Graham Greene.
Casusluk ve macera romancılarının piri, İngiliz yazar. Kendisi de bir ara MI6’da çalıştığı için espiyonaj işlerinin girdisini çıktısını gayet iyi bilir, romanlarını kimi zaman gerçek olaylardan esinlenerek yazardı. Aynen James Bond’un yaratıcısı Ian Fleming gibi. Bir çok roman kaleme aldı. Bunların önemli bir bölümünün filmi de yapıldı.
Filmi yapılan meşhur romanlarından biri “Üçüncü adam / The Third Man” adını taşıyordu. Hikaye 2. Dünya Savaşını izleyen yıllarda, tıpkı Berlin gibi, Müttefikler arasında (İngiltere, ABD, Fransa ve SSCB) bölünmüş Viyana’da geçmekteydi ve tüm düğüm kimliği bilinmeyen “ 3.Adam “ üzerine kurulmuştu.
……………………………
İsrail Başbakanı Netanyahu, koalisyon ortaklarının, kendi halkının, İsrail’i siyasi, askeri, diplomatik, maddi, manevi her alanda kayıtsız şartsız destekleyen Batılı müttefiklerinin dahi sabrını taşıracak biçimde Gazze’de (ve Batı Şeria'da) uyguladığı soykırım, vahşet, insanlığa karşı suçların belirli bir düzeye ulaşmasının ve Hamas’ı bir ölçüde etkisizleştirmesinin, ateşkes çabalarını sürüncemede bırakmasının ardından bu kez gözünü Lübnan’daki Hizbullah’a dikerek o ülkenin güney bölgelerini de sivil-asker, kadın-erkek, çocuk-ihtiyar, müslüman-hristiyan ayrımı göstermeksizin bombalamaya başladı.
İsrail benzer bir saldırıyı 32 gün süre ile 2006 yılında da yapmıştı.
Buna karşılık Lübnan’daki Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah’ın tehdit dolu konuşmaları basında yerini bularak Bölgenin yeniden geniş çaplı bir savaş ortamına dönüşebileceğinin alarmını verdi.
Ne diyordu Nasrullah?
Önce Hayfa limanının Lübnan sınırına sadece 25 kilometre mesafede olduğuna işaret ediyor, ayrıca Israil’in tüm askeri üslerinin ve stratejik tesislerinin koordinatlarının, havadan çekilmiş fotoğraflarının ellerinde olduğunu belirtiyor ve Israil saldırılarını durdurmadığı takdirde bütün buraları yer ile yeksan edeceği tehdidinde bulunuyordu.
Bunu yapabilecek imkanlara sahip olup olmadığını bilmem ama basında yansıtıldığı kadarıyla Nasrullah’ın sadece askeri hedefleri tehdit etmesi, sivil hedeflerden bahsetmemesi dikkatimi çekti.
(Ara Not: Hizbullah’ın elinde çoğu İran menşeli 2500’den fazla drone bulunduğu söyleniyor, kaçının SİHA olduğu belli değil.
Daha da vahimi Hizbullah’ın 150 bin adet orta ve uzun menzilli füzeye sahip olduğu ileri sürülüyor. Olayların başladığı 7 Ekim 2023. tarihinde Gazze’deki Hamas’ın elinde mevcut 15 bin civarındaki füze stokunun aradan geçen bunca zamana rağmen hala tükenmediği ve kullanılmaya devam edildiği göz önüne alınırsa, eğer rakamlar da doğruysa Hizbullah’ın 150 bin füzeye sahip olması çok korkutucu)
Dikkatimi çeken bir diğer husus da Hizbullah Genel Sekreterinin İsrail’e yardımı sürdürdükleri takdirde Kıbrıs’taki üsleri de bombalama, füzeleme tehdidinde bulunmasıydı.
İnşallah aklıselim hakim olur da kimse kimseyi bombalamaz, öldürmez, insanlığa karşı yeni suçlara yol açılmaz.
…………………
Peki, Kıbrıs işin içine nereden girdi? Oradaki üsler Ada’nın neresinde, kime ait, ne yapıyorlar da Hizbullah’ın, Hamas’ın, Filistinlilerin, Yemenlilerin tepkisini çekiyorlar?
…………………
Kıbrıs…
Binlerce yıllık tarihine, stratejik konumuna hiç girmeyeceğim, sadece bugününe bakacağım.
En basit tanımlama ile Ada, bugün, büyük bir uçak gemisi gibi. Bazılarının “Afro-Avrasya Bölgesi” olarak adlandırdıkları, tüm Ortadoğu’yu, Orta ve Kuzeydoğu Afrika kıyılarını, Kafkasları, İran’ı menzili içine alıyor.
Bu çember doğudan batıya, kuzeyden güneye dünyanın önemli ticaret yollarını, dünya fosil yakıt rezervlerinin üçte ikisini kapsıyor. Bu nedenle herkesin gözünü diktiği, nüfuzuna almak istediği, birbiriyle mücadele ettiği bir bölge.
