NURAY BAŞARAN- Gazeteci
Köşe Yazarı
NURAY BAŞARAN- Gazeteci
 

Ne Şam’ın Şekeri, Ne Arap’ın Yüzü….

‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü ‘ deyimi Türkiye’ de; faydası çok olduğu halde onunla karşılaşılmak istenmediği sevilmeyen, istenmeyen kimseler için söylenir. Deyim yerindeyse, her açıdan tam da ülke olarak bu durumdayız.. Rahmetli Necmettin Erbakan yıllar önce içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini öyle net ortaya koymuş ki, virgülüne dokunmadan yazalım: Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz? Suriye’yi istemelerinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye’yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa, bilin ki hedef Türkiye’dir. Bu söylediklerimi bir gün anlayacaksınız. Bu yazıyı yazdığım saatlerde, Suriye’de rejim karşıtı gruplar, çoktan Hama’ya girmişler ve Humus’a doğru ilerlemekteydi. 13 yıl önce (2011 yılında ) Arap Baharı ile başlayan Suriye iç savaşı, 30 Kasım gecesi itibarıyla , HTŞ’nin başını çektiği daha sonra rejim karşıtı diğer grupların da katıldığı aktörler tarafından , tüm dünyaya adeta canlı bir film stüdyosundan bir ülkenin topraklarının nasıl parçalandığını dünyaya izletiyorlar. Suriye, en uzun sınırlara sahip komşumuz olmasına rağmen geçmişte terörist başı Abdullah Öcalan’ı misafir etmekten çekinmeyen bir ülke. Suriye’de, 2011 yılı sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler ve iç savaş koşullarıyla oluşan otorite boşluğu ise , PKK/KCK terör örgütüne geniş bir hareket alanı sağlamış ve PYD terör örgütünün silahlı kanadı olan YPG (Halk Savunma Birlikleri) kurulmuştur. DEAŞ terör örgütünün Suriye’de etkinliğini artırmasıyla PKK/KCK’nın Suriye yapılanması olan PYD/YPG terör örgütü, “DEAŞ ile mücadele” iddiası üzerinden kontrol ettiği alanlarda özerk yapı oluşturma faaliyetlerine girişmiş ve bölgesel istikrarsızlıktan faydalanarak Suriye’nin kuzeyindeki toprakların bir kısmına el koymuştur. PYD/YPG terör örgütü, kendince Suriye’de ‘kanton’ olarak ifade ettiği bu bölgelerde terör ve baskı yoluyla kontrolü sağlayarak demografik yapıyı değiştirmeye yönelik faaliyetlerini sürdürmüştür. Bugün gelinen noktada son bir haftadır, HTŞ ve rejim karşıtı gruplar Humus kapılarında. Ve PYD, YPG de kontrol sağlanan bölgelerden süpürülüyor. Gelinen noktada, Hama’ nın ele geçirilmesinin stratejik önemi çok büyük. Hama; hem Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat'in memleketi , hem de ülkenin Akdeniz'e açılan kapısı durumundaki Lazkiye'ye açılan bir kapı olması açısından çok önemli. Ve Suriye ordusu iç savaşın başladığı günden bu yana, Hama’yı ilk kez kaybediyor. Ve eğer gelişmelere göre- İsrail ve ABD’nin-, Fırat’ın doğusunda planlanan olası Kürt Devleti projesi çerçevesinde,- Hama’nın alınmasıyla- , kürt devletinin denize açılması ihtimalinin de önü kapanmış oluyor. Ama ne olursa olsun, yarını belli olmayan bir durum da hala devam ediyor. Ve görünen o ki, daha çok uzun ve çetin sürecek bir savaş yeni başladı. Zira bölgede İsrail, İran’ın nükleer alanlarını vuracağını ilan etti. Trump seçim kampanyasında aynı şeyi ilan ederek 20 Ocak’ta göreve başlayacak. Biden ise görevi devretmeye hazırlanırken Ukrayna’ya balistik füze desteğini esirgemedi. Ukrayna’da Rusya’ya Kuzey Kore’den asker desteği gelirken, Putin karşısında NATO’yu buldu. Bölgedeki savaş küresel savaşa evrildi. Rusya başta İngiltere olmak üzere, bölgedeki diğer tüm taraflara masada nükleer füze kartını sürdü. Bu arada NATO’nun çiçeği burnunda yeni genel sekreteri Rutte , önce ABD’nin müstakbel Başkanı Trump ile görüşüp saatler sonra Türkiye’ye geldi. Geldiği gün yazdığım yazıda, Rutte’nin çantasında savaş getirip getirmeyeceği noktasına dikkat çekmiştim. Nitekim Emekli İngiliz Büyükelçi ve MI6 eski görevlisi Alastar Crooke , bir video yayınlayarak, HTŞ operasyonunu İsrail ve NATO’nun organize ettiğini açıkladı… İngiltere genelkurmay başkanının Putin’e cevabına, Almanya’nın savaş hazırlığına baktığımızda görülüyor ki; yeni dünya düzeni yeniden kurulurken hem eski ittifaklar yıkılıyor. Hem de yeni güç dengelerinin nasıl oluşacağı noktasında müttefik bildiklerimizin çıkarları çatışıyor. Bu güç dengeleri ve yeni müttefikleri ayrıca yazacağım. Peki Türkiye ne yapıyor? Biliyorum, herkesin kafası karışık ve, ‘Ne oluyor?’ sorusunun cevabını arıyor. Önce ilk elden net söyleyelim: Türkiye, Ankara planını uyguluyor! Ne Şam’ın şekerine uzanıyor. Ne Arap’ın yüzüne yüzünü dönmeden. Jeopolitik oyununu oynuyor. Gelinen noktada Türkiye , hem NATO üyeliğinin gereğini yapıyor.Hem NATO’nun cephe ülkesi olmayacağını ortaya koyuyor. Hem öncelikle üniter yapısını korumak için sınırda her şarta uygun hazırlığını yapıyor. Hem de yeni koşullara göre B Planı hazır ve net: Misak-ı Milli. Trump’ın göreve gelmesinden sonra Ortadoğu’dan çekilmeyi planlayıp Çin’in yayılmacı politikasını daha büyük tehdit olarak görüp, Asya Pasifik politikasına dönecek olan Trump’lı Amerika’nın, yeni Rusya politikası ve anlaşmaları çerçevesinde -15 Temmuz sonrasındaki ekonomik anlaşmaları ile- Asya-Avrasya politikalarına devam ediyor. İngiltere’nin Londra-Pekin hattında önemli bir rol üstlenirken , Kıbrıs’taki olası çatışma noktasındaki jeopolitiği her yönüyle değerlendiriyor. Asya –Pasifik’te de, Rusya-ABD merkezli stratejik anlaşmaları yakından takip ediyor. Yeni dünya düzeninde jeopolitik durumuna uygun ekonomik koridorların Türkiyesiz olamayacağı noktasından hareketle, elindeki kartları teker teker masaya koymaya hazırlanıyor. Bir sonraki yazıda, başta Kıbrıs’taki jeopolik durum ve Ortadoğu’nun ezeli ve asıl sahibi İngiltere ile ABD’nin çatışma alanları ile İsrail ve İngiltere’nin çatışma alanlarını ve ABD’nin Rusya ile anlaşma alanlarını açarak; Şam’ın Şekeri ve Arap’ın yüzünü daha net anlayabileceğiz diye düşünüyorum.
Ekleme Tarihi: 06 Aralık 2024 - Cuma

