Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Trakya Ne Demek?

Dünyada toprakları iki Kıtaya yayılmış sadece üç  devlet var. Biri Afrika ve Asya kıtalarında toprağa sahip olan Mısır, diğer ikisi de hem Avrupa’da, hem de  Asya’da yer alan Rusya ve pek tabii ki Türkiye. Bazı büyük  devletlerin  kendi topraklarına bitişik olmayan yerlerdeki  sömürgelerini, adalarını falan hesaba katmıyorum, doğal olarak. Geçen yazımda Türkiye’nin Asya kıtasındaki parçası olan Anadolu’yu ele almış, adının nereden geldiğini  anlatmaya çalışmıştım, dilim döndüğünce. Yazı  ilgi çekmiş olmalı ki 10-15 telefon, bir o kadarda e-posta aldım. Biri hariç hepsi Trakya'yı da yazmamı istiyordu. “Biri hariç” dediğim kişi eski bir okul arkadaşımdı ve artık şaka mı, ciddi mi olduğunu kestiremediğim bir ifade ile “Trakya’nın adının orada yaşamış Traklardan geldiğini biliyoruz, boşuna zahmet  etme” diyordu Aslında “zahmet” kelimesinin yerine “ukalalık” sözcüğünü kullanmak istediğini ama kibarlığı elden  bırakmadığını anlamıştım. Kendisine doğrudan yanıt vermek yerine, benzer görüşte  olanların bulunabileceği düşüncesiyle, buradan iki soru yöneltmek istedim. Birincisi, acaba onun dediği gibi Trakya ismi orada Trakların yaşamasından  mı geliyordu gerçekten? Öyle ya, mesela  Almanların yaşadığı yere Almanya, Japonların yaşadığı yere Japonya demiyor muyduk. İkinci soru ise, Trak ve Trakya isimlerinin bir anlamı var mı,  etimolojisi nedir? İşte bu sorular nedeniyle konuya açıklık getirmek istedim ve başladım yazmaya. ……………………….  Birinci soru, “ tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?” sualini andırıyor, değil mi? Cevabını vermek kolay değil. Belki ikinci sorunun yanıtları duruma biraz açıklık getirebilir. Her iki isimin kökeni de eski Yunanca. Adamlar bölgede yaşayan insanlara  “Tyrahenoi  veya Tyrssoni“ adını vermişler. Bazan da kısaltıp “Trax” demişler. Bir anlamı yok, sadece bir isim. Buna mukabil, yine eski Yunancadan  gelen “Trakya” isminin bir anlamı var. Bizim bugün Trakya dediğimiz bölgeye eski Yunanlılar “Trachea” adını vermişler. Peki, anlamı nedir bu kelimenin? Biliyorsunuz canım, “Trachea”, nefes borusu, gırtlak demek yani trake. İyi de eski Yunanlılar başka isim bulamamışlar da mı buraya  böyle bir ad takmışlar? Öyle demişler çünkü burayı Asya’dan Avrupa’ya ve Avrupa’dan Asya’ya geçişte bir “boğaz” gibi görmüşler. Biz de İstanbul’un iki yakasını ayıran su  yoluna “Boğaz” demiyor muyuz zaten? Şimdi o okul arkadaşım muhtemelen itiraz edecek ve “Biz ‘Boğaz’ diyoruz ama dünyada herkes oraya Trachea değil ‘Bosphorus’ diyor, n’aber” Yine eski Yunanca kökenli “bosphorus” sözcüğü öyle “boğaz, gırtlak” falan anlamına gelmiyor . Anlamı……… …………..”inek geçidi”. “Hoppala yarim yaz geldi, çarşıya kiraz geldi”…..Bu inek de nereden çıktı, yahu? Kısaca anlatmam gerekirse, Yunan mitolojisinde tanrılar bir kızı cezalandırmak için onu ineğe dönüştürürler ve ömrü boyunca Asya tarafında dolaşmaya mahkum ederler. Bir yarı tanrı da (Promete’ydi