi. Önce alışveriş sonra fiş! Günlük hayatımıza 12 Eylül sonrası 1983 yılında Turgut Özal iktidarıyla giren önemli kavramlardan biriydi. Yazar kasanın yaşamımıza girmesiyle başlamıştı, vergi kaybını önlemek adına! Tek kanallı Televizyon ekranında yaşlı bir satıcı ve çocuk arasında geçen reklam spotu “şimdi reklamlar uyarısıyla” “önce alışveriş, sonra fiş” diyaloğu yaşanırdı. Ülke olarak, siyah/beyaz yıllardan, renkli yıllara hızlı adımlar atıyorduk. Öyle hızlı koşuyorduk ki tutana aşk olsun. Dışarıdan oluk oluk dolar akıyordu ülkeye. “Benim memurum işini bilir, benim vatandaşım yolunu bulur” demişti ya, Özal. Ülkeye oluk oluk akan dolardan daha çok istiyordu vatandaş! Bugün olduğu gibi, o günde Özal’ın iktidarıyla yeni bir “müteşebbis” türü oluştu. Daha birgün öncesine kadar tüccar, tacir, iş insanı olmakla alakası olmaya bu güruh, Özal’ın paçasına sarılmış, çekiştirip duruyordu. Yağma başlamış dur, durak bilmiyordu. Özelleştirme başlamış, kamuya ait işletmeler, araziler hızla el değiştiriyordu Yararlandılar! Hayali ihracatla, naylon faturayla, karşılıksız teşvikle, devleti soyan yeni bir sermaye gurubu doğdu. Öyle bir gözleri dönmüştü ki deveyi hamuduyla yutuyorlardı. Turizmi artırmak adına, Akdeniz ve Ege’nin muhteşem kıyıları eşe dosta hediye paketleriyle dağıtıldı. Zengin ve deyim yerindeyse yağmacılara pay edildi. Döneme ait anlatacak çok öykü var. Ama şimdi bunları bir yana bırakıp, asıl konumuza gelelim. Vergi iadesi; Özal iktidarın bir yeniliği de ücretlilere vergi iadesiydi! Kırk yaş üstündekiler anımsayacaklardır? Canım hep güçlüler deveyi hamuduyla götürecek değil ya! Çalışanların ağzına bir parmak bal sürülmeliydi. Ücretliye vergi iadesi böylece hayatımıza girdi, 2007 yılına kadar çalışanların yaşamının bir parçası oldu. Bu tarihten sonra uygulamadan kaldırıldı. Çalıştığım kurumda yüz kişinin üzerinde personel vardı. Vergi iade işlemlerini ben yapıyordum. Büyük sarı zarflar içerisinde gelen tomar tomar fişleri tek tek ayırır, her fişin rakamını, tarih sırasına göre bir cetvele yazar, asıl matrah ve iade olunacak matrahı bir çizelge eşliğinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine teslim ederdim. İlgili memur dosyayı inceler, iade olunacak vergi iadesi tutarının yazılı olduğu Ziraat Bankası çekini verir, sonra bankadan tahsil ederdim. Çeki vergi dairesinden teslim aldım, kontrol etmeden cüzdanıma koydum. Ziraat Bankasının Gökdelen Kızılay şubesine yöneldim. Girişte sıramı beklemeye başladım. Bir süre sonra benden bir önceki numarayı çağırdıklarında, oturduğum koltuktan kalktım, cüzdanımdan çeki çıkarıp göz attığımda şok oldum! Ne yapacağımı aval aval düşünürken, sıramın geçtiğini fark ettim. Şube görevlisi öğle tatili olduğunu, saat 13.30 da işleme aynı sıra numarasıyla devam edileceğini söylediğinde herkes gibi dışarı çıktım. Çeki tahsil etmek için cüzdanımdan çıkardığımda şok olmamın sebebi, çeki hazırlayan memurun hata yapmış olmasıydı. İade olması gereken rakamın yerine kümülatif rakam tutarını yazmış olmasıydı. Yani, on lira yazması gerekirken yüz lira yazmasıydı. 