Ne Şam’ın Şekeri, Ne Arap’ın Yüzü….

‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü ‘ deyimi Türkiye’ de; faydası çok olduğu halde onunla karşılaşılmak istenmediği sevilmeyen, istenmeyen kimseler için söylenir.

Deyim yerindeyse, her açıdan tam da ülke olarak bu durumdayız..

Rahmetli Necmettin Erbakan yıllar önce içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini öyle net ortaya koymuş ki, virgülüne dokunmadan yazalım:

Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz? Suriye’yi istemelerinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye’yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa, bilin ki hedef Türkiye’dir. Bu söylediklerimi bir gün anlayacaksınız.

Bu yazıyı yazdığım saatlerde, Suriye’de rejim karşıtı gruplar, çoktan Hama’ya girmişler ve Humus’a doğru ilerlemekteydi.

13 yıl önce (2011 yılında ) Arap Baharı ile başlayan Suriye iç savaşı, 30 Kasım gecesi itibarıyla , HTŞ’nin başını çektiği daha sonra rejim karşıtı diğer grupların da katıldığı aktörler tarafından , tüm dünyaya adeta canlı bir film stüdyosundan bir ülkenin topraklarının nasıl parçalandığını dünyaya izletiyorlar.

Suriye, en uzun sınırlara sahip komşumuz olmasına rağmen geçmişte terörist başı Abdullah Öcalan’ı misafir etmekten çekinmeyen bir ülke.

Suriye’de, 2011 yılı sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler ve iç savaş koşullarıyla oluşan otorite boşluğu ise , PKK/KCK terör örgütüne geniş bir hareket alanı sağlamış ve PYD terör örgütünün silahlı kanadı olan YPG (Halk Savunma Birlikleri) kurulmuştur.

DEAŞ terör örgütünün Suriye’de etkinliğini artırmasıyla PKK/KCK’nın Suriye yapılanması olan PYD/YPG terör örgütü, “DEAŞ ile mücadele” iddiası üzerinden kontrol ettiği alanlarda özerk yapı oluşturma faaliyetlerine girişmiş ve bölgesel istikrarsızlıktan faydalanarak Suriye’nin kuzeyindeki toprakların bir kısmına el koymuştur. PYD/YPG terör örgütü, kendince Suriye’de ‘kanton’ olarak ifade ettiği bu bölgelerde terör ve baskı yoluyla kontrolü sağlayarak demografik yapıyı değiştirmeye yönelik faaliyetlerini sürdürmüştür.