galiba) İstanbul boğazını  aşıp karşı tarafa ulaşabilirse lanetten  kurtulup yeniden insan olacağını söyler. Kız da bunu başarınca İstanbul Boğazına……”inek geçidi” anlamında “bosphorus” adını veriyor eski Yunanlılar. Bu kelime  aslında genel olarak dünyadaki tüm boğazlar için kullanılıyorsa da da özel olarak İstanbul Boğazının adı oluyor. (Ara Not 1: Konuyla belki ilgisi yok ama bazılarınızın aklına “Peki, ‘Gavurların’ Dardanelles adını verdikleri Çanakkale Boğazının  ismi nereden geliyor?” sorusunun  takılabileceği düşüncesiyle, hikayeyi  herhalde çok iyi bilen eski okul arkadaşımın müsamahasına sığınarak, sizlerle  paylaşmak istiyorum.. Burada da karşımıza Yunan mitolojisi çıkar. Tanrı Zeus, Atlas’ı sadece gökyüzünü omuzları üzerinde taşımak  cezalandırmasıyla  kalmaz, bir de kızı  Elektra’yı hamile bırakır  (Tanrıların hamile bıraktığı kadınlardan doğan birçok yarı tanrı olduğunu bilirsiniz. Hatta, bugün tek tanrılı bir dinde dahi Tanrının dünyalı bir hanımdan oğlu olduğuna inananlar vardır). Elektra’nın oğlu Dardanos, kendi adını taşıyan  bölgenin kralıdır. Öldüğünde , krallığının ortasından geçen su yoluna, boğaza Dardanelles adı verilir….Yerseniz). (Ara Not 2:  Şimdi düşünüyorum da Yunan mitolojisinde  sadece erkek tanrılar, kadın tanrılar, yarı tanrılar var ama neden üçüncü cins tanrılar yok? Oysa erkeklerin ve kadınların kendi aralarında cinsel  ilişki kurmalarının beşiğinin eski Yunanistan olduğu söylenmez mi?) Traklar  bölgeye MÖ 1200’lerde  geldiği  düşünülen, Hind-Avrupa kökenli bir halk. Yukarıdaki cümlemde açıklık getirmek istediğim iki kelime mevcut. Birincisi “bölge” kelimesi. Özellikle bu kelimeyi kullandım zira, coğrafya biliminde Trakya sadece Yurdumuzun Avrupa tarafındaki kısmına verilen isim değil. Bizdeki kısıma  coğrafyada “Doğu Trakya” deniliyor. Çünkü Trakya bizimkine ilaveten Kuzey Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı, Makedonya.’yı, Romanya'nın bir kısmını, Moldova’nın alt ucunu kaplayan bölgenin genel adı.  MÖ çağlarda  burularda güçlü devletler bulunmadığı dönemlerde  Trak kabileleri gelip yerleşmişler. Açıklık getirmek istediğim ikinci sözcük ise “düşünülen” kelimesi. Kimse “bilinen, tesbit edilen” diyemiyor zira Trakların yazısı yok. Adamların (ve pek tabii kadınların) yazısı olmayınca, yazıyı bilmeyince  kayıtları da olmuyor. Onlar hakkındaki bilgiler başka devletlerin kayıtlarından, kitabelerinden derlenip toplanmaya çalışılıyor. Dolayısıyla haklarındaki bilgiler parça pürçük, eksik meksik. Hind-Afrika kökenli oldukları tahmin ediliyor. Tahminin  “Hind” kısmı lisanlarının o kategoriye giren dilleri andırması. “Avrupa” kısmı ise beyaz tenli, renkli gözlü, sarı veya kızıl saçlı, iri yarı  olmalarına dayandırılıyor. Belki de kuzeyden gelmişler. Var oldukları çağlar boyunca hiçbir araya gelememişler, birlik, devlet kuramamışlar, ayrı kabileler halinde yaşamışlar. Bu kabilelerden biri de Romenlerin ataları arasında saydıkları Dak’lar. Çok tanrılı Şamanist inanca