“Birleşik Krallık dini inançlar bakımından hangi devletler grubuma girer?” diye sorsam, haklı olarak “Hristiyan devletler grubuna” şeklinde cevap verirsiniz.
Ne var ki 68 milyon nüfusa sahip bu ülkede Hristiyanlar değil, Hristiyan olmayanlar çoğunluktadır.
Şaşırdınız mı?
Haydi rakamlara bakalım
Ülkedeki en kalabalık dini inanç gruplarının başında nüfusun % 39.77’sini oluşturan Protestanlar gelir.
Üçüncü sırada da % 9.43 ile Katolikler yer alır.
Yani, Birleşik Krallık’taki Hristiyanların toplam nüfusa oranı % 49’un bir gıdım üstündedir….ama çoğunlukta değildir..
Birinci ve üçüncü sıralardakilerini gördük. Peki ikinci sırada kimler ye alıyor acaba?
İnanılması güç ama BK’ta (Birleşik Krallık’ta) ikinci sırada hiç bir dine bağlı olmayanlar yani, inançsızlar gelmekte. % 23.3.
Ardından % 6.3 ile Müslümanlar, % 1.2i ile Hindular, % 0.85 ile Sihler, % 0. 5 ile Yahudiler ve % 0.3 ile Budistler var.
Ancak, bildiğimiz, bilmediğimiz ülkelerin aksine, BK’ta öyle bir demokrasi anlayışı var ki dini inançlar seçimlere pek yansımıyor.
Bakınız nasıl.
Dört kurucu ülkeden oluşan, Hristiyan BK’ın ve İngiltere’nin Başbakanı Rishi Sunak Hindu inancına sahip.
Kuzey İrlanda'nın Başbakanı (ki, İngiltere hariç diğer yerlerdeki Başbakanlara “Birinci Bakan deniliyor) Michelle O’Neill BK’ın tek Hristiyan Başbakanı. Ama o da çoğunlukta olan Protestanlara karşı yıllarca kanlı mücadeleler veren Katoliklerden.
İskoçya’nın Başbakanı Hamza Yusuf da Müslüman.
“Ya Galler’de durum ne ?” derseniz…. Mark Drakeford ise …….. Ateist.
BK’ta valiler, kaymakamlar gibi merkezden atanmış görevliler yok. Kentleri, kasabaları seçimle işbaşına gelen Belediye Başkanları yönetiyor.
BK’ın ve Dünyanın en önemli şehirleri arasında yer alan Londra’nın Belediye Başkanı Sadık Han (Sadiq Khan) da Müslüman.
……………………….
BK, kuruluşunda temel taşlarından birini oluşturduğu İsrail Devletini oldum olası açıkça veya perde arkasından destekler. Amerikalı acemi politikacıları aksine bu işi ustalıkla yapar İngilizler.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra da açık açık İsrailin yanında yer aldılar, maddi, manevi, askeri, politik destek verdiler Medya gücünü İsrail lehine kullanmaktan çekinmediler. Uluslararası kuruluşlarda, özellikle Birleşmiş Milletlerde, ABD gibi, hep İsrail’in arkasında durdular, İsrail'in aleyhine sayılabilecek karar tasarılarını devamlı veto ettiler.
Dünyada ve özellikle BK’ta Filistinlilere desteğin artması, gösterilerin başlaması İngilizleri i hafiften de olsa frene basmaya yöneltti. Her ne kadar İsrail’e destekleri sürüyorsa da, hatta, ABD ile birlikte Husileri bombalıyorlarsa da artık BM’de ABD vetosundan yana durmuyor, çekimser oy kullanıyorlar. Televizyonlarda Gazze halkının çektiği ızdırabı yansıtan görüntüleri daha sık ve kapsamlı biçimde izliyor, yorumcuları dinleyebiliyoruz artık.
Ben Yahudi diasporasını, lobisini hep takdirle izlerim. Adamlar öyle güçlü, öyle tesirli, öyle etkin, öyle zekidirler ki ne yaptıklarını anlayana kadar görüşlerini size satarlar, sizi etkilerler.
Çok küçük bir örnek vermek isterim. Ne zaman televizyonlarda Filistinlilere karşı İsraillilerin yaptıklarına dair olumsuz haberler, görüntüler yayınlansa, dikkat edin, o akşam ekranlarda ya Ben Hur, ya On Emir, ya Eksodüs, ya da Damdaki Kemancı filmi gösterilir. Bunlar olmazsa bu kez 2. Dünya Savaşı ve Nazilere ait filmler karşınıza çıkar. “Zavallı Yahudilerin” neler çektikleri pişirilip pişirilip, tekrar tekrar önünüze getirilir. Vallahi bravo. Böylesine bir örgütlenme, etkinlik, güç takdir edilmez de ne yapılır?
