Sizlere gerçekten şaşıyorum..
Yahu, hala sıkılmadınız ve okumayı nasıl oluyor da hala sürdürüyorsunuz ?
Hayret vallahi.
Gerçekten tebrikler….
Biraz daha sıkın dişinizi….”turpun büyüğü” geldi , geliyor.
……………….
Oturduğum yerin yakınlarındaki sokaklarda dolaşıyorum . Asırlık binalara bakıyorum, yapıldıkları dönemi yansıtan özelliklerini seyrediyorum, zarafet içeren süslemelerini kaçırmamaya çalışıyorum.
Brynston Square adını taşıyan küçük bir meydana geldim. Adından da anlayacağınız üzere burası dört tarafını binaların çevirdiği, ortasında minik bir park bulunan, dikdörtgen şeklinde bir meydan.
Önce ortadaki mini parktan başlayayım isterseniz. Bu parklardan Londra’nın küçük meydanlarının hemen hepsinde var. Birçoğu kamuya açık değil, etrafındaki mülklerin ortak malı.
Dolayısı ile etrafını çeviren parmaklıklardaki demir kapıyı açıp içeri girebilmeniz için anahtarınız olması gerekiyor. Anahtar da sadece etrafındaki binalarda oturanlarda bulunuyor. Hepsi bakımlı ve güzel olan bu mini parkların masraflarını ve bahçevan ücretini de işte o anahtar sahipleri ödüyor.
Brynston Meydanını çevreleyen binalar bitişik nizam halinde inşa edilmiş, hepsi birbirinin aynı..
(Ara not: bu düzendeki binalara “terrace house” deniliyor).
Bir giriş, üstündeki 3 kat ve altındaki girişi ayrı bodrum ile toplam 5 kat. .
(Bir Ara not daha: Bu binaların giriş katı ve üstündeki katın pencereleri yüksek. Buna karşılık 3. katta pencereler küçülüyor. en üst katta ise pencereler çok daha küçük. Neden? Giriş ve üstündeki kat mülk sahibinin yaşam alanı, yani oturma, misafir yemek odası, kütüphane ve salonun bulunduğu yerlerden oluşuyor. Aydınlık olması için pencereler yüksek tutulmuş. Bir üst kat ise ev sahibinin yatak odaları ve banyoları için ayrılmış, yani pencerelerin o kadar büyük olmasına ihtiyaç yok. Ya en üst kat? Orası hizmetçilerin, uşakların, aşçıların yattıkları yer. Yani pencerelerin yüksek/büyük olmasına gerek görülmemiş. Mutfağın ve kilerin olduğu bodrum katında ise kapı dışında dışarıya açılan pencere mencere çoğunlukla bulunmuyor ).
Meydandaki binaların hepsinin giriş katları beyaz, üst katları ise kahverengi.
Biri hariç; Brynston no.lu bina. Bu bina baştan aşağıya beyaz renkte Binayı, hayal gücünüz biraz kuvvetliyse, Beyoğlu’daki Lebon Pastahanesinin meşhur düğün pastalarına benzetebilirsiniz.
Binada bir de mavi plaket var. .Yaklaşıp bakıyorsunuz merakla……
……….Plakette “ Mustapha Reschid Pasha 1800-1858” yazısı var. Altında da “Türk Devlet Adamı ve Reformcusu. 1839 Yılında Bu Binada Büyükelçi Olarak Yaşadı” yazıyor, tabii ki İngilizce olarak.
Şaşırıp kalıyorsunuz. Bu adam, lisede okuduğumuz Emin Oktay'ın tarih kitabından bildiğiniz, Tanzimat Fermanını (Gülhane Hatt ı Hümayunu’nu) yazan Mustafa Reşid Paşa değil mi?.
Yahu, koskoca Omanlı Sadrazamının Londra Sokaklarında ne işi var?
(Devam etmeden önce bir Ara Not daha yazmalıyım. Belki de bunlara “Ara Not” değil de bundan böyle “Ara Sıcak” adını vermeliyim. Herneyse, 1811’de, yani günümüzden 210 küsur yıl önce inşa edilen bina, Regency tarzının fazla abartılı olmayan, zarif örneklerinden biri. Aradan geçen bunca yıla rağmen sağlamlığından ve zerafetinden hiç kaybetmemiş. Günümüzde küçük dairelere bölünmüş olarak hala kullanılıyor.