sahiplermiş. Biraz çiftçilik, hayvancılık yapmışlar. Ticaretten hiç anlamazlarmış, beceremezlermiş. İri yarı, kaba saba, vahşi, savaşçı, dövüşken yanları ağır bastığından en büyük gelir kaynaklarını paralı askerlik yapmaktan elde ederlermiş. Kim kimle savaşacaksa Trax kabillerinden birini paralı asker olarak tutarmış.. Karşı taraf ta bir diğer Trax kabilesini tutabileceği için zaman zaman Traxlarla Traxlar  birbirleriye çarpışıp, birbirlerini boğazlarmış. Şaşılacak bir şey yok, bugün de Müslümanlar birbirlerini boğazlamıyorlar mı? Roma ve Bizans’ın bölgeyi ele geçirmesiyle ve Hristiyanlığın gelmesiyle yavaş yavaş ortadan kalkmışlar. Yukarıda savaşlardan, paralı askerlikten bahsettim (Ara not: Truva ile Akalar arasındaki Savaşta  da Truvalıların yanında yer  aldıklarını biliyorum. Hatta Trax’ların çok iyi ata bindikleri, çok iyi atları olduğu ve atı değeli, kutsal saydıkları için bu zaafı bilen Akaların “At hilesini” kullanarak Truva şehrini ele geçirdiklerini ileri süren tarihçiler vardır). Savaş olunca onun bir kazananı, bir de kaybedeni olur. Kaybeden tarafın  yaralı askerleri kazananlar tarafından öldürülür. ( “Bir de onları mı besleyelim” düşüncesinin asırlar sonra da dile getirildiğini hatırlarsınız tabii)  Teslim olanlardan, esir edilenlerden (ve berberlerindeki kadınlar ve çocuklardan) uygun olanlar köle yapılırdı. Uygun olmayanlara ne yapıldığını hiiiç sormayın. Romalılar, harplerde  Galyalı ve ,Germen  kabilelerinin vahşi savaşçıları gibi, aynı özelliklere fazlasıyla sahip olan Trax savaşçılarını da canlı ele geçirmeye özellikle itina gösterirlerdi.. Çünkü bu savaşçılar asla teslim olmaz, ölmeyi tercih ederlerdi. Canlı ele geçirilen Trax (ile Galyalı ve Germen) savaşçılar genellikle köle olanlara yaptırılan işlerde kullanılmazdı. Zira onlar, o devirlerin en büyük eğlencesinde baş aktör olurlardı…….. ………….yani Gladiyatör yapılırlardı. (Ara noıt:Sadece erkek değil, kadın gladyatörler de vardı. Londra’da yaşayan dostlarımız gayet iyi bilirler, British Museum’da Halikarnas’tan (Bodrum), en hafif ifade ile apartılmış bir rölyefte iki kadın gladyatörün çarpışması resmedilmektedir) Arenalarda vahşi hayvanlarla, birbirleriyle ölümüne çarpıştırılırlardı. Belirli sayıda mücadeleden  galip (sağ) çıkana özgürlük dahi verilirdi. (Ara not: “Gladiyatör”, Galdyo kullananlara verilen isimdir. “Gladyo” ise Latincede kısa kılıç demektir. Bazı gizli oluşumların adının nereden geldiğini böylece açıklığa kavuşturmuş olduk). Gladyatörlerin en ünlüsü,kimdi biliyor musunuz ? Hani şu, yüzlerce yıllık Roma imparatorluğunu, arkasından sürüklediği kölelerle az daha yıkacak olan kişi, efsanevi Gladyatör kimdi ? Biliyorsunuz canım………. ………………Tabii ki Spartaküs……… Tyrheoi’li Spartaküs. Hoşça kalınız (Son not 1: Sevgili eski okul arkadaşım. Ne dersin? İyi ki yazmışım, değil mi?  Son  Not 2: Bu yazı ilgi görürse belki seriyi tamamlamak için bir de “Rumeli Ne Demek” yazısı kaleme (tuşlara?) alırım. )        
Ekleme Tarihi: 28 Kasım 2024 - Perşembe