……………………
Geçtiğimiz aylarda BK’ta Filistin yanlısı sokak gösterileri olumlu olumsuz çok tepkiler yaratmış, partilerinden istifa edenler ve koltuğundan olan iktidardaki Muhafazakar Partinin Müslüman İçişleri Bakanı hanım gibi yol kazalarına sebep olmuştu.
Yıl sonuna doğru BK’ta genel seçim yapılacak olması siyasi partilerin, diğer bir çok konular yanı sıra bu hususta da çok dikkat etmelerini gerektiriyor.
Bir kaç ay önce Ana Muhalefetteki İşçi Partisinin başkanının Semitizm, Antisemitizm konusunda yaptığı ve sonradan “çevir kazı yanmasın” usulü ile durumu çevirmeye çalıştığı (ki bu durum bizde “ konuşmam cımbızlandı”, “söylediklerim maksadını aştı” gibi ifadelerle atlatılmaya çalışılıyor) açıklamalar İşçi Partisine hayli puan kaybettirmişti.
“Tencere dibin kara”. Muhalefet öyle de İktidarda asayiş berkemal mi? Yooo. İktidardaki Muhafazakar Parti içindeki karışıklıklar, anlaşmazlıklar, çelişkiler, başarısızlıklar, skandallar, sandalye mücadeleleri, hata üstüne hatalar birbirini takip edince iki hafta kadar önce Muhafazakarların kalesi sayılan iki yerde gerçekleştirilen yerel seçimi İşçi Partili adaylar kazandı.
Genel Seçim öncesindeki bu yenilgi Muhafazakar Partideki endişeleri arttırdığı gibi fikir ayrılıklarını da derinleştirdi. Başbakan Sunak’ın koltuğu sallanmaya başladı.
“Dur aman” derken Lee Anderson isimli bir Muhafazakar Parti milletvekili işin üstüne “tüy dikti”.
Lee Anderson….ilginç mi desem, renkli mi desem, şaşkın mı desem, kafası karışık mı desem, ne desem bilemiyorum Westminster’de (Birleşik Krallık Parlamentosu) nevi şahsına münhasır, pek görmeye alışılmadık bir şahsiyet.
Ortaokul eğitimli bir maden işçisi. On yıl madenlerin içinde çalıştıktan sonra biraz da dışarı çıkmaya karar vermiş ve 2015’te gidip Maden İşçileri Sendikasına katılmış. ardından da İşçi Partisine üye olmuş, mahalli idarelerde görevlere seçilmiş.
Siyaseti pek sevmiş olacak ki üç yıl sonra,2018’de Muhafazakar Partiye katılmış. Bir yılı geçmeden, 2019 Genel Seçimlerinde Muhafazakar Parti milletvekilliğine seçilerek Westminster’deki yerini almış. Seçim kampanyası sırasında Yahudi karşıtlığı (Antisemitizm) ile suçlanmış. Yetmemiş, George Soros’un kumpas teorilerini destekleyen bir whatsap grubuna katıldığı için hakkında soruşturma açılmış.
Siyaseti çabuk benimsedi ya, hemen gruptan çıkıp özür diledikten sonra Partisinin Politika Eğitim Kurslarına katılıp bilgilerini, nasıl hareket etmesi, konuşması gerektiğini falan öğrenmiş
Akabinde Partisi onu “Kadın ve Eşitlik Komitesine ” almış. Ne var ki, toplantılara pek katılmadığı gibi kadınlara ilişkin görüşleri, davranışları, sözleri tepki çekmiş. Örneğin, hanım meslekdaşlarına “elinin hamuruyla siyasete karışma, git evinde otur” mealinde ifadeler kullanmış Bir diğer hanım siyasetçinin göğüsleri ile ilgili olarak…. hadi burada yazmayayım. örnekleri çoğaltmak mümkün.
Lakin, bir siyasi büyüğümüzün dediği gibi “Allah verdikçe veriyor” işte……….Adamı Muhafazakar Partinin Başkan Yardımcısı yapmışlar geçen yıl.
Maden ocağından çıktıktan 7-8 yıl sonra yıldırım hızıyla iktidardaki partinin Parlamentodaki en güçlü ikinci adamı haline gelen Anderson daha Noel gelmeden başlamış çamları devirmeye.