1985 yıl düşünüldüğünde çok olağanüstü rakamdı. Kurum müdürümüz Köksal Engür’ü aradım, olaydan bahsettim. Abi bana müsaade parayı alıp uçuyorum ben! Deli misin oğlum ne uçması, ne kaçması? Adamı aldı bir telaş! (Şaka yapıyorum tabi) Çekmedin parayı değil mi? Çekmedim henüz. Bankadan bir yere ayrılma? Geliyorum. On beş yirmi dakika geçmeden Köksal abi Ziraat Bankası Kızılay şubesinde. Birlikte doğru vergi dairesine gittik, beşinci kata çıktık. Hangi memur? Dedi. Köşedeki esmer olan! Yaklaştık yanına. Beyfendi yazdığınız çek hatalı olmuş? Dedi Köksal abi. Ne hatası kardeşim gidin başımdan, işim başımdan aşıyor zaten. Birde sizinle uğraşacak zamanım yok gidin işinize. Memurun cevabına istinaden dedim ki, abi keşke parayı çekip gitseydim, böylesine terslenmezdik. Daracık sıcak oda da sinirli sinirli bana baktı. Şimdi çarpacağım ha, diye bir azar fırlattı Köksal abi. Sustum tabi. Temmuz ayı, daracık bir oda, nefes alacak gibi değil. Sular seller gibi yapış yapış bir haldeyiz. Milletin sinir katsayısı hayli yüksek. Bağıran, çağıran, azarlayan herkesin tepesinden buhar fışkırıyor adeta. Bu defa Köksal abi patladı memura. Size iyilikte yaramaz kardeşim? İnsan gibi yaptığınız hatayı düzeltmenizi istiyoruz gördüğümüz muameleye bakar mısınız? İyilikte yaramıyor! Memur, canımı sıkma hemşerim, gidin başımdan. Derken, İleri köşede kapalı küçük bir odadan bir adam selendi. Beyler sorun nedir? Buyurun ben yardımcı olayım. İçeri girdiğimde masadaki isimlik dikkatimi çekti. “Şef Salih Mülayim” yazıyordu. Köksal abiye çaktırmadan gözucuyla isimliği işaret ettim, tebessüm etti. Şef Salih Mülayim ismi gibi, çok zarif bir insandı. Çay içmemiz için çok ısrarlıydı, ama Köksal abi hemen konuya girdi. Şef Salih Mülayim dikkatle dinledi. Olamaz efendim böyle hata yapılır mı? Konuşmanın ardından Kamiiillll, diye bize çıkışan memura seslendi. Bizim kurumun ismini söyledi, o dosyayı al çabuk gel. Biraz sonra bizim sinirli memur Kamil içeri girdi. Oda da bizi görünce işin sıkıntılı olduğunu anladı sanırım. Şef Mülayim dosyayı evirdi çevirdi, rakamları karşılaştırdı memur Kamil’e geri uzattı. Yaptığın halta bakar mısın? Kamil bey. Kamil bey sus pus. Vatandaş dürüstçe yaptığın hatayı düzeltmeye çalışıyor, sen ne yapıyorsun? Vatandaşı tersliyorsun. Ye iç dua et ki beyler çeki getirmeseler senin hayatın da, benim hayatım da söner biliyor musun? Memur Kamil beyin yüzünden damla damla ter alnından yanaklarına doğru akmaya başladı. Hatayı anladı, çok mahcup olduğu yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Köksal abi, Şef Mülayim’e; insanlık hali efendim, ne yazık ki hata yapıyoruz. Kamil beye de hak vermek lazım. Yaptığı iş hakikaten kolay değil. Ufak bir anlaşmazlık yaşandı o kadar. Siz böyle bir olay yaşanmamış kabul edin efendim, dedi. Olay tatlıya bağlandı. Şef Salih Mülayim, Kamil beye; birer soğuk gazoz söyle de serinleyelim ne dersin? Kamil bey, olur anlamında başıyla onayladı ve odadan çıktı. Kamil bey on dakika sonra yeni çeki hazırlamış, elinde gazozların olduğu tepsiyle geldi içeri girdi. Gazozları ikram ettikten sonra, çeki Şef Salih Mülayim beye uzattı. Çeki evirdi çevirdi, inceledikten sonra imzaladı, Köksal abiye teslim etti. İçeceklerimiz bitmişti, müsaade isteyip kalktık. Şef Salih Mülayim bize defalarca teşekkür edip, minnet duygusuyla kapıya kadar uğurladı. Binanın merdivenlerini birer ikişer atlayarak dışarı çıktık. Doğru Bankaya. Çeki tahsil ettikten sonra, “ulan kerkenez, bir taksi çevir, saat 14.30 olmuş? İşe de geç kaldık”, dedi Köksal abi! Çevirdiğimiz taksiye atladık, nereye abi? Diye sordu taksici. Tunus Caddesi 92 numara dedi Köksal abi. Ben güldüm. - Hayırdır oğlum neye gülüyorsun?   - Sen adresi söyleyince, Aydın abinin numaraları aklıma geldi, dedim. - Norveçli Aydın mı? Evet, dedim. Bu sefer o da güldü!  
Ekleme Tarihi: 28 Kasım 2024 - Perşembe