Trakya Ne Demek?

Dünyada toprakları iki Kıtaya yayılmış sadece üç  devlet var. Biri Afrika ve Asya kıtalarında toprağa sahip olan Mısır, diğer ikisi de hem Avrupa’da, hem de  Asya’da yer alan Rusya ve pek tabii ki Türkiye.

Bazı büyük  devletlerin  kendi topraklarına bitişik olmayan yerlerdeki  sömürgelerini, adalarını falan hesaba katmıyorum, doğal olarak.

Geçen yazımda Türkiye’nin Asya kıtasındaki parçası olan Anadolu’yu ele almış, adının nereden geldiğini  anlatmaya çalışmıştım, dilim döndüğünce.

Yazı  ilgi çekmiş olmalı ki 10-15 telefon, bir o kadarda e-posta aldım.

Biri hariç hepsi Trakya'yı da yazmamı istiyordu. “Biri hariç” dediğim kişi eski bir okul arkadaşımdı ve artık şaka mı, ciddi mi olduğunu kestiremediğim bir ifade ile “Trakya’nın adının orada yaşamış Traklardan geldiğini biliyoruz, boşuna zahmet  etme” diyordu Aslında “zahmet” kelimesinin yerine “ukalalık” sözcüğünü kullanmak istediğini ama kibarlığı elden  bırakmadığını anlamıştım.

Kendisine doğrudan yanıt vermek yerine, benzer görüşte  olanların bulunabileceği düşüncesiyle, buradan iki soru yöneltmek istedim.

Birincisi, acaba onun dediği gibi Trakya ismi orada Trakların yaşamasından  mı geliyordu gerçekten? Öyle ya, mesela  Almanların yaşadığı yere Almanya, Japonların yaşadığı yere Japonya demiyor muyduk.

İkinci soru ise, Trak ve Trakya isimlerinin bir anlamı var mı,  etimolojisi nedir?

İşte bu sorular nedeniyle konuya açıklık getirmek istedim ve başladım yazmaya.

………………………. 

Birinci soru, “ tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?” sualini andırıyor, değil mi? Cevabını vermek kolay değil.

Belki ikinci sorunun yanıtları duruma biraz açıklık getirebilir.

Her iki isimin kökeni de eski Yunanca.

Adamlar bölgede yaşayan insanlara  “Tyrahenoi  veya Tyrssoni“ adını vermişler. Bazan da kısaltıp “Trax” demişler. Bir anlamı yok, sadece bir isim.

Buna mukabil, yine eski Yunancadan  gelen “Trakya” isminin bir anlamı var.

Bizim bugün Trakya dediğimiz bölgeye eski Yunanlılar “Trachea” adını vermişler.

Peki, anlamı nedir bu kelimenin?

Biliyorsunuz canım, “Trachea”, nefes borusu, gırtlak demek yani trake.

İyi de eski Yunanlılar başka isim bulamamışlar da mı buraya  böyle bir ad takmışlar?

Öyle demişler çünkü burayı Asya’dan Avrupa’ya ve Avrupa’dan Asya’ya geçişte bir “boğaz” gibi görmüşler.

Biz de İstanbul’un iki yakasını ayıran su  yoluna “Boğaz” demiyor muyuz zaten?

Şimdi o okul arkadaşım muhtemelen itiraz edecek ve “Biz ‘Boğaz’ diyoruz ama dünyada herkes oraya Trachea değil ‘Bosphorus’ diyor, n’aber”

Yine eski Yunanca kökenli “bosphorus” sözcüğü öyle “boğaz, gırtlak” falan anlamına gelmiyor . Anlamı………

…………..”inek geçidi”.

“Hoppala yarim yaz geldi, çarşıya kiraz geldi”…..Bu inek de nereden çıktı, yahu?