Fiyatı mı? İki odalı daireler 5 milyon sterline satılıyor. Oda sayısı üçe çıkınca fiyat katlanıor.).
Mustafa Reşid Paşa Istanbul’da 1800 yılında doğmuş.Çok iyi bir Batı eğitimi almış . Fransızcayı ana dili gibi, İngilizceyi ise daha da iyi konuşurmuş. Daha “reşid” olmadan Hariciyeye girmiş Mustafa Reşid. Kısa zamanda kendini gösteremiş süratle yükselmiş. Neticede otuzlu yaşlarının başlarında Paris’e Sefir tayin edilmiş. Arkasından da 1836 yılında Londra’ya gönderilmiş..
(Ara Not/Ara Sıcak:: Londra’daki ilk Sefir i kebirimiz 1793’te gönderilen Yusuf Agah Efendidir).
Mustafa Reşid Paşanın ilk Londra Sefirliği 1 yıl kadar sürmüş. Sonra yine Paris’e gönderilmiş.
Bir sene sonra, 1838’de tekrar Londra’ya atanmış..
Bu zırt pırt oradan buraya atanmaların elbette bir sebebi var.
O tarihe kadar Büyükelçiliğimiz, evimin karşısındaki Regent Park içinde, bana olsa olsa 100-150 metre mesafede bulunan bitişik binaların (terrace house) en başındaki yapıda (Sussex Place No:1) faaliyet gösteriyormuş.
(Ara Not/Ara Sıcak: Görkemli Regency mimari tarzının önemli örnekleri arasında yer alan Sussex Place bitişik nizam binaları, ön cephelerindeki sütunlar ve süslemeler ile adeta bir malikane, hatta küçük bir saray görünümündedir.. Binalar günümüzde Londra’nın önemli üniversiteleri arasında bulunan London Business School’un idare merkezi olarak hizmetine devam etmektedir).
Mutafa Reşid Paşa ikinci tayininde Londra'ya 1838 yılı başında gelmişti. O tarihlerde Büyükelçilik Sussex Place’deydi. Yıl sonunda ise Brynston Meydanındaki yerine taşındı. Paşa bu binada 4.5 ay yaşadıktan sonra 1839’un Mayıs ayı ortalarında alel acele İstanbul’a döndü. . Derhal Sadrazam ilan edildi. Çünkü Osmanlı tarihinde çok önemli bir iş yapacaktı……
………….ama yapamadı.
Zira, Padişah 2.Mahmud o arada vefat etti. Yerine oğlu Abdülmecid geçti. Dolayısıyla yapılacak o “önemli iş”in gerçekleştirilmesi Kasım ayına kaldı ve onuru/prestiji de 2. Mahmud’a değil Sultan Abdülmecid’e ait oldu.
Hicri 1254 yılının Cemaziyelevvel ayındayız. Gavur kısmı bu tarihi, Hz İsa’nın anasının bedeninden çıkmasının 1839. yılı, ayını da Kasım olarak kaydeder.
Evet 1839 Kasım ayındayız. Hava buz kesmesine rağmen Gülhane Parkı insanlarla dolup taşıyor. Uzunca bir süre bekleyişten sonra orta yerdeki kürsüye Sadrazam Mustafa Reşid Paşa çıkıyor ve……
………… Paris ve Londra'daki incelemelerinden sonra hazırladığı, Padişahın onayladığı “Tanzimat fermanı”nı okuyor. (Gülhane Parkında ilan edildiği için bu fermana “Gülhane Hattı Hümayunu da denir).
Paris’te, Londra’da bir kaç kez Sefirlik, Edirne’de Valilik, dört kaz Hariciye Nazırlığı (toplam 5 yıl), altı kez Sadrazamlık (toplam 7 yıl) yapan “Fast and Furious / Hızlı ve Öfkeli” Mustafa Reşid Paşanın yüreği bu hayata dayanacak gücü bulamadı. ( O zamanlar anjiyo, by-pass ameliyatı, kalp pili de hak getire, tabii ki)………
……………adamcağızın kalbi daha 57 yaşını sürerken iflas ediverdi.