Önce Alışveriş, Sonra Fiş

80'li yıllarda yayınlanan siyah/beyaz reklamlarda; "önce alışveriş sonra fiş" repliğini usta tiyatrocu Ayşegül Atik hafızalara kazımıştı.

KDV üzerine fiimler, skeçler, şarkılar türküler bile yapılmıştı.

Özellikle çocuklara ve gençlere vergi ödeme bilinci öğretilmesi için bir reklam spotuydu. Sokakta, kahvede, yolda yolakta herkesin dilindeydi. Önce alışveriş sonra fiş!

Günlük hayatımıza 12 Eylül sonrası 1983 yılında Turgut Özal iktidarıyla giren önemli kavramlardan biriydi. Yazar kasanın yaşamımıza girmesiyle başlamıştı, vergi kaybını önlemek adına! Tek kanallı Televizyon ekranında yaşlı bir satıcı ve çocuk arasında geçen reklam spotu “şimdi reklamlar uyarısıyla” “önce alışveriş, sonra fiş” diyaloğu yaşanırdı.

Ülke olarak, siyah/beyaz yıllardan, renkli yıllara hızlı adımlar atıyorduk.

Öyle hızlı koşuyorduk ki tutana aşk olsun. Dışarıdan oluk oluk dolar akıyordu ülkeye. “Benim memurum işini bilir, benim vatandaşım yolunu bulur” demişti ya, Özal. Ülkeye oluk oluk akan dolardan daha çok istiyordu vatandaş!

Bugün olduğu gibi, o günde Özal’ın iktidarıyla yeni bir “müteşebbis” türü oluştu. Daha birgün öncesine kadar tüccar, tacir, iş insanı olmakla alakası olmaya bu güruh, Özal’ın paçasına sarılmış, çekiştirip duruyordu. Yağma başlamış dur, durak bilmiyordu. Özelleştirme başlamış, kamuya ait işletmeler, araziler hızla el değiştiriyordu

Yararlandılar!

Hayali ihracatla, naylon faturayla, karşılıksız teşvikle, devleti soyan yeni bir sermaye gurubu doğdu. Öyle bir gözleri dönmüştü ki deveyi hamuduyla yutuyorlardı. Turizmi artırmak adına, Akdeniz ve Ege’nin muhteşem kıyıları eşe dosta hediye paketleriyle dağıtıldı. Zengin ve deyim yerindeyse yağmacılara pay edildi.

Döneme ait anlatacak çok öykü var. Ama şimdi bunları bir yana bırakıp, asıl konumuza gelelim.

Vergi iadesi;

Özal iktidarın bir yeniliği de ücretlilere vergi iadesiydi!

Kırk yaş üstündekiler anımsayacaklardır?

Canım hep güçlüler deveyi hamuduyla götürecek değil ya! Çalışanların ağzına bir parmak bal sürülmeliydi. Ücretliye vergi iadesi böylece hayatımıza girdi, 2007 yılına kadar çalışanların yaşamının bir parçası oldu. Bu tarihten sonra uygulamadan kaldırıldı.