Ya orada yaşayanlar?
Kim takar onları……. Önemli olan büyük devletlerin menfaatleri….gerisi teferruattır.
………………………….
Peki, Bölgedeki stratejik konumu bu kadar önemli olan Kıbrıs Adası kime ait?
Dünyadaki tüm devletler ile uluslararası kuruluşlar Güney Kıbrıs Rum Yönetimini (GKRY) Adanın tek maliki, sahibi, yönetimi olarak tanıyorlar.
Biz hariç.
Biz Ada’da, önümüzdeki Temmuz ayının yirmisinde 50. yıldönümünü idrak edeceğimiz Barış Harekatı sonrasında kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) Kıbrıs’ın bir diğer “mal sahibi” olarak görüyoruz. Yani Ada’daki 2. Aktör, 2.Malik.
Rakamlara bakıyoruz.
Ada’nın toplam yüzölçümü 9251 kilometrekare.
KKTC 3421, GKRY 5509 kilometrekare.
Bir de ikisi arasında BM kontrolündeki Yeşil Hat bulunuyor. Orası da 245 kilometrekarelik bir alanı kapsıyor.
Hepsini topluyoruz 8945 kilometrekare ediyor. Halbuki Ada 9251 kilometrekare. Haydi BM mülk sahibi değil de geçici kiracı diyelim.
Ama ortada eksik kalan. 256 kilometrekarelik bir alan daha söz kounsu.
Yoksa Ada’da bir Üçüncü Aktör, Üçüncü Mal sahibi ”Üçüncü Adam” daha mı var? kimsenin görmediği bir “3.Malik”?
…………………………..
Rus tehdidinden korkan Ulu Hakan 2.Abdülhamit ülkenin (ve şahsı ile ailesinin) korunması için İngilizlerle 1878 yılında Berlin’de gizli bir anlaşma imzalamış, bu Anlaşma ile koruma karşılığı Kıbrıs Adasının yönetimini “geçici olarak” İngilizlere bırakmıştı.
Anlaşma “geçici”ydi ama geçen sadece yıllar oldu ve İngiltere, son zamanların gözde tabiri ile Ada’ya “çöktü”.
Taa,1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulana değin.
İngiltere Kıbrıs’tan çekilirken aslında çekilir gibi yaptıysa da tam olarak çekilmedi ve arkasında iki “Egemen Üs Bölgesi” (Sovereign Bases) bıraktı: Ağrotur (Akrotori) ve Dikelya.
Bu “Egemen Üs Bölgeleri” Birleşik Krallığın “Britanya Denizaşırı Toprakları” arasındalar.Yani Cebelitarık gibi.. Yani İngiliz toprakları olarak sayılıyorlar.
Kıbrıs Adasındaki görünmez 3. Malik……3. Aktör…..3. Adam bu topraklar işte.
…………………..
Toplam 256 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip (Kıbrıs’ın yaklaşık % 2.7 si) Üslerde Birleşik Krallık (BK) bayrağı dalgalanıyor ve o ülkenin kanunları geçerli. Resmi dil tabii ki İngilizce. Ama resmi para birimi Sterlin değil Avro. BREXIT öncesi Avrupa Birliği üyesiyken dahi Sterlini tercih eden ve Avro kullanmayan BK’ın Kıbrıs Egemen Üslerinde Avro kullanımını kabul etmesinin nedeni GKRY’nde Avro’nun geçerli olması.
Üslerde, normal koşullarda 7500 İngiliz askeri ve aile efradı ile 7 bin civarında Güney Kıbrıs Rumu yaşıyor.
“Normal koşullarda” ifadesini kullandım zira artık koşullar normal değil. Rakamı bilmesem de Gazze olaylarının başlamasından sonra bazı asker ailelerinin tahliye edildiğini, buna karşılık meşhur SAS komandolarının gönderildiği dillendiriliyor. Aynı şekilde ABD’nin de bu üslere SEAL komandolarını yolladığı biliniyor. Almanlar ve Hollandalılar da geri kalmamışlar, “ ihtiyaç hasıl olduğu takdirde bölgeden tahliye edilecek vatandaşlarını korumak” gerekçesiyle Üslere kendi elit askerlerini yollamışlar. Almanların söz konusu iki üste 2000 elit askeri olduğu ileri sürülüyor. Tanrı bilir, başta her olguda yer almak isteyen Fransa olmak üzere başka devletlerin yolladığı askerler de vardır üslerde.
Bunlar askerler…ya siviller….yani istihbarat görevlileri… Kim bilir kaç gizli servis, kaç eleman yollamıştır buralara.