Kısaca anlatmam gerekirse, Yunan mitolojisinde tanrılar bir kızı cezalandırmak için onu ineğe dönüştürürler ve ömrü boyunca Asya tarafında dolaşmaya mahkum ederler. Bir yarı tanrı da (Promete’ydi galiba) İstanbul boğazını  aşıp karşı tarafa ulaşabilirse lanetten  kurtulup yeniden insan olacağını söyler. Kız da bunu başarınca İstanbul Boğazına……”inek geçidi” anlamında “bosphorus” adını veriyor eski Yunanlılar. Bu kelime  aslında genel olarak dünyadaki tüm boğazlar için kullanılıyorsa da da özel olarak İstanbul Boğazının adı oluyor.

(Ara Not 1: Konuyla belki ilgisi yok ama bazılarınızın aklına “Peki, ‘Gavurların’ Dardanelles adını verdikleri Çanakkale Boğazının  ismi nereden geliyor?” sorusunun  takılabileceği düşüncesiyle, hikayeyi  herhalde çok iyi bilen eski okul arkadaşımın müsamahasına sığınarak, sizlerle  paylaşmak istiyorum..

Burada da karşımıza Yunan mitolojisi çıkar. Tanrı Zeus, Atlas’ı sadece gökyüzünü omuzları üzerinde taşımak  cezalandırmasıyla  kalmaz, bir de kızı  Elektra’yı hamile bırakır  (Tanrıların hamile bıraktığı kadınlardan doğan birçok yarı tanrı olduğunu bilirsiniz. Hatta, bugün tek tanrılı bir dinde dahi Tanrının dünyalı bir hanımdan oğlu olduğuna inananlar vardır). Elektra’nın oğlu Dardanos, kendi adını taşıyan  bölgenin kralıdır. Öldüğünde , krallığının ortasından geçen su yoluna, boğaza Dardanelles adı verilir….Yerseniz).

(Ara Not 2:  Şimdi düşünüyorum da Yunan mitolojisinde  sadece erkek tanrılar, kadın tanrılar, yarı tanrılar var ama neden üçüncü cins tanrılar yok? Oysa erkeklerin ve kadınların kendi aralarında cinsel  ilişki kurmalarının beşiğinin eski Yunanistan olduğu söylenmez mi?)

Traklar  bölgeye MÖ 1200’lerde  geldiği  düşünülen, Hind-Avrupa kökenli bir halk.

Yukarıdaki cümlemde açıklık getirmek istediğim iki kelime mevcut.

Birincisi “bölge” kelimesi. Özellikle bu kelimeyi kullandım zira, coğrafya biliminde Trakya sadece Yurdumuzun Avrupa tarafındaki kısmına verilen isim değil. Bizdeki kısıma  coğrafyada “Doğu Trakya” deniliyor. Çünkü Trakya bizimkine ilaveten Kuzey Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı, Makedonya.’yı, Romanya'nın bir kısmını, Moldova’nın alt ucunu kaplayan bölgenin genel adı.  MÖ çağlarda  burularda güçlü devletler bulunmadığı dönemlerde  Trak kabileleri gelip yerleşmişler.

Açıklık getirmek istediğim ikinci sözcük ise “düşünülen” kelimesi. Kimse “bilinen, tesbit edilen” diyemiyor zira Trakların yazısı yok. Adamların (ve pek tabii kadınların) yazısı olmayınca, yazıyı bilmeyince  kayıtları da olmuyor. Onlar hakkındaki bilgiler başka devletlerin kayıtlarından, kitabelerinden derlenip toplanmaya çalışılıyor. Dolayısıyla haklarındaki bilgiler parça pürçük, eksik meksik.

Hind-Afrika kökenli oldukları tahmin ediliyor. Tahminin  “Hind” kısmı lisanlarının o kategoriye giren dilleri andırması. “Avrupa” kısmı ise beyaz tenli, renkli gözlü, sarı veya kızıl saçlı, iri yarı  olmalarına dayandırılıyor. Belki de kuzeyden gelmişler.

Var oldukları çağlar boyunca hiçbir araya gelememişler, birlik, devlet kuramamışlar, ayrı kabileler halinde yaşamışlar. Bu kabilelerden biri de Romenlerin ataları arasında saydıkları Dak’lar.

Çok tanrılı Şamanist inanca sahiplermiş.

