Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Kim Takar Uluslararası Hukuku

“Oğlum büyüyünce Hariciyeci olacak” , “ Kızımı  ne Hariciyeciler istedi de vermedim”……Eskiden annelerin kullanmayı pek sevdikleri cümlelerdi bunlar. Sonraları yabancı kökenli bir kelime girdi dilimize…”Hariciyeci”lere  “Diplomat” demek yaygınlaştı. Dışişleri Bakanlığında  43 yıl çalıştığıma göre benim de, mesleğimi soranlara “Hariciyeci” veya  “Diplomat” demeye hakkım var…… ………lakin ben ,  söyleyenlerin kastettiklerinin  tam aksine, kulağa daha hoş, daha sıcak, daha sempatik gelen “Monşer” tanımını kullanmayı seviyorum. Nitekim yıllar önce, meslekte geçirdiğim süre içinde yaşadığım, başıma gelen komik, ilginç, olağandışı olayları anlattığım bir kitap yazmaya başlamıştım……..adı da “Ben Bir Monşerim” di . Bitiremedim. Ancak, bugünkü yazımın konusu benim “evrak ı metrukem” değil. Bunca yıllık meslek hayatım boyunca, uluslararası hukukun bu derece ihlal edildiğini görmediğim, duymadığım, yaşamadığım iki olay. Bunlardan biri Başkent Kito’daki (Quito) Meksika Büyükelçiliğinin Ekvador polisi tarafından basılması; diğeri de Suriye'nin Başkenti Şam’daki İran Büyükelçiliğinin bombalanması. Olayların ayrıntılarına  geçmeden önce ihlal edilen hukuki durumun ne olduğunu açıklamakta yarar var diye düşünmekteyim. 18 Nisan 1961 tarihli “Diplomatik İlişkiler Hakkında  Viyana Sözleşmesi” birçok diğer hususun yanında, yabancı ülkelerdeki Büyükelçilik çalışanlarının (madde 1) ve Büyükelçilik binalarının (madde 22) dokunulmazlığını düzenler. Yabancı ülkedeki Büyükelçilik bünyesinde kain olmayan (başka şehirlerde faaliyet gösteren) konsoloslukların durumu da  24 Nisan 1963 tarihli  “Konsolosluk İlişkileri Hakkında  Viyana Sözleşmesi” ile tesbit edilmiştir. Sözleşmenin 15.maddesi konsolosluk binalarının, 43.Maddesi de Konsolosluk çalışanlarının  dokunulmazlıklarına ilişkindir. İmzalayan  devletler bu Sözleşmelerde öngörülen hususlara uymak mecburiyetindedirler. Uymazlarsa……. Her iki Sözleşmede de orası açık değil.. Belki BM Güvenlik Konseyi, Sözleşmeleri ihlal eden ülkeye karşı  bir müeyyide kararı alabilir. “Belki” kelimesini kullandım zira, biz her ne kadar “Dünya beşten büyüktür” diye tuttursak dahi, Güvenlik Konseyinde veto hakkını elinde tutan 5 büyük devlet (ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya, Çin) “Evet” demeden, maalesef hiç bir karar alınmaz. Bu “Beşli çete”den (!) hemen her zaman, biri veya bazıları, olaya konu olan taraflardan birini, kalanları da diğer tarafı tutacağı için mesele “havanda su dövmeye” dönüşür. Zira uluslararası hukukta haklı olan değil, kendisi veya arkası güçlü olan kazanır….ne yazık ki. Artık söz konusu iki olaya geçebiliriz. ………………… Ekvador’un eski Başkan Yardımcısı Jorge Glas, eğer yanlış hatırlamıyorsam, 2017 yılında yolsuzluk suçlamasıyla görevden alınmış, mahkemeye çıkarılmış ve 4 yıl hapis cezasına mahkum edilmişti. Glas hapisten çıktıktan sonra kendisini suçlayanlara karşı mücadeleye başlayınca başına başka dertlerin açılacağını, tekrar hapse atılacağını düşünüp paçayı kurtarabilmek için Kito’daki Meksika Büyükelçiliğine sığındı ve siyasi iltica talebinde