(Ahmet Abinin Düğünü)
Uykumdan, annem ve komşumuz Ayşe teyzenin sesiyle uyandım.
Oturmuş yine birilerini çekiştiriyorlardı. (Annem asla yapmaz) aslında, Ayşe teyzenin bize gelme bahanesi olan annemden aldığı ödünç tabaklardı. Her sabah bize gelmek için mutlaka bir bahane yaratırdı.
“Bak bak komşum, (anneme diyor) şu gözleri görüyor musun? (Kahve falına bakıyor) Vallahi sizin evde gözü olan çok ” diye yüzüne abartılı bir endişe ifadesi yerleştiriyor, sonra da olayı “kurşun döktürelim”e getiriyordu. (Bizim evde kimimin gözü olacak. Altı üstü müstakil kiralık bir ev) Ayşe teyze işte.
Madem o kem gözleri görüyorsan yok etsene Ayşe teyze, dedim. Annem yine sert sert bakınca, sesimi kestim. Ay komşum, dedi anneme, senin oğlanda maazallah her geldiğimde yatağında. İşi gücü yok mu? bunun kocaman adam oldu.
“Ulan, Ayşe teyze sen sümüklü oğullarına baksana… İkisi de Güvercin kümesleri patlatmaktan sabıkalılar. Ben gece çalışıyorum. Üstelik senin yüzünden uyuyamıyorum ya?” İçimden söyleniyorum tabi. Aksi halde annemin naylon terliği hazır duruyor.
Şaşıyorum anneme,
Nasıl olup da her gün Ayşe teyzeye katlandığına inanamıyordum. Birde, her sabah beni uykumdan ettiklerine.
Salondaki çekyatta yattığımı bile bile her sabah aynı şeyi yapıyor, beni de bir türlü uyutmuyorlar.
Birkaç kez söyleyecek oldum, lafı ağzıma tıktı annem. O yüzden de sessizce dinliyordum. En azından mahallede olup bitenleri öğrenmiş oluyordum. Bu da yaşadığım eziyete değer miydi bilemiyorum.
Ayşe teyze güncel bilgileri paylaşırken, benimde ilgimi çeken bir şey söyledi. Bizim mahallede yaşayan Ahmet abiyle ilgiliydi.
“Ahmet, Elif’in kızı Gül’ü istiyormuş komşum, haberin var mı?” diye başladığı cümle ilgimi çekti.
Annem duymadım, dedi. (biliyordur aslında, ama Ayşe teyzenin lafı uzatmasını istemiyor annem)
Ayşe teyze, kendi soruyor, üstelik kendi cevap veriyor. İstemeye gideceklermiş! Ay kız daha çocuk yazık değil mi? Komşum.
Ahmet’in kimsesi olmadığı için memleketten dayısının gelmesini bekliyormuş.
Ay sorma, dayısı içinde çocuğun “anadan kalma malını mülkünü yedi, şimdi de yüzüne bakmıyor” diyor herkes. Gelmez diyorlarmış ama Ahmet bir umut bekliyormuş yazık.
“İnsan bu kadar vicdansız nasıl olur bilmem. Gel iste kızı da şu garibana bir iyilik et, ne olur sanki. Kiminle gidip istesin çocuk kızı? Yazık günah vallahi. Benim içim çok sızlıyor o garibana.”
“Ya işte komşum, kimilerinin kaderi böyle kötü yazılmış işte ne yapacaksın kardeşim.”
“Doğru dedin, Allah yardımcısı olsun.” dedi annem. Tam patlamak üzereydim ki, nihayet muhabbetleri bitti.
“Eee madem içtik kahvemizi, ben kalkayım artık komşum. Bana da beklerim.” deyip, geldiği hızla gitti Ayşe teyze.
Normalde o gittikten sonra biraz daha uyurdum ama bu kez uyku tutmadı. Aklım Ahmet Abi’deydi.
“Uyumuyorsan kalk sen de. Topla yatağını koy içeri.” dedi annem.
“Uyumuyorum, sayenizde uyku mu kaldı?” dedim ama yine annemin hiddeti buldu beni.
