Westminster,
Londra'nın merkezinde büyük bir semt. Hani bizdeki “ilçe” gibi. Buckingham Sarayı da, Trafalgar Meydanı da, Piccadilly ve Oxford cadde ve meydanları da, Hyde Park da, Bakanlık binaları da Westminster Katedrali de, Müzeler de burada, Harrods da, Fortum and Mason da, Selfridges de burada.
Hatta ben de bu semtte oturuyorum (!).
Ama Westminster denildiğinde akla Birleşik Krallık Parlamentosu geliyor. Tam ismiyle Westminster Sarayı.
Saray deniliyor zira 11.asırda ilk kez Kraliyet Sarayı olarak inşa edilmiş. 13.yüzyıl başlarında parlamenter monarşiye geçildiğinde Sarayın, müştemilat da denilebilecek küçük bir bölümü parlamento olarak kullanılmaya başlanmış.
1500’lerin başında yanınca zamanın kralı bir başka saraya taşınmış. Yeniden yapılan bina tümüyle Parlamento olmuş.
Aradan 100 yıl geçince Gay Fawkes isimli bir katolik, Parlamentoyu havaya uçurmaya kalkmışsa da yakalanmış.
Binanın derdi bir türlü bitmemiş. 200 yıl sonra bir kez daha yanmış. Yılmamışlar, bir daha yapmışlar, bugünkü şekliyle. Hatta bir de yeni kule eklemişler. Saat Kulesi. Yani, Londra’ya turistik gezi yapanların hemen herkesin önünde durup resim çektirdiği. meşhur Big Ben..
Parlamento binası bir kaç yıl önce de, aynı adı (Westminster) taşıyan köprü üzerinden gelen teröristlerin saldırısına maruz kaldı ve hayatını kaybedenler oldu, hatırlayacaksınız..
Tahtın sahibi olan, binanın da sahibi oluyor. Yani bugün Westminster Parlamento binasının sahibi Kral 3.Charles.
Bu yazıyı yazmak, bir önceki “Ekstremizm” başlıklı yazımda değindiğim bir hususu, Parlamentodaki din adamları konusunu biraz daha açmak, kısaca da olsa Parlamento yapısını anlatmak düşüncesinden
kaynaklandı.
Binada başlıca üç bölüm var: Kraliyete ait odalar ve salonlar, Lordlar Kamarasına ait kısımlar ve Avam Kamarasının kullandığı yerler.
Yukarıdaki cümleden BK Parlamentosunun iki kamaralı (Lordlar ve Avam) meşruti bir monarşiyi temsil ettiği resmi çıkıyor ortaya.
Kral (veya Kraliçe) aslında, Parlamentonun açılışı gibi özel günler dışında pek uğramaz buraya. Kamaraların Başkanlarını , Başbakanı, Bakanları, icap ettiğinde, kendi Sarayında kabul eder. Bu alandaki yetkileri oldukça kısıtlıdır.
Lordlar Kamarasının yetkileri de, Avam Kamarasına oranla hayli sınırlıdır. Lordlar, Avam’ın sunduğu kanun tasarılarını, kararları ya onaylar, ya eklemler yapar, ya da erteler veya geciktirir. Hepsi o kadar. Yani asıl yasama ve yürütme yetkisi Avam Kamarasındadır.
Dikdörtgen şeklinde geniş bir salonu gözünüzün önüne getirin. Her iki Kamarada da aynı düzenleme mevcuttur. Yukarıdaki dar kenarın ortasında Başkan oturur. Başkanın sağında kalan uzun kenar iktidara, solunda kalan uzun kenar ise muhalefete aittir. Bu uzun kenarlarda üyeler, tribün şeklinde giderek yükselen basamaklara yerleştirilmiş sıralarda otururlar. Önlerinde masalar, yoktur. Oylamalar, elektronik düğmelerle değil el kaldırarak yapılır. Konuşabilmek için Başkanın söz vermesi beklenir. Bu yerleşim düzenlemesine göre iktidar ile muhalefet oturumlar sırasında karşı karşıyadırlar. Aralarında ucuca iki kılıç mesafesi kadar boşluk bırakılmıştır .
Meselelerin kimi zaman fikirle değil kılıçla çözümlendiği dönemlerden kalan bir adettir bu. Semboliktir, Westminister üyelerinin, kılıç bir yana, fikirlerini tokat, yumruk, uçan tekme, sataşma, sözünü kesme, sıraların üstüne tırmanma, küfür, hakaretle birbirlerine kabul ettirmeye çalıştıkları uzun yıllardır hiç görülmemiştir. Bu nedenle, bazı ülke televizyonlarında ve basın organlarında yayınlanan heyecanlı arbedeleri burada izlemek maalesef (!) mümkün değildir.
Başkanın izniyle söz alanlar, İngiliz dilinin tüm zenginliğini kullanarak, son derece zekice, nazik ve esprili bir ifade ile muhataplarını yerden yere vururlar. Ben sık sık televizyonda canlı yayınlanan Parlamento görüşmelerini, konuşmacıların belagatine , dil ve ifade zenginliğine hayran kalarak ve gıpta ederek izlerim.
Halihazırdaki Lordlar ve Avam Kamaralarındaki sandalye dağılımına gelirseeek….
Lordlar Kamarasının bugün için 796 üyesi var. Bazı üyelikler hayat boyu olduğundan, bazıları aileden tevarüs ettiği için zaman içinde sayıda değişiklikler olabiliyor.