bulundu. Meksika Devleti bu talebi kabul ettikten sonra, usullere uygun olarak durumu Ekvador Yönetimine bildirdi. Ekvador’un tepkisi sert oldu. Polis güçleri 18 Nisan 1961 tarihli Cenevre Sözleşmesindeki hükümleri hiçe sayarak, paldır küldür Meksika Büyükelçiliğini basıp, Glas’ı yaka paça dışarı çıkardı ve hapse attı. Ekvador bu hareketini mazur ve haklı gösterebilmek için bir başka Sözleşmeyi, “Amerika Devletler Teşkilatının Sığınma Hakkına İlişkin 1954 tarihli Sözleşmesi”ni ileri sürdü. Ekvador’a göre Glas siyasi değil adi bir suçtan yargılanmış ve mahkum edilmişti. Siyasi ilticada bulunmasının mesnedi yoktu. Oysa, Güney Amerika’da sık sık görülen darbeler sonucu ortaya çıkan siyasi ilticaları bir düzene bağlamak amacıyla yapılan 1954 Sözleşmesi sığınılan ülkenin olayın siyasi olup olmadığına  karar verme hakkına sahip olacağını öngörüyor. Yani, Glas’ın ilticasının siyasi mi değil mi olduğunun kararı Ekvador’a değil, Meksika’ya  tanınmış. Bu durumda Ekvador’un “cankurtaran simidi” gibi sarıldığı 1954 Sözleşmesi de onu kurtarmıyor. Eee, peki, ne yapmalıydı Ekvador yönetimi? Aslında ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilir Ekvadorlular. Glas’ın Meksika Büyükelçiliğine ya girişini önleyeceklerdi ya da Büyükelçilik binasını bloke ederek adamın çıkışına mani olacaklardı. Bilirler diyorum çünkü…….sene 2012. Wikileaks belgelerini sızdıran Assange Ekvador’un Londra Büyükelçiliğine sığınmış ve Kito yönetimi hazrete siyasi sığınma hakkı tanımıştı. Ekvador’un siyasi iltica hakkı tanıdığı Assange tam 7 yıl Londra’daki Büyükelçilik binasında kaldı. Ne o dışarı çıkabildi ne de İngiliz güvenlik makamları Büyükelçiliğe girebildi. Uzun müzakereler ve ikna (!) çabaları sonucunda Ekvador iltica hakkını kaldırınca, entipüften bir hukuki gerekçe yaratılarak İngiliz Polisi, Ekvador Büyükelçisinin de izin vermesiyle Sefaret binasına girip Assange’ı çıkardı, hapse attı. Her şey kılıfına uydurularak 1961 Cenevre Sözleşmesinin hükümlerine uygun biçimde yapılmış oldu. Demek istediğim Glas konusunda Ekvador yetkilileri ne yapmaları veya ne yapmamaları gerektiğini çok iyi bilirler…ama uymadılar. Peki Meksika ne  yaptı? Ne yapacak, Birleşmiş Milletler Teşkilatından  bir netice alamayacağını bildiğinden gitti, Ekvador’u Uluslararası Adalet Divanına şikayet etti. İstediği, Ekvador’un Meksika’dan uluslararası toplum önünde özür dileyene kadar Birleşmiş Milletler üyeliğinin askıya alınmasıydı. Dava henüz sonuçlanmadı. Sonuçlandığında Uluslararası Adalet Divanı Meksika’nın talebi doğrultusunda karar verse dahi…… ………Ekvador bunu kabullenip uygulayacak mı?…. ……… BM bunu kabul edip uygulayacak mı? Ne dersiniz? Bir sonraki yazımda Ekvador-Meksika arasındaki olayın ortaya çıktığı aynı hafta içinde 1961 Cenevre Sözleşmesinin yani uluslararası hukukun düpedüz ihlal edildiği bir başka olayı, İsrail'in Şam’daki İran Büyükelçiliğine saldırısı ve sonrasını ele alacağım.                      
Ekleme Tarihi: 20 Nisan 2024 - Cumartesi

Kim Takar Uluslararası Hukuku

“Oğlum büyüyünce Hariciyeci olacak” , “ Kızımı  ne Hariciyeciler istedi de vermedim”……Eskiden annelerin kullanmayı pek sevdikleri cümlelerdi bunlar.