- National Trust (BK’deki tarihi kültür mirasını koruyan kuruluş) Marksistlerin eline geçti diye yumurtlamış, tarihi miras nedir, Marksizm nasıl bir şeydir çok biliyormuşçasına.
-“Irkçılığa karşı çıkan milli takımımızın Avrupa Kupasındaki maçlarını izlemeyeceğim” diyerek hem ne kadar milliyetçi olduğunu, hem spora ne denli ilgi gösterdiğini, hem de ırkçılık ile ilgili yaklaşımını gözler önüne sermiş.
- İdam cezasının geri getirilmesini savunmuş.
-Fakirlere yiyecek yardımında bulunan Gıda Bankalarına /kurumlarına (Food Bank) karşı çıkarak “Bunlar ekonomimizi olumsuz yönde etkiliyor, zaten faydalananlar da yabancılar. Biran önce kapatalım” buyurmuş.
- Adamın her konuda görüşleri olur da küçük botlarla Manş Denizini geçerek BK’a gelen mültecilerle, yasa dışı göçmenlerle ilgili fikirleri Olmaz mı hiç : “Bunları yakalayıp Donanmaya ait fırkateynlerle geldikleri yere gönderelim” demiş.
-Hızını alamayıp, “ülkemize mali yük getiren ve işsizliğe yol açan bu herifler ‘dittirip’ ülkelerine gitsinler” cümlesiyle mülteciler hakkındaki duygularını veciz (!) biçimde dile getirmiş.
_ Yetmemiş olacak ki, iktidardaki Partisinin, mültecilerin uçaklarla Ruanda’ya yollanmasına ilişkin kararını yasadışı olarak değerlendiren Yüksek Mahkemenin yaklaşımına karşı “hukuku, yasayı falan boş verin, Adamları biran önce uçaklara doldurup Ruanda’ya postalayalım” demiş.
-Bakmış ki kendisini pek dinleyen yok, Partisinin diğer Başkan Yardımcısıyla birlikte “Mültecilerin Ruanda’ya yollanmasını ne İngiliz ne de uluslararası hukuk engelleyebilir” mealinde Parlamentoya sunulan tasarıyı desteklemek amacıyla Muhafazakar Parti Başkan Yardımcılığından geçen ay istifa etmiş.
Kendini “bulunmaz Hint kumaşı” sanıyor mübarek.
Herhalde Başbakan Sunak ve Muhafazakar Parti derin bir oohh çekmiştir diye düşündünüz.
Nerede…
O “oohh”un ikinci “h” sini çekmeye fırsat bulunamadan Lee Anderson efendi, bir kaç gün önce yeni bombasını patlattı. Bir medya kuruluşuna verdiği mülakatta “Londra islamcıların kontrolüne geçti. İslamcılar Sadiq Khan’ı etkiledi, dolayısıyla ve onun aracılığıyla Londra Belediyesini de ele geçirdi, kontrolüne aldı” demez mi ?
Haydaaa.
Bardağı taşıran bu son damla üzerine Başbakan Sunak daha fazla dayanamadı ve Anderson’u Partiden attı. Gazetecilerin sorusuna karşılık, önümüzdeki seçimleri de düşünerek temkinli ifadeler kullandı ve “Anderson düşüncesizlik etmiş, Görüşleri yanlıştır ve kabul edilemez. Ama kendisine İslam karşıtı (islamofobik ) denilemez” değerlendirmesinde bulundu.
“Mal bulmuş mağribi” misali medya muhabirleri hemen Anderson’a koşup “özür dileyecek misiniz?” sorusunu yönelttiler.
Adam sözlerinin arkasında durdu “ Neden özür dileyeyim, yanlış bir şey söylemedim ki” cevabını verdi.
………………………..
Araştırmacılar 7 Ekimden sonraBK’taki islamafobinin yüzde üçyüzelli arttığını tesbit etmişler.
Üç gün önce polis Leeds kentinde İslami Eğitim Derneğine bombalı saldırı hazırlığında bulunan üç kişiyi yakaladı. Tutuklananlar ifadelerinde Leeds’de ve diğer bazı şehirlerde Müslüman şahıslara karşı suikast planları yaptıklarını da itiraf ettiler…
“Her etkiye bir tepki, her tepkiye bir karşı tepki olur”derler. Inşallah Birleşik Krallık’ta “fay hattı” gibi gerilen sinirler yerini aklıselime bırakır da her ırktan, her dinden, her kültürden insanlar rahat bir nefes alırlar.