Çalıştığım kurumda yüz kişinin üzerinde personel vardı. Vergi iade işlemlerini ben yapıyordum. Büyük sarı zarflar içerisinde gelen tomar tomar fişleri tek tek ayırır, her fişin rakamını, tarih sırasına göre bir cetvele yazar, asıl matrah ve iade olunacak matrahı bir çizelge eşliğinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine teslim ederdim.

İlgili memur dosyayı inceler, iade olunacak vergi iadesi tutarının yazılı olduğu Ziraat Bankası çekini verir, sonra bankadan tahsil ederdim.

Çeki vergi dairesinden teslim aldım, kontrol etmeden cüzdanıma koydum. Ziraat Bankasının Gökdelen Kızılay şubesine yöneldim. Girişte sıramı beklemeye başladım.

Bir süre sonra benden bir önceki numarayı çağırdıklarında, oturduğum koltuktan kalktım, cüzdanımdan çeki çıkarıp göz attığımda şok oldum! Ne yapacağımı aval aval düşünürken, sıramın geçtiğini fark ettim. Şube görevlisi öğle tatili olduğunu, saat 13.30 da işleme aynı sıra numarasıyla devam edileceğini söylediğinde herkes gibi dışarı çıktım.

Çeki tahsil etmek için cüzdanımdan çıkardığımda şok olmamın sebebi, çeki hazırlayan memurun hata yapmış olmasıydı. İade olması gereken rakamın yerine kümülatif rakam tutarını yazmış olmasıydı. Yani, on lira yazması gerekirken yüz lira yazmasıydı. 1985 yıl düşünüldüğünde çok olağanüstü rakamdı.

Kurum müdürümüz Köksal Engür’ü aradım, olaydan bahsettim. Abi bana müsaade parayı alıp uçuyorum ben!

  • Deli misin oğlum ne uçması, ne kaçması?
  • Adamı aldı bir telaş! (Şaka yapıyorum tabi)
  • Çekmedin parayı değil mi?
  • Çekmedim henüz.
  • Bankadan bir yere ayrılma? Geliyorum.

On beş yirmi dakika geçmeden Köksal abi Ziraat Bankası Kızılay şubesinde. Birlikte doğru vergi dairesine gittik, beşinci kata çıktık.

Hangi memur? Dedi.

Köşedeki esmer olan!

Yaklaştık yanına. Beyfendi yazdığınız çek hatalı olmuş? Dedi Köksal abi. Ne hatası kardeşim gidin başımdan, işim başımdan aşıyor zaten. Birde sizinle uğraşacak zamanım yok gidin işinize. Memurun cevabına istinaden dedim ki, abi keşke parayı çekip gitseydim, böylesine terslenmezdik.

Daracık sıcak oda da sinirli sinirli bana baktı. Şimdi çarpacağım ha, diye bir azar fırlattı Köksal abi. Sustum tabi.

Temmuz ayı, daracık bir oda, nefes alacak gibi değil.

Sular seller gibi yapış yapış bir haldeyiz. Milletin sinir katsayısı hayli yüksek. Bağıran, çağıran, azarlayan herkesin tepesinden buhar fışkırıyor adeta.

Bu defa Köksal abi patladı memura.

Size iyilikte yaramaz kardeşim? İnsan gibi yaptığınız hatayı düzeltmenizi istiyoruz gördüğümüz muameleye bakar mısınız? İyilikte yaramıyor!

Memur, canımı sıkma hemşerim, gidin başımdan.

Derken,

İleri köşede kapalı küçük bir odadan bir adam selendi.

Beyler sorun nedir? Buyurun ben yardımcı olayım.

İçeri girdiğimde masadaki isimlik dikkatimi çekti. “Şef Salih Mülayim” yazıyordu.

Köksal abiye çaktırmadan gözucuyla isimliği işaret ettim, tebessüm etti.

Şef Salih Mülayim ismi gibi, çok zarif bir insandı. Çay içmemiz için çok ısrarlıydı, ama Köksal abi hemen konuya girdi. Şef Salih Mülayim dikkatle dinledi. Olamaz efendim böyle hata yapılır mı?

Konuşmanın ardından Kamiiillll, diye bize çıkışan memura seslendi. Bizim kurumun ismini söyledi, o dosyayı al çabuk gel.