Biraz çiftçilik, hayvancılık yapmışlar. Ticaretten hiç anlamazlarmış, beceremezlermiş. İri yarı, kaba saba, vahşi, savaşçı, dövüşken yanları ağır bastığından en büyük gelir kaynaklarını paralı askerlik yapmaktan elde ederlermiş. Kim kimle savaşacaksa Trax kabillerinden birini paralı asker olarak tutarmış.. Karşı taraf ta bir diğer Trax kabilesini tutabileceği için zaman zaman Traxlarla Traxlar  birbirleriye çarpışıp, birbirlerini boğazlarmış.

Şaşılacak bir şey yok, bugün de Müslümanlar birbirlerini boğazlamıyorlar mı?

Roma ve Bizans’ın bölgeyi ele geçirmesiyle ve Hristiyanlığın gelmesiyle yavaş yavaş ortadan kalkmışlar.

Yukarıda savaşlardan, paralı askerlikten bahsettim

(Ara not: Truva ile Akalar arasındaki Savaşta  da Truvalıların yanında yer  aldıklarını biliyorum. Hatta Trax’ların çok iyi ata bindikleri, çok iyi atları olduğu ve atı değeli, kutsal saydıkları için bu zaafı bilen Akaların “At hilesini” kullanarak Truva şehrini ele geçirdiklerini ileri süren tarihçiler vardır).

Savaş olunca onun bir kazananı, bir de kaybedeni olur. Kaybeden tarafın  yaralı askerleri kazananlar tarafından öldürülür. ( “Bir de onları mı besleyelim” düşüncesinin asırlar sonra da dile getirildiğini hatırlarsınız tabii)  Teslim olanlardan, esir edilenlerden (ve berberlerindeki kadınlar ve çocuklardan) uygun olanlar köle yapılırdı. Uygun olmayanlara ne yapıldığını hiiiç sormayın.

Romalılar, harplerde  Galyalı ve ,Germen  kabilelerinin vahşi savaşçıları gibi, aynı özelliklere fazlasıyla sahip olan Trax savaşçılarını da canlı ele geçirmeye özellikle itina gösterirlerdi.. Çünkü bu savaşçılar asla teslim olmaz, ölmeyi tercih ederlerdi.

Canlı ele geçirilen Trax (ile Galyalı ve Germen) savaşçılar genellikle köle olanlara yaptırılan işlerde kullanılmazdı. Zira onlar, o devirlerin en büyük eğlencesinde baş aktör olurlardı……..

………….yani Gladiyatör yapılırlardı.

(Ara noıt:Sadece erkek değil, kadın gladyatörler de vardı. Londra’da yaşayan dostlarımız gayet iyi bilirler, British Museum’da Halikarnas’tan (Bodrum), en hafif ifade ile apartılmış bir rölyefte iki kadın gladyatörün çarpışması resmedilmektedir)

Arenalarda vahşi hayvanlarla, birbirleriyle ölümüne çarpıştırılırlardı. Belirli sayıda mücadeleden  galip (sağ) çıkana özgürlük dahi verilirdi.

(Ara not: “Gladiyatör”, Galdyo kullananlara verilen isimdir. “Gladyo” ise Latincede kısa kılıç demektir. Bazı gizli oluşumların adının nereden geldiğini böylece açıklığa kavuşturmuş olduk).

Gladyatörlerin en ünlüsü,kimdi biliyor musunuz ? Hani şu, yüzlerce yıllık Roma imparatorluğunu, arkasından sürüklediği kölelerle az daha yıkacak olan kişi, efsanevi Gladyatör kimdi ?

Biliyorsunuz canım……….

………………Tabii ki Spartaküs………

Tyrheoi’li Spartaküs.

Hoşça kalınız

(Son not 1: Sevgili eski okul arkadaşım. Ne dersin? İyi ki yazmışım, değil mi?

 Son  Not 2: Bu yazı ilgi görürse belki seriyi tamamlamak için bir de

“Rumeli Ne Demek” yazısı kaleme (tuşlara?) alırım. )

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.