(Sondan bir önceki Ara Sıcak: Ey İstanbullu dostlar , Mustafa Reşid Paşanın Türbesini görmediyseniz hemen gidip ziyaret edin. Türbe, Beyazıt Camiinin Haziresinde. Ben zamanında gidip görmüştüm, fırsat bulsam tekrar giderim.
Fossatti kardeşler taradından Neo Rönesans tarzında inşa edilen Türbe gerçekten görülmeye değer. Hatırımda kaldığı kadarıyla mermer dış cephesindeki süslemeler ve demir döküm kapı, pencere bezemeleri çok ince bir zevk yansıtıyordu. İçerdeki çiniler de göz kamaştırıcıydı. Lakin, beni oraya çeken neden yapısı, süslemeleri falan değil bir başka özelliğiydi……..
………….Türbe, benim ziyaret ettiğim tarihe kadar ( ve bu özelliğini belki hala koruyordur) İslam Dünyasında Batı’ya bakan tek türbeydi.
Böylece, yaşarken Batı’ya bakan Mustafa Reşid Paşanın vefatından sonra da, ebediyete kadar Batı’ya bakması düşünülmüştü.
Böyle ince düşüncelere bayılıyorum).
( Veee nihayet son Ara Sıcak: 19. Yüzyılın sonlarına değin Brynston’da faaliyet gösteren Londra Büyükelçiliğimiz daha sonra Great Portland Street’de, halen Büyükelçi rezidansı olarak kullanılmakta olan binaya, 1954 yılında da bugün bulunduğu Belgrave Square’deki yerine taşındı.
“Ara Sıcak”ın da “AraSıcak”ı olur mu ? Benim gibi unutkan olursanız bal gibi de olur. Geçmişte İngiliz asillerinin oturduğu, bugün ise Büyükelçilik binaları ile dolu olan Belgrave Sqaure’daki bir yapıyı , kafa kağıdı bencileyin eski olanlar tek kanallı, siyah-beyaz TRT’de izledikleri bir diziden hatırlayacaklardır. Bu yapı, ” Yukarıdakiler, Aşağıdakiler isimli TV dizisinde zengin ve aristokrat bir aile ile hizmetkerları arasındaki ilişkileri işleyen dizinin geçtiği binaydı.
Binayı hatırlamadınızsa bile Gordon Jackson’un canlandırdığı Baş Uşak (Butler), Hudson karakterini mutlaka anımsayacaksınızdır). .
……………………
Brynston Meydanındaki binaya Mustafa Reşid Paşanın plaketini takılmasını 1972 yılında sağlayan, o tarihteki Londra Büyükelçimiz Zeki Kunerap’tir. Ruhu şadolsun.
………………….
Londra'daki Mavi Plaket uygulaması Birleşik Kfallığın diğer bazı kentlerinde de var.
Ayrıca İrlanda, Kanada, Avustralya gibi bazı Ingiliz Devletler Topluluğu (Commonwealth) ülkelerinde, Paris’te, Roma’da,, hatta ABD ve Rusya’da da kimi kentlerde olduğunu duymuştum.
Türkiye’de bu uygulama var mı…….. doğrusu bilmiyorum .
Eğer varsa, kerameti kendinden menkul önemli kişilerin ziyadesiyle mevcut olduğu Canım Ülkemin şehirlerinde Mavi Paketsiz bina kalmaz diye düşünüyorum.
…………………….
Nihayet Son Söz:
Londra’nın Brynston Meydanındaki sokaklarında dolaşan ve tarihin gidişatına önemli etki yapacak Islahat Fermanını kaleme alan (daha sonra Sadrazam unvanını alacak ) bir Büyükelçi, Mustafa Reşid hakkında 186 yıl sonra aynı sokaklarda yürüyen ( sonradan “Monşer” lakabı takılacak takımdan ) bir başka Büyükelçinin, Ahmet Rıfat’ın; eline, diline, ağrıyan beline, saçının teline, başının keline,, tutamadığı göz yaşının seline, Londra’nın bitmeyen yeline rağmen, gözünün sönük feri, alnından akan teri ile ve Mustafa Kemal’in neferi olarak uzattıkça uzattığı bu yazısını sonuna kadar sabırla okuduğunuz için sizlere hayranım.
Saygılarımla.
Ahmet Rıfat Ökçün