Haydi, kalk “sıpa“ sürekli aynı şeyi söyleyip durma. Ne yapayım, senin keyfin için kimseyle görüşmeyelim mi?”
“Hep o bize geliyor, sen de ona git arada bari”.
“Bak bak büyüdün falan demem alırım elime terliği!”
“Ya beni odamdan attın buraya yatırdın, her sabah Ayşe teyzenin dedikodusu yüzünden beni uyutmuyorsunuz, bir de dayak yersem tam olur.”
Biraz daha anneme ısrar edince fırlattı terliği, başımı yalayıp duvarda patladı naylon terlik, attım kendimi dışarı.
Annem ardımdan söyleniyordu hala. “Seni odandan keyif için mi attık evladım? Babaannen buraya yerleşti, ben ne yapayım! Kadını yol ortasında mı yatıralım?”
“Buranın yol ortası olduğunu kabul ettin nihayet…” diye cümlemi tamamlamadan ikinci terliği isabetle bu sefer sırtıma yedim.
“Ya on yedi yaşına geldim, hâlâ dayak yiyorum! Bu nasıl hayat!” diye söylene söylene yatağımı topladım. Üstümü hızlıca değiştirip evden çıktım. Annem arkamdan kahvaltı için bağırsa da duymazdan geldim.
Annemlerden duyduğumda Ahmet abinin durumuna çok canım sıkılmıştı. Mahalleli çok severdi Ahmet abiyi. Bende çok severdim. Kimseyi kırmaz, herkesin yardımına koşardı. Büyüklere saygısı, küçüklere sevgisi çok takdir edilirdi.
Aileden kalan evini binbir zorlukla onardı, adam etti. Sıra sevdiği kızla evlenmeye gelmişti. Yuvasını kuracaktı, ama yardım edecek, ardında duracak kimsesi yoktu. Halbuki, o herkesin yardımına koşuyordu.
Bir çare arıyordum;
Çocukları arayıp okulun bahçesinde toplandık. Duyduklarımı anlattığımda hepsi benim gibi üzüldüler. Bir şeyler yapmak istiyorduk, ama bir çare bulamıyorduk.
Biz düşünürken, Ali heyecanla konuşmaya başladı:
“Ya biz ne diye kara kara düşünüyoruz ki? Koskoca mahalleyiz, elbet biri çıkıp da kızı istemeye gider Ahmet abi için. Tek tek dolaşalım, büyüklere gidelim. Onlar zaten bir çözüm bulurlar…”
Ali çok doğru söylüyordu, hem de çok doğru!
“Yaşa Ali!” dedim, sonra da hep beraber mahalledeki esnafı dolaşıp kahvede toplantı olacağını söyledik. Hepsi bir telaş geldi.
“Ne oldu çocuklar, hayırdır yahu?” diyen mahallemizin en yaşlısı Hüseyin amcaydı. Herkes toplanınca onlara durumu anlattık. Aslında durumdan herkes haberdarmış. Ama dayısını bekliyor diye ses etmemişlerdi.
Uzun uzun konuştuk, sonunda Hüseyin amca liderliğinde akîl bir ekip toplandı ve Ahmet abinin dükkanına gittiler, bizde peşlerinden…
Ahmet abiyle konuştular. Dayısını beklememesini, bir an önce istemeye gidilmesini söylediler. Ahmet abi dayısının gelmeyeceğini biliyormuş, lakin kimseye söyleyememiş.
Konuşmalar sonunda Hüseyin amca:
“Ahmet oğlum, bu iş artık duyuldu. Çok uzatırsan milletin diline sakız olur. Gül kızımıza da laf gitsin istemezsin değil mi?”
“İstemem tabii”.
Ne haddime Hüseyin amca!
Sen ne diyorsan başım üstüne.
“Sen bizim evladımızsın oğlum, bize babandan emanetsin. Biz de senin aileniz, gidip biz isteyelim Gül kızımızı babasından.
“Ben hanımı alırım, Necati amcan da yengeni alır, hep beraber gider isteriz kızımızı. Ha, ne dersin?” diye sorunca, hepimiz Ahmet abinin cevabını bekliyorduk heyecanla…
“Tamam Hüseyin amca, sen ne diyorsan öyle yapalım” deyince herkes çok sevindi.