Biraz sonra bizim sinirli memur Kamil içeri girdi. Oda da bizi görünce işin sıkıntılı olduğunu anladı sanırım. Şef Mülayim dosyayı evirdi çevirdi, rakamları karşılaştırdı memur Kamil’e geri uzattı. Yaptığın halta bakar mısın? Kamil bey.

Kamil bey sus pus.

Vatandaş dürüstçe yaptığın hatayı düzeltmeye çalışıyor, sen ne yapıyorsun? Vatandaşı tersliyorsun. Ye iç dua et ki beyler çeki getirmeseler senin hayatın da, benim hayatım da söner biliyor musun?

Memur Kamil beyin yüzünden damla damla ter alnından yanaklarına doğru akmaya başladı. Hatayı anladı, çok mahcup olduğu yüz ifadesinden anlaşılıyordu.

Köksal abi, Şef Mülayim’e; insanlık hali efendim, ne yazık ki hata yapıyoruz. Kamil beye de hak vermek lazım. Yaptığı iş hakikaten kolay değil. Ufak bir anlaşmazlık yaşandı o kadar. Siz böyle bir olay yaşanmamış kabul edin efendim, dedi.

Olay tatlıya bağlandı.

Şef Salih Mülayim, Kamil beye; birer soğuk gazoz söyle de serinleyelim ne dersin? Kamil bey, olur anlamında başıyla onayladı ve odadan çıktı.

Kamil bey on dakika sonra yeni çeki hazırlamış, elinde gazozların olduğu tepsiyle geldi içeri girdi. Gazozları ikram ettikten sonra, çeki Şef Salih Mülayim beye uzattı. Çeki evirdi çevirdi, inceledikten sonra imzaladı, Köksal abiye teslim etti.

İçeceklerimiz bitmişti, müsaade isteyip kalktık. Şef Salih Mülayim bize defalarca teşekkür edip, minnet duygusuyla kapıya kadar uğurladı.

Binanın merdivenlerini birer ikişer atlayarak dışarı çıktık. Doğru Bankaya. Çeki tahsil ettikten sonra, “ulan kerkenez, bir taksi çevir, saat 14.30 olmuş? İşe de geç kaldık”, dedi Köksal abi!

Çevirdiğimiz taksiye atladık, nereye abi? Diye sordu taksici. Tunus Caddesi 92 numara dedi Köksal abi. Ben güldüm.

- Hayırdır oğlum neye gülüyorsun?  
- Sen adresi söyleyince, Aydın abinin numaraları aklıma geldi, dedim.
- Norveçli Aydın mı? Evet, dedim.

Bu sefer o da güldü!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (11)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Metin Cenkçiler
(28.11.2024 12:34 - #2144)
Ağzına yüreğine sağlık Hamdi abi ♥️♥️
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Erman Fen10men
(28.11.2024 12:34 - #2145)
Harika bir yazı dizisi daha canım abim. Eline emeğine sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Erol Çavuş
(28.11.2024 12:41 - #2147)
Dürüstlük, mazide kalan hoş bir sada oldu artık. Şimdi tepeden tırnağa herkes hırsız ve dolandırıcı olmuş
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fidan Okyar sarıer
(28.11.2024 13:27 - #2149)
Elline sağlıklı
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mine
(28.11.2024 14:51 - #2150)
Elinize saglik
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fahri
(28.11.2024 16:07 - #2151)
Tebrikler, Yazmaya devam ediniz lütfen
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İnci
(28.11.2024 16:45 - #2152)
Geçmişe yaptığınız bu yolculuk için teşekkürler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa mete
(28.11.2024 17:23 - #2154)
Harika bir yazı olmuş kaleminize saglık hocam saygılar sunuyorum tesekkur ederim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İrfan Hasözbek
(28.11.2024 22:45 - #2156)
Eee bizim neslimiz tükenmek üzere bizlerde hile hurda hatam lokma yok çok şükür.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Süha Erdinç
(28.11.2024 23:59 - #2157)
O yılların ,saflığına ,güzelliğine götürdü yazı. Kaleminize sağlık...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kemal Barış
(29.11.2024 10:38 - #2158)
Tebrikler....
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.