Lordlar Kamarasında Başkana ilaveten İktidardaki Muhafazakar Partinin 278, Ana Muhalefet İşçi Partisinin 174, diğer muhalefet partilerinin ve bağımsızların 126 üyesi bulunuyor. Yani iktidarın 278 üyesine karşı muhalefetin toplam 305 üyesi var.
Gelelim diğer sandalyelerin dağılımına. Eski dönemlerde asalet unvanı sahiplerin hepsi Lordlar Kamarasının üyesi olurdu ve üyelik babadan oğula geçerdi. Zamanla , bir şekilde asalet unvanı alan veya verilenler de, hayat boyu olmak kaydıyla Lordlar Kamarasına katılma imkanı buldular. Kamarada yenilikler, reformlar, çağa uydurmalar yıllar boyu devam etti. Bu çerçevede asalet unvanına aileden yahut evlilik yoluyla veya atama/seçilme ile sahip olan hanımların da Lordlar Kamarasına katılmaları mümkün hale getirildi.
En sonunda 1999 reformu ile babadan geçen üyelik de hayat boyu kısıtlamasına tabi tutuldu. Hali hazırda babadan kalma 92 Lordlar Kamarası üyesi bulunuyor. Bir o kadar da, yine hayat boyu olmak kaydıyla, sonradan asalet unvanı verilerek Lordlar Kamarasına giren üyeler var.
Eğer rakamları yanlış yazmadımsa Kamarada 26 üyelik daha olmalı, değil mi? Bunlar İngiliz Kilisesinin üst düzey ruhani üyelerine ayrılmış. Yani, Kilisenin kendi içinden seçtiği 26 Baş Piskopos, görevleri sürdüğünce yahut hayat boyu Lordlar Kamarasının üyesi oluyorlar.
“Bu ne biçim parlamento” demeyip değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.
Gelelim Avam Kamarasına.
650 üyesi var. 348’i İktidardaki Muhafazakar Partiden. Ana Muhalefet İşçi Patisi 200, muhalefetteki ciğer partiler de 100 civarında sandalyeye sahipler. Bir kaç yer de ölüm veya istifa nedeniyle şimdilik boş.
Önümüzdeki dönemde yapılması planlanan genel seçimler sonucunda Parlamentodaki üyelik dağılımında ne gibi değişiklikler olacağını bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Ülkedeki diğer bölgelerin birleşmesiyle 1801’de tamamlanan “Westminster Parlamento Sistemi”nin “Parlamentoların Anası” olduğu söylenir. Lordlar Kamarasına baktıkça insanın içinden “peki de, babası kim ?” diye sormak geliyor.
Sakın aklınıza bile getirmeyin ama, biz TBMM’de 26 küsur sandalyeyi Diyanet İşleri Başkanlığının imamlarına ayırsak, elaleme talkını verirken kendileri salkımı yutmakta beis görmeyen o Batılı ülkeler neler derler, bizi neler nelerle eleştirirlerdi acaba?
………………………….
67 milyon nüfusa sahip Birleşik Krallık’ta yarım milyon, muhtemelen daha da fazla Türk yaşıyor. Kıbrıslı kardeşlerimiz de var on binlerce. Azeri “iki bayrak, tek millet”çilerimiz de mevcut. “Dar bölge tek aday” seçim sistemi uygulanırken ve bizimkiler belirli bölgelerde yoğunlaşmışken Parlamentoya bir kaç aday sokmamız gerekmez mi ?
Gerekir….ama……
İngilizlerin “böl ve yönet” politikasından mı yoksa patenti bize ait
“Birleşeceğimize amip gibi devamlı bölünme kabiliyetimizden” mi (!) bilmem maaşallah bizimkiler, politik, dini, etnik, bölgesel gruplaşmalar nedeniyle bu ülkede siyasi ağırlıklarını koyamıyorlar.
“Parlamentoda hiç temsilcimiz yok mu?” diye soracak olursnız….
…………vaaar.
Lordlar Kamarasında, sonradan asalet unvanı alan Kıbrıslı kardeşlerimizden Barones Meral Ece var. Hakkını vermem gerek, Türkiye ve KKTC için elinden gelen çabayı gösteriyor.
“Ya Avam Kamarasında ?”
Orada da Malatya doğumlu bir kadın var ama Türkiye’den kalkıp buralara gelmiş, yerleşmiş gurbetçilerimizin oyu ile seçilmesine rağmen kendisini tanıtırken Türk değil de……hadi neyse, söylemeyeyim. Tabii,, davranışları da aynı şekilde
Hani laz mahkemede demiş ya “ben de oni tanımayrum ”…işte benden de o kadar.
………………….
Ülke halkının çoğunluğu; yaşadıkları tüm skandallara, sorunlara, dedikodulara rağmen Kraliyet ailesini çok seviyor.
Bir kısım halk ise Kraliyetin artık kalkması gerektiğini ileri sürüyor ve başlıca sebep olarak Hanedana devlet kesesinden sağlanan ödenekleri gösteriyor. Hatta, yaşanan ekonomik sıkıntıların arkasında bu ödeneklerin payının da bulunduğunu iddia ediyor.
Oysa ,Kraliyet karşıtları, Hanedanın kendi gelirlerinden bir kısmını hazineye devrettiğini hesaba katmıyor. Daha da önemlisi, Kraliyetin, bir yerde ülkenin reklam yüzünü oluşturduğunu, turizm gelirlerine doğrudan ve dolaylı olarak yaptığı katkıyı unutuyor.
Teraziye koyarsak, Hanedanın Birleşik Krallığa yaptığı imaj, vizyon ve maddi katkı kefesi ağır basıyor……..Şimdilik.