Sonraları yabancı kökenli bir kelime girdi dilimize…”Hariciyeci”lere  “Diplomat” demek yaygınlaştı. Dışişleri Bakanlığında  43 yıl çalıştığıma göre benim de, mesleğimi soranlara “Hariciyeci” veya  “Diplomat” demeye hakkım var……

………lakin ben ,  söyleyenlerin kastettiklerinin  tam aksine, kulağa daha hoş, daha sıcak, daha sempatik gelen “Monşer” tanımını kullanmayı seviyorum.

Nitekim yıllar önce, meslekte geçirdiğim süre içinde yaşadığım, başıma gelen komik, ilginç, olağandışı olayları anlattığım bir kitap yazmaya başlamıştım……..adı da “Ben Bir Monşerim” di .

Bitiremedim.

Ancak, bugünkü yazımın konusu benim “evrak ı metrukem” değil. Bunca yıllık meslek hayatım boyunca, uluslararası hukukun bu derece ihlal edildiğini görmediğim, duymadığım, yaşamadığım iki olay.

Bunlardan biri Başkent Kito’daki (Quito) Meksika Büyükelçiliğinin Ekvador polisi tarafından basılması; diğeri de Suriye'nin Başkenti Şam’daki İran Büyükelçiliğinin bombalanması.

Olayların ayrıntılarına  geçmeden önce ihlal edilen hukuki durumun ne olduğunu açıklamakta yarar var diye düşünmekteyim.

18 Nisan 1961 tarihli “Diplomatik İlişkiler Hakkında  Viyana Sözleşmesi” birçok diğer hususun yanında, yabancı ülkelerdeki Büyükelçilik çalışanlarının (madde 1) ve Büyükelçilik binalarının (madde 22) dokunulmazlığını düzenler.

Yabancı ülkedeki Büyükelçilik bünyesinde kain olmayan (başka şehirlerde faaliyet gösteren) konsoloslukların durumu da  24 Nisan 1963 tarihli  “Konsolosluk İlişkileri Hakkında  Viyana Sözleşmesi” ile tesbit edilmiştir. Sözleşmenin 15.maddesi konsolosluk binalarının, 43.Maddesi de Konsolosluk çalışanlarının  dokunulmazlıklarına ilişkindir.

İmzalayan  devletler bu Sözleşmelerde öngörülen hususlara uymak mecburiyetindedirler.

Uymazlarsa…….

Her iki Sözleşmede de orası açık değil.. Belki BM Güvenlik Konseyi, Sözleşmeleri ihlal eden ülkeye karşı  bir müeyyide kararı alabilir. “Belki” kelimesini kullandım zira, biz her ne kadar “Dünya beşten büyüktür” diye tuttursak dahi, Güvenlik Konseyinde veto hakkını elinde tutan 5 büyük devlet (ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya, Çin) “Evet” demeden, maalesef hiç bir karar alınmaz.

Bu “Beşli çete”den (!) hemen her zaman, biri veya bazıları, olaya konu olan taraflardan birini, kalanları da diğer tarafı tutacağı için mesele “havanda su dövmeye” dönüşür. Zira uluslararası hukukta haklı olan değil, kendisi veya arkası güçlü olan kazanır….ne yazık ki.

Artık söz konusu iki olaya geçebiliriz.

…………………

Ekvador’un eski Başkan Yardımcısı Jorge Glas, eğer yanlış hatırlamıyorsam, 2017 yılında yolsuzluk suçlamasıyla görevden alınmış, mahkemeye çıkarılmış ve 4 yıl hapis cezasına mahkum edilmişti.

Glas hapisten çıktıktan sonra kendisini suçlayanlara karşı mücadeleye başlayınca başına başka dertlerin açılacağını, tekrar hapse atılacağını düşünüp paçayı kurtarabilmek için Kito’daki Meksika Büyükelçiliğine sığındı ve siyasi iltica talebinde bulundu.