Gül ablanın babasına haber yollandı ve ertesi gün için bekledikleri haber geldi. Haberin ardından herkes hazırlandı ve istemeye gidildi.
Vermişlerdi kızı. Ahmet abi biraz üzgün gibiydi, anlam veremedi kimse. Büyüklerin ellerini öptü, teşekkür etti ve müsaade alıp evine gitti.
Ahmet abi gider gitmez, Hüseyin amcaya döndü herkes;
“Ahmet abinin nesi var, Hüseyin amca? Kızı verdiler neden böyle yaptı?
“Kızı verdiler vermesine de, babasının isteği çok, dedi.”
Ne istedi ki?
Yaz bitmeden önümüzdeki ay anlı şanlı bir düğün yapılmasını, evine yeni eşyalar alınmasını istedi.
“Başka? Yat falan da istedi mi?”
“Biraz daha kalsak onu da isteyecekti muhtemelen. Çaresiz tamam dedik. Ama Ahmet çok sıkıntıya düştü, bir şey de diyemedi yazık.”
Canım sıkılmıştı…
Sabah yine annemlerin terapisiyle uyanıp, sessizce yatağımdan kalktım ve giyinip hızlıca çıktım evden. Annem yine seslendi arkamdan ama aldırmadım. İlk işim Ahmet abiye uğramaktı. Dükkana yaklaştığımda sesini duydum, yüksek çıkıyordu. Camın kenarından bakınca telefonda biriyle konuştuğunu gördüm.
Dinlemeye koyuldum söylediklerini:
“Ya evleniyorum diyorum sana dayı, düğünüm olacak. Kimsem yok, param yok, bu dükkandan kazandığım üç kuruşla ben nasıl yapayım düğünü? Kızın babası bir sürü şey istedi, benim tek başıma yapmaya gücüm yok. Annemden kalan bir şey yok mu? Diye soruyordu.
Ardı sıra geri döndüm. Çok üzülmüştüm. Ahmet abi gibi iyi biri, herkesin yardımına koşan birinin böyle kendini yalnız ve çaresiz hissetmesi beni çok etkilemişti.
Eve döndüm, annemle Ayşe teyze hâlâ konuşuyordu.
“Bana bakın,” diye araya girdim. İkisi de şaşırmıştı!
“Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinleyin. Ahmet abiye dün akşam kız istediler. Ayşe teyze bunu zaten biliyordur, dedim.”
“Oğlum!” dedi annem ama aldırmadım…
Siz kadınların desteğinizle bu düğünü yapacağız, onu bunu bilmem!
“İyi de” dedi Ayşe teyze, “Nasıl olacak oğlum öyle? İnsanlardan zorla para mı alacağız?”
“Zorla değil, gönüllü olarak alacaksınız.”
“Eee vermek istemezlerse?”
“O zaman onlara, Ahmet abinin yaptığı iyilikleri hatırlatırsın! Baştan böyle yaparsan işimiz var ha! senle Ayşe teyze. Biraz kararlı ol ya…” diye çıkışıma annem yine sinirlendi.
“Doğru konuşsana sen” deyince ona döndüm.
Sen de boş durma, yardımcı ol arkadaşına dedim anneme. Hadi, sizden güzel haberler bekliyorum, deyip koşar adım çıktım evden. Biraz daha konuşsam annemden yine terlik yiyecektim çünkü.
Annemle, Ayşe teyzeyi fişeklemem ateşi yakmıştı. Mahallenin kadınları erkekleri elele verip işi halletmişlerdi. Gül ablanın babası da isteklerinin çoğundan vazgeçtiğinden, işler yoluna girmişti.
Sıra düğüne gelmişti…
Ahmet abi ve Gül abla muhteşem bir düğünle evlendiler. Mahallede bir bayram havası yaşanıyor, biz mahallenin çocukları, kendimizi düğünün kahramanları sanıyorduk. Doğrusu bayağı katkımız olmuştu. Ama, annem ve Ayşe teyze olmak üzere kadınların rolünü en başa koymak lazım.
Biz çocuklar ateşi yakmış, kadınlar alevlendirmişlerdi.