Bugün gelinen noktada son bir haftadır, HTŞ ve rejim karşıtı gruplar Humus kapılarında. Ve PYD, YPG de kontrol sağlanan bölgelerden süpürülüyor.

Gelinen noktada, Hama’ nın ele geçirilmesinin stratejik önemi çok büyük. Hama; hem Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat'in memleketi , hem de ülkenin Akdeniz'e açılan kapısı durumundaki Lazkiye'ye açılan bir kapı olması açısından çok önemli. Ve Suriye ordusu iç savaşın başladığı günden bu yana, Hama’yı ilk kez kaybediyor.

Ve eğer gelişmelere göre- İsrail ve ABD’nin-, Fırat’ın doğusunda planlanan olası Kürt Devleti projesi çerçevesinde,- Hama’nın alınmasıyla- , kürt devletinin denize açılması ihtimalinin de önü kapanmış oluyor.

Ama ne olursa olsun, yarını belli olmayan bir durum da hala devam ediyor. Ve görünen o ki, daha çok uzun ve çetin sürecek bir savaş yeni başladı.

Zira bölgede İsrail, İran’ın nükleer alanlarını vuracağını ilan etti. Trump seçim kampanyasında aynı şeyi ilan ederek 20 Ocak’ta göreve başlayacak.

Biden ise görevi devretmeye hazırlanırken Ukrayna’ya balistik füze desteğini esirgemedi. Ukrayna’da Rusya’ya Kuzey Kore’den asker desteği gelirken, Putin karşısında NATO’yu buldu. Bölgedeki savaş küresel savaşa evrildi. Rusya başta İngiltere olmak üzere, bölgedeki diğer tüm taraflara masada nükleer füze kartını sürdü.

Bu arada NATO’nun çiçeği burnunda yeni genel sekreteri Rutte , önce ABD’nin müstakbel Başkanı Trump ile görüşüp saatler sonra Türkiye’ye geldi. Geldiği gün yazdığım yazıda, Rutte’nin çantasında savaş getirip getirmeyeceği noktasına dikkat çekmiştim.

Nitekim Emekli İngiliz Büyükelçi ve MI6 eski görevlisi Alastar Crooke , bir video yayınlayarak, HTŞ operasyonunu İsrail ve NATO’nun organize ettiğini açıkladı…

İngiltere genelkurmay başkanının Putin’e cevabına, Almanya’nın savaş hazırlığına baktığımızda görülüyor ki; yeni dünya düzeni yeniden kurulurken hem eski ittifaklar yıkılıyor. Hem de yeni güç dengelerinin nasıl oluşacağı noktasında müttefik bildiklerimizin çıkarları çatışıyor.

Bu güç dengeleri ve yeni müttefikleri ayrıca yazacağım.

Peki Türkiye ne yapıyor?

Biliyorum, herkesin kafası karışık ve, ‘Ne oluyor?’ sorusunun cevabını arıyor.

Önce ilk elden net söyleyelim:

Türkiye, Ankara planını uyguluyor!

Ne Şam’ın şekerine uzanıyor. Ne Arap’ın yüzüne yüzünü dönmeden. Jeopolitik oyununu oynuyor.

Gelinen noktada Türkiye , hem NATO üyeliğinin gereğini yapıyor.Hem NATO’nun cephe ülkesi olmayacağını ortaya koyuyor. Hem öncelikle üniter yapısını korumak için sınırda her şarta uygun hazırlığını yapıyor. Hem de yeni koşullara göre B Planı hazır ve net: Misak-ı Milli.

Trump’ın göreve gelmesinden sonra Ortadoğu’dan çekilmeyi planlayıp Çin’in yayılmacı politikasını daha büyük tehdit olarak görüp, Asya Pasifik politikasına dönecek olan Trump’lı Amerika’nın, yeni Rusya politikası ve anlaşmaları çerçevesinde -15 Temmuz sonrasındaki ekonomik anlaşmaları ile- Asya-Avrasya politikalarına devam ediyor. İngiltere’nin Londra-Pekin hattında önemli bir rol üstlenirken , Kıbrıs’taki olası çatışma noktasındaki jeopolitiği her yönüyle değerlendiriyor. Asya –Pasifik’te de, Rusya-ABD merkezli stratejik anlaşmaları yakından takip ediyor. Yeni dünya düzeninde jeopolitik durumuna uygun ekonomik koridorların Türkiyesiz olamayacağı noktasından hareketle, elindeki kartları teker teker masaya koymaya hazırlanıyor.

Bir sonraki yazıda, başta Kıbrıs’taki jeopolik durum ve Ortadoğu’nun ezeli ve asıl sahibi İngiltere ile ABD’nin çatışma alanları ile İsrail ve İngiltere’nin çatışma alanlarını ve ABD’nin Rusya ile anlaşma alanlarını açarak; Şam’ın Şekeri ve Arap’ın yüzünü daha net anlayabileceğiz diye düşünüyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.