Meksika Devleti bu talebi kabul ettikten sonra, usullere uygun olarak durumu Ekvador Yönetimine bildirdi.

Ekvador’un tepkisi sert oldu.

Polis güçleri 18 Nisan 1961 tarihli Cenevre Sözleşmesindeki hükümleri hiçe sayarak, paldır küldür Meksika Büyükelçiliğini basıp, Glas’ı yaka paça dışarı çıkardı ve hapse attı.

Ekvador bu hareketini mazur ve haklı gösterebilmek için bir başka Sözleşmeyi, “Amerika Devletler Teşkilatının Sığınma Hakkına İlişkin 1954 tarihli Sözleşmesi”ni ileri sürdü.

Ekvador’a göre Glas siyasi değil adi bir suçtan yargılanmış ve mahkum edilmişti. Siyasi ilticada bulunmasının mesnedi yoktu.

Oysa, Güney Amerika’da sık sık görülen darbeler sonucu ortaya çıkan siyasi ilticaları bir düzene bağlamak amacıyla yapılan 1954 Sözleşmesi sığınılan ülkenin olayın siyasi olup olmadığına  karar verme hakkına sahip olacağını öngörüyor. Yani, Glas’ın ilticasının siyasi mi değil mi olduğunun kararı Ekvador’a değil, Meksika’ya  tanınmış.

Bu durumda Ekvador’un “cankurtaran simidi” gibi sarıldığı 1954 Sözleşmesi de onu kurtarmıyor.

Eee, peki, ne yapmalıydı Ekvador yönetimi?

Aslında ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilir Ekvadorlular.

Glas’ın Meksika Büyükelçiliğine ya girişini önleyeceklerdi ya da Büyükelçilik binasını bloke ederek adamın çıkışına mani olacaklardı.

Bilirler diyorum çünkü…….sene 2012. Wikileaks belgelerini sızdıran Assange Ekvador’un Londra Büyükelçiliğine sığınmış ve Kito yönetimi hazrete siyasi sığınma hakkı tanımıştı. Ekvador’un siyasi iltica hakkı tanıdığı Assange tam 7 yıl Londra’daki Büyükelçilik binasında kaldı. Ne o dışarı çıkabildi ne de İngiliz güvenlik makamları Büyükelçiliğe girebildi. Uzun müzakereler ve ikna (!) çabaları sonucunda Ekvador iltica hakkını kaldırınca, entipüften bir hukuki gerekçe yaratılarak İngiliz Polisi, Ekvador Büyükelçisinin de izin vermesiyle Sefaret binasına girip Assange’ı çıkardı, hapse attı. Her şey kılıfına uydurularak 1961 Cenevre Sözleşmesinin hükümlerine uygun biçimde yapılmış oldu.

Demek istediğim Glas konusunda Ekvador yetkilileri ne yapmaları veya ne yapmamaları gerektiğini çok iyi bilirler…ama uymadılar.

Peki Meksika ne  yaptı?

Ne yapacak, Birleşmiş Milletler Teşkilatından  bir netice alamayacağını bildiğinden gitti, Ekvador’u Uluslararası Adalet Divanına şikayet etti.

İstediği, Ekvador’un Meksika’dan uluslararası toplum önünde özür dileyene kadar Birleşmiş Milletler üyeliğinin askıya alınmasıydı.

Dava henüz sonuçlanmadı.

Sonuçlandığında Uluslararası Adalet Divanı Meksika’nın talebi doğrultusunda karar verse dahi……

………Ekvador bunu kabullenip uygulayacak mı?….

……… BM bunu kabul edip uygulayacak mı?

Ne dersiniz?

Bir sonraki yazımda Ekvador-Meksika arasındaki olayın ortaya çıktığı aynı hafta içinde 1961 Cenevre Sözleşmesinin yani uluslararası hukukun düpedüz ihlal edildiği bir başka olayı, İsrail'in Şam’daki İran Büyükelçiliğine saldırısı ve sonrasını ele alacağım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.