…………………
Ağrotur Egemen Üssü Limasol yakınlarında ve Ada’nın en güney noktasında. Büyük bir hava ve radar tesisi ile nisbeten küçük bir limana sahip. Tel Aviv’e kuş uçuşu 300 km mesafede olan Üste İngiliz ve ABD uçaklarına ilaveten Alman ve İspanyol uçakları da bulunuyor. Belki başka Batılı ülkelerin de uçakları var. Yıllardır buradan İsrail’e her türlü malzeme taşınıyor. “Her türlü” derken ne kastettiğimi anladınız tabii. Zaten bu katkı olmasaydı İsrail yaptıklarını sürdürebilme imkanı bulamazdı. Vaşington yönetiminin 2024 Ekiminden bu yana, yarısı son ay içinde olmak üzere toplam 6.5 milyar dolarlık askeri yardım yaptığı bizatihi ABD kaynakları tarafından açıklandı.
Ağrotur’un bir diğer işlevi de Yemen’i bombalayan İngiliz ve ABD uçaklarının buradan kalkmaları.
Ada’nın doğusunda bulunan ve Larnaka yakınlarında yer alan Dikelya Egemen Üssü ise havaalanı, radar ve dinleme istasyonu yanı sıra büyük bir de limana sahip. Eminim burada da, yukarda adlarını sayabildiğim ve sayamadığım ülkelerin uçakları vs. vardır.
ABD geçtiğimiz aylarda Larnaka limanında, bir Amerikan özel yardım kuruluşu aracılığıyla Gazze’ye insani yardım yollamak üzere bir düzenleme yaptı, Başta AB ve Avrupa Komisyonu olmak üzere bir çok ülke bu düzenlemeye katıldı.
Daha önce Dikelya Üssünden kalkan İngiliz, Amerikan, Ürdün (ve Katar?) nakliye uçaklarıyla gönderilmeye çalışılan yardım kolilerinin bir kısmının denize, bir kısmının Gazzelilerin kafasına, bir bölümünün de İsrail askerlerinin kucağına düşmesi nedeniyle bu uygulamadan vazgeçilmiş, deniz yoluyla nakil yapılmasına karar verilmişti. Tedarik zincirinin bir ucu Larnaka Limanı olacaktı ama ya diğer ucu?
ABD hemen çaresini buldu, Gazze sahillerine bir “yüzer iskele” kurdu.
Ama…..
Yanlış hesap Bağdat’tan değil bu kez Gazze kıyılarından döndü. Dalga, rüzgar ve hava şartları hesaplanmadığı için ilk fırtınada “yüzer iskele” dağıldı, parçalandı.. Yardımlar da durdu.
……………………
Peki GKRY’nde yabancıların kullandığı askeri tesisler var mı?
Söylentilere bakılırsa Güney Kıbrıs’taki bir deniz üssünü Fransızlar kullanıyormuş.
Baf’taki Papandreu Hava Üssünden de İsraillilerin yararlandığı iddia ediliyor.
İsrail'in ayrıca Hayfa’yı güven altına almak amacıyla Larnaka’da liman satın almak veya kiralamak istediğini basından öğreniyoruz.
İsrail zaten bir süredir kişi, şirket ve kuruluşları aracılığıyla ile Güney Kıbrıs’ta hummalı bir gayrımenkul edinme çabasına girişmiş durumda.
GKRY ile İsrail arasında Münhasır Bölge anlaşması var. Denizde Doğal Gaz arama Anlaşması var, Askeri İşbirliği Anlaşması var (birlikte askeri tatbikatlar yapıyorlar) yani her türlü işbirliği, dayanışma mevcut.
……………………….
Hizbullah Genel Sekreteri Nasrullah’ın tehditlerinden, yukarıda belirttiğim gibi,GKRY de nasibini aldı.
“Eğer” dedi Nasrullah “ ülkenizdeki yabancılara ait üslerin veya sizin üslerinizin yabancılar tarafından kullanılmasına izin verirseniz füzelerimizi size de yönlendiririz”.
GKRY liderleri durumu inkar ve tevil yoluna gitme çabası gösterdikten sonra, her zaman yaptıkları gibi “abileri”nin arkasına saklandılar.
Bakalım önümüzdeki günler nelere gebe.
İnşallah aklıselim galip gelir de “Üçüncü Dünya Savaşı” teranelerini yeniden okumaya başlayan felaket tellallarının, gamlı baykuşların ekmeğine yağ sürülmez.
…………………..
Hadi son noktayı koymadan önce bir soru sorayım da kafalar iyice karışsın.
Kıbrıs’taki “ 3. Adam”, yani Ada’nın güneyindeki Egemen Üslerin, sahip oldukları kıyı şeridi nedeniyle önlerinde yer alan deniz alanında (Karasuları, Bitişik Bölge, Kıta Sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge vs) hakları yok mu? Bu hakları kullanırlarsa mevcut statüko nasıl etkilenir?
Bir düşünün bakalım.